Cumhurbaşkanı adayı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Atv ve A Haber ortak yayınındaki "Başbakan ile Gündem Özel" programında soruları yanıtladı.
“İlk defa halkın seçeceği bir cumhurbaşkanı olmaya doğru gidiyorsunuz. Sohbetinize vizyonunuzla başlayalım. Bizim anayasada eski cumhurbaşkanına ait hükümler var. Ama halkın seçtiği, birden bire yeni bir kavram ortaya çıkarıyor. Benzer anayasalara baktım. Oralarda da yarı başkanlık sisteminin adı geçiyor. Hükümetin başı olmuyorlar. Fakat devletin başı olarak hayati konularda onlar karar veriyor. Mesela Fransa cumhurbaşkanının nükleer silah kullanma yetkisi var. Rusya’da savunma dış politikalarında tam yetkiye sahip cumhurbaşkanı olmasına rağmen. Burada galiba incelik, cumhurbaşkanı ile parlamentodaki çoğunluğun uyum içinde olması. Bu uyum da mevcut olduğuna göre siz cumhurbaşkanlığına seçilirseniz nasıl bir Türkiye olacak?” sorusu üzerine Erdoğan, özellikle partiyi kurduktan hemen sonra gündeme gelen başkanlık sisteminin buralara dayandığını ancak bunun birilerini rahatsız ettiğini söyledi.
Güçlü bir iktidar olarak parlamentoda yer almalarına rağmen ilk dönem özellikle atamalar konusunda Çankaya ve yürütme arasında bazı sıkıntılar yaşandığını dile getiren Erdoğan, şunları söyledi:
“Tabii Abdullah Bey göreve geldikten sonra, onun gelişinin de ne denli sıkıntılı olduğunu biliyoruz. 367 garabeti çıkardılar karşımıza. Fakat buna rağmen onları da aştık. Hatta erken seçim hiç bizim gündemimizde yokken erken seçime de gittik. Yüzde 47 oyla da o seçimden çıktık. Cumhurbaşkanımızı, Abdullah Bey'i o zaman seçmiş olduk.
Tabii bu son 6,5-7 yıllık süreç hakikaten verimli bir süreç oldu. Tabii Çankaya’nın arkasında güçlü bir yürütmenin, parlamento desteğinin olması çok çok önemli. Hatırlarsanız Turgut Bey'e adeta Çankaya’yı zindan ettiler. Kendi partisinin mensuplarından tutun da o zaman Demirel neler, hangi tür ifadeler kullandı malum.”
“İşin büyüsü cumhurbaşkanı ile başbakanın temsil ettiği çoğunluğun uyumlu olması” değerlendirmesi üzerine Erdoğan, bu uyumdan ülkenin ve milletin kazanacağını kaydetti. Erdoğan, bu uyum olmadığı zaman ülkenin kaybedeceğini belirterek, “Çünkü bir kararı alırken yürütme olarak bu kararı ne kadar süratle çıkarırsanız o kadar çabuk mesafe alıyorsunuz” dedi.
Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Bir diğer taraftan attığınız idari adımlarda, yürütmeyle ilgili söylüyorum, yatırımlarla ilgili adımlarda eğer idari mahkemeler sizin karşınıza dikilirse, Danıştay sizin karşınıza dikilirse orada da mesafe almakta zorlanıyorsunuz.
Halbuki ecdat Danıştay'ı Şurayı Devlet olarak kurmuş. Şimdi de Danıştay, adı üzerinde. Ama maalesef devlete danışma hizmeti vermek yerine önünü kesmek, onu çalıştırmamak hatta hatta ihalelere varıncaya kadar, bu ihalelerin yapılmasını engelleme noktasına varıncaya kadar, bu tür şeyler var.”
Erdoğan, “Danıştay değil, engeltay gibi” yorumu üzerine, “Adeta, adeta. Fakat bütün bunlara rağmen cumhurbaşkanı ve hükümet el ele verdiği zaman yine bunların bir çoğunu aşmak mümkün oluyor” dedi.
“Fransız anayasasında cumhurbaşkanının iki kararı hariç bütün kararlarında başbakanın imzası aranıyor. Bu iki karardan biri başbakanı atadığı karar, bir tanesi de erken seçim kararı. Bu iki kararı cumhurbaşkanı tek başına alıyor” yorumu üzerine Erdoğan, “Her şey de orada zaten, her şey de orada toplanıyor” karşılığını verdi.
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Dolayısıyla yarı başkanlıkta bu varken öbür tarafta başkanlık sistemine bakıyorsunuz, artıları bana göre eksilerinden daha fazla. Neyi var? Şu var: Mesela Türkiye’de cumhurbaşkanı başkomutan. Orada ise olay bu başkomutanlığın dışında farklı mecralarda. Orada hem başkomutan böyle bir özelliği var. Bunun yanında yargıda, atamalarda çok ciddi bir inisiyatifi var. Ama buralarda belli bir yere kadar kısıtlı bir inisiyatif var. Her şeyle değil.”
“Başbakanlık görevi yaparken cumhurbaşkanını karşısında kendinizi nasıl hissettiniz” sorusuna Erdoğan, “Şu anda başbakanının özellikle bu tür şeylerde inisiyatif kullanmadığı, en azından nihai kararı tabii ki cumhurbaşkanı verir. Bakın bizde üçlü kararname denilen bir olay var. Bu üçlü kararnamede nihai karar cumhurbaşkanının. Cumhurbaşkanı istemediği sürece siz kalkıp da üst düzey bürokratı atayamazsınız. Bir emniyet müdürünü atayamazsınız, bir valiyi atayamazsınız. Sonunda cumhurbaşkanının burada onayı şart” karşılığını verdi.
“Ahmet Necdet Sezer ile sizin aranızda böyle bir ihtilaf çıkmıştı” yorumu üzerine Erdoğan, “Çıktı. Mesela Merkez Bankası'nda çok ciddi şeylerimiz oldu. Birkaç kez gitti geldi” dedi.
“Aynı şey, Sezer cumhurbaşkanıyken onun cumhurbaşkanı olmasını sağlayan Ecevit arasında çıkmış” ifadesi üzerine Erdoğan, “Anayasa kitapçığının fırlatıldığı dönem o. Seçtirenler onlar. Ama sonra bununla karşı karşıya kalmaları. Biz tabii büyük ölçüde yine Sayın Sezer’le uyumlu bir şey kurmaya çalıştık. Ama tabii birçok konuda bunlar hep gecikmeli olarak gitti. Özgürlükler noktasında falan rahat olamadık. Örneğin, eğitimde, YÖK’te vesaire… Bu tür şeylerde sıkıntılar yaşadık. Ama hamdolsun Abdullah Bey döneminden bunların hepsini birlikte aştık” diye konuştu.
Erdoğan, soru üzerine Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile hemen hemen hiçbir konuda ihtilafa düşmediklerini belirterek, “Çünkü biz birçok konuyu da Abdullah Bey'le önceden de istişare ettik” değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yani dediğim gibi zaten aradığımız şey bu. Şu anda devletin başı olduğuna göre bazı şeyleri önceden istişare etmek, görüşmek. Bunun neticesinde de eğer biz ondan sonra onu cumhurbaşkanına gönderirsek tabii ki çok seri olarak bunlar çıkar. Önceden bunlar görüşüldü, bitti. Yasalarla ilgili zaman zaman tabii ufak tefek şeyler olmuştur. Onlar da düzeltilerek telafi edilmiştir” diye konuştu.
