Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Slovenya Cumhurbaşkanı Borut Pahor, Beştepe'de baş başa ve heyetler arası gerçekleştirdikleri görüşmelerin ardından ortak basın toplantısı düzenledi, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Yabancı bir gazetecinin, "Türkiye ve AB arasında mülteciler konusunda yapılan anlaşma sonrasında bir vize serbestisi sağlanacağı söylenmişti ve bunun olmayacağı ortaya çıktı. Siz, bir çok defa 'bu yapılmazsa anlaşma uygulanmaz' demiştiniz. Acaba Slovenya'da ve AB'de eğer bu anlaşma uygulanmazsa yeni bir mülteci dalgası gelmesini mi beklemeliyiz?" sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, Pahor ile bu konuyu da konuştuklarını söyledi.
Erdoğan, "Biz, vize konusunda beklenen neticeyi alamazsak şüphesiz ki aynı şekilde, tabii Kızılay'a ödenmesi gereken rakamlar ödenmeyecek olursa bütün bunlar, bu verilen sözler yerine gelmediği takdirde, Türkiye'nin de bir B planı olacaktır, bir C planı olacaktır. Hakkımızda alınan her karara 'evet' demek mecburiyetinde değiliz. Çünkü AB'nin bize bugüne kadar kazandırdığı hiçbir şey yok, bunu da özellikle açık ve net söylemek zorundayım." değerlendirmesinde bulundu.
"BU, BİRİNCİ DERECEDE MİLLİ DAYANIŞMA AÇISINDAN BİR ÇAĞRIDIR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Dün milli seferberlik çağrısında bulundunuz. İlerleyen günlerde bu çağrı anayasal bir hal mı alacak yoksa ifade ettiğiniz milli dayanışma açısından bir çağrı mıydı?" sorusuna, şu cevabı verdi:
"Bu, birinci derecede milli dayanışma açısından bir çağrıdır. Önce bunu başaracağız. Milli dayanışma açısından atacağımız bu adımla birlikte Türkiye olarak terörle mücadelede gücümüzü derleyip toparlayıp pekiştirmemiz lazım. Muhtarlar Toplantısı'nda söylediğim o ifade çok daha tabii enteresandı yani benim bütün muhtarlarım kendi mahallesinde, kendi köyünde, nerede, kim var, kim yok bunları en iyi bilendir. Muhtarlarımızın dışında, 'kim var, kim yok' bunları en iyi bilen vatandaşımdır. Bunları ilgili mercilere duyurmak suretiyle teröristlerle mücadelemize yardımcı olmalıdır, sadece devlet terörle mücadelede başarılı olmayabilir. Bunu bu noktada bir defa bu şekilde düşünmemiz lazım."
"İNSAN HAKLARI MESELESİ OLARAK GÖRÜYORUZ"
Halep'te sivil ve yaralıların tahliye edilmesine başlanması hatırlatılarak "Alternatif hazırlıklarımız nelerdir, Halep'ten yoğun bir göç hareketi ihtimali var mı?" sorusu üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"Özellikle biz şu anda İdlib'e gelen bu vatandaşların şurada haftalardır, aylardır neler çektiğini biliyoruz değil mi? Video çekimlerinde, televizyon ekranlarında o çocukların, o kadınların, o yaşlıların nasıl ızdırap çektiğini görüyoruz. Biz Sayın Başbakan ve bazı bakan arkadaşlarımla bu akşam da yaptığımız görüşmede şuna karar verdik, dedik ki 'Biz bu gelenlerin bir kısmını, çocuk, yaşlı hakikaten sıkıntılı konumda olanları gerekirse ülkemiz içine alarak, ülkemizdeki konteyner kentlere, varsa evlere yerleştirmek suretiyle onlara şöyle rahat, huzurlu bir imkan sağlayalım.' Bunu insan hakları meselesi olarak görüyoruz.
