Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Amerika ziyaretinin son gününde kendisini takip eden gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bu yılki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yoğun bir programı tamamlamış bulunuyoruz. Malum, burada Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na hitapta bulundum. 17 ikili ve heyetler arası görüşme yaptık. Türk, Müslüman ve Musevi cemaatleri ile buluştuk. Ara Güler Sergisi’nin açılışını yaptık, SETA ve Doğu-Batı Enstitüsü’nün etkinliğinde kanaat önderleriyle bir araya geldik.
Amerikan televizyon kanalı Fox News kanalına mülakat verdim. Pakistan, Almanya, Arnavutluk, İngiltere, Somali, İtalya, Yunanistan, Hırvatistan, Çekya, Libya, Katar, Moldova, Sudan devlet ve hükümet başkanları ile görüştük. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, Parlamentolararası Birlik Başkanı’nın yanı sıra ABD Senatörü Lindsey Graham ile bir araya geldik.
Genel Kurula hitabımın dışında BM İklim Eylemi Zirvesi’ne katıldım. Bu arada Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları Zirvesi, Pakistan ile ortak düzenlediğimiz Nefret Söylemiyle Mücadele Toplantısı ve Türkiye-Pakistan-Malezya üçlü toplantısını gerçekleştirdik.
'BM'DE ÖNEMLİ MESAJLAR VERDİĞİMİZİ DÜŞÜNÜYORUM'
Hem Genel Kurula hitabımda hem de ikili görüşmelerimde önemli mesajlar verdiğimizi düşünüyorum. Bunları şu şekilde özetlemek mümkün. Küresel sistemin temel sorunu adaletsizlik ve eşitsizlik üretilmesidir. İnsan onuruna yakışır bir dünya sistemi kurmak zorundayız. Bunun için de her platformda “Dünya beşten büyüktür” diyorum. Mülteci krizi küresel boyutlara ulaşmış durumda fakat dünyanın ilgisi başka yerlerde. Bu noktaya dikkat çekmek için Genel Kurulda Aylan Kurdi bebeğin fotoğrafını gösterdim. Mülteci sorununa kökten kalıcı çözüm bulmak için Suriye’de akan kanın durması gerekiyor.
Hem Cenevre hem de Astana süreçlerinde Suriye’de siyasi çözüm için Türkiye olarak yoğun bir çaba harcıyoruz. Anayasa Komitesi’nin kurulması önemli bir adım olmuştur. Çalışmalarına bir an önce başlamalıdır. Hem ulusal güvenliğimiz hem de mülteciler için Güvenli Bölge’nin bir an önce kurulması gerekiyor. Bu konuda yaptığımız ön çalışmayı muhataplarımla paylaştım. Hatta bununla ilgili hazırladığımız kitapçıkları bütün liderlere bu vesileyle dağıttım. Eğer bu Güvenli Bölge kurulabilirse, 1 ila 2 milyon mülteciyi buralara yerleştirebiliriz. Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız, İçişleri Bakanlığımız bu konuya yönelik adımlarını attılar. Gerek planlama gerekse projelendirme çalışmalarını yapmak suretiyle işi ciddiyetle ele aldık.
Burada bir hususun daha altını önemle çizmek isterim. Güvenlik ve terörle mücadele bir bütündür, çifte standart kabul edilemez. Hepimiz güvende olmadan hiçbirimiz güvende değiliz. Birleşmiş Milletler Genel Kurul hitabım ve görüşmelerim vesilesiyle küresel siyaseti doğrudan ilgilendiren Filistin, Keşmir, Yemen, Libya, Arakan Müslümanları, Orta Doğu ve Körfez'de yaşanan gerilimler, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, terörle mücadele ve insani yardım konularına da temas etme imkanı buldum. Dünyanın sessiz kaldığı bu sorunları görmezden gelmemiz elbette mümkün değildir. Kısacası bir dünya ufuk turunu yapma fırsatımız oldu. Biz hem iç hem de dış politikada adaletin, vicdanın, hakkın ve hakkaniyetin sesi olmaya gayret ettik. Bundan sonra da daha adil ve müreffeh bir dünya için gayret gösterecek ve hakikati her platformda dillendirmeye devam edeceğiz.