“Rusya Federasyonu Anayasası, 'hükümet devletin günlük işlerini yürütür' diyor. Cumhurbaşkanı yani Putin, 'çok dramatik, hayati sorunlara müdahale eder' diyor. 'Günlük işlere cumhurbaşkanı müdahale etmez, devletin başı değildir' diyor. Böyle bir ayrım yapmışlar. Bazı yorumcular sizin Putin modelini Türkiye’de devam ettireceğinizi öngörüyorlar” değerlendirmesi üzerine Erdoğan, şunları söyledi:
“Hiç öyle bir özlemim yok. Şu andaki adımımız tamamen anayasa 104, bunu belirlemiş. Bununla bu yol inşallah yürünecek. Fakat yapılacak 2014 seçimlerinde eğer bir anayasayı yapacak güce temenni ederim ki şu anda mensubu olduğum partimiz kavuşursa, ulaşırsa öyle zannediyorum ki, bu parlamentodaki çoğunlukla yeni anayasanın hazırlanmasını getirir ki, bu anayasada zaten bizim arzularımız hep bellidir. İnanıyorum ki şu anda mensubu olduğum parti de bunun adımlarını atacaktır. Çünkü bunu şu anda ne anamuhalefetle ne diğerleriyle yapamadık. Halbuki 60 maddede mutabakat olduğu halde bu 60 maddeyi çıkaramadık. Madem mutabakat var, altında imzalarınız var, gelin bunları çıkaralım, yine yanaşmadılar. Temenni ederim ki 2015 seçimlerinde milletimiz bu teveccühü gösterir de partimize hiç olmazsa anayasayı değiştirme, yapma imkanı verirse veya referandum imkanını verirse inanıyorum ki partimiz bu yeni anayasayı, milletimizin beklediği anayasayı inşallah çıkaracaktır.”
“Vizyon belgesinde açık yazılmamış. Eğer böyle bir imkan olarsa Türkiye tam başkanlık sistemine mi geçer” sorusunu Erdoğan, şöyle yanıtladı:
“Bu da tartışmalar içinde olabilir. O dönemde ben tabii partinin başı değilim partinin başı ve merkez karar yönetim kurulu onlar, benim şu andaki bu konuyla ilgili düşüncemi paylaşırlar mı, paylaşmazlar mı bilemem. Fakat benim bu konudaki şeyim Türkiye’yi başkanlık sistemine geçirmektir, arzum budur. Ama partimin o zamanki karar mekanizmaları böyle bir şeyi kabul ederler mi etmezler mi onu tabii ben kestiremem. Başkanlık sistemi olmazsa yarı başkanlık sistemi de bu konuda olabilir. Yani Türkiye’ye bunlar çok şey kazandırır diye düşünüyorum. Karar mercileri çok daha hızlanarak çalışır. Çok daha rahat adım atar. Yani bunları görmek, bunları Türkiye’ye kazandırmak asıl yani siyasette, yürütmede ve yasamada farklı bir reformun da adımı olacaktır. Bu yargıdaki reformu da farklı kılacaktır. Şu andaki durum gibi olmayacak inşallah.”
“Önüne gelen 1982 Anayasası'ndan şikayet ediyor. Ama bu anayasayı değiştirmek konusunda topyekun… Yamalı bohça gibi” değerlendirmesi üzerine Erdoğan, “Şöyle sıfır kilometre yepyeni bir anayasa. Bazı olmazsa olmaz denilecek şeyler çıkabilir ama neyle, yine bir istişare neticesinde. Hele hele parlamento içindeki partiler o zaman böyle bir istişareyi yapabilirlerse, bir uyum sağlayabilirlerse bu adım atılabilir, neden atılmasın?” diye konuştu.
Bir başka soru üzerine Erdoğan, partinin kurucuları arasında bulunanların sonradan ihanet ettiklerini, parti kurduklarını ancak hiçbir yere varamadıklarını söyledi. Erdoğan, "Çünkü dürüst, samimi hareket etmediler. Halbuki bu yola bizimle beraber devam etmiş olsalardı... Şu anda kimse onları hatırlamıyor. Onlara birileri farklı makamlar teklif ettiler. Onlar o tekliflere aldandılar ve bulundukları o güçlü makamı, yeri koruyamadılar" dedi.
"Cumhurbaşkanı olursanız partinin başına kim gelecek, kim başbakan olacak? Aynı şeyler olmaz mı" sorusu üzerine Erdoğan, "Böyle bir şeyi temenni etmem, böyle bir şeyin olması ihtimalini de zayıf görüyorum. Çünkü bu hareketin çekirdek kadrosunun bazı kutsalları var" diye konuştu.
Erdoğan, AK Parti hareketinin bir dava olduğunu, bu davaya gönül verenlerin bir ihanetin içine girmeyeceklerini, girmemeleri gerektiğini kaydetti.
Üç dönem kuralını kendi kafasından uydurmadığını dile getiren Erdoğan, partinin sürekli hücresi tazelenen bir ekip, hareket olması için bu kuralın getirildiğini anlattı.
Başbakan Erdoğan, "Şimdi üçüncü döneme gelen arkadaşlarımızın içinde bazıları tahrike uğruyor. Var maalesef. Bu nihai kararı verecek olan partinin büyük kongresidir. Büyük kongrenin karar alması halinde bu değiştirilebilir" diye konuştu.
Yaptırdığı anketlere göre, büyük kongre delegelerinin büyük çoğunluğunun üç dönem kuralının kalmasını istediğini aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:
"Çünkü üç dönem olayının topluma verdiği bir mesaj var. Toplum diyor ki, 'bunlar oturdukları yerde çakılı kalmayacaklar'. Biz Bahçeli gibi 16-17 yıl buranın başında duracaksak gelebildiğin yer belli. Kılıçdaroğlu, gelebildiğin yer belli, orada çakılı kaldın. Başarısızsan batıda olduğu gibi bırak git. Bizim partimizin içinde temenni ederim ki böyle bir şey kesinlikle olmaz, olmamalıdır diye düşünüyorum."
Seçilme yaşını ilk etapta 30'dan 25'e indirdiklerini hatırlatan Erdoğan, son zamanlarda da seçme yaşını 18'e indirmeyi dillendirdiğini söyledi. "Sanki parlamento 18 yaşındakilerle dolacak" diyen Erdoğan, Avrupa ülkelerinde bunun örneklerini görüleceğini kaydetti.
Başbakan Erdoğan, biri başka soru üzerine, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün görev süresinin bittiği 28 Ağustos'ta görevi devralacağını ifade etti. Erdoğan, cumhurbaşkanı seçilmesi halinde mazbatanın Yüksek Seçim Kurulu tarafından TBMM'ye gönderileceğini, Meclis Başkanı mazbatayı verdiği andan itibaren yeminle göreve başlayacağını anlattı.
