Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Eğer bizde başkanlık sistemi olsaydı biz geldiğimiz noktanın çok daha ilerisinde olurduk. Birçok kez bizim önümüzü tıkanmıştı, bunları aşana kadar çok mücadeleler verdik" dedi.
Erdoğan, TRT'deki canlı yayında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, göreve geldiği 28 Ağustos 2014'ten bugüne yurtiçi, yurtdışı seyahatleri ve Türkiye'ye gelen yabancı konuklarıyla yoğun bir gündemi bulunduğunu ifade ederek, hiçbir zaman gündemin dışında kalmadığını, gündemin dışında kalmasının da görevi gereği mümkün olmadığını söyledi.
"Buradaki görevimiz cumhurun başı olarak aldığımız yetkinin hakkıyla kullanılmasını gerektiriyor" diyen Erdoğan, cumhurbaşkanı olarak 19 ülkeyi ziyaret ettiğini, ziyaretlerinde 50'ye yakın devlet ve hükümet başkanıyla görüştüğünü, Türkiye'ye gelen devlet ve hükümet başkanları, bakanlarla görüşmeleri olduğunu, büyükelçilerle görüşmeler gerçekleştirdiğini anlattı.
Yurtiçindeki sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle Cumhurbaşkanlığı Sarayı'ndaki etkinliklerde vatandaşlarla bir araya geldiğini, son olarak 405 muhtarı Saray'da ağırladıklarını dile getiren Erdoğan, "Muhtarla Beştepe'yi, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nı bütünleştirelim istiyoruz. Hedefimiz 50 bin muhtarımızla burada bir araya gelmek, onlarla konuşmak daha sonra da yemekli toplantımızı yaparak, diş kiralarını da verip buradan uğurlamak. Bu şekildeki süreci başlattık" diye konuştu.
Erdoğan, muhtarların Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ağırlamanın onlarda farlı bir heyecanı meydana getirdiğini ve bundan sonra da Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılacak çok amaçlı salonda bin, 2 bin muhtarı bir araya getirerek bu etkinliğe devam edeceklerini belirtti. İçişleri Bakanlığının hazırladığı formla muhtarların sorunlarını alacağını, oluşturulacak birimle bunların yakın takibinin yapılacağını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Böylece en tabandan en tavana bir irtibatı İçişleri Bakanlığımız sağlamış olacak. Bu da inanıyorum ki hükümetimizin etkinliklerinden çok çok önemli bir alan olacak. Durmak yok diyoruz, yola devam" dedi.
Başkanlık sistemi
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Nasıl bir başkanlık sistemi arzu ediyorsunuz, neden böyle bir şeyi gerekli görüyorsunuz, sistemdeki yetki denetimi dengesi nasıl olmalı" sorusu üzerine, başkanlık sistemi üzerinde birçok spekülasyon yapıldığını, bu konuyu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Başbakanlığı döneminde de gündeme getirdiğinde yine birçok spekülasyon yapıldığını anımsatarak, "Birçok alışkanlıkları siz değiştirmeye, reforme etmeye yönelik adımlar atarsanız bunların üzerinden spekülasyonları muhakkak yaparlar" ifadesini kullandı.
Başkanlık sistemini daha önce 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in de gündeme getirdiğini, Özal'ın başkanlık sistemini "en ideal sistemlerden bir tanesi" olarak ifade ettiğini hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Dünyada şu anda G20 ülkeleri içerisinde, en gelişmiş ülkeler malum, bunların içerisinde şu anda 10 tanesi başkanlık sistemiyle yönetiliyor, geri kalan 8 tanesi başkanlı sistemi değil, böyle bir yapı içerisinde artık bir gerçeği görmemiz lazım. Acaba çok daha seri, kolay nasıl muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarız. Bunun üzerinde düşünmemiz lazım. Çünkü çok başlılık bir defa ayaklarımızı adeta prangaya vurmuş gibi süreci ağırlaştırıyor, hızlandırmıyor. Şu anda parlamenter demokrasi dediğimiz olay nedir? Parlamento esaslıdır. Parlamento esaslı sistem de başkanlık sistemi yok farz edilmiyor ki orada da o var. Burada şimdi bazıları Amerikan sistemi diyor, bu tartışılır, ayrı bir konu. Amerika'da Temsilciler Meclisi var, Senato var. Türkiye de illa onu yapacak değil. Türkiye bunu kalkar sadece parlamento olarak, milletvekilleri olarak alır onlarla bu süreci işletir.
Denetim esaslı mı olacak? Tabii ki denetim esaslı olacak. Denetleyen neresi olacak? Parlamento olacak, Meclis olacak. Yani Meclis'in vermediği bir izni siz bir defa kullanamazsınız. Anayasa ile başkana verilmiş olan tabii ki bir yetkiler vardır, onun belirlenmiş bir yetki alanı vardır. O yetki alanında hareket edeceği gibi aynı zamanda parlamentonun kendisine vereceği yetkileri kullanma hakkı doğacaktır. Bunun nereye kadar olacağı, bunları belirleyecek olan yine orasıdır. Bir defa denetimsiz bir anlayışın olması çok çok sıkıntılar doğurur böyle bir sıkıntıya zaten mahal vermek mümkün değildir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, teori noktasında birçok insanın bazı şeylerin teorisini ortaya koyabileceğini ama yaşamanın farklı tecrübeler kazandıracağını anlatarak, Nasreddin Hoca'nın damdan düşmesini konu alan fıkrasını anımsatarak, "Ben damdan düşmüş birisiyim. Damdan düşmüş birisi olarak bu işleri biraz biliyoruz. İstanbul Büyükşehir'de yaptığımız uygulamalar ortada, başarımız ortada, bunu İstanbullu biliyor. 12 yıllık ülkemizdeki başbakanlığımız döneminde yaptıklarımız da ortada. Eğer bizde başkanlık sistemi olsaydı biz geldiğimiz noktanın çok daha ilerisinde olurduk. Birçok kez bizim önümüz tıkanmıştı, bunları aşana kadar çok mücadeleler verdik" diye konuştu.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile kendisinin başbakanlığı dönemindeki sürecin farklı bir süreç olduğunu, şu anda da Başbakan Ahmet Davutoğlu ile kendisinin arasındaki sürecin de yine farklı olacağını dile getiren Erdoğan, bunun tersinin olması halinde engellerin de ortaya çıkacağını kaydetti.
Erdoğan, mevcut sistemle üçlü kararnameyle bir kişiyi istedikleri makama atamakta sorunlar yaşandığını ama başkanlık sisteminde böyle bir sorunun yaşanmayacağını belirterek, "Çalışacağım adamı ben belirlerim. Benle gelen benle gider. Bunu şu andaki sistemde yapamazsınız, sizinle gelen sizinle gitmiyor. Birileri bunu engelliyor, mesela yargı engelliyor. Yargı bunu engellediği zaman yerindelik ne olacak? Halk sorumlu olarak kimi tutuyor? Siyasiyi tutuyor. Yargıdakini tutuyor mu? Hayır. Yargıdaki gelip 'ben 11 defa alırım, 12'nci defa tekrar atarım' diyor. Yargıyla böyle bir sürtüşmenin içerisine giriyorsunuz. Böyle memleket yönetilmez ki şehirler yönetilmez ki kurullar yönetilmez ki. Bunların hepsi parlamenter sistemin bana göre eksikleridir, yanlışlarıdır. Başkanlık sistemiyle bunların ben aşılabileceğine inanıyorum" değerlendirmesinde bulundu.
"Bakanlar Kuruluna başkanlık ettiniz, bu anayasal hakkınız. Bu konuda hukukun zorlandığına dair yorumlar var. Türkiye hukukun sınırlarını zorlayarak mı ilerliyor" sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle yanıt verdi:
"Şu anda mevcut yapı içerisinde bu böyle. Ben basit bir örnek vereyim. Nasuhi Bey'in kendisi... Bu hükümet Nasuhi Bey'i TRT'de genel müdür muavinliğine atadı. Kaç kez alındınız görevden? Şimdi bu nasıl yürüyecek? Siz bir kuruma inandığınız birisini atıyorsunuz. Bakıyorsunuz ki birileri bir şikayette bulunuyor, hemen görevden alınıyor. Bu sefer hükümet, 'ben buna inanmışım, ben bunu getireceğim' diyor tekrar sizi atıyor. Yargı alıyor, siz atıyorsunuz, yargı alıyor, siz atıyorsunuz. Kurum ne oluyor? Oradaki ast, üst ilişkisi bozuluyor. Bizim hukuku zorlama noktasından sıyrılmak için bu işi başarmamız lazım. Böyle bir adımın atılabilmesi için öncelikle anayasa değişikliği şart. Anayasa değişikliği için 367 şart. Burada hükümetimizin öyle bir adımı atabilmesi için 367'yi yakalaması lazım veyahut da 330'u yakalaması lazım, referandumla böyle bir değişikliğini halka götürsün. Sistemi değerlendirme noktasında kanaatlerimi söylüyorum, sistem noktasında böyle bir şeye inandığım için konuştum. Bizim Burhan Bey'in konuyla ilgili yazmış olduğu kitabı var. Başka yazılmış bu konuyla ilgili birçok kitaplar var. Bunların tartışılması, halkımızın bu tür sistemleri tanıması, anlaması bakımından isabetli olacağı inancındayım."
