Demokratik ülkelerde seçimler kıyasıya geçer. Eğer Venezuellalı bir siyasetçi ya da Saddam Hüseyin değilseniz yüzde 90'larla seçim kazanmanız demokratik ülkelerde çok zordur. Yine de modern demokrasilerde çekişmeden uzak, ezici üstünlüklere yol açan seçimler de gerçekleşti. Özellikle ekonomik kriz sonrası gelişmiş demokrasilerde bile diktatörlükleri aratmayan oranla seçim zaferleri gerçekleşti. İşte tarihten en büyük seçim zaferleri ve hezimetleri...
İki büyük partinin seçimlerde başa oynadığı ABD’de çekişmesiz seçim az görüldü. Ancak bunlardan biri 1964’te yaşandı. Demokrat aday Lyndon Johnson Cumhuriyetçi rakibi Barry Goldwater’ı yüzde 61,1 oranında oyla ezdi geçti.
Goldwater 50 ABD eyaletinden sadece 6 eyalette Johnson’u geçebildi.
Seçimdeki farkın en büyük sebebi 1 yıl önce Demokrat başbakan John F. Kennedy’nin öldürülmesiydi. Lyndon Johnson, Kennedy’nin öldürüldüğü Cumhuriyetçilerin kalesi Texas eyaletinde bile rakibini açık farkla geçti.
Avrupa’da Hitler’in yükselişi sürerken ABD’deki bu seçim de oldukça kritikti. Ekonomik krizin belini büktüğü ABD’de bu seçime Demokrat aday Franklin D. Roosevelt “New Deal” adını verdiği ekonomik programıyla girdi. Program seçmenden oldukça pozitif tepki alınca yüzde 60,8 oyla Roosevelt başkan seçildi. Rakibi Alf Landon sadece iki eyalette çoğunluğu sağlayabildi.
Yakın tarihte en ezici çoğunlukla başkan seçilen siyasi unvanı Rus Başbakan Vladimir Putin’de bulunuyor. Başbakan olmadan önce 2004’teki başkanlık seçiminde yüzde 71,31 oy alarak ikinci kez 4 yıllığına başkan seçilen Putin katılan diğer 5 adayı adeta ezdi geçti.
En yakın rakibi komünist aday Nikolay Kharitonov sadece yüzde 13,69 oyla ikinci olabildi. Bu seçim Putin’in Rus siyasal hayatındaki etkisinin uzun yıllar süreceğinin ilk göstergesiydi.
Bir partinin 100 sandalyeden fazlasını aldığında “landslide” yani ezici çoğunluğu aldığı kabul edilen İngiltere Avam Kamarası’na 1931 seçimlerinde Muhafazakar parti 473 milletvekili sokmayı başardı. Bu derece fark İngiltere tarihinde görülmemesinin sebebi ekonomik krizdi.
1929 Büyük Buhran’ına yeterli cevabı veremediğini düşünen İngiliz halkı İşçi Partisi hükümetini adeta seçimlerde sandığa gömmüştü.
Fransa’nın son yıllardaki en ilginç başkanlık seçimi 2002’de gerçekleşmişti. Herkes Sosyalistlerle Cumhuriyetçilerin yarışacağını düşünürken aşırı sağcı lider Jean Marie Le Pen herkesi şoke ederek ilk turda Sosyalist aday Lionel Jospin’i geçerek ikinci turda Jacques Chirac’ın rakibi oldu.
İkinci turda ise aşırı sağcı liderin ırkçı tutumundan korkan seçmenler Chirac’e tarihin en büyük farklı seçim başarısını kazandırdı. Chirac yüzde 82,21 ile başkan olsa da Le Pen’in aşırı sağcı lidere göre yüzde 17,79 oranla oy alabilmesi Avrupalıları yine de şaşırtmıştı.
Demokratik bir ülkede bir parti 50 sene iktidarı elinde bulundurabilir mi? Japonya bunun istisnai örneğiydi. Demokrasisi tartışılmayacak bir ülkede 50 sene boyunca Liberal Demokrat Parti iktidardaydı.