Cumhurbaşkanı olması halinde yeni bir başbakan ataması gerekeceğinin belirtilmesi üzerine de Erdoğan, "İlk etapta haklımız bu görevi bize verirse kafamızda oluşturduğumuz alternatiflerden bir tanesini, istişarelerimizi yapacağız, ondan sonra belirleyeceğiz. Anket metodum çok önemlidir, orada da bir anket yaparım" ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı seçildikten sonra parti genel başkanlığından düşeceğini, o andan itibaren partide başkanvekilinin genel başkanlığı yürüteceğini belirtti.
"Birinci turda büyük bir oyla cumhurbaşkanı olursanız herhalde erken seçim gündeme gelir mi" sorusuna Erdoğan, şu yanıtı verdi:
"Erken seçim niye gündeme gelsin, onu merak ediyorum. Bu tür bir erken seçim anlayışı ülkeyi zarara sokar. 4 yıllık bir hükümetsiniz, bunun içinde zaten mart yerel yönetim seçimleriyle geçti. Şimdi cumhurbaşkanlığı seçimi bir de siz erken seçimi koyarsanız bir yıl içine 3 seçim sığdırırsınız. Bu, ülke için zarardır. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra genel seçime 10 ay kalıyor. Bu 10 ay içinde çok önemli bir şey var, bütçe var. Bu bütçeyi mali istikrara zarar vermeden, istikrar ve güven ortamını zedelemeden çıkarmak lazım. Mevcut hükümetin kendi bütçesini çıkarması 2015'e çok daha rahat girmeyi getirir. 2015 Haziran ayında da genel seçim olacağına göre bu süreç rahat bir şekilde işletilmiş olur. Burada bir koalisyon hükümeti yok, oturmuş hükümet var. Bu oturmuş hükümetin içinde başbakan atanacaktır. Başbakan eğer kabinesinde herhangi bir değişiklik düşünürse o değişiklikleri yapacaktır, böylece hükümeti 2015 seçimlerine partisiyle götürecektir."
Başbakan Erdoğan, genel başkanı ve başbakanı ayrı bir ülkenin sağlıklı olamayacağını düşündüğünü dile getirerek, bu konuyu arkadaşlarıyla, Merkez Karar Yönetim Kurulu ile de paylaştığını anlattı. Erdoğan, "Genel başkan aynı zamanda başbakan olursa güçlüdür, başbakan aynı zamanda genel başkan olursa o başbakan da güçlüdür. Buna ara dönem olarak da bakılabilir" değerlendirmesinde bulundu.
"Eskiden size destek veren gazetecilerin sizi şimdi eleştirmesini anlamadığınızı söylemiştiniz. Askeri vesayet konusunda ve çözüm süreciyle ilgili bu kadar hızlı atılımlar atmasaydınız bu kadar eleştirilir miydiniz, acaba hata mı yaptınız" sorusunu Erdoğan, "Hatamız herhalde bu oldu" diye yanıtladı.
Askeri vesayetten dertli olan çevrelerden, askeri vesayeti kaldırdıktan sonra takdir görmek istediklerini belirten Erdoğan, "Biz, 'At denize balık bilmezse halik bilir' dedik. Böyle devam ettik" ifadesini kullandı.
Kürt vatandaşların sorunlarıyla ilgili konularda attıkları adımları Kürtlerin anladığını ancak köşe yazarlarının hala anlayamadıklarını söyleyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Niye hala anlayamıyorsunuz. Hiç olmazsa yaptırdığımız kamuoyu araştırmalarına bakın. Buralarda AK Parti'nin tutulma durumu nedir, Tayyip Erdoğan'ın sevilme durumu nedir? Bunlara bir baksalar zaten onu görecekler. Kürt kardeşlerim beni seviyor, partimi seviyor. Bize karşı muhabbeti farklı. Çünkü biz onların dertleriyle dertlendik."
IŞİD, Irak, Suriye ve Afganistan'da yaşananlara atıfta bulunularak "müthiş bir Amerika fiyaskosu"nun olduğu ve buna yönelik değerlendirmesi sorulması üzerine Erdoğan, "IŞİD'in, Nusra'nın, El Kaide'nin ne konumda olduğunu, bunu ABD sürekli olarak söyledi. Ama bunlara müdahaleye gelince ABD hiçbir zaman bunun bir kenarında yer almadı" diye konuştu.
ABD'nın Irak'tan çekildiğini hatırlatan Erdoğan, "Ben, (ABD Başkan Yardımcısı) Biden ile defaatle görüştüm. Şu anda bakın hala (Irak Başbakanı) Maliki işi elinde tutuyor. Neyse sonunda meclis başkanı seçildi. Şu anda cumhurbaşkanı seçilmesi süreci var. Hala maalesef bu noktada cumhurbaşkanının seçimi olmadığı için hükümeti kurma görevi de verilemiyor. Şu anda tabi Maliki'den bütün oradaki taraflar, yani Maliki'nin kendi dar bir çerçevesi var, onun dışında herkes şikayetçi ve değişmesini istiyorlar" diye konuştu.
"Maliki ABD'nin getirdiği adam" denilmesi üzerine Erdoğan, "Şimdi o da istiyor değişmesini öyle bir noktaya geldi" dedi.
Musul'daki Türkiye konsolosluğuna düzenlenen baskının ardından rehin alınan konsolosluk çalışanlarının durumuna ilişkin soru üzerine Başbakan Erdoğan, "Rehineler konusunda çok hassas gidiyoruz. Burada tahrik edemeyiz. Böyle bir tahrikin neticesinde oradaki vatandaşlarımızdan herhangi birinin başına herhangi bir şey gelirse bu bizi ciddi manada üzer" ifadesini kullandı.
Bu konudaki yol haritalarının belli olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, "Karşı taraftan aldığımız mesajlar var, bizim onlara ilettiğimiz dolaylı yollardan mesajlar var. Temennim o dur ki bir an önce inşallah sağ salim, bu vatandaşlarımızı Türkiye'ye alabilmek" dedi.
Türkiye'nin profesyonel orduya geçemediği belirtilerek, cumhurbaşkanı olunca bu konuya hızlı bir şekilde çözüm getirmesinin istenilmesi üzerine Başbakan Erdoğan, "Bu konuyla ilgili gerekli çalışmaları yaparız, yaptırırız" dedi.
Bunları zaman zaman haftalık görüşmelerinde Genelkurmay Başkanı ile ele aldıklarını bildiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bizim ordumuz bir yerde yarı profesyonel diyebiliriz. Neden 'yarı profesyonel' diyorum? Şu anda TSK'da subay, astsubay bütün bunların sayısını aldığımız zaman rakam küçümsenmeyecek derecede ciddi. Buna bir de jandarmayı katarsanız rakam daha da yükselir. Şimdi burada yapılması gereken tam profesyonel orduya gittiğinizde, burada bize ne kadar profesyonel orduda eleman lazım. Bunların tespiti gerekir. Bu 250 bin mi, 350 bin mi, 400 bin mi? Bu rakamlar zaten şu anda var. Bunun adımını yani kesinleştirip atmak lazım. Türkiye böyle bir adımı attığı zaman, yani ben de katılıyorum hakikaten profesyonel orduyla bu iş çok daha farklı bir yere gelir. Fakat bir şeyi kaybederiz. Nedir o? Askerlik denilen bu mesleğin gençliğimize kazandırdığı bazı şeyler de var, bunları da görmek lazım. Bir defa disipline etmek, belli bir ahlakı verebilmek bu da orada verilebilen şeyler."
