AK Parti 'nin Ankara Arena'da gerçekleştirilen birinci olağanüstü kongresinde kurucu Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan partisine veda etti. Kongrede, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tek aday olarak girdi. MYK seçiminin yapılmayacağı kongre, Başbakan Erdoğan'ın da son kongresi oldu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, AK Parti 1. Olağanüstü Kongresi'nde yaptığı konuşmanın ardından kendisine bir çok hediye verildi.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da Başbakan Erdoğan'a bir tablo hediye etti. Gökçek ve Topbaş'ın hediye ettiği tabloda Hz. Muhammed'in "İnsanların hayırlısı, onlara faydalı olandır" hadisi yazıyordu.
12'nci cumhurbaşkanlığına seçilen Recep Tayyip Erdoğan kürsüye geldi ve Erdoğan, konuşmasında şunları söyledi:
Saygıdeğer divan, çok değerli kardeşlerim…
Geçmişte malum partimizin kuruluşunda bir küçük yavru bir altın bize göndermişti. Kızımız diyor ki benim altınım yok ama benim de sevgim var, kabul eder misiniz diyor. Yurt içinden ve yurt dışından kongremize katılan misafirler, sevgili yol arkadaşlarım, kader arkadaşlarım, genç kardeşlerim, değerli hanım kardeşlerim, değerli beyefendiler sizleri en kalbi duygularımla hasretle muhabbetle selamlıyorum. Allah’ın selamı rahmeti bereketi hepinize, hepimize olsun diyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin birinci olağanüstü kongresinin milletimiz demokrasimiz için hayırlara vesile olmasını rabbimden niyaz ediyorum.
Tüm delegelerimize, Ak Parti mensuplarına, her bir kardeşime, hem Ankara’ya hem kongre salonumuza hoş geldiniz diyorum.
13 yaşındaki AK Parti teşkilatı kuşkusuz her türlü övgüyü ziyadesiyle hak ediyor. 14 Ağustos 2001’den bugüne kadar AK Parti’de görev almış, kurucularımızdan MKYK üyelerimize, başkan yardımcılarımızdan bakanlarımıza, milletvekillerimizden il ilçe başkanlarımıza, belediye başkanlarımızdan belediye meclis üyelerimize kadar tüm gönüldaşlarımızı selamlıyorum. Teşkilatımızda görev yapmış, bugün aramızda bulunmayan, ahirete irtihal etmiş kardeşlerimi rahmet yad ediyorum. mekanlarının cennet olmasını Allah’tan niyaz ediyorum. Elbette ki kadın kollarımızı bir kez daha özellikle selamlıyorum. Bu hareket hanım kardeşlerimizle güç kazandı, hanım kardeşlerimizin yüreklerini ortaya koymaları sayesinde bugünlere ulaştı. Bu kutsal davayı bir anne şefkatiyle, hanım zarafetiyle bir oya gibi işleyen hanım kardeşlerimize, bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.
Sevgili gençler, AK Parti’nin bu AK teşkilatını alnı ak, yüreği ak, bahtı ak gençleri, sizleri bugün bir kez daha gönülden selamlıyorum. Sizlere her zaman inandım, güvendim. Gençler sizler bu milletin umudusunuz. Sizler yer yüzündeki tüm mazlumların umudusunuz. Sizler Sultan Alparslan’dan Osmangazi’ye Gazi Mustafa Kemal’den Adnan Menderes’e, Turgut Özal’dan Necmettin Erbakan’a kadar uzanan bir kutlu davanın kahraman neferlerisiniz. Yarınlarımız olan geleceğimiz olan umudumuz olan gençler istikbalin siyasetçileri. Yarının idarecileri, bugün sizleri çok farklı çok daha samimiyetle çok daha muhabbetle selamlıyorum.
Buradan sınır karakollarında gözünü değil gönlünü namlunun ucuna koyarak vatanının nöbetini tutan genç Mehmetleri, askerimizi, polisimizi özellikle selamlıyorum.
