Reel sektör temsilcileri "İstanbul Sanayi Odası (İSO) 2001 yılı Türkiye'nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu raporunun ortaya koyduğu gerçekler ve Türk sanayiinin mevcut durumu" konusunda İSO'da bir araya geldi.
İSO meclis toplantısında konuşan Kemal Çolakoğlu, erken seçim ve beraberinde gelen hususlara değindi. Siyasi istikrarsızlığın getirdiği güven ortamından yoksun durumun ülkede siyaseti ekonominin önüne geçirdiğini, yaşanan sürecin belirsizliği de beraberinde getirdiğine dikkat çeken Çolakoğlu, "Koalisyonu oluşturan partilerden en büyüğü kendi içinde bölünmeye gitmiş, diğer ikisi Avrupa Birliği (AB) gibi çok hayati bir konuda anlaşmazlığa düşmüştür. Bu ortam siyaseti kilitlemiştir. Siyasetin kilitlendiği demokrasilerde çözüm yeri seçimdir" dedi. Seçim tarihinin belirlenmesi gerektiğine işaret eden Çolakoğlu, "TBMM'nin yapmış olduğu yapısal değişikliklerle artık kamu bankalarının zarar yazamayacak olması, siyasilerin oy hedefleyen popülist sübvansiyonlarla destek alımlarında bulunmayacak olması bizleri seçim ekonomisi uygulanmayacağı düşüncesiyle rahatlatmaktadır. Bununla birlikte uygulanmakta olan ve tüm kesimlerin çok büyük fedakarlıklarda bulunduğu ekonomik programın kesintisiz devamı konusunda da ciddi endişelerimiz bulunmaktadır. Buna seçim ve siyasi partiler yasalarında bir değişiklik olmaksızın yapılacak seçim endişesi eklenmektedir" diye konuştu.
Ekonomik programın 2002 yılı enflasyon hedefinin tutturabilecek, iç ve dış borçların döndürülebilecek olduğunun anlaşıldığını belirten Çolakoğlu, "Bununla birlikte yeterli büyüme sağlanamadığı ve bunun en önemli enstrumanı olan üretimin bugünkü sıkıntılardan çıkamaması halinde ülkemizin 2003 yılında çok ciddi sıkıntılar yaşayabileceği endişelerini taşıyoruz. 2001 yılında Türkiye ekonomisi tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşayarak yüzde 9 gerilemiştir. Yaşanan kriz tüm toplumu etkilemekle birlikte yıkıcı etki en fazla üreten kesim üzerinde hissedilmiştir. Ülkenin müteşebbis ruhu ölmek üzeredir. Firmalar kaynaklarının önemli bir bölümünü kaybederken borçları artmış, sık sık duraklayan ir üretim ortamında çalışanların büyük bir bölümü işlerini kaybetmiştir. 1990'lı yılların başından bu yana üreten kesimde ilk kez ciddi bir şekilde net zarar ortaya çıkmıştır. Firmaların bilanço karlı reel olarak azalırken bilanço zararları önemli oranda artmıştır. 2001 yılında yaşanan ekonomik krizin yol açtığı gerileme özel sektörün öz sermayesini eritmiştir. Üreten cezalandırılır duruma düşmüştür. Üretimde oluşturulan katma değerin yarısı faizlerden oluşurken ücretlerin payı yüzde 40 civarındadır. Firmaların karlılıklarının çok küçük olması, kaynak oluşturamadıkları, oluşturdukları net katma değerin dağılımındaki dengelerin iyice bozulmasına neden olmaktadır" dedi.