Tabi 480 kilometre uzunluğundaki bu Güvenli Bölge planlamamız aslında Trump’ın da ifade ettiği 20 mil anlayışını kapsayan bir derinliktir. Planlı bir çalışmayla 1 ila 2 milyon civarında Suriyeliyi buraya yerleştirme şansımız olabilir. Burada 150 ila 400 metrekare arasındaki alanlardayerel mimari ile yapılmış ve ekip biçilebilecek bahçenin, icabında hayvancılık yapılabilecek ahırların olduğu binalarla birlikte bu insanları çadırlardan ve konteyner kentlerden kurtaralım istiyoruz ki bizdeki Suriyelileri de buraya sevk edebiliriz.
Burada özellikle başta ABD olmak üzere Rusya, Almanya, Fransa’nın bize gerekli desteği vermeleri lazım. Eğer bu destek gelirse biz de bunun inşaatla ilgili kısmını üstlenebilirve yoğun bir çalışmayla burada bu işleri tamamlarız.
'TÜRKİYE OYALANACAK ÜLKE DEĞİLDİR , PLANLADIĞIMIZ ADIMLARI HAYATA GEÇİRECEĞİZ'
ABD ile Güvenli Bölge müzakerelerinde hangi noktadayız? Merak edilen konulardan bir tanesi bu husus. Müşterek Harekat Merkezi kuruldu İHA’lar ve savaş uçakları uçuşuna izin verildi. Aslında birçok adım atıldı.Ortak kara devriyesi de başladı. Bütün bunlar bizi tatmin edecek boyutta mı? ABD’nin bizi oyaladığına, oyalama taktiğine dair düşünceniz devam ediyor mu? Özellikle şunu sormak istiyorum; Güvenli Bölge somut adımların atılması için 2 hafta süre vermiştiniz, bu süre hala işliyor mu?
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bir kere bu takvim şu anda işliyor. Bu takvim işlerken sınır boylarında bütün tedbirlerimizi almış bulunuyoruz. Bu tedbirlerin yanında son dönemde bölgede uçaklarımızı da uçurduk. Uçaklarımız da bölgede uçmak suretiyle zaten bu sürece devam etmekte olduğumuzun sinyallerini verdiler. Yani uçaklarımızın burada uçuşu herhalde boşuna değil. Bu basit bir seyrüsefer de değil.
Bununla birlikte, döndükten sonra da hemen ilgili arkadaşlarımızla bütün değerlendirmelerimizi yapmak suretiyle ne gibi adımlar atacağımızı daha önceki planlarımız çerçevesinde uygulamaya koyacağız. Çünkü Türkiye oyalanacak bir ülke değildir. Şu anda sürekli tacizler altında olan benim vatandaşlarımdır. Bunun yanında da tabi yaklaşık 4 milyon mülteciye ev sahipliği yapıyoruz. Bu mültecilerle ilgili olarak dünyanın da batının da hala en ufak şekilde kılı kıpırdamıyor. Hepsi seyirci. Hepsinin bize söyledikleri şu “Bu işi nasıl başarıyorsunuz? Bu işi buralara nasıl getirdiniz? 4 milyon mülteciye nasıl ev sahipliği yapıyorsunuz?” Tamam da bu sözün hiçbirisi bizim karnımızı doyurmuyor ki? Bir defa bize verilen sözleri yerine getirmiyorsunuz. 2016 yılında verdikleri söz 6 milyar avro. “3’er milyar avro olarak iki taksitte vereceğiz” dediler. 3 milyar avro da kaldı. Hep söylüyoruz; bizim şu anda 40 milyar doların üzerinde yapmış olduğumuz harcama var. Artık bu adımların atılması gerekiyor. Döner dönmez de bu planlarımızı, değerlendirmelerimizi yapıp uygulamaya koyacağız.
Birleşmiş Milletler resepsiyonunda çeşitli ayaküstü de olsa temaslar kurabiliyor liderler. ABD Başkanı Trump ile resepsiyon sırasında herhangi bir temas kurdunuz mu? Kurduysanız nasıl bir diyalog geçti?
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bu seneki resepsiyon çok kısa ve özet geçti. Zaten resepsiyon fotoğraf çekimlerinden önceydi. Hemen orada görüşmemizi yapıp fotoğraf çekimi esnasındaki görüşmeden sonra müsaade alıp ayrıldık.
Bir de telefon görüşmeniz olmuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Evet, Sayın Trump Houston'daki mitinge giderken uçakta telefonla da bir görüşme yaptık.
