Zonguldak'ta 30 kişinin yaşamını yitirdiği grizu patlamasıyla ilgili yaptığı 'kader' yorumu eleştirilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ülkede her olayın abartılarak 'hükümetle ilişkilendirilmeye çalışıldığını' savunarak "Türkiye'de ne yapılmak istendiğini, nasıl sinsice bir taktiğin uygulamaya konulduğunu da görüyoruz. Sanki Türkiye'de ilk defa, örneğin, bir grizu patlaması oluyor. Sanki ilk defa bir maden kazası oluyor gibi bu meselenin nasıl abartıldığını gördük, gördünüz. Ülkenin farklı yerlerinde meydana gelen adi vakaların gereğinden fazla abartılıp gündemin ilk sıralarına taşındığını ilgili ya da ilgisiz her meselenin doğrudan hükümetle ilişkili gösterildiğini ibretle izliyoruz" dedi.
Erdoğan, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde düzenlenen TOBB’un 65. Genel Kurulu’nun açılışında konuşma yaptı. Erdoğan konuşmasında yeni Anayasa'dan, 'irtica' tanımına kadar birçok konuya değindi ve şunları söyledi:
İRTİCAYA YENİ TANIM
Biz her türlü riski göze aldık ve 22 Temmuzda milletimizin bize verdiği emanetin hakkını yerine getirerek, Anayasada 28 yılın en büyük, en kapsamlı değişikliğini gerçekleştirdik. Tamam yapalım da şurada, 27 maddelik bir değişiklik sürecinde nelerin yaşandığını gördük. Tüm toplumun ittifak ettiği maddelerde bile muhalefetin nasıl ön kestiğini, ön kesmek için nasıl ittifak halinde çalıştığını gördünüz. (...) Atatürk’ün ifadesiyle hakimiyet-i milliyeye karşı çıkmak irticadır. Yani milli egemenliğe karşı çıkmak irticadır. İrticanın tarifini kimse başka yere saptırmasın, işin aslı budur.
DARBEYLE DEMOKRASİ OLMAZ
Yapmamız gereken üstünlerin hukukunu korumak değil, hukukun üstünlüğünü korumaktır. Bunun mücadelesini hep birlikte vermeye mecburuz. Darbe ile demokrasi olmaz, darbe ile demokrasi gelmez. Darbe anayasası ile Türkiye’nin daha yüksek demokrasi standartlarına erişmesi mümkün olamaz."
ÖZGÜRLÜKLER VARSA, EKONOMİ İYİDİR
Temel hak ve özgürlükler noktasında eğer bir ülkede durum gerçekten iyi değil ise o ülkede ekonominin de ileri gitmesi zaten mümkün değil. Ama her ikisi de at başı gidiyorsa orada süratle o başarı sağlanacaktır. Gelişmiş ülkelere baktığımızda kaynaklarının petrol olmadığını, yer altı zenginlikleri olmadığını, en büyük hazinelerinin insan kaynağı olduğunu, demokrasi olduğunu görüyoruz. Siyasetle ekonomi arasında, demokrasiyle soframızdaki ekmek arasında, anayasa ile cebimizdeki gelir arasında bağlantı kuramayanlar, açık söylüyorum siyaset okur yazarı olmayanlardır.
BOL KESEDEN ATANLAR
Bazıları çıkıyor ’yoksulluğa son vereceğiz’. Arkadaşım biz göreve geldiğimizde Türkiye’de 17 milyon yoksul vardı, şimdi bu rakam geldi, geldi artık 13’ün altına düştü. Sağ olun, var olun peki bunu nasıl yapacaksınız, şunu bir söyleyin. Formülünüz ne, kaynağınız ne, gidip bir yoksulun kapısına vurdunuz mu, adımlarınızı bir yoksul haneden içeri attınız mı? Her türlü sosyal yardımın karşısında durdunuz, bugün çıkıp fukara edebiyatı yapıyorsunuz. Türkiye’de siyasetin en büyük hastalığı maalesef budur. Bol keseden atan Kaf Dağı’nın ardındakini vaat eden, oy toplamak için ekonominin gerçeklerini görmezden gelen ama seçildikten sonra vaatlerini ve milleti unutan bir siyasetçi modeli. Türkiye bu modellerden çok gördü ve tamamını ıskartaya çıkardı.
ZAMANINDA SEÇİME ALIŞILACAK
Bakın bir süredir erken seçim söylentileri dillendiriliyor. İkide bir akşam yatacaksın, sabah kalkacaksın ’erken seçim’. Olur mu böyle şey. Türkiye Anayasa’da yazıldığı şekilde dört yılda bir seçimi artık içine sindirmek zorundadır. Siyasetçi planlarını buna göre yapacak. İşadamı, sanayici, yatırımcı planlarını buna göre yapacak.
SİNSİCE TAKTİK UYGULANIYOR
Türkiye’de ne yapılmak istendiğini, nasıl sinsice bir taktiğin uygulamaya konulduğunu da görüyoruz. Sanki Türkiye’de ilk defa, örneğin, bir grizu patlaması oluyor. Sanki ilk defa bir maden kazası oluyor gibi bu meselenin nasıl abartıldığını gördük, gördünüz. Ajite edilerek mutlaka ve mutlaka Hükümetle de doğrudan ilişkisi kurularak yansıtıldığını nazarı dikkatimizden kaçırmıyoruz. Ülkenin farklı yerlerinde meydana gelen adi vakaların gereğinden fazla abartılıp gündemin ilk sıralarına taşındığını ilgili ya da ilgisiz her meselenin doğrudan Hükümetle ilişkili gösterildiğini ibretle izliyoruz. Daha önce üçüncü sayfalarda kalan haberlerin manşetlere nasıl çekildiğini dakikalarca, saatlerce ekranlarda döndürüldüğünü lokal olayların, menfi olayların adeta bir Türkiye manzarası gibi sunulduğunu da görüyoruz."