2001 yılında Türk Lirası'nın değer kaybetmesi ve iç talepte gözlenen aşırı daralmanın firmaların ellerindeki stokları kullanarak ihracata yönelmesine yol açtığını, buna rağmen ihracatın beklenen sıçramayı yapamadığını belirten Kemal Çolakoğlu, "2002 yılında ekonominin toparlanıp toparlanamayacağı tartışılırken son haftalarda açıklanan ekonomik veriler, siyasetteki tüm belirsizliğe rağmen ekonomide bir canlanma olduğu yönünde bir iyimserlik havası estirmiştir. Buna rağmen büyümeye geçildiği yolunda henüz işaretler yoktur. Ancak son günlerdeki siyasi gelişmeler, Türkiye'nin bir anda erken seçim ortamına girmesine yol açmıştır. Kısa bir süreye sığdırılacak seçimle iktidarı alacak oluşumu şimdiden kestirmek pek mümkün gözükmemektedir. İktidara gelecek partileri, özellikle dış borç ödemeleri yüzünden sıkıntılı bir dönem beklemektedir" diye konuştu.
IMF'den sağlanan kredilerin özellikle 2004 ve 2005 yıllarında ödenecek orta - uzun vadeli borç miktarı iyice artırdığına dikkat çeken Çolakoğlu, "2003, 2004 ve 2005 yıllarında kamu sektörü Merkez Bankası ve özel sektörün ödeyeceği dış borç ana para ve faizlerinin toplamı 63 milyar doları geçmektedir. Özellikle kriz dönemlerinde birçok taviz vererek IMF ve Dünya Bankası'nın kapısına giden Türkiye'nin ödediği fatura da ağır olmaktadır. Son yıllarda faiziyle birlikte önemli miktarda geri ödeme yapılmasına rağmen borç miktarının giderek kabarması daha uzunca bir süre bu iki kuruluşun kıskacından kurtulamayacağımızı göstermektedir" dedi.
Hazine'nin yüzde 80'lere yaklaşan borçlanma oranının da enflasyon hedefi ile uyum göstermemesini ve reel faizlerin düşme beklentilerini olumsuz etkilemesinin de piyasaları tedirgin ettiğine işaret eden Çolakoğlu, "2002 yılının ilk 3 aylık Milli Gelir rakamları ilk izlenim itibariyle büyüme yönünde olsa da rakamların detaylarına inildiğinde hala tam manasıyla yükseliş trendinin yakalandığını söylemek güçtür. Üretimdeki hafif toparlanmanın kaynağının ise iç talepten ziyade ihracattaki artış ve stoğa yönelik üretim olduğunu görmekteyiz. İç talebin gelişememesindeki en önemli unsur ise reel ücretlerin ve kar marjlarının düşük kalmasıdır. İstihdam ülkenin en büyük sosyal sorunu haline gelmiştir" diye konuştu.
Brezilya ve ABD ekonomisindeki krizlere dikkat çeken Çolakoğlu, "Dünyada yaşanan gelişmeler de aleyhimize bir seyir izlemektedir. Global bir krizin habercisi olan Brezilya ve ABD ekonomisindeki gelişmeler acil önlem alınmaması halinde başta Türk ekonomisi gibi kırılgan ekonomik yapılar olmak üzere bütün dünya ekonomisinin olumsuz etkilenebileceğidir" dedi.
AB konusunu da değinen Çolakoğlu, "AB ile üyelik görüşmeleri tarihlerinin açıklanacağı Kopenhag zirvesine az bir zaman kalmasına rağmen bu konuda üzerinize düşen ödevler haline getirilmemiştir. Zaman giderek daralmaktadır. Eğer yıl sonundaki zirveden lehimize bazı kararlar çıkmazsa ekonomik ve siyasi sorunlarımız daha da artacaktır" diye konuştu.
Konuşmasının sonunda Türkiye'nin artılarını sıralayan Kemal Çolakoğlu, "Ülkemizde çağdaş endüstriyel yatırımların olduğunu, insan gücünün yetişkin ve yeterli olduğunu, hammadde ve enerji yönünden bir sorunumuz olmadığı, hatta yurt dışı ve yastık altı kaynakları ile yeterli sermaye birikimiz dahi olduğunu vurguluyoruz. İhtiyacımız siyasi istikrar, güven ortamı, belirgin bir gelecek yani iyi yönetilmektedir" ifadelerini kullandı.
Kaynak: İHA