'F-35 KONUSUNDA BEN KENDİLERİNE TEKLİFİMİ YAPTIM'
ABD’nin Türkiye’ye ticaret hacminin 100 milyar dolara çıkarılması, F-35 programına yeniden döndürülmesi, Patriot alımı gibi başlıklarda yeni teklifle geleceği belirtiliyor. Bu konuda bir süreç işliyor mu?
Cumhurbaşkanı Erdoğan: O kadar detaylara henüz gelebilmiş değiliz. Bu daha çok bizim Ticaret Bakanımız ile ABD'nin Ticaret Bakanı arasındaki görüşmelerle bu kadar detaylı belirlenir. Biz bir hedef koyarız. Burada da ticaret hacminde böyle bir hedef var. Önce 75 milyar dolardı. Daha sonra bu hedefi 100 milyar dolar olarak yükselttik. ABD Ticaret Bakanı Türkiye’ye gelmişti. Bu ziyarette kendisini ben de kabul ettim, görüşmelerimizi yaptık. Ticaret Bakanımız Ruhsar Hanım ile de yine aynı şekilde görüşmeleri oldu. Bütün mesele hangi kalemlerde ne gibi gelişmeler olacak? Mesela malum Türkiye’den ithal edilen demir çelikte gümrük vergisini düşürdüler. Diğer kalemler neler olabilir, bunların üzerine çalışmalar var.
F-35 konusunda iş tam manasıyla henüz çözüldü diyemeyiz. Ama ben kendilerine teklifimi yaptım. “S-400 yanında sizden de Patriot alabiliriz” dedim. Bunu bizzat Sayın Trump’a söyledim. Kendileri de “Bu eğer ciddiyse bunun üzerine çalışalım” dediler. Size ciddi bir teklif yapıyorum. Siz bunu Kongreden geçirebiliyorsanız bizde onunla ilgili olarak çalışmalarımızı yaparız. S-400’leri nasıl aldıysak, bu konuda bize gelecek olan teklifin de gerçekten onu aratmaması lazım. Öyle bir teklif olması halinde biz bir alternatif savunma sistemini de Türkiye'ye kazandırmış oluruz.
'KİMDEN NEYİ KAÇIRIYORLAR? (CHP VE İYİ PARTİ'NİN IMF GÖRÜŞMESİ)'
CHP ve İYİ Parti’nin ekonomiden sorumlu iki ismi Faik Öztrak ve Durmuş Yılmaz’ın IMF heyeti ile görüşmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Siyasette tutarlı olmak önem arz ediyor. Bir taraftan hükümete, iktidara IMF ile münasebeti geliştirip IMF’den kredi vesaire almayı tavsiye edeceksiniz… Ki bu iktidarı biz IMF'ye 23,5 milyar dolar borçla devraldık ve 2013 mayısında IMF'ye olan borcumuzu sıfırladık. Daha sonra IMF bizden 5 milyar dolar borç talebinde bulundu. Biz de “veririz” deyince bunlar baktılar bu iş ciddiye gidiyor, “vazgeçtik” dediler. Bundan sonra zaten IMF'den borç talebi diye hiçbir zaman bizim düşünce dünyamızdan geçen bir şey söz konusu olmadı. Bu bizim aklımızın ucundan geçmiş değil. Fakat muhalefet “İktidarı nasıl yaralarız? Nasıl Türkiye'deki ekonomiyi farklı bir şekilde gösteririz?” hesabı üzerinden sürekli yalan, iftiraatıyor. Tabi bunlar bir kere bunun hastalığı içerisinde olduğu için…
Biliyorsunuz IMF’nin kapısını ilk çalan İnönü’dür, onların dönemlerinde başladı. Bu zihniyet devam etti ama biz avucumuzda 23,5 milyar dolar borç bulduk. Ondan sonra da süratle dedik ki “Biz bu işin ne yapıp yapıp sıfırlayacağız.” 2013 Mayıs'ında da sıfırladık, kurtulduk. Şimdi IMF’ye herhangi bir borcumuz yok. Biz biliyorsunuz IMF’nin aynı zamanda ortağıyız. Bu da var. Öyle bir durum değil yani çok da fakir fukara değiliz.
