Kahramanmaraş merkezli depremlerde 4. güne girildi, bir yandan umut dolu bekleyişler sürerken bir yandan ise her geçen saat yürek yakan hikayeler ortaya çıkmaya, bilanço ağırlaşmaya devam ediyor. İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Öğretim Üyesi ve Afet Yönetimi Anabilim Dalı Profesörü Mikdat Kadıoğlu da hem sürmekte olan çalışmalarla ilgili umut aşılayan açıklamalar yaptı hem de gelecekti tehlikelere karşı uyardı. "İstanbul'da 70 bin binanın yıkılacağı biliniyor. Sayı bundan çok daha fazla da olabilir" diyen Kadıoğlu, "Bu 70 bin binanın bir an önce 70 binaya kadar indirilmesi lazım" çağrısında bulundu ve "Eğer, 70 bin binayı, 70 binaya indirirsek belki baş edebilir, altından kalkabiliriz. Marmara Bölgesi bu 10 ilin nüfusunun yaklaşık 3 katından fazla nüfus barındırıyor" ifadelerini kullandı. Kadıoğlu enkazdaki arama kurtarma çalışmalarıyla ilgili ise "Enkazın altında kişinin ne kadar korunaklı durumda olduğu önemli, bazı durumlarda enkaz soğuğa karşı korunaklı olabilir. Umut kesmeden, ses duyulan canlı olduğu düşünülen binalarda arama ve kurtarma çalışmalarına devam etmek zorundayız" diye konuştu.
İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Öğretim Üyesi ve Afet Yönetimi Anabilim Dalı Profesörü Mikdat Kadıoğlu, Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan depremleriyle ilgili değerlendirmede bulundu.
Depremde yüksek katlı, modern görünümlü binaların da yıkılmış olmasının üzücü olduğunu belirten Kadıoğlu "Bunların birçok nedeni olabilir, bazen binalar yapılıp, iskan alındıktan sonra binaya müdahale ediliyor. Altlarındaki dükkanlar ve işletmelerde kolonlar kesilmiş olabiliyor. Binanın olduğu yere çöktüğünü görüyorsunuz, bunlar dikkatlice incelenecektir. Bazılarında denetim eksikliği olduğu anlamına geliyor, denetimin kağıt üzerinde olduğu anlamına geliyor" diye konuştu.
Türkiye'de afet hukukunda zayıflık olduğunu belirten Kadıoğlu şunları söyledi:
"Kamu binalarının, hastanelerin, belediye binalarının yıkılıyor olması, afeti yönetilemez hale getiriyor. Bunlar kritik tesislerdir. Bu binaların asla ve asla yıkılmaması, yıkılmayacak şekilde yapılması gerekiyor. Özellikle hastaneler, 1.5 güvenlik katsayısı, yüzde 50 daha güvenli bir şekilde yapılan binalardır. Bunların da yıkılmış olması, binalara olan güvenimizi tamamen yok ediyor. Son deprem yönetmeliği, ki dünyanın en iyi deprem yönetmeliklerinden bir tanesi, bu yönetmeliğe göre bina yapamıyorsak oturup düşünmemiz lazım. Sözün bittiği yerdeyiz."
Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, depremler sonrası büyük bir can pazarı olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:
"Halk, devlet yardım etmek için ayaklandı ama, afet o kadar büyük ki yetişmesi mümkün değil. Temel problem arama kurtarma problemi değil, bu kadar büyük risk havuzlarının oluşması. Bizim kentlerimiz büyük birer risk havuzu haline gelmiş, bu havuz patladığı zaman yapacağınız hiçbir şey kalmıyor. Biz bu risk havuzlarını küçülterek, ortadan kaldırmak durumundayız. Zaten afet yönetimi de budur. Afet yönetimi, 'arama-kurtarma, yemek dağıtmak' değildir. O afeti yönetmek değildir, bununla afeti yönettim denilemez, o yanlış bir anlayış. O acil müdahaledir. Afet yönetimi ise risk olmadan riski yönetilebilir ve tolere edilebilir seviyeye indirgemektir. O yüzden, sismik boşlukların olduğu İstanbul gibi noktalarda da riski küçültmemiz gerekiyor. Deprem olmasını beklemememiz gerekiyor. Deprem olduktan sonra, böyle bunun önünde duramayız. Kimse yetişemez buna, sadece Türkiye değil dünya bir araya gelse yetişemez. Yönetilemez, tolere edilemez riskleri yönetebileceğimizi sanmaktan vazgeçmemiz lazım."