Erdoğan, askerlik süresinin düştüğünü de hatırlattı.
Orduların teknik donanımın önemli olduğu belirtilerek, "Füze geldiği zaman Hollanda'dan uzman getiriyoruz, bir yanlışlık var askerlik sisteminde" denilmesi üzerine Erdoğan, Türkiye'de Patriot sistemlerinin kullanılmadığını vurguladı.
"Çünkü Patriot füzesi pahalı" denilmesi üzerine Başbakan Erdoğan, şu karşılığı verdi:
"Pahalı değil, istesek alırız o bizim için problem değil. Ama bizim işimizi gören değildir. Şu anda NATO bunu buraya getirmiştir. NATO'nun bunu buraya getirme sebebiyle de o sistemin kullanıcıları orada kuracaktır. Mesela biz şu anda füzeyle ilgili çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bizim şu anda 150 kilometreyi vuran füzemiz var. Şu anda 200-250 bunların üzerinde de çalışmalarımızı yapıyoruz. Ama biz şimdi çok daha farklı bir düşüncenin içindeyiz. Onun da çalışmaları şu anda hızla devam ediyor. İnşallah kısa zamanda bunu çok daha farklı bir noktaya taşıyacağız. Ben profesyonel ordu noktasında olumsuz değilim. Bu konuyla ilgili olarak yine ilgili merciler, tabii ki bu konuda TSK, MSB, hükümetimiz olsun müşterek çalışmalar içine girmek suretiyle buna ne kadar zamanda dönüşebiliriz, girebiliriz..."
"Jandarmanın yerinin artık belli olması lazım" ifadesini kullanan Erdoğan, jandarmanın tamamen İçişleri Bakanlığı bünyesinde mi yoksa özlük hakları gibi bazı konularda farklı bir yerde mi olacağının belirlenmesi gerektiğini söyledi.
Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bunların tabii böyle yürümesi mümkün değil. Onun için bu tamamıyla bence yeni Türkiye'nin yeni çözümleri arasında. Burada şöyle değerlendirebiliriz, 'Jandarma bundan böyle şu tarihten itibaren tamamıyla İçişleri Bakanlığı'na devredilmiştir' deyip. Çünkü Türkiye'de 30 büyükşehrimiz var. 30 büyükşehirde, olayı polislerle salt olarak çözemezsiniz. Burada jandarma da buna katıldığı anda diğer vilayetler de dahil, hatta beldeler hepsi artık tamamen İçişleri Bakanlığı'nın kontrolü altına girer. Sınırlar da artık tamamıyla Kara Kuvvetleri görevini yapar. Bunlar Genelkurmay Başkanı ile aramızda konuşuluyor. Yeni bir yapılanma meselesi."
"TİB'in kapatılması ve işlevin MİT tarafından görülmesine" yönelik açıklamaları hatırlatılarak, "MİT, başbakanına mı cumhurbaşkanına mı bağlı olacak" denilmesi üzerine Erdoğan, MİT'in başbakana bağlı olduğunu ama cumhurbaşkanından da "kopuk olmadığını" söyledi.
Cumhurbaşkanının her bilgiyi MİT'ten alabildiğini ifade eden Erdoğan, "Yani cumhurbaşkanına kalkıp da MİT, 'Ben size bilgi veremem' diyemez. Bütün bilgileri yine birinci derecede cumhurbaşkanına vermek durumundadır. Ama yine aynı şekilde başbakana da gelir bilgileri verir" dedi.
"Abdullah Gül ile sizin nasıl bir yol arkadaşlığı içinde olduğunuzu bilmeyenler bunu özellikle yapıyorlar. Sanki Sayın Gül'ün ileride yeni bir parti kurmak gibi bir niyeti varmış gibi. Hiç aranızda böyle bir konuşma geçti mi" sorusu üzerine Erdoğan, şunları söyledi:
"Bunlar tabi bilenler de yapıyor aynı şeyi, bilmeyenler de yapıyor. Yani bilenler bu hareketin geleceğini maalesef hesaba iyi katmıyor, bilmeyenler de bizim zaten münasebetimizi bilmeden böyle bir şeyin içerisine giriyor. Tabi ben hep şu tehlikeden korktum, yani insan olarak hepimiz nefis taşıyoruz, yani birilerinin tahriki, birilerinin teşvikiyle, yani Allah muhafaza böyle bir yanlışın içine düşülebilir ki bu çok büyük bir tehlike olur. Bundan parti de kaybeder, ülke de kaybeder. Ben cumhurbaşkanımızla bu konuların hepsini biz A'dan Z'ye görüştük. Ama şu anda bizim için en önemli dönem şu ara dönem. Bu ara dönemin de süresi zaten 10 ay. 10 aylık süreden sonra zaten cumhurbaşkanımızın siyasete geri dönme gibi bir arzusunun olması halinde buna AK Parti içinde kimse 'Niye dönüyorsun' demez, 'dönme' demez. Böyle bir şey zaten mümkün değil. Ama ara dönem için böyle bir tahrik olayının içine birilerinin girmesini doğrusu yanlış bulurum."
"Biz partimizi kurarken olaya şöyle baktık; hiçbir zaman ben esaslı kurmadık, biz esaslı kurduk" ifadesini kullanan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Ben merkezli olmayınca da başarı geldi. Eğer ben merkezli olsaydı, biz bu başarıyı sağlayamazdık. Kaldı ki biz hep bir ortak akıl çalıştırdık, kolektif akılla buralara geldik. Eğer bu kolektif akıl bizde çalışmaz olsaydı, biz bu neticeyi alamazdık ve bizim istişaresiz, böyle önemli konularda, tarihi dönemeçlerde atmadığımız adım yoktur. Mesela bizim o 27 Nisan olayında, biz gece sabahlara kadar arkadaşlarla konuşmamızı yaptık, 'yarınki metin nasıl olacak, bu metni kim okuyacak', hepsi, A'dan Z'ye bunları konuşmuşuzdur. Biz kabine oluşumlarında falan hepsinde yine istişarelerimizi yaparak bu adımları atmışızdır. Nedir, zaman zaman tabi istişare etmediğimiz yerler de olmuştur. Oralarda da tabi başbakanın tabii ki kendi tasarrufu olacaktır. Bunun aksini söylemek mümkün değil. Orada da o tasarrufu hakikaten biz de kullandık."
Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün başarılı bir cumhurbaşkanlığı dönemi geçirdiği hatırlatılarak, "İkinizin cumhurbaşkanı ve başbakan olarak yarattığı sinerji ülkeyi bugüne taşıdı. Bundan sonra da bunun bozulmasını beklemek bence hayalcilik" ifadesi üzerine, "Tabi, harekete şey olanlar, yani buna 'düşman olanlar' diyeceğim artık, bu tür tezgahların içine girebilirler. Eğer samimi olanlar varsa onlar da zaten böyle bir yanlış ne konuşurlar ne de böyle bir şeye girişirler. Şu anda bizim hedefimizde tek şey var önce şu cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak. Cumhurbaşkanlığı seçimi kazanıldıktan sonra tabii ki burada cumhurbaşkanının tasarrufu olacaktır ama şu da bilinmelidir ki bu cumhurbaşkanı yine ben merkezli hareket etmez" diye konuştu.