"Amerika olunca padişahlık olmuyor"
"Ana muhalefet liderinin eleştirisi var; padişahlık istediğinizi söylüyor, başkanlık sistemini istemenize karşılık olarak. Ben geçen hafta bir yabancı fon heyetiyle toplantıdaydım, sorular sordular, niye başkanlık istediğinizi sordular. Ben de sizin son seyahatinizde verdiğiniz cevabı söyledim. İşleyişi, yönetimi hızlandırmak istediğinizi söyledim. 'Hızlandırıp da ne yapacak, yetki aldıktan sonra ne yapacak?' dediler. Niye bu tür soru işaretleri, kafalarda oluşuyor?'' şeklinde bir soru yönelten gazeteciye, "O soruyu sorana sormalıydınız, siz nerelisiniz veya hangi ülkeden geldiniz" diyen Erdoğan, "İngiltere" karşılığını alması üzerine, şöyle konuştu:
"Bana göre İngiltere bir yarı başkanlıktır. Hakim olan unsur kraliçedir. Bakınız şu anda Amerika’da padişahlık sistemi mi var? Amerika olunca padişahlık olmuyor, Brezilya olunca padişahlık olmuyor, Güney Kore olunca padişahlık olmuyor, Meksika olunca padişahlık olmuyor. Yani Türkiye’de böyle bir tez ileri sürülünce niye padişahlık oluyor? Bunu onlara, soruyla aynı şekilde cevabını vermek lazım. Dert aslında başka. Yani hızlı gidip de ne olacak, ne demek ne olacak? Bizim hız yapmamız lazım. Bizim bu yarışta mesafeyi bir defa hızla kapatmamız lazım. Eğer biz şu 12 seneyi bu kadar zor şartlarda yürüttüysek, bu da demek ki gördüğümüz bazı şeyler var. İstiyoruz ki daha iyiye gidelim, halkımızın yaşam standardını daha yüksek seviyelere çıkaralım."
"Biz de hizmetin daniskasını bu ülkede vermek istiyoruz"
"Şimdi Türkiye’de muhalefetin, hepsini kastediyorum, bir defa böyle kalkınma malkınma diye derdi yok zaten. Biz bugüne kadar ne dediysek hep onlar aksini söylemiştir. Biz 'beyaz' dediysek, onlar 'siyah' demiştir, 'siyah' dediysek 'beyaz' demiştir" diye konuşan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, ulaşımda, enerjide aklınıza ne gelirse hepsinde, biz de hizmetin daniskasını bu ülkede vermek istiyoruz. Bunun için de öncelikle siyasi iradeyi güçlü kılmamız lazım. Çünkü sorumluluk siyasi iradede. Bunun birinci derece dayandığı yer neresidir, milli iradedir. Milli irade eğer size bu yetkiyi veriyorsa, milli iradenin vermiş olduğu yetkiyi en ideal şekilde kullanmak lazım. Ben şu anda en ideal şekilde kullanamıyorum. Kullanamadığım zaman 4 sene sonra halkın huzuruna çıktığım zaman bu hesabı nasıl vereceğim. Sormaz mı cumhur, 'biz senden şunu da bekliyorduk, niye yapmadın?' Şimdi bunların hakkını vermek gerekiyor. Yani biz hamdolsun artık 2002 sonundaki Türkiye değiliz, bugün çok daha farklı konumdayız. Gündemi belirlenen bir Türkiye de değiliz çok daha farklı konumdayız ama ben cumhurun beklentilerini, bütün kamuoyu araştırmalarıyla gayet iyi biliyorum. Eğitimde biliyorum, sağlıkta biliyorum, adalette, ulaşımda, enerjide, tarımda aklınıza ne gelirse..."
"Kamuoyunda başkanlık sistemine destek var mı?"
Erdoğan, "Kamuoyunda başkanlık sistemine destek var mı?'' şeklindeki soru üzerine de, "Ben size enteresan bir şey söyleyeceğim; yani Başbakanlığımın ikinci, üçüncü senesindeki kamuoyu araştırmalarıyla bugün olay çok çok farklı. Bugün yani tabii geçmiş dönem itibarıyla söylüyorum, o zaman partimin tabanındaki olay bile çok ciddi bir ivme tutturdu. Onlarda bakış çok daha farklı gelişti. Çünkü olaylar yaşanarak, destek bu konuda arttı. Şu anda da yine Türkiye ortalamasına baktığınız zaman, 'evet, hayır'da denge çok çok olumlu istikamette" şeklinde konuştu.
"Sizin kendinizi yakın hissettiğiniz, aşağı yukarı şöyle bir şey; cumhurbaşkanı ile başbakanlık makamının daha nezedildiği ve parlamento denetiminin geçerli olduğu, anayasa mahkemesinin denetiminin geçerli olduğu, Sayıştay vesaire gibi kurumların hala denetim yetkilerinin olduğu bir sistemden bahsediyorsunuz aslında, doğru anlamış mıyım?" şeklindeki soruyu da yanıtlayan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu sistemler oluyor ama bu sistemlerin işleyişinde başkanın belli bir yere kadar da yetkisi oluyor. Bu var. başbakan noktasında da mesela başbakan, bir defa başbakan olarak değil, diyelim ki başkan birinci yardımcısı olarak görev alıyor, ikinci yardımcısı olarak görev alanlar vesaire. Fakat onların muadilleri, hükümet başkanlarının olduğu ülkelerde, başbakandır. Bu demek değildir ki başkan, başbakanlarla görüşemez. Hayır, onlarla da görüşür. Yani sistemin bir defa omurgaları vardır ki o omurgalarla lüzumsuz olanları varsa onları zaten koyarsınız bir kenara ama yok olması gerekenler varsa, onlarla beraber zaten yine yola devamdır ve tabii dünyayı biz yeniden keşfetmiyoruz. Bu işin başarılı olduğu yerler hepsi masaya yatırılmak üzere, bunlar üzerinde çalışarak en ideali hangisi ise bunu sistem olarak oturtmak ve bu işi reforme etmenin çok çok isabetli olacağı inancındayım."
Erdoğan, bir gazetecinin, "O zaman zihninizde bir modelin aslında tamamen teşekkül ettiğini düşünebiliriz, netleştirdiniz" sözlerine, "evet" karşılığını verdi.
1915 olayları
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "1915 olaylarının, 100. yıl dönümü geliyor. Bu konuda Türkiye nasıl bir hazırlık içinde? Çünkü karşı taraftan da lobilerin hareketleri söz konusu. Ermenistan ile ilişkiler konusunda sizin bir davetiniz olmuştu, Sarkisyan’a. Bu konuda ikili ilişkilerde bir süreç olacak mı?" şeklindeki soru üzerine ise "Tabii bu konuyla ilgili olarak bildiğiniz gibi geçen yıl 23 Nisan’da benim bir mektubum olmuştu. Bu mektuba karşı biz Ermenistan’dan olumlu bir cevap almadık. Fakat dünyanın birçok yerinde gittiğimiz, görüştüğümüz liderler veya bize gelenlerin hepsi de bu mektubumuzdan dolayı memnuniyetlerini hep bize ifade ettiler. Fakat bu Ermeni diasporası rahat durmuyor. Onlar yine karıştırmaya, kurcalamaya devam edip ve Türkiye ile bu noktada bir cebelleşmenin, adeta kavganın içerisinde bu süreci işletmek istiyorlar. Bizim üzerimizde olan görev, bir defa böyle bir şeyi kabul etmemiz mümkün değil" dedi.
Erdoğan, "Yani birilerinin siparişi üzerine, biz sözde Ermeni soykırımını kabul etmeye mecbur değiliz. Biz diyoruz ki bu konuda samimiyseniz gelin, bunları bırakalım tarihçilere, tarihçiler bu konuda çalışsınlar, arşivlerimizi açalım. Biz arşivimizi açtık. 1 milyonun üzerinde belge, bununla ilgili ortaya çıkardık. Ermenistan’ın varsa arşivi, o da çıkarsın. Üçüncü ülkelerde varsa onlar da çıkarsın. Fakat bunların hiçbirisi böyle bir gayretin içine girmiyorlar. Tamam, biz tarihçilerimiz tespit ettik, siz de tespit edin. Üçüncü ülkelerden de tespit edelim. Çalışsınlar, bu çalışmaların neticesinde raporlarını bize sunsunlar, ondan sonra da siyasiler olarak biz masaya oturalım" diye konuştu.
