ANKARA (İHA) - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB'nin 14 Aralık kararlarının ortaklaşa belirlenen hedeflere gölge düşürdüğünü belirterek, "Şu anki halet-i ruhiyenin, doğru kararlar alınmasını ve sağlıklı değerlendirmeler yapılmasını engellediğini görüyoruz" dedi.
Başbakan Erdoğan, Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin büyükelçilerine Başbakanlık Resmi Konutu'nda yemek verdi.
Yemeğe Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ertuğrul Apakan, AB Genel Sekreteri Oğuz Demiralp, AB Dönem Başkanı Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Eckart Cuntz ile AB üyesi ülkelerin büyükelçileri ve Dışişleri bürokratları katıldı. Yemekte bir konuşma yapan Başbakan Erdoğan, AB ile müzakerelerin fiilen başlamış olmasının, Türkiye'nin AB'ye katılım sürecine ciddi bir ivme kazandırdığını söyledi.
Türkiye'nin mevzuatını AB müktesebatıyla uyumlu hale getirme konusunda büyük mesafe katettiğini anlatan Erdoğan, ancak bilinen nedenlerle geçen yılın ikinci yarısında beklenen ilerlemenin sağlanamadığını ifade etti. 14 Aralık 2006 tarihinde AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'nde alınan kararın AB ile ortaklaşa belirledikleri hedefe gölge düşürdüğünü vurgulayan Erdoğan, alınan bu karar sonucunda Türkiye-AB ilişkilerinin hassas bir döneme girdiğini dile getirdi. Erdoğan şunları söyledi:
"Herşeyden önce bu kararın, bugün ulaştığı boyut bakımından çok yönlü ilişkilerimizin özü ve ruhuyla bağdaşmadığını söylemek istiyorum. Ancak geldiğimiz nokta itibariyle 13 Ekim tarihinde sona eren tarama süreci çok yararlı bir çalışma olmuştur."
Başbakan Erdoğan, ilave birer açılış kriteri getirilen 8 faslı da tıpkı diğerleri gibi yerleşik usuller uyarınca ele alacaklarını belirterek, teknik nitelikli açılış kriterlerinin karşılanması için hazırlıklara bundan önce olduğu gibi bundan sonra da devam edeceklerini kaydetti. Erdoğan, şimdi AB'den Konsey'de görüşülen bu 8 fasılda Müzakere Pozisyon Belgesi davet mektuplarının ya da açılış kriterlerini bildirecek mektupların en kısa sürede Türkiye'ye gönderilmesini beklediklerini ifade etti. 14 Aralık kararının, ihtiyaç duyulan reformları yerine getirme iradelerinde en ufak bir sarsıntıya yol açmadığını vurgulayan Başbakan Erdoğan, müzakere sürecindeki gelişmelerden bağımsız olarak her şeyden önce Türkiye'nin ihtiyacı olan bu reformları kesintisiz sürdüreceklerini dile getirdi. Erdoğan, "2007'nin seçim yılı olması, bu hedeflerimizi hayata geçirme konusundaki kararlılığımızı en ufak bir şekilde etkilemeyecektir" dedi.
Yeni bir yüzyıla, yeni bir dünya düzeninin arayışı içinde girildiğini anlatan Başbakan Erdoğan, bu yeni düzen arayışında toplumları ve bireyleri birbirine bağlı ve bağımlı kılan küreselleşme gerçeğinin göz önüne alınması gereğinin açık olduğunu bildirdi. Küreselleşmenin getirdiği hızlı değişim ortamında ırkçılık, belirli din ve kimliklere karşı önyargılar, etnik dini aşırılıklar ve çatışmalar, anti-semitizm gibi hastalıkların belirginleşmeye başladığını ifade eden Erdoğan, bu yeni dönemde asimetrik tehditlerle karşı karşıya olduklarını ifade etti. Erdoğan şunları kaydetti:
"Bunların başında terör geliyor. Terör de küreselleşiyor, bölge, din ve ırk ayrımı yapmadan masum insanları katlediyor. Irak'ta olup bitenler ve her gün yitirilen yüzlerce insan yüreğimizi derinden yaralıyor. Çağımızın bu sorunlarına karşı devletlerin işbirliğine, bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Yeni tehditlerin bölge, din veya ırk ayrımı yapmadığı ortadadır. Sadece refahta değil sıkıntıda da birbirimize bağlandığımızı derinden hissediyoruz. Avrupa ve özellikle AB, güncel küresel sorunlarla başa çıkabilmek için gerekli araçlarla donatılmıştır ve bu açıdan da önemli bir konuma sahiptir. Dolayısıyla küreselleşmenin beraberinde getirdiği sınavlar ve karşı karşıya olduğumuz 21. yüzyılın gerçekleri AB'nin de kendi geleceği ile ilgili yapacağı seçimde belirleyici olacaktır. Böyle bir ortamda Türkiye-AB ilişkilerinin önemi, günümüz gerçeklerinin bizlere gösterdiği geniş nitelikli bir vizyonda aranmalıdır."
"TÜRK EKONOMİSİNİN AB'YE SUNACAĞI POTANSİYEL, İHMAL EDİLEMEYECEK BOYUTTADIR"
Bugünkü manzara itibariyle AB'nin kendi iç meselelerine odaklanarak kendisine atfedilen önemin bilinci ve duyarlılığıyla hareket etmediğini söylemek istediğini kaydeden Erdoğan, müzakerelerin tamamlanmasından sonra AB'ye üye olacak Türkiye'nin bugünkü Türkiye olmayacağını dile getirdi.
