ANKARA (ANKA) - Uluslar arası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK), Türkiye ekonomisinin, 2001 krizinin ardından uygulanan programla ciddi bir iyileşme kaydettiğini belirlerken, ancak hala çözülemeyen yapısal sorunları nedeniyle ekonomideki "pembe tablo"nun "dramatik biçimde" değişebileceği uyarısında bulundu.
USAK, 2008 yılındaki ilk çalışması olan "Krizlerden İyileşmeye: Türkiye Ekonomisi Nereye" (From Crisis to Recovery: Quo Vadis Turkish Economy) başlıklı raporunu yayınladı. Raporda, Türkiye ekonomisindeki temel makro ekonomik göstergeler ve finans sektöründe 2001 krizinden 2008'e kadar olan dönemde kaydedilen gelişmeler ayrıntılı verilerle ele alındı. Raporda ayrıca, Türk ekonomisinin temel sorunları ve bunlara yönelik çözüm önerileri ortaya konuldu.
-İKİ KRİZ, REFORMLAR İÇİN KONSENSUS YARATTI-
Türkiye'nin Kasım 2000 ve Şubat 2001'de olmak üzere iki sert kriz yaşadığı anımsatılan raporda, bu krizler yüzünden Türkiye'nin sosyo ekonomik düzeninin kaotik bir yapıya büründüğü ve Türk finansal sisteminin çöküşe çok yaklaştığı belirtildi. Krizlerin finans sektörü ve reel sektördeki sorunların çözümü için gerekli reformların yapılması yönünde bir konsensusa da yol açtığı belirtilen raporda, kriz sonrası dönem boyunca Türkiye'nin makro ekonomik yapıyı güçlendirme ve IMF programında öngörülen hedefleri tutturma konusunda kayda değer bir başarı sergilediği anlatıldı.
-CARİ AÇIK VE İŞSİZLİĞİ AZALTMADA BAŞARISIZ-
Ancak kriz sonrası dönemde Türkiye'nin, 2008'e gelindiğinde "Ekonomide Aşil'in topuğu" olarak nitelendirilen iki önemli makro ekonomik sorunun çözümünde başarısız kaldığı anlatılan raporda, bunların "cari işlemler açığı" ve "işsizlik" olduğu belirtildi.
2001'den önce Türkiye'nin finansal sisteminin çok kötü bir yapı arz ettiği, basiretli gözetim, kurumsal denetim ve düzenlemenin yetersiz olduğu ve uluslar arası kuruluşlardan yeterli düzeyde destek olmadığı hatırlatıldı. Kriz öncesinde bazı Türk bankalarının formel kredi değerleme ve risk yönetimi tekniklerini uygulamadığı da belirtilen raporda, krizin finans sektörünün kendisini yeniden yapılandırması ve kötü oyuncuları oyun sahasından kovmak için bir "şans" da yarattığı anlatıldı.
Yaşanan krizle, oyunun kuralları ve hayatta kalma yönteminin değiştiği, Türk bankacılık sektörünün rekabet gücünün dramatik biçimde artırdığı, her türlü riski yönetme kapasitesine kavuştuğu kaydedildi.
2001 krizinin ardından Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Merkez Bankası, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu gibi düzenleyici kuruluşların otonomi ve finansal kuruluşları denetlemede önemli güç kazandığı vurgulandı.
Merkez Bankası'nın statüsüne ilişkin yasal düzenlemelerin Banka'ya siyasi isteklere göre değil ekonominin rasyoları ve gereklerine göre para politikası oluşturma olanağı sağladığı kaydedildi. Banka'nın yasal statüsündeki değişikliğin ardından Türkiye'nin enflasyona karşı mücadelede elinin güçlendiği ve enflasyon oranlarının belirgin biçimde düşüşe geçtiği belirtildi.