"Atılması gereken adımları da atarız"
"“Eğer hakikaten bunun neticesinde bizlerin bir suçu varsa, ödememiz gereken bir bedel varsa, kalkar o zaman Türkiye olarak biz bunu değerlendirir, atılması gereken adımları da atarız" diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Fakat burada dikkat edelim. Bir 1915 tarih olarak ortada, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ortada bir de karşı tarafta açılmayan arşivler ortada ama bizim açtığımız arşivler ortada. Sadece yaptıkları iş; 'Türkiye suçlu.' Böyle demekle Türkiye suçlu olmaz. Arşivlerimizin içerisinde yapılmış yanlışlar olduğu kadar karşı tarafın bu noktada yapmış olduğu katliamlar da var, onlar da belgelere dayalı. Bütün bunları hep birlikte ele almak, ona göre değerlendirmesini yapmak gerekir diye düşünüyoruz. Bu konuda da biz samimi olarak masaya oturma noktasında, biliyorsunuz Ahmet Bey, Dışişleri Bakanıyken İsviçre’de bir süreci başlattık, orada da masadan kaçtılar. Kaçan onlar ama biz yine kovalayacağız dedik, yine onlar kaçtılar. Şimdi yapmak istedikleri şey, sürekli hiç alakası olmayan ülkelere gidip, oralardan bakıyorsunuz kendilerine göre bir karar çıkartıyorlar. Alakası olmayan, dünyanın değişik bölgesindeki bir ülke, yani sorsanız Ermenistan nerede, haritada yerini gösteremez, orayla ilgili bakıyorsunuz bir iki adamı çok farklı yöntemlerle ele geçirip parlamentosunda oradan bir karar çıkartmak suretiyle, ‘işte filanca ülke de bunu destekliyor.’ Artık bunlar dünyada kolay kolay yer bulmaz, bulmayacaktır. Biz samimiyiz ama dediğim gibi ölçümüz şu; arşivlerimiz açtık varsa siz de açın ve bizim şu anda hala açılabilecek arşiv noktasında belgelerimiz var. Biz bunları da açmaya hazırız. Varsa üçüncü ülke onlar da açsın. Tarihçileri mi koyacağız arkeologları mı koyacağız, siyaset bilimcileri mi koyacağız kimleri görevlendireceksek görevlendirelim, onlar beraber çalışsınlar ondan sonra çıkacak rapora hep beraber saygıyı duyalım."
"Olay, tek taraflı değil"
Erdoğan, Türkiye’nin 1915 olaylarına açık ve insan odaklı yaklaşımının neden karşılık bulmadığına yönelik soru üzerine de "Orada doğru, yani bizim özellikle dünyada bunların, bu diaspora faaliyetlerine karşı zayıf olduğumuz ortada. Burada hep farklı ittifaklar da var. Bunu söylemek zorundayım. Ben tabii o mektubumda bu gerek Ermeni vatandaşlar gerekse Osmanlı vatandaşları olarak, Müslüman Türkler noktasında onların da ruhuna tabii bir rahmet okudum. Çünkü olay tek taraflı değil. Onlardan ölenler olduğu gibi yani Osmanlı Evlad-ı Fatihan’dan ölenler de oldu. Her iki tarafı bu noktada da dile getirdim, o mektubumda ve bunu aklıselim olanlar zaten inkar etmiyor. Onlar da kabul ediyor. Fakat aklı selim sahibi olmayıp da önyargılarla hareket edenler olaya farklı yaklaşıyor. Sıkıntının altında biraz bu yatıyor.
Bu lobi faaliyetleri, uluslararası anlamda biliyorsunuz birçok lobi şirketleri var. Bunlara tabii çok ciddi rakamlar, çok ciddi paralar harcamak suretiyle bu adımları atıyorlar. Bunlar yeni şeyler de değil ve bakıyorsunuz şimdi Hollywood'da falan çok ilginç filmler hazırlıyorlar. Bu filmlerle daha etkili olmaya çalışıyorlar. Doğrusu biz mesela onların oluşturduğu bir şeye aynı derecede girebilme noktasında, o rakamlarla girmeyi şu anda çok düşünmüyoruz. Çünkü burada ifade edemem, gelen rakamlar öyle basit rakamlar değil. Zihniyet noktasında ilişki halinde oldukları yerler bu noktada çok çok farklı."
"Legal görünüm altında bir illegal örgüt"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "MGK'da, 'legal görünüm altındaki illegal faaliyetleri yürüten örgütler' diyerek biz paralel devlet yapılanmasını kayda girdik. Bunu tavsiye kararı olarak hükümete gönderdik. Hükümet de buna uyarak, burayla ilgili Bakanlar Kurulu kararını çıkardı. Bu, şu demektir: 2015 Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin içinde PDY veya PY olarak yerini almıştır. Nedir? Legal görünüm altında bir illegal örgüt" dedi.
"Ben, Çözüm Süreci'nde hiçbir zaman maalesef, bu arkadaşların samimi olduğunu görmedim. Şu anda da samimi değiller. Eğer samimi olsalar 6-7 Ekim olayları, hala Cizre, Silopi, buralardaki olaylar olmazdı" ifadesini kullanan Erdoğan, "Samimi olsalar, bakın çok daha ilgincini söyleyeceğim, hükümet, devlet şurada, diyelim ki Yüksekova'da havalimanı yaptırıyor, çoktan burası bitecekti, hala yapılan tehditler oradaki iş makinelerinin yakılması sebebiyle burası bitmiyor. Yollar aynı şekilde, yol kesmeler. Cizre'de açılan hendekleri görüyorsunuz. Bunları yapmak suretiyle kim zarar görüyor? Orada yaşayan benim Kürt kardeşlerim değil mi? Bunlar bir taraftan çıkıyor diyorlar ki 'Biz Kürtlerin temsilcisiyiz' öbür taraftan insanca yaşamasına engel olacak ne varsa onu yapıyorlar" diye konuştu.
Türkiye'nin huzurunu Çözüm Süreci'nde buldukları için bu süreci başlattıklarını ifade eden Erdoğan, bunu önce Demokratik Açılım, Milli Birlik Kardeşlik diye başlattıklarını, Çözüm Süreci olarak devam ettirdiklerini ve aynı şekilde devam ettireceklerini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Fakat bu konuda da samimi değiller. Çünkü uygulamaları görüyoruz, yaklaşım tarzlarını görüyoruz" dedi.
"Çözüm süreci konusunda nasıl bir yol haritası olacak? PKK'nın silah bırakacağına dair bir takım şeyler vardı, Kandil farklı, İmralı farklı. Türkiye'nin en büyük projesi belki. Nasıl bir 6 ay bekliyor bizi bu çerçevede?" sorusunu yanıtlayan Erdoğan, "Bu konuda bunların bir defa istikametini belirleyecek emir meselesinde nereden, kimin emriyle neyi, nasıl yapacağız gibi belirlenmiş bir yolları yok" ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bakıyorsunuz Ada bir talimat veriyor, Dağ bir talimat veriyor ve bu talimatlar zaman zaman tabii kesişmiyor. Kesişmeyince farklı adımlar atılıyor ve bakıyorsunuz hemen bilgiler geliyor. 'Bizi dinlemeyen bazı grupların uygulamasıdır' diyor. Burada tabii siz neticeye varabilir misiniz, varamazsınız. Sık sık da biliyorsunuz yeni yeni örgüt isimleri çıkıyor ortaya. Alıştıklarınızın dışında da örgüt isimleri çıkıyor. Niye hedef saptırmak için. Şimdi mesela iç güvenlik yargı paketi şu anda çıkıyor. İç güvenlik yargı paketiyle birlikte ben doğrusu Çözüm Süreci'nde önemli mesafe alınacağına inanıyorum. Silah bırakmaydı, molotof kullanılmaması olayıydı, maske olayıydı vesaire buna benzer her şey. Çünkü, halk huzur istiyor. Benim Kürt vatandaşım da huzur istiyor ama tehditler neticesinde huzura kavuşamıyor ki. Burada hukuktan taviz vermeksizin bu adımların atılmasıyla birlikte ben inanıyorum ki bir defa benim Kürt vatandaşım, Kürt kardeşim burada ortaya çok daha farklı bir direnç koyacaktır. Bunu bir çok bu noktada görüştüğümüz STK'lar olsun, mesela muhtarlar olsun, hepsi bakıyorum aynı noktadalar. Fakat onların bu zeminini bizim ne yapmamız lazım, güçlendirmemiz lazım. Devletin de yanında, arkasında olduğunu hissetmesi lazım."
"Bizim derdimiz şu, Türkiye huzura nasıl kavuşacak"
Erdoğan, "Sizi dinlerken biraz karamsar gördüm. Çözüm Süreci'ne örgüt üzerinden bakınca söylediğiniz kaygılar doğru ama örgütün içerisinde mesela Hatip Dicle gibi siyasi aktörler çaba harcıyorlar. Yani örgütün bu tutumunu, siz bunu neye bağlıyorsunuz? Örgütün güvensizliğine mi bağlıyorsunuz, yoksa başka güçler de var mı devrede? Türkiye'nin Çözüm Süreci'ni engellemek için farklı aktörler mi devreye giriyor?" sorusu üzerine şunları söyledi:
"Çözüm Süreci'yle ilgili olarak bir defa bu sürecin oturması, yerleşmesi her şeyden önce Türkiye'deki iktidar mücadelesini, iktidar beklentisi içerisinde olanların aleyhine geliştireceği için buna bir defa olumlu yaklaşmıyorlar. Mesela biz bu konuda bu göreve geldiğim ana kadar hiçbir zaman karamsar olmadık, rahat hareket ettik. Akil insanları topladıysak bundan dolayı topladık. Benden sonra Sayın Başbakan aynı şekilde bu süreci devam ettirdiyse bundan dolayı devam ettirdi. Niye? Bizim derdimiz var. Bizim derdimiz şu, Türkiye huzura nasıl kavuşacak."
