Türkiye, sınırlarının güvenliği için terör örgütü YPG'nin en az 32 kilometre güneye çekilmesini bunun için de Rusya'nın devrede olmasını istiyor. Rusya ise Türkiye'nin güvenlik kaygılarının karşılanması gerektiği ancak bunun, Ankara ile Şam arasında 1998'de varılan Adana Mutabakatı kapsamında düşünülmesinin şart olduğu düşüncesinde.
Erdoğan-Putin görüşmesi, hem zamanlama hem de Suriye'nin askeri ve siyasi geleceği açısından belirleyici. Bu nedenle de büyük önem taşıyor.
Zamanlama açısından en önemli unsur, Ankara'da 17 Ekim'de varılan anlaşmanın YPG'nin belirlenen alandan çekilmesi için tanıdığı sürenin Erdoğan-Putin görüşmesinin gerçekleştiği günde tamamlanıyor olması. Bu süre saat 22.00'de dolacak. Bu da Türkiye'nin YPG'lilerin anlaşmaya ne kadar uyduklarına bağlı olarak ve Rusya ile yapılacak görüşmelerin tamamlanmasının ardından ara verdiği Barış Pınarı Harekâtı'nı yeniden başlatıp başlatmayacağına ilişkin kararını vereceğini gösteriyor.
Türkiye ve ABD arasında varılan anlaşma, YPG'nin Suriye'nın kuzeydoğusunda Tel Abyad ve Ras'ul Ayn kentleri arasında kalan 120 kilometrelik bölgeden 32 kilometre güneye çekilmesini, bu çekilmenin tamamlanması durumunda da Türkiye'nin 9 Ekim'de başlattığı operasyonu tamamen durdurmasını içeriyor.
Ankara, ABD ile varılan anlaşmadan sonra Fırat Nehri'nin doğusunun geri kalanına da uzanmak ve dolayısıyla sınırların tamamını koruyacak bir güvenli bölge inşa etmek için Rusya'yla da tamamlayıcı ikinci bir anlaşma yapmak amacında.
Bunun da nedeni, Türkiye'nin operasyonun başlamasının hemen ardından Amerikan askerlerinin çekildiği Münbiç ve Aynel Arab (Kobani) gibi stratejik noktaların Rusya ve Suriye ordularının kontrolüne geçmiş olması. Suriye ordusu, Ras'ul Ayn kentinin güneyinde de bazı yerleşim noktalarına girerek, bu bölgedeki denklemi de değiştiren bir adım atmıştı. Bu gelişmeler, Türkiye'nin güvenli bölge talebini yaşama geçirebilmesi için Rusya ile anlaşma yapmasını kaçınılmaz hale getirdi.
ANKARA: YPG TAMAMEN ÇEKİLMELİ
Ankara'nın bugün yapılacak görüşmelerde, gündeme getireceği beklentisi, YPG unsurlarının Türk sınırlarına en az 30 kilometre uzaklığa çekilmesi ve böylece bir güvenlik tehdidi oluşturamamaları. Afrin ve El-Bab bölgelerinde olduğu gibi YPG'nin Münbiç ve Kobani'den de çıkarılması bu süreçte Türkiye açısından büyük önem taşıyor. Çünkü bu alanlar, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeydoğusunda oluşturmak istediği güvenli bölge ile çakışıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18 Ekim günü yabancı gazetecilere yaptığı açıklamalar kapsamında bu duruma değinerek, "Münbiç, Aynel Arab ve Kamışlı tarafında güvenli bölgemiz Rusya ve rejim güçlerinin faaliyetleriyle çakışıyor. Ayrıca İdlip'te de zaman zaman sıkıntılar yaşanıyor. Amacımız, Rusya ile bu konularda makul ve herkes tarafından kabul edilebilir bir uzlaşmaya varmaktır. Bir tek şartımız, rejimin bulunduğu yerlerde PKK-YPG'nin tamamen temizlenmesidir" ifadelerini kullandı.
Rusya Devlet Başkanı Putin ile daha önceki görüşmelerinde de özellikle iki şehrin durumunu ele aldıklarını anımsatan Erdoğan, "Eğer terör örgütleri Münbiç'ten çıkartılırsa, terör örgütleri aynı şekilde Aynel Arab'tan, yani diğer adıyla Kobani'den çıkartılırsa bizim için hiçbir mesele yok. Yeter ki terör örgütlerinden buralar temizlensin ve bizim buralarda da kalmak diye bir derdimiz yine yok. Tüm derdimiz, bizi tehdit eden, taciz eden bu terör örgütlerini buralardan çıkarmaktır" dedi.
Erdoğan'ın bu açıklamaları, mevcut durumda Türkiye'nin Rusya'dan talebinin YPG'nin başta Münbiç ve Kobani'den çıkarılması olacağı, bunun dışında bu bölgelere askerini sokmak gibi bir düşünce içinde olmadığı şeklinde değerlendiriliyor. Aynı zamanda YPG'nin isminin veya statüsünün değiştirilerek rejim ordusunun bir parçası sayılması gibi olasılıkların da tatmin edici olmadığının Rusya'ya iletildiği anımsatılıyor.
RUSYA KAPSAMLI BİR ANLAŞMA PEŞİNDE
Rusya'nın ise bugün yapılacak Erdoğan-Putin zirvesinin 2011'den bu yana süren Suriye bunalımına kalıcı bir çare bulunması yönünde çok önemli bir dönüm noktası olarak gördüğü belirtiliyor. Ankara'da yapılan değerlendirmelerde Rusya'nın bugünkü toplantıdan kısa ve orta vadede yaşama geçirmeyi planladığı kapsamlı ve Suriye'yi kalıcı istikrara taşıyacak bir anlaşma çıkması amacında olduğu kaydediliyor.