Medyanın söylediklerine, yazdıklarına baktığımız zaman gizlilikten bahsediyorlar. Ben niye görüştüler falan diye de bir derdin içerisinde değilim. Görüşmüşler, görüşmemişler o ayrı bir konu. Tamam da kimden neyi kaçırıyorsunuz? Bu noktada kaçmaya gerek yok ki... Bir defa IMF’nin temsilcileri size hakikaten muhatap alacaklarsa gelsin sizi makamınızda ziyaret etsin. Niye gidip otellerin odalarında, lobilerde -ki geçmişte lobileri biliriz- oralarda görüşmeler yapıyorsunuz. Tabi bizi üzen budur. Bunlar, bu milletin kimliğine kişiliğine yakışan şeyler değil.
'BUNLARIN DÜNYA BARIŞINA KATKISI OLAMAZ'
BM Genel Kurulu'ndaki konuşmanızın İsrail ile ilgili bölümüne Netanyahu’dan tepki geldi. Sizi doğruları söylememekle suçladı. Netanyahu şu anda hükümet kurmaya çalışıyor orada bir lider değişimi bekliyor musunuz?
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Ben şimdi Netanyahu’yu muhatap alırsam bu bizi küçültmez mi? Netanyahu şu anda başının çaresine bakıyor. Durum zaten pek hayra alamet değil. Çok rahatsız oluyor. Çünkü bu harita onları çıldırtıyor.
İşin gerçeği ABD’de Yahudi kuruluş temsilcileriyle bir görüşme yaptık. Orada kendilerine dedim ki “Siz işgalcisiniz. 1947-1948'de siz neredeydiniz?” Onlara haritayı gösterdik ve dedik ki “Bak siz buradaydınız, bundan sonra Filistin küçüldü, siz büyüdünüz. Ne ile? İşgal ile… 1967 buradaydınız. Şimdi ise İsrail 1947-1948’deki Filistin’in büyüklüğüne kavuştu. Filistin ise maalesef o zamanki İsrail’in durumuna düştü. Ortada böyle bir tablo var.
Bunlar bir de yalanı çok seviyorlar. Yüzleri kızarmadan yalan söylüyorlar. Söyleyecekleri bir şey yok ki. Söylüyorsun, gerçeği ortaya koyuyorsun. Bir hanımefendiyi şehit ettiler. “Elinde savunma ile ilgili bir silahı, bıçağı yok ama bir hanım silahlarla şehit edildi” dedim. Ne dediler biliyor musunuz;“Öyle bir şey yok.” Hemen onun da resmini kendilerine gösterdim. “Sen görmüyorsan, ben ne yapayım?” dedim. “Siz bir defa çocukları öldürüyorsunuz. Sizin askeriniz, polisiniz çocukları bile gırtlağına sarılarak sürükleye sürükleyecezaevine götürdü ve o çocuk sonra gelip beni ziyaret etti” dedim. Maalesef bunlar hain ve cani ve bunların dünya barışına bir katkısının olması asla söz konusu değil.
Şunları da söyledim; “Siz Mescidi Aksa'yı şu anda hala Müslümanlara adeta haram kılıyorsunuz. Siz bizim mukaddes kitabımızı yerlerde paramparça ettiniz. Camları kırdınız. Bunu da mı inkar edeceksiniz.” Hiç cevap yok tabi. Ayrıca “Şu anda oraya Müslümanlar rahatlıkla gidemiyor. Çünkü her gidişte bir tedirginlik ve korku var; acaba ne olacak diye” dedim.
Başbakan iken Tel Aviv’e gittim. Tel Aviv’den Filistin tarafına geçeceğim. Resmi ziyaret. Eşim yanımda. Sınırdan geçeceğiz. Beni yaklaşık yarım saat sınırda beklettiler. “Bir ülkenin, Türkiye gibi bir ülkenin Başbakanını sınırda siz yarım saat bekletiyorsunuz. Bunu uluslararası diplomaside nereye oturtuyorsunuz?” dedim. Cevap yok. İsrail bu.
Burada bizim toplantıya gelenlerin bazısının yakasında bir yazı vardı. Çok ilginçti. “Siyonist değilim” yazıyordu. Altındada İsrail bayrağı ve üzerinde çarpı işareti vardı. Ne dedi biliyor musunuz; “Tanrı, İsrail devleti kurun diye bir emir vermedi.” Tabi İsrail, şiddet ve bunların karşısında olanlar da var. Sayıları az ama çok dik duruyorlar. Öyle bir yapıları da var.
“Ama Erdoğan ödül aldı” diye oyuna başvurdular Birleşmiş Milletleri gölgelemek için…
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Troller... Burada bir de FETÖ trolleri var. Biliyorsunuz onlar da kamyonet kiralamak suretiyle benim ismimi vererek benzer şeyler yapıyorlar. Sağ olsun reklamımızı yapıyorlar, teşekkür ediyoruz.