Milletçe bu işin yürütülmesinin, milletçe ümitvar olmanın gayreti içinde olmak istediklerini, bu süreçte Akil İnsanların çok ciddi bir mücadele verdiklerini, bazı yerlerde edep, adap dışı saldırılara rağmen bu mücadeleyi sürdürdüklerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Daha sonra bize gördüklerini, bildiklerini, tespitlerini hem raporla hem de özet sunumlarla ifade ettiler. Bunu engellemek isteyen Türkiye'de tabii siyasi mücadelenin içerisinde olanlar olduğu gibi siyasi mücadelenin dışında olanlardan da Çözüm Süreci'ne engel olmak isteyenler var. Tabii burada birinci derecede paralel devlet yapılanması olarak benim sık sık ifade ettiğim örgüttür. Bazıları buna cemaat diyor, cemaatle alakası yok bu işin. O samimi cemaatleri de yani onlara saygısızlık yapmış oluruz. Burası artık bir örgüttür ve bunu bizler biliyorsunuz Milli Güvenlik Kurulunda da gündeme getirmek suretiyle, Milli Güvenlik Kurulunda 'legal görünüm altındaki illegal faaliyetleri yürüten örgütler' diyerek biz paralel devlet yapılanmasını orada kayda girdik. Bunu tavsiye kararı olarak hükümete de gönderdik. Hükümet de buna uyarak, burayla ilgili Bakanlar Kurulu kararını çıkardı. Bu, şu demektir: 2015 Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin içinde artık PDY veya PY olarak yerini almıştır. Nedir? Legal görünüm altında bir illegal örgüt. Buna karşı tabii şu anda devlet bütün kurumlarıyla mücadelesini sürdürmeye başlamıştır. Sürdürüyoruz, sürdüreceğiz."
"Böyle bir yargı mensubuna güven de olamaz"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 17-25 Aralık süreci, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a yapılmak istenen operasyona bakıldığında o operasyonun uzantıları olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Bu uzantılar içerisinde aktörler kimler diye baktığınızda burada paralel devlet yapılanmasının, paralel yapının temsilcilerini görüyoruz. Geçenlerde bir gazetede, şu anda açığa alınmış olan savcılardan bir tanesinin açıklaması çok çok manidar. Orada ben sadece bir kısmını okumakta fayda görüyorum. O da şudur: Yani her şeyi bir tarafa koyalım ama o hakikaten insanın tüylerini diken diken yapıyor. Yani, 'bence' oraya o kelimenin konulması, sen bir yargı mensubusun, sen 'bence' diyemezsin. 'Bunun arkasındaki hedef başbakan' diyemezsin. Tahminler üzerine bir şeyi bina edemezsin. Mesela çok enteresan, oğlumla ilgili yaptığı açıklamada diyor ki, 'Bilal Erdoğan'la ilgili olarak somut herhangi bir şey yoktur.' Ondan sonra bana geliyor, benimle ilgili de ortaya herhangi bir şey koyamıyor, 'bence' diyor, 'hedef Erdoğan'dı' diyor. Şimdi bir savcı eğer böyle bir ifadeyle ortaya çıkıyorsa ben diyorum ki, burada hukuki sorumluluk yoktur. Böyle bir yargı kurumuna, müessesine veya mensubuna güven de olamaz. Açığa alınma meselesinde bu işin nereden nereye vardığını göstermesi bakımından bu çok büyük bir önem ifade ediyor. Tabii nerelerden nerelere geldik. Nasıl bir mücadele bu süreçte verildi. Her geçen gün bu işin haklılığı da ortaya çıkıyor."
Emniyet teşkilatında olanların da ortaya çıktıkça, neler yapıldığının görüldüğünü ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Mesela geçenlerde biliyorsunuz emniyet teşkilatında işte zırhlı araçtan polis bakıyorsunuz bombayı atıyor Allah'tan ki o paralel ama arkadan gelen paralelci değil, hemen olaya müdahale ediyor ve yakalayıp teslim ediyorlar. Emniyet teşkilatı gibi bir teşkilatımızın içerisinde böyle bir kırılma yaşanırsa, böyle bir Allah muhafaza ayrılık yaşanırsa biz nereye varacağız. Güvenliğimizi nasıl sağlayacağız? Aynı şey silahlı kuvvetlerimizin içinde olursa bizim halimiz ne olacak? Bunlar ciddi olarak ele alınması gereken konular. Onun için hükümetimizin şu anda vermiş olduğu mücadele sıradan bir mücadele değil. Bizim verdiğimiz mücadele sıradan bir mücadele değil. Aklıselim sahibi vatandaşlarımıza özellikle şunu hatırlatmak istiyorum; bu işi lütfen hafife almayalım. Tabularla yaşanan bir dünya değil, biz Allah'ın verdiği bu aklı, Allah'ın verdiği ilmi, tecrübeyi, her şeyi biz hak yolunda, adalet yolunda, hukukun tesisi için kullanalım. Hukukun tesisi için bunu kullanamazsak, birileri mazlum durumuna düşer, birileri de zalim durumuna düşer. Biz zalimlerin yanında yer alamayacağımıza göre, burada devlet-millet kaynaşması lazım ki bu süreci atlatalım ve Çözüm Süreci'nden de beklediğimiz neticeyi o zaman çok daha farklı bir şekilde alırız diye inanıyorum."
"O cümleden rahatsız oldular"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kobani'deki IŞİD kuşatmasının sona ermesinin ardından "Çiftetelli oynuyorlar" şeklindeki açıklamasından rahatsız olanlar bulunduğunu belirterek, "Halay çekiyorlardı, Çiftetelli değilse, yaptıkları iş buydu" dedi.
Kobani'deki IŞİD kuşatmasının sona ermesinden sonra "Çiftetelli oynuyorlar" şeklinde yaptığı değerlendirmesinin tepkiyle karşılandığının hatırlatılması üzerine Erdoğan, "Çiftetelli, o cümleden rahatsız oldular. Halay çekiyorlardı, Çifte telli değilse, yaptıkları iş buydu. Daha ortada orada bir enkaz var ama o insanların hepsi şu anda Türkiye'de, biz besliyoruz. Bütün bedeli, faturası her şeyi bizim üzerimizde. DAİŞ oradan çekilmiş, çekildi de ne oldu. Çekilmekle iş bitiyor mu?" diye konuştu.
Kobani'nin, Ayn el-Arap'ın son halinin görüldüğünü belirten ve buraları kimin inşa edeceğini soran Erdoğan, "Nerede bombalayanlar. Acaba o bombalayanlar şimdi gelip inşa edecek mi?" dedi.
Erdoğan, "Bu iş Türkiye'ye mi kalacak?" sorusu üzerine, böyle bir şeyi kabul edemeyeceklerini söyledi.
Baştan beri, "sadece hava harekatıyla bu işin çözülemeyeceğini, kara harekatının olması gerektiğini" söylediğini hatırlatan Erdoğan, ABD Başkanı Barack Obama ve yardımcısı ile de görüştüğünü, NATO toplantısında da konuyu oradaki devlet ve hükümet başkanlarına anlattığını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Hiç bir zaman, uçuşa yasak bölge, güvenli bölge, bunlara yanaşmadılar. Tek şey söylediler, 'eğit-donat'. Eğit-donatta zaten bizim sıkıntımız yok, eğit-donata gireriz ama havadan bombalama olayı derseniz biz buna giremeyiz. Burada kara harekatının olması lazım. Olmaması halinde bir defa bu işi çözmek mümkün değil, Kaldı ki biz sadece DAİŞ hedefli bir harekatı da kabul etmiyoruz, rejim hedefli olacak. Yani eğer, rejimi hedefe koymuyorsak bu yapılan harekat yine boştur. 'Stratejik olarak Kobani'nin ne önemi var' diye sorduğumda, buna cevap vermediler."
"Halep olayını o anda anladılar"
Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande'a, "Halep'i niye konuşmuyoruz da Kobani'yi konuşuyoruz" dediğini belirterek, bundan birkaç gün sonra Fransa Dışişleri Bakanının bir makale yazdığını söyledi. Erdoğan, "Makale ses getirdi ve Halep olayını o anda anladılar" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Rejim burayı bombalarken, birileri buna sessiz kalıyor. Buna sessiz kalanlar acaba niçin Halep'le ilgilenmiyorlar, acaba rejimle birileri işbirliği halinde mi? Kalkıyorsunuz orada örgütleri tamamen düşman cepheye itiyorsunuz ama orada ılımlı muhalefet tek başına mücadele veriyor, Halep'i kaybetmemek istiyor ve bunun için verdiği bu mücadelede siz onları orada yalnızlığa terk ediyorsunuz. Bunları da kendilerine söyledik. Fakat yine ısrarla 'biz hava harekatı yaparız ama kara harekatına girmeyiz, eğit-donata destek veririz' dediler. Biz de kendilerine. 'eğit-donatta oluruz ama bunun dışında uçuşa yasak bölge, güvenli bölge olmazsa diğer şeylerde beraber hareket edemeyiz. Şu anda Silahlı Kuvvetlerimiz, Dışişleri Bakanlığımız bu görüşmeleri hala devam ettiriyorlar. Temenni ederim ki bir olumlu netice alınır. Aksi takdirde bu anlayışla buradaki mücadele istenilen hedefe zor ulaşır. Çünkü bu rejim, kararlı tutum olmadığı için şu anda bu sıkıntıları yaşıyor. İsrail-Suriye, İsrail-Lübnan olayına geldi. Neden soru işaretleri burada toplanıyor. Bunu çok açık konuşmamız lazım. Çünkü Afrin, Haseki, Kamışlı, Kuzey'de bir yapı meydana getirmek istiyorlar."
