Ecevit Ölmedi Şiirlerde Yaşıyor! Ölümünün 9. Yılında Bülent Ecevit'i 9 Güzel Şiiriyle Anıyoruz

CHP eski Genel Başkanı ve Başbakan Bülent Ecevit'i vefatının 9. yılında Karaoğlan'ı güzel hatırlayalım...

Bülent Ecevit, siyasi yaşamının yanı sıra yazarlık ve şairliği de birlikte yürütmüş ender siyasetçilerden birisidir.

Mağara

Mağaranın duvarına
Hayvanları taştan oydum
Kükrediler karanlıkta
Türkülerle karşı koydum

Karanlıktı mağara
Işığı taştan oydum
Üşüyordum
Bir de güneş koydum

Aşk oydum mağaranın duvarına
Aşk oydum
Ağrıdı taşlar
Yarıldı mağara

Ben misin

Dirilten misin beni gövdem
Öldüren misin bilmem

Gördüren misin beni gözüm
Körleten misin bilmem

Bildiren misin bana başım
Gizleyen misin bilmem

Bir ben varım benden öte
Ben misin bilmem

Reklam
Reklam

Köylü Kadınlar

Köylü kadınlar
Fistanları güllü kadınlar

Topraktan doğup da toprağı yoğurandır onlar
Veresiye canlarını doğurandır onlar

Köylü kadınlar
Fistanları güllü kadınlar

Yüzleri güneştir onların yanık
Ayakları topraktır onların yarık

Doyulmadan güzelliğine
Tarlalarda solandırlar

Köylü kadınlar
Fistanları güllü kadınlar

Pülümürün Yaşsız Kadını

Pülümürün bir dağ köyünde gördüm onu
Yaşını sordum bir giz gibi güldü
Kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz
Yüzüne baktım bir giz gibi güldü

Bir asa vardı elinde
Bir solmuş kırallığın
Kadifeden harmanisi üzerinde
Bir hititliydi o bir selçukluydu
Bir ermeniydi bir kürttü
Bir Türk

Yaşını sordum bir giz gibi güldü
Koluma girdi bir soylu kadınca
Tozlu köy yolunda sürüyerek eteğini
Beni tek gözlü sarayına götürdü
Köy yapısı kulübesinin

Zamanı onda yitirdim ben
Yitik zamanlara onda eriştim
En soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında
Bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim

İnsan

elbette senden güzel olacaktı
çizdiğin resim
yaptığın heykel
senden büyük olacaktı
senden yakışıklı

elbette senden doğru söyliyecekti
yazdığın şiir

elbette senden çok duyacaktı
söylediğin türkü

Reklam
Reklam

sen olduğundan büyüksün
sen olduğundan iyisin
sen olduğundan güzel

Dere

ağacım ben dalları derinde
yaprağım ben paramparça
suyla ışığın ellerinde

ben yüzen bir kuş
uçan gölgeyim suda
gökte bir ışık

göğüm ben
toprak yatağında
suyla karışık

eğil bana bak bana
senim ben
sana aşık

Yapamadığımız

Rahşan’a

akşam kapı eşiğinde bir terli giysi gibi
soyunmak vardı derdinden evrenin
bir entari serinliğini giyinmek
kendi derdini tespih gibi çekmek elinde

yün örmen vardı akşamları koltuğa gömülü
karşında polisiye roman okumak vardı
sorgusuz bakışmak yoruldukça gözlerimiz
sevinçsiz gülmek üzüntüsüz ağlamak

oturmağa konuklar gelmesi bazen
çevresinde bir masanın kaygısız
sıcacık konularda bir demli çay gibi
bilmedik komşularla konuşmak

dünyamızla uyuşmak vardı
oyunda sonunu görmeden oynamak
sevinebilmek kazandığına
yitirdiğine yerinebilmek

düşünmeyebilmek yoruldukça düşünmekten
kamaştıkça örtebilmek gözlerini
düşlerde bile ışıktan sakınarak kendini
uyayabilmek vardı vaktinde rahat

Promete Kentte

promete şimdi kentte
kayalara bağlı değil
beton duvarlarla çevrilidir
kartalların giremiyeceği bir semtte
kendi kendini kemirir

Reklam
Reklam

Av

ormanın kuytusunda vurulan geyik
hayvanlar acınla suskun
dallar yasınla eğik
boynuzlarında çizgilerinde gözlerinde
avcının söndüremediği iyilik