Soru: “İsrail’in bilmediğimiz sınırları mı var?” diye bir soru sordunuz. O da çok önemliydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bu sınır neresi? İsrail'in sınırları neresi? Onları gösterip soruna işaret ettik.
'İSLAMOFOBİYE KARŞI ULUSLARARASI ALANDA ORTAK BİR ÇALIŞMA YAPACAĞIZ'
BM sunumunuzda farklı bir yöntem izlediniz; haritalar, fotoğraflar kullandınız. Konuşmanız tarihi olarak değerlendirildi. Nasıl hazırlandınız ve mesajlarınızın yansımasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Güzel bir ekibimiz var. İletişim ekibimiz, yazıcı ekibimiz hepsi birlikte bir araya gelmek suretiyle gayet güzel bir hazırlık yaptık. Bana düşen sadece bazı başlıkları vermek.Onlar tüm detayları hazırlıyorlar. Ondan sonra biz de onun üzerinden dersimizi çalışarak buraya geliyoruz. Yılların tecrübesi artık.
Şimdi daha farklı bir çalışma yapacağız inşallah. Türkiye, Malezya ve Pakistan olarak İslamofobiye karşı uluslararası alanda ortak bir iletişim çalışması yapacağız. Şu anda Pakistan’da Cammu Keşmir’de oluşan olaylar karşısındaİslamofobi noktasında ciddi bir tehdit var. Antisemitizmi hep dillendiririz, buna karşı olduğumuzu söyleriz ama İsrail veya Batı bu konuda hiçbir zaman dik durmadı ve tavır almadı. Biz ilk günden itibaren bu tavrı geliştirdik. Kimse “Türkiye'de Museviler tehdit altındadır” diyemez ama maalesef dünyanın birçok değişik yerinde Müslümanlara karşı bir mekanizma çalışıyor. Pakistan ile ilgili yaptığımız Keşmir toplantısında birçok örnekler verdim. Ruanda'yı düşünün, orada 1 milyona yakın Müslümanı öldürdüler. Almanya'da Solingen faciasınıdüşünün. Aynı şekilde dünyanın çok değişik yerlerinde devamlı bu mekanizmalar yürütülüyor.
'2023 İNŞALLAH HALKIMIN, VATANDAŞLARIMIN YENİ BİR HESAP SORMA DÖNEMİ OLACAKTIR'
Berlin’de “demokrasi ittifakı” adı altında bir toplantı yapıldı. Katılan gruplar HDP, CHP, İyi Parti. Söz alan isimler Can Dündar, Hatip Dicle ve Hayko Bağdat. Saadet Partisi’nden Cihangir İslam da oradaydı. Ortak deklarasyon şu; “Türkiye’de demokrasi yok, demokrasi güçleri harekete geçmeli.” Buna yorumunuzu alabilir miyiz?
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bu kişilerin buralarda bir araya gelişlerinin, toplantılarının, attıkları bu başlıkların bizim ülkemizin yapısıyla yakından uzaktan alakası yok. Türkiye'nin içinde yaşayanlar Türkiye'nin demokrasisi konusunda bir endişe taşımıyor. Bunlar bir defa tamamıyla adeta “bindirilmiş kıta” olarak belirlenmiş başlıklar üzerinden gidip Türkiye'ye batıya şikayet eden kişiler. Bu karalama kampanyasını yürütürken orada malum Türk yargısının cezalandırılmış olduğu isimler var. Bu isimler Türk yargısı tarafından bir defa belli cezalar almış ama kaçarak batıya sığınmış. Aynı şekilde diğerlerine de baktığımızda işte malum ittifak orada da kendini göstermiş. Bu ittifakın Türkiye'nin geleceğine yönelik en ufak bir derdi yok. Ben inanıyorum ki şu anda bu ittifak içerisinde yer alanlar da milletimize bunun hesabını verecek. Çünkü Türkiye bir defa demokrasi yolunda batıdaki hiçbir ülkede görülmeyen seviyeye tırmanmış bir ülkedir. Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Birilerinin işine gelmiyor. Zaten bu uygulamaların hepsi de malum FETÖ, PKK, DHKPC terör örgütlerinin mantığı ile oluşturuluyor ve ne yazık ki birileri de bunların değirmenine su taşıyor. Yapılan bu. Ama 2023 inşallah halkımın, vatandaşlarımın yeni bir hesap sorma dönemi olacaktır. Tüm mesele bizim halkımızla olan bütünleşmemizdir. Bu işin, gidip de Hans’ın, George’unönünde Türkiye’yi yalan yanlış şekilde anlatıp şikayet eden insanlarla olması da söz konusu değildir. Allah ıslah etsin.