"Böyle bir yapı meydana getirmek istiyorlar"
"İkinci bir Kuzey Irak mı?" sorusuna Erdoğan, "Adeta. Böyle bir yapı meydana getirmek istiyorlar" diye cevap verdi.
Obama'ya da PYD'nin PKK'nın benzeri olduğunu söylediğini, silahların verilmesinin doğru olmadığını kaydeden Erdoğan, şunları söyledi:
"Şimdi soruyorum, verdiğiniz bu silahlar, içinde ağır silahlar da var. Bu silahlar nerede, kime kalacak, kime karşı kullanılacak? Çünkü örgütün hali ortada. Şu ana kadar verilmiş bir cevap, açıklama yok. Biz de takibini yapacağız. Halep bizim için büyük önem arz ediyor. Türkiye'ye sığınmış 200 bin civarındaki insanın da durumu, Kobani inşa edilmeden olmaz. Fakat birileri de çıkıyor, 'TOKİ gitsin orayı inşa etsin.' Adama şunu söylerler, ben bu makamdayım, kusura bakmayın belki argo olacak ama alışsınlar bu işlere, 'sevsinler seni' derler. Bu kadar sahipleniyorsunuz, hadi gidin inşa edin. TOKİ ülkemdeki bütün fakir fukaraya bunu veriyor. Saldırı neticesinde bu adımları atmıyor. İnsani yardım noktasında desteği yine veririz ama tamamen orayı inşa etmek gibi bir çalışmanın içine giremeyiz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kobani'nin kurtulmasına sevinmediğiniz gibi bir sonuç çıkaranlar var" denilmesi üzerine, öyle bir açıklama yapmadığını belirtti.
"Yatıyoruz kalkıyoruz, Kobani"
Erdoğan, "Kobani'nin kurtulmasından çok, Kobani halkının kurtulması benim için çok daha önemliydi. Onunla ilgili sevincimi baştan açıkladım. Onlar herhalde yanlarında halay çekecek insan arıyorlar. Kusura bakmasınlar, başkalarıyla tamamlasınlar" diye konuştu.
Kobani'den IŞID'in püskürtülmesinin çözüm sürecini etkileyip etkilemeyeceğinin sorulmasına karşılık Erdoğan, "Her şeyden önce, insanların kendi evlerinden topraklarından kovulmasını veya onların topraklarının, evlerinin işgal altına olmasını hiç bir zaman savunamayız. DAİŞ'in yaptığı bu işgal hareketi, insanları öldürmesi, bunların hiçbiri kabul edilemez. Kobani'nin'yi konuşuyoruz da niçin Musul'u, Dohuk'u konuşmuyoruz. Bunları konuşmuyoruz, sadece yatıyoruz, kalkıyoruz Kobani" dedi.
"Nankörlük çok kötü bir şey"
Türkiye'nin insani, vicdani üzerine düşeni zaten yerine getirdiğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"200 bin Kobanili'yi de ülkemize alarak barındırıyoruz, yediriyoruz, içiriyoruz, besliyoruz, sağlık, bütün her şeylerini biz yaptırıyoruz. Bunları affedersiniz, şu anda malum parti yaptırmıyor. Onların belediyelerinin gücü yetmez zaten bu işe. Bunları yürüten şu anda AFAD, bütün imkanlarıyla seferber olmuş durumda. Fakat hakkı teslim etmiyorlar, nankörlük çok kötü bir şey. Hakkı teslim etmedikleri gibi, bir de burada Türkiye Cumhuriyeti Devletine, hükümetine bir teşekkür edin. Bu kadar insan alındı, hiç bir ayrım yapmadan bu hizmet veriliyor. Ne Arap ne Kürt ne Ezidi, şu bu, hiç bir ayrım yapmadan hepsine bu hizmete veriliyor ve bu hizmetin verildiği bu ülkeyi, farklı dünya ülkelerine de hala şikayet ediyorlar. Bu tür sıkıntılar var. Bu bizi de üzüyor. Onlar ne söylerlerse söylesinler, başta AFAD olmak üzere, Kızılayımıza, bütün yardım kuruluşlarımıza, ilgili bakanlarımıza teşekkür ediyorum. Abdestimizden şüphemiz yoksa namazımızdan da şüphemiz olmasın. Rahatız bu konuda. Onlar öyle dedi diye de biz suçlu duruma düşmeyiz. Kobani'de DAİŞ'in şu anda atılmasına sevindi, sevinmedi bunun hesabını biz onlara vermeyeceğiz ki. Bunun hesabını önce Allah'a ondan sonra da halka vereceğiz. Mesele bu."
"Yüzlerce gazeteci hapishanelerdeydi"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "15 sene, 20 sene öncesi Türkiye'de yazılı ve görsel medyanın özgürlüğü neydi, hangi noktadaydı ve hapishanelerde acaba ne kadar yazar, çizer vardı? Yüzlerce gazeteci hapishanelerdeydi. Hala bu noktada cezaevinde olan insanlar var. Fakat biz şu anda her türlü özgürlüğü getirdik, belli bir yere bunu oturttuk ve hamdolsun, şu anda işte 7 tane ve bunların da gazetecilikle filan pek alakası yok" dedi.
"Türkiye'de özgürlüklerden, liberal düşünceden yana olduğunu düşündüğümüz birçok insan halen paralel yapıyla ilgili gündemin ya uzağında duruyorlar ya da tamamen onları savunacak bir noktaya doğru evrilmiş durumdalar. Bunda bir gariplik yok mu?" sorusu üzerine Erdoğan, bunun menşeinde, kökeninde çok büyük gariplikler olduğunu söyledi.
"Ama şunu bir irdeleyelim, bunların bir kısmının geçmişte farklı ilişkilerinin olduğunu görürsünüz ve o farklı ilişkiler şimdi 'ben menfaat ilişkileri noktasında şu anda hükümetten veya hükümetin ilişkili olduğu, ilgili olduğu birimlerden koptum veya uzaklaştırıldım' diyerek tavır takınanlar var" diyen Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı makamında bulunduğunu ve milletin menfaatlerini korumanın birincil görevi olduğunu vurguladı.
Bunun için de hükümetle bu konuda müşterek, dayanışma içinde adım atmaya mecbur olduklarını dile getiren Erdoğan, "Bu tür o birlikteliği sürdürenlerin tüm gayreti, acaba bu dirliği nasıl bozabiliriz, biz buna fırsat vermeyiz. Bunun için de elimizden gelen her türlü gayreti ortaya koyacağız ve aklıselimin, kolektif aklın, ortak aklın inşallah milli irade istikametinde yürüyüşüne zemin hazırlayacağız. Temenni ederim ki 7 Haziran da bunun güzel bir zemini olur, güzel bir neticesi olur" diye konuştu.
Muhalefetin yaklaşım tarzlarına baktıklarında üzüldüklerini anlatan Erdoğan, "Böyle bir yaklaşım tarzı olamaz. Yani 'Okyanusun ötesi' deyip küfredenler, aynı şekilde yine küfreden anamuhalefet, şimdi bakıyorsunuz birbirleriyle bambaşka, artık böyle tamamen kardeş haline gelmişler, dayanışma haline gelmişler ve böyle bir çalışmayı şimdi rahatlıkla sürdürebiliyorlar" dedi.
Bu tür yaklaşımların neticeye kavuşacağına hiç ihtimal vermediğini dile getiren Erdoğan, "Ben diyorum ki hak hakimdir, hak galip gelecektir ve şu anda da biz bu samimiyet içerisinde yolumuza devam ediyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
"Sayın Dicle'nin bunu bir kenara gizlemesi mümkün değil"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "BDP, HDP cenahı, özellikle de Hatip Dicle, Cizre'de olup bitenleri paralel yapıyla ve çözüm sürecine yönelik sabotajlarla, provokasyonlarla da izah ediyorlar. İstihbarat akışı doğrudan geliyor size. Sizin bilgileriniz bunu teyit ediyor mu?" sorusu üzerine, "Kısmen. Bunu genellersek burada bir yerde haksızlık olur" ifadelerini kullandı.
"Sayın Dicle bu ifadeleri kullanırken adama sorarlar, Sayın Dicle, buranın belediye başkanı kim ve hangi partiden? Bu kanalları açanlar, bu yolları böyle yaranlar, o makineler, iş makineleri, üzerinde yazıyor, belediyenin adı yazıyor" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"İki, bunlara yönelik mesela çok enteresandır, diyelim ki onarım masrafları çıkarıyorlar ve bu onarım masrafları, onarılması gerektiği için değil, parasal kaynak temin etmek için. Bunların hepsi gelen bilgiler arasında. Şimdi bütün bu gerçekler ortadayken, kalkıp da bunun da onlar tarafından yapıldığını söylemek anlaşılır değil. Bir defa bunu görmek lazım. Yani Sayın Dicle'nin bunu bir kenara gizlemesi mümkün değil. Çünkü bunlar şu anda İçişleri Bakanlığımızın çok açık, net tespitleri arasındadır ve maalesef bölgedeki malum partinin mensubu olan belediyeler bu çalışmaların içerisinde yer alıyorlar ve bu çalışmaların içerisinde yer almak suretiyle çözüm sürecini de şu anda engelliyorlar."