Dün yani 26 Ağustos’ta Malazgirt zaferimizin 943’ncü yılını idrak ettik. Yavuz Sultan Selim’in Osmanlı’nın kahraman neferlerini şehit ve gazilerimizi hürmetle yad ediyorum. Birinci Dünya Savaşı'nda şehit ve gazi olan ecdadımızı hürmetle yad ediyorum. Kıbrıs ve Kore şehitlerimizi, terörle mücadelede şehit olan polis asker ve şehitlerimizi aynı şekilde rahmetle anıyor vefat etmiş gazilerimize Allah’tan rahmet hayattaki gazilerimize uzun ve hayırlı ömürler niyaz ediyorum. Onların eli öpülesi annelerini babalarını, şehit ve gazilerimizin kutsal emanetlerini de buradan muhabbetle selamlıyorum.
Kongremizin hemen başında, tekraren ifade etmek arzusundayım. 10 Ağustos sürecinde işte bu teşkilat tarih yazdı. Sizlerin Allah’ına kurban. Siz dağ taş demediniz, kar kış demediniz. Durmak yok yola devam dediniz. Ve bütün zorluklara göğüs gererek çalıştınız. İşte bu teşkilat 10 Ağustos’ta tarih yazdı. Her bir vilayetimizde, belde ve köyümüzde aşkla çalıştı. Bunun neticesinde sizler sadece cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine tanıklık etmediniz, kendi ellerinizle inşa ettiniz. Önce 2007’deki halk oylamasında milletimizin yüzde 69 oy oranıyla evet demesini sağlayarak tarih yazdınız. Ardından 10 ağustos sürecinde çok çalışarak, milletin adayını, milletin adamını 12’nci cumhurbaşkanı, halk oyuyla gelmiş ilk cumhurbaşkanını sizler seçtiniz.
Şahsımı cumhurbaşkanı adayı olarak gösteren grubumuza, 10 Ağustos’a kadar gece gündüz çalışan her bir kardeşimize teşekkür ediyorum. Tarihimizde ilk kez cumhurbaşkanı halkın sandığa gitmesi suretiyle belirlendi. Artık bir tur, iki tur, üç dört yok. Hemen ilk turda sizler bu kardeşinizi cumhurbaşkanı seçtiniz. Bunun için çalıştınız. Bu süreci başarılı şekilde idare ettik. Adayların belirlenmesi, oylama, gelişen süreç tamamen yasalar çerçevesinde tecelli etti. İlk kez tecrübe edildiği halde hiçbir sorun çıkmadan, kaosa mahal verilmeden, belki de cumhuriyet tarihinin bu ilk sınavı bu kadar sorunsuz bu kadar kolay bir cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleşti. AK Parti unutmayın her zaman ilklerin partisi olmuştur.
Parti olarak teşkilat olarak Türkiye’ye böyle bir reformu kazandırmanın gururunu hep birlikte yaşıyoruz. Nefes alıp verdiğimiz sürece de bu gururu hep birlikte yaşayacağız. Demokratik olgunluğunu bir kez daha gösteren, sandığa gidip oyunu kullanan, emeği ve katkısı olan aziz milletime, 77 milyonun her bir ferdine de sonsuz şükranlarımı sunuyorum.
Bugün bu olağanüstü kongreyle 13 yıldır gururla taşıdığım genel başkanlık vazifesini artık sizlere teslim ediyorum. 2001’de başlayan genel başkanlık vazifem 13 yıl 13 gün sonra bugün nihayete eriyor. Yarın saat 14:00’te TBMM’de mazbatamızı teslim alacak, Başbakanlık vazifesini de teslim ederek, yemin ederek 12’nci cumhurbaşkanlığı görevini üstlenmiş olacağız.