Programda merhum gazeteci Savaş Ay'ın hazırladığı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun röportajının da yer aldığı programın hatırlatılması üzerine Başbakan Erdoğan, programı izlediğini ve çok ilginç olduğunu belirterek, Savaş Ay'a rahmet dileklerini iletti.
Savaş Ay'ın hazırladığı program görüntülerinin yayınlanmasının ardından, "Geçmişe mazi derler şimdi Sayın Kılıçdaroğlu artık Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanı olduğuna göre, SSK falan ayrıntı haline geldi. O görevi düzeltmek size düştü galiba" ifadesi üzerine Erdoğan, "Hamdolsun biz düzelttik, büyük oranda düzelttik. Fakat şuradaki çelişkileri görüyorsunuz; '10 yıl önce daha iyiydi elbette ama şimdi nüfus arttı' diyor. Nüfusun arttıysa sen de yatak kapasitelerini artır, senin görevin ne, genel müdürsün, bu işleri yapman lazım" değerlendirmesinde bulundu.
"Siz o yüzden mi Sayın Kılıçdaroğlu'na 'Cumhuriyet Halk Partisi genel müdürü' diyorsunuz" sorusuna ise Başbakan Erdoğan, "Evet. Çünkü genel müdürlükten genel başkanlığa daha terfi edemedi, hala orada" yanıtını verdi.
Görüntülerde başka olayların da yer aldığını ancak gösterilmediğini söyleyen Erdoğan, "Aynı şekilde oradaki mesela o galoşlar falan onların hali, parayla satılıyor galoşlar, o gördükleriniz. Şimdi hamdolsun böyle bir şey yok, bunlar bitti artık. O serum şişelerinin konduğu çöp kovasının halini görüyorsunuz. Yani böyle bir odada bu tür şeyler olabilir mi? Siz şimdi gidin bakalım şu anda hamdolsun bizim hastanelerimizde şu anda devletin hastanelerinde böyle bir şey göremezsiniz" dedi.
Seçimlere az bir süre kaldığı hatırlatılarak, kaç şehre gideceğinin sorulması üzerine ise Erdoğan, şu ana kadar 13 şehre ve 4 büyük ilçeye gittiğini anımsatarak, "Büyükşehirlerin tamamına inşallah gideceğim. 30 büyükşehir var, bayram sonrası zaten günde ikiye çıkarmak suretiyle son gün tek Konya'yı yapacağız, final orada olacak, o şekilde bitireceğiz. Son pazar, yani seçim öncesi pazar Kocaeli ve İstanbul var. Final Konya, seçimin arifesini de Konya'da yapacağız. Böylece büyükşehirlerin tamamına gittiğim gibi birkaç da bu arada küçük şehre gittim Tokat gibi ki gerçekten görülmeye değerdi" diye konuştu.
Gittikleri illerde sadece meydan mitingleri yapmadıklarını, iftar sofralarına da gittiklerini dile getiren Başbakan Erdoğan, "Hatay'da mitingi yaptık, iftarımızı İskenderun da yaptık. İskenderun iftarı Hatay mitingi gibiydi. O denli muhteşemdi" dedi.
Erdoğan, Irak ve Suriye konusunda, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile temas halinde olduklarını, karşılıklı görüşmeler yaptıklarını belirtti.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bazı görüşmeleri olduğunu dile getiren Erdoğan, "Şimdi Putin ile de Amerika'nın biliyorsunuz şu ara arası açık" dedi. “Özellikle bu son uçağın düşürülmesinden sonra" ifadesi üzerine Erdoğan, "Orada sıkıntılar var" diye konuştu.
Ukrayna’daki gelişmeler üzerine, bu ülkenin başına gelen kişiyle de münasebetler kurduklarını anlatan Erdoğan, şunları söyledi:
"Hatta Putin ile onlar arasında acaba nasıl bir şey yapabiliriz, samimi hava estiririz, bunun gayreti içerisine de girdik. Fakat bölgedeki gelişmelerde bizi mezhepçi anlayışla değerlendirmek isteyenler malum çevrelerdir. Ama bu sadece dışarıdan değil tabii içeride bunların biliyorsunuz bayağı şeyleri var, müşterek çalıştıkları, eli ayağı durumunda olan guruplar var, partiler var. Şu anda anamuhalefet partisi bakıyorsunuz bu şekilde sinyaller veriyor. Onun içindeki bazı kişiler aynı şekilde. Bakıyorsunuz şimdi aday olan tabii arkadaşın yapmış olduğu açıklamalarla, kendisini çok çok farklı konumda konumlandırmanın gayreti içine giriyor. Bunlara Ahmet Davutoğlu gerekli olan cevapları verdi, onların üzerinde duracak değilim. Hele hele bir tanesi çok çok garip, neymiş o, 'Hamas ile El Fetih’in arasındaki ilk buluşmayı ben yaptım' diyor. Yav dürüst ol. Bir defa o adımın ilki Mekke Kabe Anlaşması'dır. Ama ne oldu, devam etmedi. Koptular, biz devreye girdik."
"Bizim Mahmud Abbas ile olan görüşmelerimizin sayısı belli değil. Bizim İsmail Heniye ile olan ve bunun yanında Halit Meşal ile görüşmelerimizin sınırı belli değil" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Biz kalkıp da bu hukukumuzu anlatacak değiliz. Yani Kudüs Yıldızı almak, bunlar marifet değil. Sayın Abbas'a bunu söylediğimde, 'Biz bu tür kuruluşların başında olan herkese bunu veriyoruz' dedi. Kaldı ki, bizden bile büyükelçilerden daha önce bu yıldızı alanlar var."
"Siz içeride halka dayanıyorsunuz, her seçimi kazanıyorsunuz fakat dış konjonktür zaman zaman sizi zorluyor. Türkiye'yi yakın geçmişte PKK olayı, 1984 Eruh baskını, daha önce ne oluyor, 1974 Kıbrıs Harekatı, harekatın çözümsüz askıda bırakılması, Amerika ambargosu, Ermeni Asala örgütünün Türk büyükelçilerine suikastlere başlaması, dünyada Ermeni-Kürt işbirliği, 12 Eylül ve arkasından 84 Eruh baskını geliyor. Dış konjonktür, Türkiye'nin iç dinamiği kadar önemli galiba” yönündeki değerlendirme üzerine de Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Dikkat ederseniz o dönemlerde dış konjonktür belirleyici oldu. Fakat son 14 yıl içinde dış konjonktür Türkiye’de belirleyici olamamıştır. Mesela bizim dönemimizde birçok girişimler oldu, biliyorsunuz. Bu girişimlerin hiçbirinden, dışta o beklentisi olanlar bekledikleri neticeyi alamadılar. İşte bunların içinde biliyorsunuz, 27 Nisan olayı var, bunların içinde cumhurbaşkanlığı seçimi vardı. Bunların içinde bildiğiniz gibi partinin kapatılması süreci vardır. Yani bütün bunlar aslında o atılan adımların bir neticesiydi. Hatta bu konuda yine önemli noktada olan kişilerin bizzat ağzından dinlemişimdir ama vakti zamanı geldiğinde gerekirse bu açıklanır. O da yani ‘kapatın şu partiyi de artık bitsin’, bu bile denmiş kendilerine. Fakat bunların hiçbirisi başarılı olamadı. Çünkü herkesin bir hesabı var ama milletin hesabı ve Hak’kın hesabı bunların hepsinin üzerinde. Bu hesapların hepsi bozuldu."
