Abu ve eşi Daeng Maida 1972 yılından beri Pulau Cengkeh’te yalnız yaşıyorlar. Kimse onların (Pulau Pala yakınlarında) evlendikleri sırada kaç yaşında olduklarını bilmiyor ve kendilerinin 80 yaşlarında olduklarını düşünüyorlar. Abu evlendikleri sırada kendisinin 20 yaşından daha genç olduğunu, Maida ise kurak bir mevsime denk geldiğini hatırlıyor.
Gündelik hayata dair çok az şey biliyorlar. Bu çift günlerini deniz kaplumbağalarını yetiştirmekle geçiriyor. Aynı zamanda Abu ve eşi, Endonezya'nın resiflerini tahrip eden siyanürlü ve dinamitli balıkçılığa karşıt söylem üzerinden konuşuyorlar.
Evlendikten sonra Abu, geçimlerini sağlayabilmek adına devasa istiridyeler ve deniztarakları için en az 25 metre derinliğe dalmış ve adanın etrafında hafta boyu süren balık avına çıkmış. Maida ise yemek yaparak ve örgü örerek evi çekip çevirmiş. Nemli ve kurak mevsimler birbirini takip etmiş; kâh balıkla beslenmişler kâh sadece pirinç yiyerek karınlarını doyurmuşlar. Bununla birlikte Maida altı çocuk dünyaya getirmiş lakin bunlardan beşi henüz 1 yaşına bile gelmeden hastalanarak hayatını kaybetmiş.
Yıllar boyunca denizlerde kürek çeken Abu, Maida’ya yerel dilde kusta adı verilen cüzzam hastalığına yakalandığını söylediğinde, Maida gözyaşlarını tutamamış...
Yaşadıkları yerin idari yöneticisi, Cengkeh’de yaşayacak ve kaplumbağa yetiştirecek gönüllüler aramış fakat hiç kimse buraya gitmek istememiş. Ancak Abu ıssız bir adanın, hem sosyal ayıplanmadan hem de hastalığını diğerlerine bulaştırma riskinden kaçmak için mükemmel bir fırsat olduğunu hissetmiş. Deniz kaplumbağası üretme çiftliği, bu çiftin yapabileceği bir işti ve devletin verdiği ücret artık balıkçılık yapamayacak kadar hasta olduğunda kendilerine yetecekti.
Evlerini söküp birkaç kişisel eşyalarıyla birlikte bir tekneye yükleyip Cengkeh’e taşınmak üzere yola koyulmuşlar. Güneş battıktan sonra ilk geceyi Cengkeh’te yapayalnız geçirdiklerinde çiftimiz gözyaşlarına hakim olamamış...
Adaya ulaştıklarında Cengkeh’in, Abu'nun tüm umutlarını suya düşürecek kadar çorak bir kum yığınından ibaret olduğunu ve başlarının üzerinde ateş gibi yükselen güneşten ve sert fırtınalardan kendilerini koruyacak hiçbir korunağın olmadığını görmüşler. Abu, tohumları dikerek etrafı sarmaşıklarla örülü gölgelik oluşturan ağaçlar yetiştirmiş ve yumuşak kumdaki yuvalarından çıkıp minicik ayaklarıyla yalpalayarak yürüyen çok sayıda kaplumbağa büyütmüş.
Bugünlerde cüzam hastalığının iyileştiğini düşünen Abu, Cengkeh'den geçen balıkçılara ve adayı ziyaret eden kişilere mercanları öldürmenin avcılığı da yok edeceğini öğütlemekte. Çevreye oldukça duyarlı olan Abu bazen de balık bombacılarını polise ihbar ediyor.
Yaşam şartlarının hiç de kolay olmadığı bu adada Dompet Dhuafa isimli bir sivil toplum kuruluşu, çevreye için sarf ettiği çabadan dolayı Abu'ya birkaç yıl önce bir ev inşa etmiş.
“Tanrı'nın bana uygun gördüğü hiçbir şeyi değiştiremezdim” diyerek vurguluyor Abu. “Ben mutluyum ve hayatım huzur dolu geçiyor. Hastalık dahil her şey, Tanrı’nın bir armağanıdır.”