Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hindistan dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriye sınırında Amerikalı askerleri PKK/YPG’li askerlerle bir arada gösteren fotoğraflara ilişkin, "Yapılanları, adeta Obama döneminin bir kalıntısı, o dönemdeki komuta heyetinin aynı şeyleri devam ettirmesi olarak görüyorum. Tüm bunları Sayın Başkan’la görüşeceğiz, resimleriyle kendilerine aktaracağız. Bizi ne kadar rahatsız ettiğini ifade edeceğiz. Bu şekilde devam edecek olursa ABD ile uzlaşma içinde olmamız mümkün değil." dedi.
İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın verdiği cevaplar:
"BÖYLE DEVAM EDERSE ABD'YLE UZLAŞMA MÜMKÜN DEĞİL"
Türkiye’ye ilgi gösteren Hint yatırımcıların beklentileri ne yönde?
Yatırımlarını artırma düşüncesindeler. Bazı ufak tefek şikâyetleri var. Haklı oldukları hususlar olduğu gibi olmadıkları da var. Amacımız, sorunları çözüp ciddi ilerleme kaydedilmesi. Stratejik yatırımlara çok ciddi teşvik veriyoruz.
ABD askerlerinin güney sınırlarımızda bölücü örgüt mensuplarıyla fotoğraflarının çıkmasından sonra bu kez de Amerikan zırhlılarını sınırımızda gördük. Rusların da Afrin’de benzer adımlar attığı yönünde iddialar oldu. Bu gelişmelerin süreç üzerinde nasıl etkisi olur?
Son dönemdeki mücadelemiz Afrin tarafında değil. El Rai ve güneye iniyoruz; Dabık, El Bab ve oradan doğuya gidiyoruz. Bahsettiğiniz ABD’lilerin olayı bizim hareket alanımız içinde cereyan ediyor. 16 Mayıs’ta ABD’ye yapacağım ziyareti önemsiyorum. Yapılanları, adeta Obama döneminin bir kalıntısı, o dönemdeki komuta heyetinin aynı şeyleri devam ettirmesi olarak görüyorum. Tüm bunları Sayın Başkan’la görüşeceğiz, resimleriyle kendilerine aktaracağız. Bizi ne kadar rahatsız ettiğini ifade edeceğiz. Bu şekilde devam edecek olursa ABD ile uzlaşma içinde olmamız mümkün değil. Bizler, NATO’da beraber olduğumuz ve stratejik müttefikimiz ABD’nin düşmanımız olan terör örgütleriyle birlikte hareket etmesini doğru bulmuyoruz. Bunları kendilerine anlatacağız. Sanıyorum ki Sayın Trump da bu düşüncelerimize olumlu yaklaşacaktır. Dolayısıyla görüşme öncesi daha fazla yorum yapmamayı tercih ediyorum. Ülkemize yönelik tehdit ve tacizlere elbette izin veremeyiz. Tacizde bulunanlar olursa, gereğini yaparız. Nitekim Afrin tarafından da topraklarımıza son dönemde yapılan saldırılar oldu. Biz angajman kurallarını işlettik, gereken cevabı verdik.
"HAMAS'IN SON DÖNEMDEKİ EN ÖNEMLİ MANİFESTOSU"
Siyasal İslam tartışması dünyada da yaşanıyor. İhvan’la ilgili mesela. Yeni bir gelişme, Hamas’ın Siyasi Vizyon Belgesi. Belgede, 1967 sınırları içinde bir Filistin devletinin kabulünden söz ediliyor. Müslüman Kardeşler’e bir atıf söz konusu değil. Gannuşi’nin de Müslüman Kardeşler’le arasına mesafe koyan bir yaklaşım içinde olduğu yönünde haberler çıktı...