Bazı batılı ülkelerin 'Bir kişi dahi gelse almam.' dediği bir ortamda, biz bir kişi değil bin kişi dahi gelse almakta kararlıyız. Çünkü ben, o betonarme apartmanların yığınları içinden, yıkılan o çocukların çıkışını gördüğüm zaman bir baba olarak ciddi manada içim kan ağlıyor. Öyleyse sorumluluk makamında olan bir insan olarak da bunlara ne yaparız, ne yapmamız lazım, bunun için adım atmamız lazım. O bakımdan hiç gecikmeden arkadaşlarımızla bunu konuştuk. Toplu Konut İdaremiz olarak bir taraftan o çalışmayı yapacağız, konteyner kentlerimizi yoğunlaştıracağız ve bu yavruları, bu insanları inşallah daha uygun yerlerde yaşatmanın mücadelesini vereceğiz."
Erdoğan, Cumhurbaşkanı Pahor ile Suriye'deki son gelişmeleri değerlendirdiklerini, Halep'teki katliamın, vahşetin ve zulmün tüm dünyanın gözü önünde işlendiğini söyledi.
Rejim ve destekçilerinin, ateşkesin uygulanmasını ve tahliyeyi engellemeye çalıştıklarını vurgulayan Erdoğan, bu süreçte Türkiye'nin yoğun bir çalışma gerçekleştirdiğini ifade etti. Erdoğan, 21. yüzyılda böylesi bir trajedinin yaşanıyor olmasının, insanlık adına utanç verici olduğuna işaret etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'de bir çözüm isteniyorsa öncelikli olarak Halep'teki durumun kontrol altına alınmasının şart olduğunu bildirerek, şunları söyledi:
"Halep'te ateşkes ve tahliye sürecinde öncelikle Sayın Putin ile art arda birçok görüşme yaptım ve bu görüşmelerle birlikte Dışişleri Bakanımızı ve Sayın Putin de kendi Dışişleri Bakanını talimatlandırmak suretiyle, onlar da bu süreci beraber takip ettiler. Ve Birleşmiş Milletler yeni Genel Sekreteri Guterres ile de bir görüşme yaptım. Uzunca yaptığımız bir görüşmede de kendilerinden destek istedim. MİT ve Dışişleri Bakanlarımız, bu noktada yoğun görüşmeler yaptılar. Gerek Rusya ile gerek İran ile gerekse bölgedeki diğer etkili unsurlarla bu görüşmeleri sürdürdüler."
"İNSANİ YARDIM NOKTASINDA HER TÜRLÜ DESTEĞE HAZIRIZ' DEDİLER"
Gelen yaralılar ve siviller için İdlib ve Türkiye'de, AFAD ile Kızılay'ın çeşitli tedbirler aldığına değinen Erdoğan, "Bu arada Sayın Merkel ile görüştüm, yaptığımız görüşmede neler yapabiliriz, bunları konuştuk. Kendileri de 'insani yardım noktasında her türlü desteğe hazırız' dediler. Temenni ederim ki bu yardım da gelir.
Az önce Sayın Obama ile uzunca bir görüşmemiz oldu. Kendileriyle yaptığımız görüşmede de sadece Suriye değil aynı zamanda Irak'taki gelişmeleri de ele aldık, Irak konusunu da görüştük. Çünkü bölgede şu anda sadece Suriye yok, aynı zamanda Irak var. Irak'ta da özellikle Telafer ve Sincar'da istenmeyen bir durum olması halinde, buradaki sorumluluğumuzun ne denli önemli olduğunu da kendilerine ifade ettim. Ve kendileri, 'Biz nasıl yardımcı olabiliriz?' dediler, ben de kendilerine nasıl yardımcı olabileceklerini ayrıca ifade ettim." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu saat itibarıyla takriben bin 150 sivil ve yaralının tahliye edilerek İdlib'e geldiğini bildirerek, "Ateşkes ve tahliye sürecini yakından takip etmeye devam ediyoruz, devam edeceğiz. Tabii oradaki sayı bu kadar küçük değil, sayı çok çok büyük. Temenni edelim ki bundan sonraki süreç de tekrar bir kesintiye uğramaz." dedi.
Buna karşı alternatif olarak başka hazırlıkların yapıldığına dikkati çeken Erdoğan, Pahor ile görüşmesinde atılan diğer adımları, "AB nezdinde neler olabiliri" değerlendirme noktasında da gayet verimli bir görüşmenin gerçekleştiğini ifade etti.