Erdoğan, "Bütün ekonomik-sosyal standartları ve mevzuatıyla farklı bir Türkiye olacaktır. Aslında, müzakere sürecinin de anlamı budur. Bu sürecin uzun olacağının herkesçe kabullenilmesi de bu gerçeğe dayanıyor. Kaldı ki sürecin sonunda tam üyeliğe AB halkları ve Türk milleti birlikte karar verecektir. Türkiye'nin bugünden yarına AB'nin genişlemesinde bir sorun teşkil edeceği kaygısı tamamen yersizdir" diye konuştu.
Türkiye'nin AB üyeliği ile ilgili birçok Avrupa ülkesinde oluşan canlı tartışma ortamını yakından izlediklerini belirten Erdoğan, bu tartışmalarda ortaya konan görüşleri saygıyla karşıladıklarını ve bunlardan yararlandıklarını kaydetti. Erdoğan, Türkiye'nin AB üyeliği konusunda ifade edilen tereddüt ve itirazlara Avrupalı seçkin devlet adamı, politikacı, işadamı ve entelektüellerin güçlü dayanaklarla karşılık verdiğini gördüklerini dile getirdi. "Şunu da unutmamalıyız ki hızla güçlenen dinamik Türk ekonomisinin AB'ye sunacağı potansiyel, ihmal edilemeyecek boyuttadır" diyen Erdoğan, Türkiye'nin 10 yıl sonra 800 milyar Euro'ya varacak Gayrı Safi Milli Hasılası ile Avrupa'nın en büyük 6. ekonomisi olacağının öngörüldüğünü bildirdi.
Türkiye'nin AB'deki yerini sorgulayan ve Türkiye'nin üyeliğinden çekinen çevrelerin zamanı geldiğinde bütün unsurları dikkate alarak yapacakları değerlendirmede en doğru sonuca ulaşacaklarına inandığını anlatan Erdoğan, bu sonucun ne olursa olsun her iki tarafın da olgunlukla kabullenmesi gereken bir gelişme olacağını vurguladı. Erdoğan şunları söyledi:
"Zira son sözü halklarımız söyleyecektir. Biz AB ile ilişkilerimizin açıklık, dürüstlük ve hakkaniyet temelinde yürütülmesini bekliyoruz. Köklü bir geçmişi olan Türkiye-AB ilişkilerinin, uyum protokolünün uygulanması ile ilgili hususlara indirgenmesi ve bundan ilişkilerin geleceğini olumsuz etkileyecek sonuçlar çıkartılması düşündürücüdür. Süreci yavaşlatmak maksadıyla Kıbrıs gibi süreçle ilgili olmayan sorunlar önümüze çıkartılıyor. Bazı ülkelerin de iç siyasi mülahazaları nedeniyle bu meselenin arkasına sığındıklarını görüyoruz. Bu, yanlış ve haksız bir yaklaşımdır. Kıbrıs sorunu 40 yılı aşkın bir süredir BM gündemindedir. Sorunun çözüm yeri de BM zeminidir."
Erdoğan, AB'nin Kuzey Kıbrıs'ta izolasyonlara son verilmesine ilişkin kararını hayata geçirmediğine işaret ederek, bu durumun uyum protokolünün uygulanmasına ilişkin sorunun kaynağını oluşturduğuna işaret etti. Erdoğan, AB'den yükümlülüklerini yerine getirmesini ve Kıbrıs Türkleri'ne uygulanan izolasyonlara son verilmesini beklediklerini dile getirdi.
Doğrudan Ticaret Tüzüğü ile ilgili çalışmalarda Kıbrıslı Türkler'in de görüşlerinin ve onayının alınması ve tek taraflı bir egzersiz olarak sürdürülmemesi gerektiğine vurgu yapan Erdoğan, Konsey'in bu meseleyi en doğru şekilde çözüme kavuşturmak için çaba sarfedeceğine inandığını söyledi.
AB'nin geleceğiyle ilgili olarak yaşamakta olduğu sürecin biran önce tamamlanmasını dilediklerini belirten Erdoğan, dünya sorunlarına çözüm getirecek, küreselleşmeye eklenmiş, Avrupa'yı demokratik ve küresel referanslarla şekillendirecek bir düşünce sistemine oturtmasını temenni ettiklerini kaydetti. Erdoğan şunları kaydetti:
"Zira, şu anki halet-i ruhiyenin, doğru kararlar alınmasını ve sağlıklı değerlendirmeler yapılmasını engellediğini görüyoruz. Türkiye ile ilgili alınan bu karardan sonra sadece Avrupa basını değil, çok daha uzak coğrafyalardaki medya kuruluşları da Türkiye'ye haksızlık yapıldığını hala dile getiriyorlar. Bu, sözkonusu kararın sağlıklı bir değerlendirme sonucu olmadığının ayrı bir kanıtıdır."
Erdoğan, demokratik değerleri paylaşan ülkeler olarak, barışı ve huzuru korumak, yayılma eğilimini gösteren şiddetle etkili biçimde başa çıkmanın yollarını bulmak zorunda olduklarını dile getirerek, "Değerlerimizi ve yaşam hakkımızı tehdit eden fikir ve eylemlerle birlikte mücadele edebiliriz. Değerli gazetecilerimizden Hrant Dink'in kaybına milletimizin gösterdiği tepki işte bu anlayışın ürünüdür" dedi. Dink'e sıkılan kurşunların aslında bütün Türkiye'yi hedef aldığını yineleyen Erdoğan sözlerine şöyle devam etti:
"Milletimiz de buna asla izin vermeyeceğini göstermiştir. Zira Türkiye, yüzyıllarca farklı kavim ve inanca mensup insanları barış içinde birarada yaşatan büyük bir medeniyetin mirasçısıdır. Bu vesileyle bugün burada da, AB üyesi bir Türkiye'nin bölge ve dünya barışına önemli katkıları olacağını bir kere daha ifade etmek istiyorum."