Cizre'ye havalimanı yaptıklarını, açılışını bir ramazan günü bizzat kendisinin gerçekleştirdiğini belirten Erdoğan, "Gönlüm arzu eder ki Yüksekova'da da havalimanı keşke bitmiş olsaydı da biz de Başbakanımızla beraber gidip oranın da açılını yapsak. Niye? Kürt kardeşim niçin karadan gitsin?" diye konuştu.
Duble yollar yaptıklarını ancak havadan da rahatlıkla gidebilmelerini istediklerini ifade eden Erdoğan, "Yani 1,5 saatte İstanbul'dan kalksın oraya gelsin. 1 saat 40 dakikada Yüksekova'ya gelsin. Oradaki vatandaşlarımızın yaşam hakkını çok daha modern hale getirelim, biz bunun gayreti içerisindeyiz onlar diyor 'Yok sen yaya git.' Diyen kim? İşte bunlar diyor. Önünü kesiyorlar. Hadi gelin bu konuda devlete yardımcı olun, hükümete yardımcı olun, olmuyorlar. Niye? Çözüm süreci işlemesin" değerlendirmesinde bulundu.
Bunların hepsinin çözüm sürecinin başlıkları olduğunu dile getiren Erdoğan, şu açıklamalarda bulundu:
"Şöyle bir 10 yıl, 12 yıl öncesine baktığınız zaman temel hak ve özgürlüklerden tutunuz, mesela televizyonlar, radyolar, buralardaki yayınlara varıncaya kadar bütün bu adımları atan, başında olduğum hükümetlerimiz olmuştur. Bütün seçim kampanyalarında kendi dillerinde tüm yayınları yapabilme, bunun imkanını getiren biz olduk. Ret, inkar, asimilasyon politikalarını ayaklarımızın altına alan biz olduk. Geldik, mesela OHAL'i Abdullah Bey Başbakanken, 1,5 ayda olağanüstü hali kaldırdık, daha o dönemde. Ben partinin başındaydım, Abdullah Bey o zaman Başbakandı. O dönemde, 1,5 ayda, söz verdik. Çünkü parti kuruluşlarını yaparken Güneydoğu'yu dolaştığımda bana o zaman orada vatandaş şunu söylüyordu, Cizreli de onu söylüyordu. Diyordu ki 'Biz sizden bir şey istiyoruz, olağanüstü hali kaldırın yeter.' Biz hemen ilk iş onu yaptık, olağanüstü hali kaldırdık. Ondan sonra arka arkasına her şey, neler getirdik neler. Daha çok şeyler gelecek. Yeterli mi şu anda? Değil, daha yapılacak işler var ama bütün bunlar olurken hala kalkıp hükümete, devlete farklı bir şekilde yaklaşmak ve uluslararası birçok camiada yalan yanlış yaptıkları kampanyalarla Türkiye aleyhine bu tür faaliyetleri sürdürmek herhalde siyasi adapla bağdaşmaz diye düşünüyorum."
"Böyle bir ihanet şebekesi, istediği gibi at oynatamaz"
Yargı ve emniyetteki atamalar hatırlatılarak, operasyonel bir yapıya sahip paralel yapıyla mücadele için özel yasa çıkarılması gibi önlemlerin gerekip gerekmediğinin sorulması üzerine Erdoğan, bunların hepsinin gelip başkanlık sistemine dayandığını söyledi.
Erdoğan, " Başkanlık sisteminde bunu yapamazsınız.Başkanlık sistemi olmuş olsa, bu tür yanlışı bulduğunuz anda buna gerekli müdahaleyi çok farklı enstrümanlarla kullanır işi bitirirsiniz. Çünkü bu bir ihanettir. Böyle bir ihanet şebekesi, böyle istediği gibi at oynatamaz" ifadelerini kullandı.
"Burada, bir yerden alıyorsunuz, bir yere atıyorsunuz, değil mi? Orada yine bu yapmak istediklerini devam ettirecek mi? Ettirecek" diye konuşan Erdoğan, "Olması gereken ne? İdare mahkemesi veya bölge idare mahkemesi veya Danıştay. Şimdi buralarda eğer bu yapılanma sahipse ki etki alanları orada bayağı geniş, ne yapıyor, geldiği anda bakıyorsunuz anında istedikleri istikamette karar veriyorlar. Bunlar bizim yaşadıklarımız. Benim sevgili vatandaşım tabii bunları yaşamıyor. Yaşayanlar bu işin acısını çekiyor ama bilmeleri lazım ki bu kadar acımasız bir süreç işletiliyor ve bunlar da Pensilvanya'dan gelen talimatla olan işler" değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Lahey Adalet Divanıydı, Freedom Hause idi vs. bu tür şeyler... Bize geçenlerde, bunların, bir uluslararası gazeteciler, geldi. Dedi ki 'Burada çok tutuklu gazeteci var.' Dedim 'Kimmiş bunlar?' 'Çok' dedi. Dedim 'Kaç tane, bana rakam verin' falan. Tabii rakam veremedi. 'Kimden aldınız bilgileri?' Onu da söyleyemiyor" diye konuştu.
Bu heyeti kendisinin davet ettiğini bildiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Şöyle oldu, Fransa'da bir konuşma yaptım. Bu Fransa'daki konuşmam esnasında, sorular kısmında bir tanesi kalktı, 'Biz sizinle görüşmek istiyoruz ama bize randevu vermiyorlar' dedi. Ben de 'Beni mi ziyaret etmek istiyorsun' dedim. 'Biz kuruluş olarak, dernek olarak gelmek istiyoruz' dedi. 'Tamam, ben talimat vereceğim, irtibat halinde olun, Adalet Bakanıma da buyurun, gelin.'
Görüştüler ve o randevu üzerine geldiler. Dedim ki 'Bakın, sizin bu söylediklerinizin hepsinin ben listesini aldırttım. Bu soruları soracağınızı zaten biliyordum. 7 tane isim, şu anda 7 kişi var içeride. Bunların ikisi bizim iktidarımız döneminde içeri girdi. Diğerleri bizim iktidarımızdan önce içerideler ama bunların hemen hemen hepsi de DHKP-C terör örgütüyle iltisaklı. Kimisi ruhsatsız silah bulundurmaktan, kimisi polis öldürmekten, bekçi öldürmekten, kimisi banka soymaya yönelmekten, bunlardan dolayı içeriye girmiş, 12 yıl, 7 yıl vs. gibi mahkumiyeti olan kişiler. Şunu demesin mi, 'Bunlar yeniden yargılansın.' Dedim 'Sizin yargı mekanizmalarına biz bu kadar rahat müdahale edemiyoruz. Nasıl siz bu kadar rahat müdahale edebiliyorsunuz, yeniden yargılansınlar. Bunlar şu anda mahkumiyetleri kesinleşmiş ve içeride bunlar yatıyorlar zaten ve bunlar terör örgütlerinin mensupları. İşledikleri suç, kalemden dolayı değil, fikirden, düşünceden dolayı değil, bu tür olaylardan dolayı içeri düşmüşler.' Tabii direnemediler. Bekir Bey'e de gittiler. Bekir Bey de benzer şeyler söyledi. Kendilerine hatta listeleri falan da sundular. Şimdi burada sürdürülen kampanya buna benzer bir kampanya."
Avrupa'daki bu tür kuruluşların Türkiye'ye karşı önyargılı olduğunu, ön kabulleri bulunduğunu dile getiren Erdoğan, "Mesela İsrail tarafından 16 gazeteci Filistinli öldürüldü. Filistin ile ilgili bu 16 gazeteci hakkında ses çıktı mı? Çıkmaz. Niye? Faili İsrail. Fakat bu Filistinliler tarafından olan bir şey olsa kıyamet kopar. Bunlar ortada" görüşünü bildirdi.
Aynı şeyin Mısır'da yaşandığına işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti:
"İngiltere Londra'da Naci El Ali, onun durumu var. İşte o da mesela aynı şekilde Londra'nın göbeğinde şehit edildi. Bunlar da ortada. Bütün bu gerçekleri yaşıyoruz ama bunlarla ilgili kimsenin sesi çıkmıyor ama bu tür şeylerde 'Türkiye'de şu anda kim var işin başında, Erdoğan var, kim var, Davutoğlu var vs. onlara karşı yüklenelim, çünkü onlarla frekanslar uyuşmuyor' diye bakıyorlar bu işe. Yoksa 'Türkiye'de adil bir yönetim var mı yok mu?' Bu noktada biz çok açık net şunu söyleriz, 15-20 sene öncesi Türkiye'de yazılı ve görsel medyanın özgürlüğü neydi, hangi noktadaydı ve hapishanelerde acaba ne kadar yazar çizer vardı. Şöyle onları bir inceledikleri zaman ortada nelerin olduğu çok açık net ortadadır. Yüzlerce gazeteci hapishanelerdeydi. Hala bu noktada cezaevinde olan insanlar vardı. Fakat biz şu anda her türlü özgürlüğü getirdik, belli bir yere bunu oturttuk ve hamdolsun şu anda 7 tane ve bunların gazetecilikle filan pek alakası yok. Bunu da çok açık samimi söyleyeyim."