1 Temmuz’da adaylığımın açıklandığı toplantıda bunun bir nihayet olmadığını, bir son bir bitiş olmadığını, bunun yeni bir başlangıç olduğunu ifade etmiştim. Sonrasında yaptığımız toplantılarda mitinglerimizde 10 Ağustos akşamı AK Parti genel merkezi balkonunda, bu hususun altını çizmiştim. Bugün değişen unutmayın sadece şekildir. Bugün öz değişmiyor. Bugün partimizin yüklendiği misyon, davamızın ruhu hedef ve ideallerimiz değişmiyor. Bugün sadece ve sadece isimler değişiyor. Her zaman ifade ettim. AK Parti 13 yıllık bir parti olsa da aslında asırlar öncesinden başlamış kutlu bir yürüyüşün davanın mirasını omuzlarında taşıyan bir partidir. 1071’de Malazgirt ovasında, Sultan Alparslan’ın arkasında namaza duran, neferlerin hissiyatı neyse bizim de hissiyatımız işte odur.
Hicazın çöllerinde sıcağın altında, Sarıkamış’ta Allahu Ekber dağlarının ardında beyaz karların altında şehit olan bizim dedelerimizdir. Çanakkale’de yüreğiyle direnen zafer kazanan şehitler bizim dedelerimizdir. Bizler hep birlikte kurtuluş savaşımızda var olmak ya da olmamak, yok olmaz onuruyla yaşamak veya onuruyla şehit olmak arasında seçim yapan kahraman Mehmetçiğin torunlarıyız. Sanmayın ki 13 yıllık bir yoldan geliyoruz. Biz asırlardır yürüyoruz. Biz kökü mazide olan atiyiz. Biz kökü olmayan ruhu olmayan geçmişiyle irtibatlarıyla koparmış bir parti, böyle bir hareket asla değiliz.
Bu harekette Gazi Mustafa Kemal in ufku vizyonu vardır. Menderes’in millet uğruna verilmiş canı vardır. Bu harekette şüpheniz olmasın Necmettin Erbakan’ın da alın teri vardır. Eski başbakanlarımızdan, cumhurbaşkanlarımızdan Turgut Özal’ın da emeği vardır. Bu hareket Ahmet Yesevi’den Mevlana’ya Hacı Bektaş Veli’den Fuzuli’ye, Nazım Hikmet’ten Necip Fazıl’a Mehmet Akif’ten Sezai Karakoç’a kadar o bereketli pınarlardan beslenmiş bir harekettir. Biz bu yola 13 yıl önce 100 yıl önce çıkmadık. İşte onun için isimlerin hiç ama hiç önemi yoktur. Hazreti Adem’den bugüne kadar nice insanlar geldiler. Kondular ve göçtüler. Mezarlıklarda ismi unutulmuş bedeni çürümüş, toprağa karışmış nice insanlar var. milyarlarca insan kayboldu ve gitti. Hazreti Adem ile başlayan iyinin ve kötünün mücadelesi devam etti. Hak ile batıl mücadelesi. İsimleri fanidir. Baki olan davadır. Dün bu büyük davanın sancaktarlığını başkaları yapıyor, mücadelesini başkaları veriyordu. Bugün bu sancağı biz gururla taşıyoruz. Yarın da bu dava sancağı düşmeyecek. İstiklalde de bu dava sahipsiz kalmayacak. Bugünün çocukları gençleri bizlerden devralacak ve onurla o sancağı taşıyacaklar.