Ben bu konuda netim. Müslüman Kardeşler teşkilatını terör örgütü olarak kabul etmiyorum. Başbakanlığımdan bu yana, tüm mahfillerde de American Jewish Committee’de de, Bush ve Obama ile yaptığım görüşmelerde de işledim bu görüşü. Ellerinde silah yok bunların. Tamamen fikri altyapısı olan bir teşkilat. Elinde silah olmayan bir teşkilat için terör örgütü diyemezsiniz. Gannuşi’nin ve Halid Meşal’in onlar hakkında olumsuz bir kanaatleri yok. Hamas’ın geldiği noktayı yeni bir siyasi vizyon belgesiyle açıklamış olması tabii ki önemli. 1967 sınırları içinde bir Filistin devletinin kurulmasının, ulusal uzlaşı formülünün temeli olacağını belirtiyorlar. Kudüs’ün Filistin devletinin başkenti olması gerektiğini vurguluyorlar. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Hamas dahil Filistinli tüm kesimleri kapsayacak biçimde inşa edilmesi gerektiğine değiniyorlar. Altını çizdikleri bir diğer konu da, çekişmelerinin Yahudilik ve Yahudilerle değil, Siyonizm’le olduğu. Mültecilerin geri dönüşünü temel bir hak olarak görmeleri de önemli bir husus. Zira dışarıda ciddi manada Filistinli mülteci var. Belgede, İslam’ın barış ve hoşgörü dini olduğunu, aşırılığa ve mezhep taassubuna karşı olduğunu vurgulayan bir madde de var. Böylece Hamas, konumunu belirlemiş oluyor. Bence tüm bunları deklare etmeleri önemli. Belge, Hamas’ın son dönemdeki en önemli manifestosu.
"PAZARA KADAR GELDİLER SONRA TRENDEN İNDİLER"
AK Parti’yi destekleyen yazarlar arasında, daha çok Türkiye’nin yeni dönemde nasıl bir dış politika vizyonu takip edeceği üzerinden çıkan bir tartışma var. Aynı günlerde özellikle Avrupa’dan ve NATO’dan önemli ve olumlu mesajlar geldi, Avrupa kurumlarının önde gelen bazı liderleri sizden randevu istedi. Görüşünüz nedir?
Burada iki ayrı soru var. Birinci konuya açıklık getirmem lazım. Bahsettikleriniz arasında, kurucusu olduğum partiyi geçmişte desteklemiş olanlar bulunabilir. Ama desteklerini daha sonra da aynen sürdürdüklerini düşünmüyorum. Daha sonra ibreleri değişti.
Yol arkadaşlığı, gönül arkadaşlığı önemlidir. Yol arkadaşıysan, pazara kadar değil mezara kadar gidilir. Bunların bir kısmı pazara kadar geldiler, sonra trenden indiler. Hele son dönemde çok çirkin, kabul edemeyeceğimiz yaklaşımlara şahit olduk. Bu bir defa yolda, çizgide istikrarsızlıktır. Sırat-ı müstakim’den sapmadır.
‘İslamcı olanlar atılıyor, İslamcı olmayanlar getiriliyor’ deniyor. Bir siyasi partinin çalışmalarında, İslamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak zaten yanlış. Tekkeye mürit aramıyoruz ki. Siyasi parti için esas olan, dürüst, ilkeli, vatanını milletini seven, parti ilkelerine uyacak insan aramaktır. Yapılması gereken budur. Ama bazıları işi tamamen şirazesinden çıkardı. İşi, kendi doğrularını benimseyen, belirledikleri çerçevede kalan insanları ‘doğru’, onun dışındaki insanları da ‘yanlış’ addetme noktasına getirdiler. Oysa kimsenin böyle bir hakkı yok. Onların da böyle bir hakları, yetkileri yok; benim de. Kaldı ki ebedi âlemin ölçüsü hiçbirimizin elinde değil. Kimse bunu teraziye çıkarmasın. Çok ağır olacak ama, uluhiyet davasına da kimse girmesin...
Dış politika, AB konusunda kanaatlerimizi zaten söyledik. AB ülkelerinin dışişleri bakanlarının Malta’da gayri resmi bir toplantıları oldu. Bizi temsilen de Mevlüt Bey katıldı. Şimdi adeta ‘Evet’çi kesildiler. ‘Şu anda ne yapmamız lazım’ havası içindeler. Yapılması gereken şey belli; fasılları hemen masaya yatırıp, Türkiye’nin önünü açmaları lazım. Aksi takdirde bizim de bazı hesaplarımız olacaktır. Hâlâ bekletmeyi, kapıları kapatmayı tercih ederlerse, biz de başımızın çaresine bakarız. İngiltere’den nasıl bir Brexit çıktıysa bizim de olabilir.