Türkiye'nin eksik kaldığı noktanın, riskli binaları yıkmak ya da güçlendirmek olduğunu ifade eden Kadıoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
"İstanbul'da 70 bin binanın yıkılacağı biliniyor. Sayı bundan çok daha fazla da olabilir. Bu 70 bin binanın bir an önce 70 binaya kadar indirilmesi lazım. Afet yönetimi budur. Eğer, 70 bin binayı, 70 binaya indirirsek belki baş edebilir, altından kalkabiliriz. Marmara Bölgesi bu 10 ilin nüfusunun yaklaşık 3 katından fazla nüfus barındırıyor. Benzer bir deprem İstanbul'da 3 katı probleme neden olur, bunu düşünmek dahi istemiyorum. Artık Cumhurbaşkanımız, Cumhurbaşkanı Yardımcımız, kimi uygun görürlerse, gelip İstanbul'da postu serip, belediyelerle, STK'larla, odalarla, bütün paydaşlarla bir araya gelip İstanbul'da yıkılmayı bekleyen binaları da nasıl yıkılmaz hale getirebiliriz, nasıl güçlendirebiliriz diye seferberlik başlatılması lazım."
Kadıoğlu deprem merkezinde hava şartlarının değişken olduğunu hatırlatarak şu şekilde konuştu:
"Bazı yerlerde yağışlar devam ediyor bazı yerlerde ise durdu. Yağışın durduğu yerlerde hava ayaza çekiyor ve bu da hipotermi tehlikesini ve don riskini artırıyor. Afet yönetiminde ilk 72 saat ölümlerin en çok gerçekleştiği saatler ve dakikalar olduğu için 'altın saatler' diye geçiyor. Şu an yaşadığımız doğa şartları, soğuk-don olayı ve hipotermi bu süreyi daha da kısıtlıyor ve zorlaştırıyor. Afet bölgesinde çalışmayı ve ulaşımı da etkiliyor, zamana ve soğuğa karşı yarış haline getiriyor. Enkazın altında kişinin ne kadar korunaklı durumda olduğu önemli, bazı durumlarda enkaz soğuğa karşı korunaklı olabilir. Umut kesmeden, ses duyulan canlı olduğu düşünülen binalarda arama ve kurtarma çalışmalarına devam etmek zorundayız. Enkazın başındaki ekip sayısı ve tesisatı kısıtlı olduğu için şu anda vinçler çok önemli. Genellikle 3 vardiya 30 kişi çalışılması gerekiyor. Bunu bulmak, her enkazın başına 30 kişi olması şu an için zor. Bu yüzden şu an vinç talebi patlamış durumda. Zamana karşı yarışta, kuyumcu titizliğiyle iğneyle kuyu kazar gibi enkazı kazmak vakit alıyor ve fazla sayıda ekip olmadığı için bu talep ortaya çıkıyor. Esas olan bu olayın bu noktaya gelmemesiydi. Şimdi yaklaşık 11 bin bina yıkıldı deniyor, buna normal şartlarda 1 milyon arama kurtarma ekibi gerekirdi. Bu sayıda ekip ise dünyada yok, hiçbir yerde yok, galakside yok. Bu işin arama kurtarma işi olmadığını bir kere anlamamız lazım. Bu işin kriz yönetimi olmadığını da anlamamız lazım. Risk yönetimi olmayan yerde kriz yönetiminde başarılı olunamayacağını anlamamız lazım."
(DHA)