Bugün gazetesi yazarı Orhan Kemal Cengiz, CumhurbaşkanıTayyip Erdoğan'ın ruh hali için Dövüş Kulübü'nde oynayan Edward Norton’un ruh haline benzetti. Cengiz, yaptığı benzetme için "Norton, yaptığı her şeyin hayalinde yarattığı bir kahraman olan Tyler Durden (filmde Brad Pitt canlandırıyor) tarafından yapıldığını zannediyor, ta ki son ana kadar" ifadelerini kullanırken "Erdoğan da doğrudan doğruya kendisinin uyguladığı politikaların sonuçlarını, ülke içinden ve dışından yapılmış komplolar olarak algılıyor ve öyle sunuyor" dedi.
Cengiz'in Bugün'de "Dövüş Kulübü’ndeki Erdoğan" başlığıyla yayımlanan (15 Ekim 2014) yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın psikolojisi, silahı ağzına sokup tetiği çekmek üzereyken bile, bunu ona başkasının yaptığını zanneden, Dövüş Kulübü filmindeki Edward Norton’un ruh haline benziyor.
Norton, yaptığı her şeyin hayalinde yarattığı bir kahraman olan Tyler Durden (filmde Brad Pitt canlandırıyor) tarafından yapıldığını zannediyor, ta ki son ana kadar...
Norton, Tyler’ın ağzına soktuğunu zannettiği silahın tetiğini çektikten sonra, aslında o silahı tutan elin kendisine ait olduğunu anlıyor.
Erdoğan da doğrudan doğruya kendisinin uyguladığı politikaların sonuçlarını, ülke içinden ve dışından yapılmış komplolar olarak algılıyor ve öyle sunuyor.
Gezi Parkı’nda ağaçları korumak için yapılan masum bir eylemi, ibreti alem olsun, mega projelerine kimse ilişmesin diye, dehşetli bir polis şiddetiyle bastırmak istiyor; insanlar sokağa dökülüyor, eylemcilere “çapulcular” diyor, daha da ağır polis şiddetiyle karşılık veriyor. Sonra olaylar çığırından çıkınca bütün bunları, Sırbistan’daki Otpor örgütü planlamış, insanları “faiz lobisi” kışkırtmış oluyor.
İnsanların mezhebini diline doluyor ama kendisi dışında herkesi ayrımcılıkla, kışkırtıcılıkla suçluyor.
Bütün devlet kurumlarına atanmada tek kriter olarak dindarlığı ve muhafazakârlığı getiriyor; ondan sonra da doğal olarak kamuda büyük ağırlık kazanan Cemaat’i, paralel devlet kurmakla suçluyor.
Silahı başka biri tutuyor
Yolsuzluk soruşturmalarının üzerini örtmek için, hukuk sistemini devre dışı bırakıyor; ardından yolsuzluk soruşturmalarının uydurulduğunu ispatlamak için bütün Ergenekon sanıklarını komplo kurbanları olarak takdim ediyor ve böyle bir ülkede“darbecilikten” yargılanmak Çarşı Grubu’na nasip oluyor.
Yüzlerce köşe yazarı ve muhabiri işten attırıyor; ülkede Penguen yayıncılığı başlıyor, ondan sonra Türkiye’yi basın özgürlüğü konusunda eleştiren bütün yabancı kuruluşları gizli ajandaları olmakla suçluyor.
İki yıldır devam eden çatışmasızlık haline rağmen hiçbir anayasal adımı atmıyor, Kürt sorununun çözümünü başkanlık hayallerinin kilidini açacak anahtar olarak cebinde tutmak istiyor ve işler çığırından çıkınca, yine onun dışında herkes suçlu oluyor.
Biz, Erdoğan’ın yarattığı fantastik bir dünyada yaşıyoruz. Oluşan bütün sorunlar, bütün krizler ve içine girilen açmazlar için, bu ülkedeki herkesin ama herkesin kendisini ve birbirini suçlaması gerekiyor.
Olup bitenlerde bir tek onun sorumluluğu bulunmuyor.
Edward Norton gibi Erdoğan da elinde tuttuğu silahı başka birisi tutuyor zannediyor.
Ama bizim hikayede filmden ayrılan küçük bir ayrıntı var; sürekli uygulanan kutuplaştırma siyasetiyle paramparça olan bu ülkede, Erdoğan’ın tuttuğu silah bütün ülkenin üzerine çevrilmiş bulunuyor...