-"PEMBE TABLO DRAMATİK BİÇİMDE DEĞİŞEBİLİR"-
Raporda, kriz sonrası dönem için şu değerlendirme yapıldı:
"Türkiye mali disiplin ve sıkı para politikası uygulayarak ekonomisini düzeltti. Hükümet ve para otoriteleri arasındaki eşgüdüm ve işbirliği beklenmedik bir başarı sağladı. Ancak, Türkiye ekonomisi hala köklü yapısal sorunlara sahip ve pembe tablo, bünyesindeki sorunlara bağlı olarak dramatik biçimde değişebilir. İzleyen yıllarda, küresel likiditede yaşanacak olası daralma, cari açığın finansmanında sorun çıkarabilir. ABD ve Avrupa ekonomilerinde 2008'deki yavaşlama, tüketim daralması Türkiye'nin büyüme performansını olumsuz etkileyebilir ve bu da Türkiye'nin işsizlik sorunda yangına benzin olur."
-ÖNERİLER-
Raporda, Türkiye ekonomisinde var olan ya da çıkması olası sorunlara karşı bir dizi öneri sıralandı. Bu kapsamda Türkiye'nin mali disipline ve dikkatli para politikalarına devam etmesi, reformların ekonomi, hukuk ve eğitimi de kapsayacak biçimde hızla gerçekleştirilmesi, iyi tasarlanmış ve erişilebilir sanayi politikalarının mümkün olan en kısa sürede geliştirilmesi gerektiği vurgulandı.
Türkiye'nin sürdürülebilir ekonomik büyüme hedefine yönelik olarak kaynaklarını az verimli sektörlerden daha verimli sektörlere ve katma değeri yüksek ürünlere (örneğin tarımdan sanayiye) yönlendirmesi önerildi.
Türkiye'nin rekabet gücünün gelişmiş ülkeler düzeyinin altında, ihraç ürünlerinin katma değerinin hala tatmin edici düzeylerin uzağında olduğu belirtilerek, bunun da kur dalgalanmalarına karşı kırılganlık yarattığı kaydedildi. Türk ihracatçıların ürünlerinin kalitesini artırması gerektiği belirtilen raporda, "Turquality" gibi hayati programlar altında Türkiye'de verimliliği ve inovasyonu sağlayacak kaynakların geliştirilebileceği anlatıldı.
-KAYIT DIŞI EKONOMİ REKABET GÜCÜNÜ KIRIYOR-
Kayıt dışı ekonominin Türkiye'nin rekabet gücünü azaltan önemli bir faktör olduğu belirtilerek, bunun hem reel hem de finansal sektöre doğrudan ve dolaylı zararlarının olduğu kaydedildi. Kayıt dışılığın işsizlik sorununun çözümüne de olumsuz etki yaptığı belirtilirken, hükümetin yer altı ekonomisiyle mücadeleye daha fazla ağırlık verebileceği ifade edildi. Bu doğrultuda Türk vergi sisteminin yeniden düzenlenmesi önerildi.
-YABANCI SERMAYE İÇİN YATIRIM ORTAMI İYİLEŞTİRİLMELİ-
Türkiye'ye 2004 sonrası dönemde artan doğrudan yabancı sermaye girişlerinin, mevcut niteliği ve sektörel dağılımına rağmen, ülkeyi dış spekülatif şoklara karşı kırılganlığını azaltacağı belirtildi. Doğrudan yabancı sermayeyi imalat sanayiine çekmek için Türkiye'nin mevzuatını düzenleyerek, bürokrasiyi azaltması ve yatırım ortamını iyileştirmesi gerektiği vurgulandı. Özelleştirmeden sağlanan gelirlerin de alt yapı ve telekomünikasyon yatırımlarına harcanması önerildi.
-SEÇİMLER MALİ DİSİPLİNİ BOZDU-
Ekonomi politikalarının başarısında temel olan Merkez Bankası ve Maliye politikaları arasındaki eşgüdümü Türkiye'nin 2001-2006 arasında gösterdiği belirtilen raporda, 2007 seçimlerinin ise mali politikalarda zafiyete yol açtığı ifade edildi. Bu bağlamda sosyal güvenlik başta kalan reformların tamamlanması gerektiği uyarısı yapıldı.
-HÜKÜMET DÜZENLEYİCİ KURUMLARA BASKIDAN KAÇINMALI-
Bu arada hükümetin, özellikle Merkez Bankası başta olmak üzere düzenleyici kuruluşlara baskı yapmaktan kaçınması gerektiği vurgulanırken, Merkez Bankası'na da "Bağımsızlık tuzağı"na düşmemesi uyarısı yapıldı.