"Yani halk ilk defa ciddi biçimde dış dinamiği etkiledi” sözleri üzerine, Erdoğan, şöyle devam etti:
“Etkiledi, kırdı. Yani şimdi düşünün, 325 milletvekili hatta o ara 330 küsurdu, öyle bir iktidar partisini sen kapatmaya yelteniyorsun, bu ne cesaret. Ne oldu, dış konjonktür mağlup oldu. Şimdi son şeyde paralel yapı, 17 Aralık, 25 Aralık o da bu girişimin bir ürünü. Gezi olayları yine böyle bir girişim. Tamamen bunlar dış bağlantılı. Yani buna 'bu içeride oldu' diyemeyiz.”
Başbakan Erdoğan, "Acaba bu Gezi'de, gerçi sonucu fiyasko ama Gezi bir dönüm noktası değil mi? Yani birtakım kesimler, sizin orada devrileceğinizi sandılar. O güne kadar böyle seyredenler, ‘bitti nasıl olsa Erdoğan hükümetinin işi, ne yapacaksınız' diye bir havaya girmedi mi? Orada size yakın isimlerin de olayı adeta seyrettiklerini gördük” sorusuna da şu yanıtı verdi:
"Bu tür beklentiler içerisine girmiş olanlar olabilir ama ben yakın çevremdeki arkadaşların yani 'yıkıldık gidiyoruz' beklentisi içerisinde olduklarını zannetmiyorum. O ara ben Afrika seyahatine çıktım. Arkadaşlarımdan bazıları, 'bunu iptal etsek filan' dediler. Dedikleri anda ‘hayır’ dedim. Bu ilan edilen seyahati yapacağım, ilgili olan bürokratlara da başta vali ve emniyet müdürü olmak üzere duruma müdahil olacaksınız, bakan arkadaşımıza aynı şekilde. Tabii bakan arkadaşımız zaten orada ne yazık ki işi götüremediği ortaya çıktı ve 'bürokrat arkadaşlara bu işi götüreceksiniz' dedik. Tabii biz an be an takip ediyoruz, dışarıda, ne oluyor, ne gidiyor filan. Cezayir’den döndükten sonra bakın o akşam mesela işte Kültür ve Turizm Bakanım onlar aradılar, irtibat kurdum ve üç saat içerisinde Yeşilköy havalimanında 100 bini aşkın insan, orada bir anda 3 saatte toplandı, o kırılma noktasıydı. Diğer şehirlere hemen sirayet etti. O andan itibaren zaten demek ki millet, 'sadece ya Gezi’ye gelenler değilmiş' dedi. Çünkü öyle yutturuyorlardı.
Millet budur. Ben milletime müteşekkirim. Çünkü o oyunu bozdu. Orası çok önemliydi. Dedi ki, 'hayır, biz varız. Biz tencere tavacı değiliz' dedi. 'Biz, böyle böyle bu ülkede barışın, istikrarın, güvenin yanındayız, onun tarafındayız' dediler ve hakikaten bütün dolaştığım, o ara 4-5 vilayet dolaştım, 4-5 vilayette bunu gururla hakikaten tespit ettim."
"17 Aralık'ta benzer şeyleri yaptılar, 25 Aralık'ta benzer şeyleri yaptılar ve bunlarda da bekledikleri neticeyi alamadılar" diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bakın şimdi o dönemin savcılarından bir tanesi maalesef yani bir ülkede bir savcı kalkıp da ülkenin başbakanına tweetlerle tehdit sallayamaz, hakaret edemez. Ama şu anda tehdit sallıyor, hakaretler gönderiyor. Nerede HSYK? Bunlardan haberi yok mu, HSYK’nın? Var. Şimdi böyle bir yargıyı eleştirmek bizim en doğal hakkımız değil mi? Ben senden şimdi neticeyi bekliyorum, benim sana illa da suç duyurusunda bulunmam şart değil. Yani benim bakanım oranın başı. Size suç duyurusunda bulunuyor, siz hala neyi bekliyorsunuz? Tweetler ortada, her şey ortada, neyi bekliyorsunuz? Bunun adımını atmanız lazım. Böyle bir adam, adalet mekanizmasının içerisine yakışmaz, bu adam adalet dağıtamaz. Bu adam adaletin dağıtılması için her hangi bir şey yapamaz. Böyle bir şey olabilir mi?"
"Bunlar hakikaten ülkede bu paralel yapı, paralel yargı, diğerlerini tabii tenzih ediyorum, bu ülkenin ulusal güvenliğini tehdit eder hale gelmiştir" ifadesini kullanan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dolayısıyla ulusal güvenliğin tehdit altında olduğu bir ülkede paralel yapıyla mücadele sadece Tayyip Erdoğan’ın görevi değil, hükümet, millet hep beraber bu işin mücadelesini vermeye mecburuz. Aksi takdirde ulusal güvenliğimiz tehdit altına alınır ki bunu daha sonra çok ararız.”
“Yani o zaman bu dershane olayının patlaması iyi olmuş” değerlendirmesi üzerine Başbakan Erdoğan, şunları ifade etti:
"Tabii, çok daha tehlikeli olurdu. Bunların hepsi malum, bir defa hukuk devletine aykırı olan adımlar. Ben ondan dolayı tabii dershane olayında biz hakikaten orada irine toplu iğneyi dokundurduk ve irin patladı. Şimdi temizlik safhasındayız. Bunun olması lazım.”
Başbakan Erdoğan, “Örgütün şefinin Amerika'daki ikameti devam edecek mi size göre. Neticede bir müttefik ülke orası” sorusunu, şöyle yanıtladı:
“Doğrusu Amerika’nın bu noktada tavır almasını bekliyorum. Bunu Sayın Obama’ya söyledim. Kendisi de 'anladım' dedi. Yeni bundan sonraki süreçte buradaki yargının vereceği kararlar da önemli. Yani kalkar, yargıdan bu konuyla ilgili bir kırmızı bülten çıkardığımız andan itibaren tabii bu kırmızı bültenle aranmaya başlandığında herhalde şu anda bulunduğu yerde duramayacaktır. Biz de tabii bu konuyla ilgili kararlılığımızı sürdüreceğiz. Çok ilginç kararlar çıkıyor, bu ara. Burada da böyle bir şeyler yine çıkabilir ama bu arada Türkiye’de olanların birçoğu kaçmaya başladılar. Benim mesela böcek olayıyla ilgili olanlardan bir tanesi kaçmış, çünkü hakkında maalesef yargı yurt dışına çıkma yasağı getirmediği için o da bu ara tıpış tıpış yurt dışına gidiverdi."