Bu kutlu hareket, mensuplarıyla şereflenmez. Bunun altını çiziyorum çok önemli. Mensuplarıyla şereflenmez. Tam tersine mensuplarına şeref verir. Şunu unutmayın… Gençler şunu unutmayın. Ben yoksam dava da yok diyenler, daha en baştan kaybetmiş olanlardır. Ben olmazsam dava ilerleyemez diyen, davanın ruhunu özünü anlayamamıştır. Bu dava ancak benim ismimle ayakta kalabilir, ancak benim ismimle şereflenebilir diyen kibir tuzağına düşmüştür. İstişareyi danışmayı ortak aklı dışlayan, bu kutlu davaya haksızlık etmiştir. Zira bu dava hiçbir zaman koltuk davası olmamıştır. Unutmayın size evet yüceler yücesinden bir talimatı hatırlatıyorum. “emrolunduğunuz gibi dosdoğru olun” iki, “tüm işlerinizde istişare ediniz”
Bu dava hiçbir zaman tarihin hiçbir döneminde, makam davası, rütbe paye davası olmamıştır. Bu dava şahsi hırsları kibri fitneyi ve nifakı kıskançlığı çelme takmayı başkasının kuyusunu kazmayı her zaman dışlamış bir davadır. Tarih davasına ihanet edenlerin nasıl onursuzca yok olup gittiğinin örnekleriyle doludur. Bizim dahi yakın tarihimiz davasına ihanet eden, kendisini seçen millete ihanet edip zillete düşen isimlere şahit olmuştur. İşte onları hiç kimse hatırlamıyor ve hatırlayamayacak. Onların iftiralarını kimse hatırlamıyor, hatırlamayacak. Okyanus ötesinden gelen telefonla istifa edenler, darbecilerin haberlerini inanları bugün kimse hatırlamıyor ve hatırlamayacak bunu böyle biliniz.
Safını cesaretten yana belirleyenler bugün şerefleriyle buradalar. Başkalarının oyuncağı olanlar ise çoktan unutuldular. Unutulmayan namzet adaylar da yok değil ha. Var. onlar da vakti saati geldiğinde o çöplüğün içerisinde yerlerini alacaklardır. Bu büyük dava nice isimler gördü. O isimlerin hepsi geldi geçti, ama dava burada. İsimler değişecek, hepimiz faniyiz.
Rabbimden duam odur ki, şahsımı da yol arkadaşlarımı da bu davanın neferleri olarak her zaman hayırla hatırlanmamızı bize nasip etsin. Bizleri şu anda ekranları başında izleyen aziz milletim, şunu ifade etmek isterim ki, bizim sancaktarlığını yaptığımız dava 29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin davasının ta kendisidir. Bizim davamız Türkiye davasından ayrı bir dava değildir. Biz Türkiye için de farklı bir istikamete bakan, farklı hedefler peşinde yürüyen bir hareket değiliz. 91 yıllık cumhuriyet tarihimiz boyunca özü ve ruhu değiştirmeye, Türkiye’yi bu dava yürüyüşünden koparmaya yönelik girişimler olmuştur. Millet izin vermemiştir.
Buraları unutmayın gençler. Meclis kürsüsünün arkasına hangi emri ilahi konmuştu biliyor musunuz? Onlar işlerini istişareyle yaparlar mealindeki şura suresinin 38’nci ayeti yazılmıştı. İlk Meclis’teki muhteva tam anlamıyla bir Türkiye manzarasıydı. Orada Türkler vardı, Kürtler vardı, Araplar vardı, Çerkezler vardı, Arnavut vardı, Boşnak vardı, Sünniler vardı, Aleviler de vardı. Milletin bütün unsurları, kurtuluş savaşını sevk etmek için gönül birliği yapmışlardı. Türkiye Cumhuriyeti’nin mayası işte orada atılmıştı.
Farklılıklar bir zenginlik olarak görülecek, Osmanlı coğrafyasındaki bir arada yaşama kültürü Türkiye Cumhuriyeti’nde de devam edecektir. Sonraki yıllarda buna devam edilemedi. Devlet milletine istikamet çizmek istedi. Devlet vatandaşına her şeyine karışmaya, kılık kıyafetine müziğin dahi şekillendirmeye çalıştı. Adeta tornadan çıkmış gibi şeklen fikren birbirine benzeyen fertler imal edilmek istendi. Tüm farklılıklar reddedildi. Etnik kökenler diller değerler reddedildi. Farklı kıyafete tahammül edilemedi. Bu neyi getirdi? Devlet ile millet arasındaki mesafe açıldı. Devlet milletinden uzaklaştı. Ret, inkar, asimilasyon bu tür politikalar geliştirildi.