Ta ki 2009 seçimlerine kadar. Muhalefetteki Demokrat Parti 2009 seçimlerinde 480 sandalyeli parlamentoda 308 milletvekilliği kazanarak 50 senelik hanedan iktidarı devirmeyi başardı.
Alman seçimleri tarih boyunca sıkı rekabetin yaşandığı seçimler olarak dikkat çeker . Ancak 1957 yılında Almanya’da ikincil parlamento diyebileceğimiz Federal Parlamento (Bundestag) seçimlerinde Hristiyan Demokratlar ciddi bir çoğunluk elde etti. Hristiyan Demokrat blokta yer alan iki parti CDU ve CSU’nun oy oranları yüzde 50’yi geçerken SDP’nin oyları sadece yüzde 31,7’de kalmıştı.
Ancak seçim sonucu Başbakan’ı değiştirmemişti. Genel seçimleri kazanan Serbest Demokratik Parti lideri Konrad Adenauer seçim yenilgisine rağmen başbakanlık koltuğunu bırakmadı.
1910’lu ve 20’li yıllarda Brezilya seçimlerini kazananlar yüzde 90 oy oranını geçmişlerdi. Ancak bu seçimler tarihe yolsuz seçimler olarak geçti. Günümüze daha yakın demokratik seçimlerde ise Lula da Silva damgasını vurdu 2000’li yıllardaki iki seçimi de yüzde 60’ı geçerek kazanan Lula’nın rakipleri ise toplamda ancak yüzde 30’larda oy almıştı
Seçimlerin genelde yakın geçtiği bir ülke olarak bilinen Yeni Zelanda’da tarihin en büyük seçim zaferini 1990’da İşçi Partisi’nin lideri Mike Moore tattı. 97 sandalyeli Yeni Zelanda parlamentosunda Moore’un partisi 67 sandalye kazanarak parlamentoda ezici çoğunluk elde etmişti.
Ülkenin en büyük farkla kazanılan tarihi seçiminde başkan adayı Lech Walesa yüzde 74,25 gibi büyük çoğunlukla başkan olmuş rakibi Stan Tyminski yüzde 25,75’te kalmıştı.
Lee Kuan Yew’in liderliğini yaptığı Halkın Hareket Partisi 51 sandalyeli parlamentoda 43 milletvekili çıkarmayı başardı. Yüzde 54,1 oy oranına rağmen parlamentonun yüzde 80’inden fazla sandalye kazanan parti, “seçim bölgelerinde oyların çoğunluğunu alan tüm sandalyeleri alır” şeklinde özetlenecek seçim sisteminden faydalanmıştı.
İspanya’nın en dramatik seçimi 1982’de gerçekleşti. İktidardaki merkez parti UCD’nin sadece 11 milletvekili çıkardığı seçimde Sosyalist Parti Felipe Gonzalez liderliğinde yüzde 48,34 oyla 350 sandalyeli parlamentoda 202 milletvekili çıkarmayı başarmıştı. Bu rakam demokratik rejime geçen İspanya’nın en büyük farklı seçim zaferiydi.
İlk kez başkanı direkt halkın seçtiği sisteme geçen Güney Kore’de bu seçim ülke tarihinin en farklı seçim galibiyetine sahne oldu. Adaylardan Lee Myung-bak en yakın rakibi Chung Dong-young’a yüzde 22,6 oy farkı attı. Yüzde 48,7 ile başkan seç ilen Lee böylelikle tarihi bir başarıya imza attı.
İki turlu sistem ile direkt halkın seçimine dayanan seçim sisteminde Juan Manuel Santos tarihin en büyük galibiyetini geçtiğimiz yıl aldı. Yeşiller Partisi’nden rakibi Antanas Mockus’u yüzde 69,13 gibi büyük bir oranla devirden Santos o dönemki Kolombiya hükümetinin aday gösterdiği bir isimdi.
148 sandalyeli parlamentoda 94 milletvekili çıkaran Liberal-Ulusal koalisyon İşçi Partisi’ni yenilgiye uğratmıştı. Koalisyon oyların yüzde 53,63’ünü alarak lideri John Howard’ı başbakan yapmıştı.