Erdoğan, ayrıca "FETÖ ile alakalı neler yapılabiliri" de görüştüklerini, Cumhurbaşkanı Pahor'un da bu konuda gerekli hassasiyeti göstereceklerini söylediğini aktardı.
Pahor'dan, dost, müttefik ve stratejik ortak Slovenya'nın Cumhurbaşkanı olarak bahseden Erdoğan, "15 Temmuz darbe girişimi sonrası destek ve dayanışma mahiyetinde de olan bu ziyaret için gerek şahsım, gerekse de milletim adına kendilerine teşekkür ediyorum" diye konuştu.
Pahor ile baş başa ve heyetlerarası yaptıkları görüşmelerde verimli istişarelerde bulunduklarını söyleyen Erdoğan, hem ikili münasebetleri hem de Türkiye'nin bölgesinde cereyan eden olayları değerlendirme fırsatı bulduklarını kaydetti.
Görüşmede, önümüzdeki dönemde iki ülke ilişkilerinin ekonomik ve siyasi boyutunun daha da güçlendirilmesi konusunda mutabık kaldıklarını belirten Erdoğan, "Benim ve Sayın Pahor'un başbakanlık döneminde, 2011 yılında imzalanan stratejik ortaklık belgesi ikili ilişkilerimizin bir dönüm noktası olmuştur. Karşılıklı üst düzey ziyaretlerin, stratejik ortaklığımızın kuvveden fiile geçirilmesinde önemli katkıları olduğuna da inanıyorum." değerlendirmesinde bulundu.
"AVRUPA BİRLİĞİ'NİN NEDEN OLDUĞU SUNİ VE SİYASİ ENGELLERDİR"
AB ile ilgili gelişmeleri ve Türkiye-AB ilişkilerinin bundan sonraki süreçte nasıl olumlu bir seviyeye çıkarabileceklerini Pahor ile konuştuklarını ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"13 Aralık'ta Avrupa Birliği Genel İşler Konseyi'nde bir üye ülkenin vizyonsuz tutumuna rağmen diğer ülkeler sağduyulu davrandı. Avrupa Birliği sürecimize destek veren Slovenya'ya bu çabalarından dolayı bir kez daha teşekkür ederim. Ancak metindeki, 'İçinde bulunduğumuz koşullar altında yeni fasılların açılmasının öngörülmediği' ifadesini Türkiye olarak kabul etmemiz mümkün değildir. Bahsedilen koşullar Avrupa Birliği'nin neden olduğu suni ve siyasi engellerdir. Bu arada 15 Temmuz'da darbe girişiminde bulunan kesimlere karşı yasal çerçevelerde attığımız adımları halen şüpheyle karşılayan yorumları da elbette tasvip etmiyoruz. Zira bu tür yorumlar objektif olmadığı gibi adil de değildir."
Erdoğan, şunları kaydetti:
"Köklü Türkiye-AB ilişkilerinin bazı AB ülkelerindeki dar bakışlı ve popülist siyasi yönelimlerden etkilenmemesini ümit ediyoruz. Türkiye'ye tamamen taraflı bir şekilde durmadan eleştiri yönelten bazı Avrupalı siyasilere öncelikle kendilerine, kendi ülkelerine bakmalarını tavsiye ediyorum. Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesi içerisinde eğer bu değerlendirilirse ne kadar yanlış bir noktada olduğunu açık, net göreceklerdir. Maç yapıyoruz, maçın esnasında bakıyorsunuz penaltının kuralları değişiyor. Niye? Çünkü rakip Türkiye. Bunu biz 53 yıldır yaşadık ve bugün hala ne yazık ki bunu yaşıyoruz. Artık buna tahammül etmek mümkün değil. Avrupa'da özellikle bazı kesimlerde insanların dış görünüşleri, dinleri, etnik ve kimlikleri dolayısıyla ötekileştirilmeleri ırkçılığın, yabancı düşmanlığının artışı bizler için de ciddi bir endişe kaynağıdır."