“Bu Filistin meselesi, yine siz onu çok güzel, tam yerinde orda konuşmanızda vurguladınız. Yani 'mesele antisemitizm, ırkçılık, Yahudi düşmanlığı değil' dediniz. Neticede Türkiye, 1492’de İspanyollar engizisyona tabi tutup Müslümanları ve Yahudileri yok etmeye çalışırken, o zamanki Türkiye, Osmanlı kucağını açmış ve o zamandan beri bizim eşit vatandaşlarımız. Oysa Türkiye'de bazıları bu işi sadece Yahudi ırkına dönük tepki olarak aldı. Bu çok büyük yanlış değil mi” sorusunu Erdoğan, şöyle cevapladı:
"Şunu bir defa çok açık söylemem lazım; bir sizin ifadenizden hareketle Türkiye’deki Musevi vatandaşlarımız 500. Yıl Derneği'ni niye kurdular veya vakfını niye kurdular? Bu ecdadımızın onlara karşı ortaya koyduğu tavır, şimdi tabii Türkiye’deki Museviler bizim vatandaşımızdır, bizim güvencemiz altındadır. Zaman zaman bazı gruplar onlara karşı maalesef benim de hazmedemediğim açıklamalar yapıyor. Bir defa bunlar çok çok çirkin. Bize yakışmayan, Müslüman’a yakışmayan şeyler. Şimdi bu derneklerin veya kuruluşların Türkiye’deki bizim vatandaşlarımızın Musevi vatandaşlarımıza yönelik yaptığı açıklamaları ben bir defa kesinlikle kabul etmiyorum. Bu konuda arkadaşlarıma da söyledim, uyarın bunları, bu tür açıklamaları lütfen yapmasınlar ve burada kendilerine zarar verirler.
Bizim de uluslararası camiada attığımız adımlar var, yaptıklarımız var. Eğer yapacaklarsa şunu yapsınlar; onlar İsrail'in devletine, İsrail'in yönetimine ne yapacaklarsa oraya yönelik söylesinler. Bir de İsrail halkını, onları kendi yönetimlerine karşı adeta ayaklanmaya davet etsinler. Yani onlar kendi ülkelerindeki yönetimin, ‘Siz bizim başımızı derde sokuyorsunuz'. İşte bakın diyelim ki 13 tane, 15 tane veya 20 tane Yahudi öldürüldü veya bir tane asker kaçırıldı. Şimdi bunlar olur muydu? Ama nedir, sen o kadar bir taraftan kaybederken öbür taraftan tabi 500’ü aşkın insan şu anda Filistinliler öldü. Bir defa bizim antisemitizme karşı olduğumuzu açıklamamız, biliyorsunuz Amerika’daki kulelerin vurulmasının hemen arkasındandır. Ben o zaman o açıklamayı yaptım ve bunun bir insanlık suçu olduğunu söyledim. Ama arkasından bir müddet geçti, İslamofobi'nin bir insanlık suçu olduğunu söyledim ve bunu biz Varşova'daki uluslararası bir toplantıda kayda aldırdık. Kayda aldırdık ama batı hala İslamofobi'nin bir insanlık suçu olduğu konusunu maalesef gündemine tam manasıyla alamamıştır."
"Şimdi İsrailli kadının, terbiyesiz ahlaksız bir kadın, ne diyor? 'Kadının, hamile kadının karnına ateş edin ve bir kurşunla iki tane öldür' diyor. Şimdi ben soruyorum; Türkiye’deki kadın hakları dernekleri, dünyadaki kadın hakları dernekleri neredesiniz" diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu konuda bir açıklama var mı? Yok. Peki ülkelerin var mı, insan hakları derneklerinin vesaire, yine yok. Yani Türkiye adeta bütün bu olaylar karşısında hassasiyet gösteren tek ülke. Katar, sağolsun onlar çok ciddi hassasiyet gösteriyor. Bunun yanında Güney Amerika ülkeleri Venezuela, Şili gibi onlar, Küba bu konuda hassasiyet gösteriyor. Birleşmiş Milletler Konseyi'nde arkadaşlarımın bana getirdikleri mesajda, Çin’in bizim yaklaşımımıza benzer bir yaklaşımı olduğunu okudum, gördüm. O doğrusu önemliydi. Bunun dışında bakıyorsunuz kimse hiç umursamıyor. Bir an önce eğer 2012 ateşkesindeki o çerçeve içerisinde, orası baz alınmak suretiyle bir ateşkes ilan edebilirse temenni ediyorum ki şu hakikaten dünyayı kahreden şu süreci ben, Şucaiyye'deki o olayda, o çocukların, o kadınların hali dayanılır gibi değil. Böyle bir felaketi insanlığın yaşamaması gerekir."
"Dershanelere el atmasaydınız cemaat hala kuzu gibi peşinizde miydi" sorusuna Erdoğan, "Aynen öyle. Onlarla da yolumuzun ayrılmasının en önemli nedeni dershaneler olayıdır" yanıtını verdi.
Dershanelere yönelik düzenlemeleriyle halkın sömürülme noktasındaki çarkı kırdıklarına dikkati çeken Erdoğan, "Çünkü bu denli parayı vatandaş verecek, öyle anlattıkları gibi 750 lira, bin lira böyle bir şey yok. Fakir fukarayı okutmak gibi şeyleri de yok, parmak sayısını geçmez ve çok iyi para alırlar. Bunların 25-30 bin liraya varan kursları vardır" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, dershanelerin gelecek yıl tamamen kapanmış olacağını belirterek, şöyle konuştu:
"Bunların okullarından da çocuklarınızı alın. Devletin okullarında okutun çocuklarınızı. Oraya vereceğiniz parayı koyun bir kenara, çocuk okulunu bitirdikten sonra icabında git yurt dışında çocuğunu okut. O parayla neredeyse yurt dışındaki harcamanın yarısından fazlasını karşılarsın. Bu arada Türkiye zaten eğitim öğretim sisteminde çok daha modern bir dönemi inşallah yakalayacak, bundan hiç şüphem yok. Çünkü biz şu anda altyapı çalışmalarını yapıyoruz. Bu altyapı çalışmalarının ardından inşallah kalite gelecek. Bu kalite geldiği andan itibaren göreceksiniz Türkiye bu işin merkezi haline geleceği gibi bizim yurt dışına istisnai hallerde çocuklarımızı gönderme durumumuz olacak. Lisansüstü olabilir, lisans eğitiminde Türkiye bu işte büyük yükü alacak diye düşünüyorum."
Başbakan Erdoğan, "Pek çok konuya el attınız, en önemlisi Güneydoğu'da barış ortamı, Kürt-Türk beraberliğinin kalıcı, demokratik hale gelmesi, vesayetlerin sona erdirilmesi, ister cemaat vesayeti ister askeri vesayeti kaldırmanız. Bunlar size saldırıları yoğunlaştırıyor. Bu sizi hiç ürkütmüyor mu" sorusuna, "Hayır ürkütmüyor, azmimizi kırbaçlıyor" yanıtını verdi.