"Davetli olmadığı halde geldi"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İsrail'in oraya (Paris'teki yürüyüş) davetli olmadığı halde geldiğini daha sonra ilgili mercilerden öğrendik. Mesela Sayın Abbas oraya davet edilerek gitti ve Sayın Hollande'ın ısrarla oraya gelmesini istediğini bana Sayın Abbas söyledi" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Paris'teki saldırının altında bir komplo olabileceğine dair yorumlar ve Avrupa'da yabancı düşmanlığı ile İslamofobi'nin artmasına yönelik değerlendirmelerinin sorulması üzerine, komplo üzerinden hareket ederek bir komplo üretmek gayretine girmeyeceğini söyledi.
Saldırının faillerinin daha önce tutuklandığını ve hapiste kaldığını hatırlatan Erdoğan, "Fransa gibi bir ülkenin istihbaratı ne yapar? Bunlar içeriden çıktıktan sonra Fransa'nın istihbaratı bu kişileri niye takip etmedi acaba? Şimdi bu sorunun cevabında neler gizliyse, aslında buradaki olayda da bana göre bu gizli" diye konuştu.
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande'ın, saldırıdan kısa süre önce Filistin ile ilgili yaptığı açıklamaya da işaret eden Erdoğan, "Tabii çok çok olumlu bir açıklamaydı. Böyle bir olumlu açıklamadan sonra, böyle bir eylemin yapılması, dediğiniz gibi gerçekten düşündürücüdür. Ya Hollande karşıtlarından böyle bir şey kaynaklanıyor veya burada çok daha farklı bazı soru işaretleri, sırlar gizlidir" değerledirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yahudiyim ve Polisim sloganları atıldı. Sokaklardan çok İsrail yanlısı bir ses yükseldi. Bu da 'İsrail'in parmağı olabilir mi' diye düşündürdü, biraz komplocu düşünebiliriz ama" ifadeleri üzerine ise şunları söyledi:
"Dediğiniz gibi İsrail zaten bu tür şeyleriyle geçmişten bu yana maruftur, bilinir. Mesela oraya davetli olmadığı halde geldiğini, daha sonra ilgili mercilerden öğrendik. Mesela Sayın Abbas, davet edilerek oraya gitti ve Sayın Hollande ısrarla oraya gelmesini istediğini bana sayın Abbas söyledi ve onun için oradaydı.
Tabii buraya gidişteki sebep, o hepsi ayrı bir tarafa ama ben birşey söylüyorum. Şimdi orada terörü kınamak için bir araya gelindiyse ki peşinen bir şeyi ifade etmemiz lazım. Bir defa terörün dini, milliyeti, ırkı, vesairesi hiçbir şeyi olmaz. Terörist, hangi dinden olursa olsun katildir, canidir, barbardır, vahşidir, ne derseniz deyin yakışır. Fakat, bu Netanyahu denilen adam, şimdi bu akşamki programdan sonra yine rahatsız olacak, bir defa devlet terörü estiren bir adamdır. Bireysel değil, devlet terörü estiren bir adamdır. Yani bakın şu anda Lübnan ile ilgili açıklama yapıyor. Çok enteresan. 'Gazze'yi hatırlatırım' diyor. 'Orada yani 2 bin 500 insanı, nasıl çoluk çocuk öldürdüm, 70'den 70'e. Aynı şeyi size de yaparım'... Hala tehdit... Bölgede barışın, huzurun arayışı içerisinde değil. Yine terör, savaş... Bu tür işlerin içerisinde. Buna yatıyor aklı. Çünkü bunların geçmişinde sıkıntılar var."
"Kan akıtmaktan, kan emmekten huzur buluyorlar"
Eski İsrail başbakanlarından birisinin, Tel Aviv'deki görüşmelerinde, kendisine "En zevkli olduğum an, Filistin'de tankların üzerinde olduğum andır" dediğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Düşünebiliyor musunuz, bir başbakan, bunu bir Müslüman başbakana nasıl söyler? Tabii ben şok oldum ve 'Ya siz ne diyorsunuz, herhalde basın toplantısında da bu ifadeleri kullanmazsınız' dedim. Tabii basın toplantısında bu tür şeye giremedi.
Şu anda bakıyorsunuz aynı mantık burada da var. Kan akıtmaktan, kan emmekten huzur buluyorlar. Buna karşı bir defa gerçekten bizim tavır olarak belirleyici olmamız, dik durmamız, omurgalı olmamız lazım. Fakat birçok, halkı Müslüman olan ülkede ben bu konuda sıkıntıları olduğunu görüyorum. Halklar açısından söylemiyorum bunu, yönetimler açısından söylüyorum.
Ben mesela Hollande'ın özellikle Filistin'e karşı takındığı tavırdan dolayı kendisine teşekkür ediyorum. O tavır, hakikaten şükranla anılacak bir tavırdır. Arka arkaya aldığı o kararlar, gerçekten çok çok yerinde olmuştur. Çünkü itilmiş kakılmış, hakkı olan vergileri dahi ödenmiyor şu anda, Gazze'nin de Filistin'in de ödenmiyor. Buna karşı bir duruş gerekiyor aslında. Temenni ederim ki burada da bir an önce bölge huzura kavuşur. İsrail'deki seçim ne getirir ne götürür onu bilemem. Orayla da zaten bizim çok çok derdimiz, sıkıntımız yok. Biz kendi işimize bakacağız. Türkiye'yi çok daha güçlü hale getirmenin gayreti içinde olacağız. Türkiye eğer güçlü hale gelirse, halkıyla gerçekten huzur içerisinde, terörden arınmış bir ülke haline inşallah gelirse göreceksiniz gündem belirlemede çok daha inşallah aktif olacaktır, çok daha verimli neticeler alacaktır."
"Siyaset duygusallığı çok kaldırmaz ve popülizmin ayarını iyi yapmak lazım siyasette"
Yunanistan seçimlerinden Syriza'nın birinci çıkmasına ilişkin değerlendirmesi de sorulan Erdoğan, ülkenin son dönemde ekonomik olarak çok ciddi bir sıkıntı içinde olduğunu vurguladı.
Yüz milyarca avroluk bir borç olduğuna dikkati çeken Erdoğan, bu borcun içinde mevcut hükümetlerin puan kaybettiğini, Syriza'nın da hiç denenmemiş bir parti olarak, alanlarda verdiği mesajlarla halktan destek bulduğunu ifade etti.
Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Aleksis'in bu işi iyi kullanması, iyi değerlendirmesi lazım. Ben inanıyorum ki iyi değerlendirirse tabii ki Yunanistan halkı yeni şansları da onun önüne koyacaktır. Yalnız bazı mesajlarda, bence çok daha temkinli, mutedil olmak yarın o mesajların altında kalmayı giderir. Siyaset duygusallığı çok kaldırmaz ve popülizmin ayarını iyi yapmak lazım siyasette. Eğer siyasette popülizmin ayarını iyi tutturamazsanız o zaman da vatandaş soruyu sorar.
Ben, Türkiye-Yunanistan ilişkileri noktasından birçok şeyler yazılıyor çiziliyor, o tür şeyleri de kabullenmiyorum. Biz 'devletlerin devamlılığı esastır' kuralından hareketle, her yönetimle ilişki halinde olduk. Yunanistan'da biz sosyal demokrat iktidarlarla da çalıştık, Hristiyan demokratlarla da çalıştık, hepsiyle de bunları yaşadık. Ben Simitis'den bu yana hepsini gördüm. Papandereu, Karamanlis ile hepsiyle çalışmalarımız oldu. İkili münasebetlerimiz her zaman da iyi olmuştur. Temenni ederim ki şu anda da yine Sayın Aleksis ile ki Sayın Davutoğlu'nun Atina ziyaretinde de zaten geniş bir görüşmeleri oldu. Yunanistan-Türkiye ilişkilerini çok daha ideal bir noktaya getireceğimize inanıyorum ve kendisine de başarılar diliyorum."
"Kendileri çalıp, kendileri oynarlar"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Freedom House'un raporunda, "Türkiye'de özgürlüklerin geriye gitmesine gösterilen nedenler arasında Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda gölge bir kabine kurulması" iddiasının yer aldığının belirtilmesi ve "Burada gölge bir kabine var mı? Bu Türkiye üzerine karabasan gibi çöküyor mu?" diye sorulması üzerine, şunları söyledi:
"Freedom House'un filan, bunların dünyada itibarı filan yok. Bunların itibarı sıfır. Bunlar kendilerini bir şeye oturtuyorlar, oradan kendilerine bir değer atfediyorlar. Bunlar belki de kurdurulan kuruluşlar olabilir. Biliyorsunuz dünyada bu tür kuruluşlar vardır. Özel olarak bunlar kurdurulmuştur, bunlara özel görevler yükleniyor ve kendileri çalıp, kendileri oynarlar bunlar. Bir defa bu gerçekleri bilmemiz lazım.
Cumhurbaşkanlığı makamında, burada, bizim gölge kabine kurmamız için, benim burada 25 müdürümün olması lazım veya daire başkanımın olması lazım. Burada böyle bir şey yok. Bunu söyleyenler, bugüne kadar acaba gelip benimle böyle bir söyleşi mi yaptılar, böyle bir görüşmeleri mi oldu? Böyle bir şey de yok."