Burada şu tarihi gerçeği bir kez daha ifade etmem gerekir" diyen Erdoğan, "Türkiye, henüz Avrupa Birliği üyesi olmasa da Avrupa'nın ayrılmaz bir parçasıdır. Avrupa Birliği üyeliği bizim için stratejik bir tercihtir. Bugün Türkiye, üye ülkelerin pek çoğuna kıyasla Avrupa Birliğinin temel kurucu değerlerini çok daha fazla gözeten bir ülkedir. Göç, mülteci meselesi tüm bunlar başta olmak üzere yaşadığımız krizler ortak sorunlar ve bunlar ancak tam bir işbirliği ile çözülebilir. Bu nedenle Türkiye'yi dışlamaya çalışmak bölgenin istikrar ve güvenini de tehlikeye atmak demektir. Türkiye'nin kapıda beklediği değil, Türkiye'nin yer almadığı bir Avrupa'nın güven ve huzur içinde olması da mümkün değildir. Türkiye artık kısır siyasi çekişmelerin, popülizmin ve siyasi rant arayışlarının odağına yerleştirilmemelidir. Biz, AB sürecimizde samimi olduk, verdiğimiz sözlerin daima arkasında durduk." şeklinde konuştu.
"AVRUPA BİRLİĞİ BİZE VERDİĞİ SÖZLERİ YERİNE GETİRMEDİ"
Terörle mücadelede AB ülkelerine gereken desteği vermekten çekinmediklerine dikkati çeken Erdoğan, "Şu anda mülteci sorunu var. Buna göğsünü geren Türkiye var ve yaptığımız harcamalar belli. Fakat Avrupa Birliğinin bize verdiği sözler oldu. Ne yazık ki Avrupa Birliği bize verdiği sözleri yerine getirmedi. 1 Temmuz itibarıyla 3 milyar Avro Türkiye'ye verecekti, şu ana kadar gelen para 667 milyon dolar veya avro. Aynı şekilde ikinci bir taksit yine 3 milyar avro olacaktı, ondan zaten hiçbir ses yok. Vize konusu vardı. Vize konusunda da en sonunda bu yıl sonuna kadar dediler. Şu anki gelişmelere baktığımız zaman vize sorununun çözülmesi mümkün değil." ifadelerini kullandı.
Dünya medyasına seslenen Erdoğan, "Latin Amerika ülkelerinin Avrupa Birliği ile ne alakası var? Ama Latin Amerika ülkeleri bu avantajı kendileri için kullanıyorlar. Tüm bunlarla beraber biz Türkiye olarak diyoruz ki 'Onlara da verecekseniz verin ama 53 yıl bu kapıda bekletilen Türkiye'yi niçin oyalamaya devam ediyorsunuz?" dedi.
Avrupalı dostlarından ilkeli ve kararlı bir tavır sergilemelerini beklediklerini vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bazı Avrupa ülkelerinde terör örgütü elebaşlarının rahatça dolaşabilmelerinin Avrupa Birliği müktesebatının hangi maddesine acaba yerleştiriyorsunuz? Türkiye'den kaçıp giden teröristler Avrupa Birliği üyesi ülkelerinde dolaşıyor, rahat rahat dolaşıyor. Hatta tüm Avrupa Birliği üyesi ülkelerden bunların topladığı haraç 26 milyon avrodur. Sadece 13 milyon avro Almanya'dan toplamışlardır. Bunları söylediğimiz zaman rahatsız oluyorlar, rahatsız olmayacaksınız. Bu yanlışları düzelteceksiniz. Hem bir taraftan Türkiye'yi kapıda beklet, bir taraftan Türkiye'de bu teröristlerle bir mücadele verilsin ve bu mücadelede NATO ile beraber olduğumuz ülkeler, Avrupa Birliği ile müzakere masasında olan Türkiye yalnız bırakılsın."
AB konusunda gösterdikleri samimiyeti AB'den de beklediklerini söyleyen Erdoğan, "Bugün gerçekleştirilecek Avrupa Birliği Konseyi'nde, devlet ve hükümet başkanlarının müzakere sürecine ilişkin aklıselimle hareket edeceklerine inanmak istiyorum." ifadelerini kullandı.