Sivas'ın ötesinde iki siyasi partinin var olduğunu ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Birinci parti biziz diğeri malum. Diğerleri, ben yalvarıyorum gelin buralarda siz de faaliyet yapın. Gelin tabelalarınızı asın, indirmeyin. Gelin burada aktivitelere katılın, mitinglerinizi yapın. Mahalli seçimlerde gelip oralarda bir tane miting yapamadılar. Hakkari'de bir miting yaptı, bir tane Türk bayrağı dalgalandıramadı Kılıçdaroğlu. Bu kadar da ürkektir, korkaktır. Son Diyarbakır'a gitti, salon toplantısı yaptı. 'Diyarbakır'da meydanında miting yap, niye çekiniyorsun?' Demokratik mücadeleyi halka benimsettiğiniz anda birçok şeyleri aşarız. Demokratik mücadeleyi halka benimsetmediğiniz sürece ne özgürlükler ne demokrasi bunu benimsetme imkanımız geri kalır, aksar. Yakında ben oraya da gideceğim. Şu anda cumhurbaşkanı adayı olarak bakıyorsunuz anamuhalefet, MHP'nin adayı, malum 9 parti destekliyor onu, bu aday ortaya çıkıp da oraya gidip herhangi bir miting falan ona girmiyor."
Başbakan Erdoğan, Ekmeleddin İhsanoğlu'nun cumhurbaşkanı adaylığı için adının açıklandığında şaşırıp şaşırmadığına ilişkin soruyu yanıtlarken, "Doğrusu beklemiyordum tabii. Ama açıklandıktan sonra da mutlu oldum. Şaşırdım. Başka tür bir istihbarat gelmişti ama böyle değildi. Onların adayı olabilmesini düşünmem mümkün değil. Şundan dolaylı, Ekmel Bey'in babası CHP zulmünden Kahire'ye gönderilmiş bir insandı. Zulümden kaçarak gitmiş biriydi. Merhum Akif gibi. Böyle bir şeyi düşünmemiz mümkün değildi" ifadelerini kullandı.
Bir başka soruyu yanıtlarken de Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bunlar eski Türkiye'nin figürleridir. Eski Türkiye'de figürler böyleydi. Bir akıl hocası çıkar, 'Anıtkabir'i ziyaret et, İnönü'yü ziyaret et. Eğer biraz sağa mesaj verecekse git Turgut Bey'i, Adnan Menderes'i, Polatkan'ı, Zorlu'yu ziyaret et. Onu ziyaret ettiğin zaman işte buradan oylar gelir. Ondan sonra Gezi Parkı falan. Bunlar çok anormal şeyler. Daha önce Turgut Bey'in kabrini ziyaret ediyorsanız, Allah rahmet etsin Adnan Menderes ve arkadaşlarının kabrini ziyaret ediyorsanız burada sorun yok demektir. Merhum Erbakan hocanın kabirini bile ziyaret ettiler. Bunlar güzel şeyler. Bunların hepsi eski Türkiye'nin adetleridir. Yeni Türkiye başka şeyleri bekliyor. Bir defa istismar, göstermelik, seçmelik, bunlar saygı getirmez. Vatandaş artık istismarı çok iyi anlıyor. Olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol. Seçime dayalı olarak bu tür ziyaretleri yapmak milletimiz tarafından takdir gören şeyler değil. O yüzden biz bu tür yollara tevessül etmeyiz."
"Ortadoğu'da Sünni politika izlediğiniz söylendi. Ortadoğu'da bir mezhebi, bir ırkı hedef almıyorsunuz, Ortadoğu'da halkların egemen olmasını, demokrasinin üstün değer olarak kabul etmesini savunuyorsunuz. Bazıları bunu anlamıyor. Bu neden, kötü niyetten mi, körlükten mi, siyasi bilinçsizlikten mi" sorusu üzerine de Erdoğan, "Ortadoğu'da hakkın ve haklının yanında olduklarını" vurguladı.
Geçmişte Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'le ileri derecede dostlukları olduğunu anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu tür zulümlere dayalı olmayan bir yöneticilik olmuş olsaydı zaten yine bu devam ederdi. Kendisiyle demokrasi noktasında yaptığımız görüşmelerde, 'Bana yardımcı olun' dediğinde, elemanlarımızı gönderdik, anlattık, kendisi birkaç elemanını gönderdi, partimizde bunların eğitimlerini yaptık. Özellikle Arap Baharı olduğunda bu konuları anlattık. Ahmet Bey'i kendisine gönderdim. 6 saat görüşme yaptılar. Ben telefonlarla günaşırı kendisiyle görüştüm. Hatta bir ramazan akşamıydı, ertesi gün cuma. Özellikle aradım. O son görüşmeydi. Dedim ki bir emir verin, şu bombalamalar bitsin. Cuma namazında bakıyorsunuz ki bunlar tanklarla toplarla cemaati vuruyorlardı. Ertesi gün 'Bunlar bizim adamlarımız değil' diye cevap verdi. Ertesi gün 15 kişiyi daha öldürdüler. O günden bu güne süreç farklı gelişti.
Sisi meselesine gelince, Sisi biliyorsunuz Sünni olduğu kadar aynı zamanda Mısır'da, şu anki görevine gelmeden önce Mursi'nin Milli Savunma Bakanı'ydı. Mursi ile yaptığım görüşmelerde o da resmi elbisesiyle yanımızdaydı. Sünnilik ise mesele, o Sünni'ydi. Mursi Sünni ve onun kabinesindesin ve ondan sonra başında olan kişiye böyle bir ihaneti yapıyorsun.
Demokrasi diyenler demokrasiyi kendileri linç ediyorlar, demokrasiyi katlediyorlar. Ya biz demokrasiyi öğrenemedik ya onlar demokrasiyi hala anlayabilmiş değiller veyahut da bir güdümlü demokrasi anlayışını dünyada egemen kılmak istiyorlar veya çıkar hesapları. Şu anda Amerika'nın yaklaşımlarını anlamıyorum. Mısır'a yaklaşımını, Suriye'ye yaklaşımını, Filistin'e yaklaşımını anlamıyorum."
Başbakan Erdoğan, "Bu anlamamak Obama ile aranızın açılmasına sebep oldu mu" sorusuna da "Ne yazık ki şu anda doğrusu Biden'la Irak meselesinde görüşüyoruz. Sayın cumhurbaşkanımıza söyledim. Bir de siz arayın Sayın Obama'yı, şu konuyu bizzat onunla görüşün" diye konuştu.
"Aradı mı Sayın Gül, Obama'yı" sorusuna Erdoğan, "Aramak istedi ama ne oldu netice, görüştüler mi görüşmediler mi bilemiyorum. Eskiden doğrudan arıyordum evet. Suriye konusunda beklenen neticeleri alamadığım için dışişleri bakanları görüşüyor. Biz de Biden'la. O beni arıyor, ben onu arıyorum. Zaman zaman onunla görüştük. Bu süreç içinde ben adalet beklerim. Adaletin olmadığı, adaleti tesis etmeye gayret etmeyenlerle ilgili böyle bir şeyi düşünemem" karşılığını verdi. (AA)