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'ın teşkilat yapısına ilişkin açıklama yaptığına işaret eden Erdoğan, Cumhurbaşkanlığındaki çalışmaların, "hükümetin yatırımlarını takip" olduğunu belirtti. Yasal düzenlemelerin onay için Cumhurbaşkanlığı'na geldiğini anımsatan Erdoğan, konularla ilgili altyapı olmadığı takdirde değerlendirme yapılamayacağını söyledi.
"O tür grup veya kuruluşlar bizi çok da ırgalamıyor"
Cumhurbaşkanı olarak ülkedeki faaliyetlerden haberdar olması gerektiğini dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bunları takip eden birimlerimin olması lazım ki, ben bunlardan haberdar olayım. Herhangi bir vilayete gittiğimde orada yapacağım konuşmada, benim bütün bu konuşmalarımla ilgili bilgileri alan arkadaşlarım kimlerden alacak? Bu işleri takip eden birimden alacak. Bunların burada olması lazım. Bundan önce böyle bir şey var mıydı? Bundan önce burada böyle bir şey yoktu.
Şimdi biz, bu birimleri çalıştırarak burayı daha aktif, daha koşturan, düşündüren bir yapı haline getirdik. Onun için zaten şu anda bu konuyla ilgili gerek başmüşavirler, müşavirler gerek genel sekreter yardımcıları gerek daire başkanları, müdürler noktasında, buradaki yapıyı çok güçlü hale getiriyoruz, getireceğiz. Daha da burada yapacaklarımız var. İnşallah cumhurbaşkanlığı makamı, bütün bu çalışmalarıyla da sadece Türkiye'de değil, uluslararası camiada da inşallah ses getirecektir, bunu da zaman gösterecek. O tür bence gruplar veya kuruluşlar bizi çok da ırgalamıyor."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir başka soru üzerine, yurt içindeki teşekkür mitinglerine başladığını anımsattı. Bu ziyaretleri sıklaştıracağını, yurt dışı ziyaretlerinin de artarak devam edeceğini söyleyen Erdoğan, yurt dışı seyahatlerini hafta içinde, yurt içindekileri ise hafta sonlarında yapacağını ifade etti.
"Deport edilmesi çok daha isabetli olur"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fethullah Gülen'in iadesiyle ilgili olarak, "Benim için iadesinden öte deport edilmesi çok daha isabetli olur. Deport edilsin, Amerika en azından 'stratejik ortağım' veya 'model ortağız' dediği Türkiye'ye karşı görevini yerine getirsin" dedi.
"28 Şubat yargısının yol açtığı mağduriyetler halen devam ediyor. İşte Yakup Köse, iki ay kadar önce içeri girdi. Ama isimsiz daha yüzlerce isim de var. Bu hususta sizce bir düzenleme mi yapılmalı? Yoksa Cumhurbaşkanı olarak af yetkinizi bu anlamda kullanmayı düşünür müsünüz" sorusu üzerine Erdoğan, "Şimdi tabi bize ulaşanlar var, ulaşmayanlar var. Şimdi ulaşanlarla ilgili bazı konularda bizler Adalet Bakanımız olsun, başta Başbakanımız olsun bunları aramızda zaman zaman görüşüyoruz" ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Hatta biliyorsunuz, işte gazeteci Yakup Bey'le ilgili olarak da örnek olarak söylüyorum. Yani bunca zaman içeride yattı ve ki yatışı neden dolayıydı? İşte kalem. Yapılan iftira aslı astarı olan bir şey değil. Bununla ilgili olarak da şu anda Adalet Bakanlığımızın bir inceleme çalışması var. Temenni ederim ki adalet burada yerini bulur. Buna ben bir doğrusu açık beyan olarak kabul edilse de edilmese de bir zulüm olarak bakıyorum. 14 yaşında içeri alacaksınız, 7 sene yatıracaksınız ve gerekçe olarak da ortada, işte neymiş, orada yatak yorgan yakmış vesaire, bunu sunacaksınız. Tabi bunlar kabule şayan şeyler değil. Arkadaşlarımın bana verdikleri bilgileri, bana ulaşanı söylüyorum. Buna benzer başka da 28 Şubat noktasında mağdurlar konusunda arkadaşlarımızın biliyorsunuz bugüne kadar bireysel başvuru başta olmak üzere attığımız o adımla ki bu 2010 referandumunun tabi getirdiği bir biliyorsunuz kolaylıktı. Bu süreci bu şekilde çalıştırdık, çalıştırıyoruz."
Erdoğan, "Yani her şeyi belki biz bilmeyebiliriz. Ama bunlar bize ulaşması halinde, biz bunlara yönelik yapabileceğimiz ne varsa bunları yapabiliriz. Cumhurbaşkanı olarak benim yapabileceğim bu noktada bir şey varsa ben de tabii ki mazlum olanların yanında yer almaya her zaman kararlıyım. Yani bu konuda da sipariş üzerine hareket etmem. Neyse yetkim o yetkimi de orada kullanırım" diye konuştu.
"Fethullah Gülen'in deport edilmesi çok daha isabetli olur"
Fethullah Gülen'in iadesiyle ilgili soru üzerine Erdoğan, "Benim için iadesinden öte deport edilmesi çok daha isabetli olur. Deport edilsin, Amerika en azından 'stratejik ortağım' veya 'model ortağız' dediği Türkiye'ye karşı görevini yerine getirsin" değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Şu anda yani Milli Siyaset Belgesi'ne girmiş olan böyle bir örgütün başı artık bu noktada Amerika'da tutulmamalıdır. Çünkü Amerika, Türkiye ilişkileri açısından bu önemlidir. Bunu biz kendilerine ve yetkili adamlarına, oradaki bazı örgütlerine de bunları ilettik, söyledik. Süreci takip ediyoruz. Şu anda takibimizdedir. Ama birinci derecede deport edilmesi bizim için çok daha önemlidir. Sadece o değil tabi başkaları da var. Bakın şu anda ciddi manada Türkiye'den kaçış var. Bayağı kaçanlar var. İşte bu geçenlerde malum bir gazetede hani imamlar yayınlandı. Şimdi bu imamlar mesela bir kısmı şu anda Türkiye'yi terk etmiş durumdalar, kaçıyorlar. Madem suçlu değilsiniz, niye kaçıyorsunuz? Yakayı artık ele veriyorlar. Bunun arkasından tabi başkaları da gelecek."
Erdoğan, "Mesela benimle ilgili hani ofisimde bu 5 kişiyle ilgili biliyorsunuz, tutuklama kararı verildi. Şimdi o tutuklama kararı verilenler de şu anda kayıp. Ya yurtdışındalar, ya ülke içinde kaçak konumdalar. Bunlar da var. Yani böyle bir süreci yaşıyoruz. Yani paralel devlet yapılanması içerisindeki durum bir felaket" dedi.
Alevi açılımı
"Yeni bir Alevi raporu hazırlanıyor, STK'lar toplantılar düzenliyorlar. Yeni bir Alevi süreci mi başlayacak" sorusuna ise Erdoğan, "Alevi açılımıyla ilgili konuda tabi benim dönemimde Faruk Bey'in riyasetinde başlattığımız bir çalışma vardı. Ondan sonra tabi bu çalışmayla ilgili kendi içlerinde bir defa bir tutarsızlık var. Kendi içlerindeki bu tutarsızlık sebebiyle de işi bir yere oturtamıyorsunuz" diye yanıt verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Yani bu dedelere yönelik işte Diyanet'e bağlı olsun mu, olmasın mı? Buradan tutunuz, ondan sonra işte cemevleriyle ilgili söyledikleri şeyler var. Biz cemevleriyle ilgili bir şey söyledik. Dedik ki belediyeler zaten bu konuda parselasyonlarda, yer ayırmada vesaire gerekli yardımları zaten yapıyorlar. Bu da ortada. Bütün bunlara yönelik tabi söylenen bir şey var. Yani burası bir ibadethane mi, bir kültürel etkinliklerin yapıldığı yer mi? Burada da tutarsızlık var. Mesela bakıyorsunuz, bir grup ibadethane olarak görmek istiyor, bir grup kendi etkinliklerinin, yani semahlarının yapıldığı, oturdukları, sohbetlerinin vesaire yapıldıkları bir yer olarak görüyor. Şimdi bu noktada da ortada bir sabitleşmiş veyahut da bir insicam, fikri insicam oluşmuş değil. Şimdi bunlar oluşmayınca sıkıntı doğuyor."
Erdoğan, "Diyanet'e bağlansın mı bağlanmasın mı? Bu da bir tartışma konusu. Şu anda tabi bununla ilgili birçok tartışma devam ediyor. Nihai karar noktasında bir defa hükümet ne gibi bir noktaya varacak bilemiyorum. Ama bir görüşmeyi bizimle de şu anda bazı bu konularda yetkili ilim adamları inşallah yapacağız. Onlarla da bir konuşmamız olacak. Zannediyorum hükümetimizin de bu konuda bir çalışması olacaktır. Bu düşüncelerimizi tabi hükümetimizle de paylaşmak isteriz" görüşünü dile getirdi.
"Bize bunlar bugüne kadar hala samimi olmadılar"
AB süreciyle ilgili değerlendirmeleri sorulan Erdo