Türkiye de Rusya da 2016 ortasından bu yana Suriye'de devam ettikleri işbirliğinin bundan sonra da devam etmesi açısından böyle bir anlaşmaya varma konusunda istekli görünüyorlar.
Kısa vadede çözümlenmesi gereken konular arasında Suriye'nin kuzeydoğusunda Türkiye'nin YPG'den kaynaklanan güvenlik kaygılarının giderilmesi yer alıyor. Başta Putin olmak üzere tüm Rus yetkililer, Türkiye'nin meşru güvenlik kaygılarını anladıklarını belirtiyor ancak tek taraflı bir operasyonun bölgeyi daha çok istikrarsızlığa itebileceği ve "IŞİD tehdidinin hortlayabileceği" endişesini ifade ediyorlar. Dolayısıyla, mevcut Suriye denkleminde, Rusya'nın başta Münbiç ve Kobani olmak üzere Türkiye'nin tehdit hissettiği bölgelere karşı Ankara'yı tatmin edebilecek bir formülü masaya getirebileceği değerlendiriliyor.
Ancak Rusya'nın asıl amacı, Türkiye'nin Suriye topraklarından kaynaklanan "terör kaygılarına" ilişkin daha yapısal ve uzun vadeli bir çözüm üretmek. Bu çözümün Rusya açısından üç önemli ayağı bulunuyor:
Birincisi, Suriye Kürtleri ile rejim arasında bir diyalog başlatmak. Bununla ilgili ilk adımı 15 Ekim'de Suriye'de temaslarda bulunan Rusya'nın Suriye Özel Temsilcisi Alexander Lavrentiyev atmıştı. Bu diyalog neticesinde, Suriye ordusu YPG ile birlikte Münbiç ve Kobani kentlerine yerleşmişti.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Erdoğan-Putin görüşmesinden bir gün önce yaptığı açıklamada, "Bizim pozisyonumuz şu: Suriye topraklarından Türkiye ve diğer ülkelere karşı tehdit gelmemesi ve Suriye topraklarında yasa dışı silahlı örgütlerin bulunmaması için tüm Kürt yapılanmalarının Suriye Anayasası'nda ve yasalarında yer alması gerekir. Kürtler ile Şam arasında diyaloğun sağlanması gerekiyor. Bu diyaloğu teşvik etmeye hazırız. İki taraf da Rusya'nın bu konuda yardımcı olmasına ilgi gösterdi" diye konuştu.
Lavrov'un işaret ettiği Kürt yapılanmalarının Suriye Anayasası'nda yer alması unsuru, Rusya'nın bu süreçte kullanmayı düşündüğü ikinci aracın, çalışmalarına 30 Ekim'de Cenevre'de başlayacak olan Anayasa Komitesi olduğunu gösteriyor.
ANKARA-ŞAM ARASINDA DİYALOG HEDEFİ
Üçüncü ve belki de en önemli unsur, Rusya'nın 2019 başından bu yana giderek daha kuvvetli şekilde gündeme getirdiği Ankara ve Şam arasında diyaloğun yeniden tesis edilmesi gerektiği fikri. Lavrov, bu konuda da net konuşurken, "Elbette Türkiye ile Suriye yönetimi arasında da diyaloğun sağlanması gerekiyor. Burada da yardımcı rol oynamaya, doğrudan temasları teşvik etmeye hazırız" ifadelerini kullandı.
Lavrov, 2019 başında ilk kez Rusya tarafından gündeme getirilen 1998 tarihli Türkiye-Suriye Adana Mutabakatı'nın bu diyaloğun zeminini oluşturabileceğinin altını çizdi:
"Elbette Ankara ile Şam arasındaki diyaloğun 1998 yılındaki Adana Mutabakatı'na dayanması gerekiyor. Bu, kısa bir süre önce her iki tarafın da son gelişmeler çerçevesinde kabul ettiği uluslararası yasal çerçevedir. Eğer taraflar, temaslar sırasında, bu anlaşmayı açıklığa kavuşturmak veya değiştirmek isteyecekse bu onların kararı olacaktır. Elbette biz bunu kabul eder, destekleriz."
Ankara'dan son dönemde bu konuda yapılan açıklamalar, Şam yönetimiyle diyaloğa kapıların kapalı olmadığı hatta gerektiği durumlarda Türk ve Suriyeli güvenlik ve istihbarat makamlarının görüştükleri şeklinde. Ancak bu temasların resmi düzeyde hükümet yetkililerince gerçekleştirilmesi konusuna Ankara hala soğuk yaklaşıyor.
İDLİB DE GÜNDEMDE
Erdoğan ve Putin'in Soçi görüşmesinde İdlib'deki gelişmelerin de ele alınması bekleniyor. Ancak bu bölgedeki durumun çok daha karmaşık olması, sayıları 15 bin ile 20 bin arasında değişen cihatçılar konusunun nasıl çözümleneceğiyle ilgili olarak bir görüşün henüz gelişmemiş olması ve özellikle bu bölgedeki askeri hareketliliğin yeni bir insani drama yol açmadan halledilmesi gerekliliği, bugünkü görüşmede İdlib açısından kesin bir yol haritasının çıkmasının önündeki engellerden sadece birkaçı.