'İRAN İLE BU STRATEJİK ÜRÜN NOKTASINDA DEVAM EDEN BİRLİKTELİĞİMİZİ KOPARMAK İSTEMİYORUZ'
İran ile yaptırımlar devam ederken ticaret konusunda hangi noktadayız?
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bir defa şunu çok açık net söyleyeyim; yerli, milli para konusunda biz bu teklifimizi son Ankara Zirvesi’nde de yine İran tarafına söyledik. Yani bu konuda kararlılık hiçbir zaman bir kenara itilmemeli. Buna devam etmeliyiz. Merkez Bankası Başkanlarımız da bir araya geldiler, bu görüşmeyi yaptılar. Bunda devam edeceğiz. Bunun yanında bizim tabi şu anda gerek petrol gerekse doğalgaz noktasında İran ile olan ilişkimizi sıfırlamamız mümkün değil. Biz oradan yine doğalgazımızı alacağız. Ama petrolde bir sıkıntımız var. Petrolü daha ziyade özel sektör alıyordu. Ne yazık ki petrolü şu anda almıyor çünkü ABD'nin tehditlerinden çekiniyor. Ama biz bu konuda özellikle diğer birçok konuda İran’la ilişkimizi devam ettireceğiz. Şu anda ticaret hacmimiz 7,5 milyar dolar civarına düşmüş vaziyette. Biz 30 milyar dolar gibi bir hedef belirlemiştik. Bunun çok çok altındayız. Fakat biz İran ile bu stratejik ürün noktasında devam eden birlikteliğimizi koparmak istemiyoruz. Bu şekilde devam etmekte kararlıyız.
Pompeo bazı Çinli kişi ve şirketlerin ABD tarafından yaptırma uğrayacağını söyledi. Kişi bazlı takip etmeye başlamış görünüyorlar. Böyle bir şey Türk vatandaşlarının başına gelse ne olur?
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Ben öyle bir korku taşımıyorum. Çünkü bağımsız bir Türkiye isek bağımsızlığımızın hakkını da vermemiz lazım.
'İDLİB'DE ŞU ANDA SIKINTI YOK AMA TEDBİRİ ELDEN BIRAKMAMALIYIZ'
Rusya ve İran ile yapılan Ankara Zirvesi’nin ardından İdlib’de göreceli olarak sakin bir döneme girildi. Bir yandan Anayasa Komitesi için de isimler belirlendi. Varılan bu noktada hala İdlib’den yeni bir göç tehlikesi görüyor musunuz? Çözüme ne kadar yakın ya da uzağız? Bu konuda ABD’nin yaklaşımı nedir? Görüşmelerinizde gündeme geldi mi? TSK’nın İdlib bölgesindeki gözlem noktalarından bazılarının kapatılması söz konusu mu?
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bazı tacizler oldu malum ama o tacizlerden sonra bizim oradaki ekiplerimiz muhataplarıyla devamlı görüşmeler yapmak suretiyle işi belli bir noktaya getirdiler. Şu anda yaşanan herhangi bir sıkıntı yok. Çünkü gözlem noktalarındaki ekiplerimiz müteyakkız. Sürekli olarak da muhataplarla görüşmeler yapılıyor.
Şu an itibarıyla herhangi bir sıkıntı yok. Şu anda İdlip’de bir sükunet ve suhulet görünüyor ama tedbiri elden bırakmamak lazım. Çünkü kolay değil burası 4 milyon nüfusu olan bir yer. Eğer işi gevşek tutarsak, belli bir göç sınıra doğru başlamıştı, onların da gelme durumu olabilirdi. Şu an itibarıyla orada da hepsi kendi çadırlarını kurmaya başladı. Gıda yardımları konusunda AFAD, Kızılay olarak destekleri veriyoruz. O insanları da belli koruma altına almak durumundayız. Şu anda girişimlerimiz devam ediyor. Temenni ederim ki Rusya ile yaptığımız bu görüşmelerden netice alırız.