Ama Türkiye AB üyesi değil, üye olmadan nasıl çıkacak?
Üye olmadan da verebiliriz o kararı, yeter ki millet o kararı versin.
"GÜNEYDOĞU ASLINDA RÜCU EDİYOR"
Referandumda Kürt kökenli vatandaşların yoğun olduğu bölgelerde ‘Evet’ beklenenden yüksek çıktı. Bu durum Kürt vatandaşlar arasında çözüm iradesinin güçlü olduğunu mu gösteriyor? Yeni bir süreç beklentisi de oluşturuyor...
Beklenenden fazla çıkmadı. Aslında Doğu’da, Güneydoğu’da daha fazla bekliyorduk. Ama güzel bir netice çıktı. Bazı yerlerde 1’e 2, 1’e 3, hatta 1’e 10 artış oldu. Kürt kardeşlerimiz, son 10 yılı terör örgütü PKK’nın çok ciddi zulmü altında geçirdiler. Hep silahla, tehditle oy kullanmak durumunda kaldılar. ‘Namlu burada, oy bizde’ diyerek, zorla oy kullandırttılar insanlara. Acımasızca. Şimdi ise gerek jandarma gerek polis gerekse korucular güvenlik önlemlerini alınca, hamdolsun bahsettiğiniz gelişme yaşandı. Kentsel dönüşüm ve değişimle birlikte bölgenin altyapısının güçlendirilmesi, hendeklerin kapatılmasıyla Güneydoğu giderek güzelleşiyor. Sur, şu anda bambaşka. Dicle de bambaşka akıyor. Oralardaki insanlarımız artık pikniğe gidebiliyor. Oraları terk etmek zorunda kalan kardeşlerimizin inşa edilen güzel evlere geri dönüşleriyle hayat normale dönecek. Artık çarşıda pazarda gece karanlığında bile dolaşanlar var. Hava olumlu istikamette gelişiyor. Güneydoğu aslına rücu ediyor. Ama bölücü terör örgütü yıllarca bu insanlarımızı terörize etme gayreti içinde oldu. Örgütün tuzağına düşenler de oldu maalesef. Ama o kötü günlerin artık geride kalacağına inanıyorum.
Avrupa, Türkiye’nin OHAL’i uzatmasından endişe duyduğunu söylüyor. FETÖ’yle mücadeleye bile müdahil olmaya kalkışıyorlar. Ne diyorsunuz bu duruma?
Terörle mücadele olmazsa olmazımızdır. Fransa OHAL’i 1.5 yıl gibi bir sürece yaydı. Ama işte buyurun, 1 Mayıs’ta Bastille’de yine olaylar oldu. Halbuki OHAL var. Haydi durdur, durduramıyor. Fransa’nın OHAL’ini görmeyen Batı, bizim huzur içinde sürdürdüğümüz süreci eleştirmeye kalkıyor. Türkiye’deki OHAL ne yaptı? Sermayeden bir şey mi götürdü, insanların işleri mi etkilendi? 2002’de iktidara geldiğimizde de OHAL vardı, ama o farklıydı. İnsanlar bizden onu kaldırmamızı istemişlerdi. Nitekim biz de Abdullah Bey’in başbakanlığı döneminde, bir ay içinde kaldırdık OHAL’i. Bizde şu anki OHAL, 2002’dekinin aksine huzur ortamını sağlamaya yönelik bir karardır. Terörle mücadele konusunda işimizi kolaylaştırıyor. OHAL olmasa, PKK ve FETÖ ile bu kadar rahat mücadele edemeyiz. Kaldı ki bizdeki durum Fransa’dan tümüyle farklı. Fransa, birkaç terör hadisesi oldu diye OHAL ilan etti. Bizde ise terör yapılanmaları devleti yıkmaya teşebbüs ettiler. Terör örgütleriyle mücadele kararlılığımızı sürdürmek durumundayız. Birilerini memnun etme adına bu mücadeleden vazgeçemeyiz. (Habertürk)