AK Parti’yi kurduğumuz, iki büyük mücadeleyi vermeye azmetmiştik kuruluşunda. Birincisi asırlardır yürüyüşüne devam eden davamızı yıpratmaya yönelik girişimlere karşı verdiğimiz mücadeleydi. Biz buna adalet mücadelesi dedik. İkincisi, davamızı yaşatmak ve büyütmek mücadelesiydi. 29 Ekim 1923’te kurulan cumhuriyetimizi ileri seviyeye taşıyacak güçlendirecek, 23 Nisan 1920 ruhunu da Türkiye’ye yeniden kazandıracaktık. Allah’a hamdolsun bu iki mücadeleyi başarıyla bugünlere getirdik. 12 yıl boyunca çok çalıştık gayret ettik. Mücadele ettik. Türkiye’yi belli bir noktaya taşıdık. Kasım 2002’de iktidar görevini devraldığımızda üzerinde kara bulutlar dolaşan yorulmuş karamsar bir Türkiye vardı. Ekonomi çok ağır bir krizin içindeydi. Türkiye bütün umutlarını para fonundan gelecek borçlara bağlamıştı. Borç verenler her ay gönderdikleri müfettişleri eliyle sadece ekonomiyi değil, siyaseti de kontrol etmek istiyorlardı.
Bir gün ilgili zata şunu söyledim “siz bize borç verdiniz. Verdiğiniz borcu ne zaman alacağınızı takip edin. Ama siz bize siyasette yol çizmeye kalkarsanız, kusura bakmayın biz buna evet diyemeyiz” bu görüşmeyi onların en tepesindeki zat ile yaptım. Sayın Babacan da vardı. O zat da, söylemek istemediğim bir sebepten oranın başından ayrıldı. Çarklar durmuştu, esnaf kepenklerini indirmişti. İşsizlik büyüyor, enflasyon bir canavar olarak milletin ekmeğini azaltıyordu. Türkiye ekonomisi inim inim inliyordu. Yatırımcı önünü göremiyordu. Esnaf siftahsız dükkanını kapatırken, çiftçinin tarladaki ürünü para etmiyordu.
''Altı sıfır atılırsa Taksim meydanında anırırım'' diyen köşe yazarları vardı. Hala bekliyoruz. Bütün bunlarla beraber uluslararası para fonuna Türkiye’nin 23,5 milyar dolar borcu vardı. İktidarda MHP DSP ANAP vardı. 14 Mayıs’ta geçen yıl 29 yıl aradan sonra Türkiye’nin IMF’ye borcunu tamamen biz sıfırladık.
Siyasetin üzerindeki vesayetleri tüm direnişlere rağmen teker teker ortadan kaldırdık. Anlamsız tüm baskılara yasaklara son verdik. Devlet ile milletin istikametini örtüştürmenin gayreti içinde olduk. Diller inançlar yaşam tarzları üzerindeki kısıtlamaları nihayete erdirdik. Baş örtülü başı açık üniversitelerimizde bir arada okuyor. Ülke bölündü mü? Kavga gürültü arttı mı? Tam aksine artık başı açığıyla başı örtülüsüyle bütün kızlarımız üniversitesinde birlik içinde tahsillerini yapıyorlar. Ne zulümdü bu ya. Bu ülkenin evlatlarına reva mıydı? Devlet dairesine sadece başı açık girebilirdi. Şimdi başı örtülü kardeşim devlet dairelerinde görev alabiliyor mu? Ne oldu devlet yıkıldı mı? Eğer özgürlük diyorsak özgürlük buydu. İşte bu da sağlandı. TBMM’de artık başörtülü olarak milletini temsil edebilmenin önünü hamd olsun biz açtık.
Terörün sona ermesi kanın durması için en cesur adımları, Türkiye’de şunu bilelim 77 milyonun kardeşliğini tesis etmek için kararlı mücadele verdik. AB üyelik yolunda en kararlı adımları atan kadro biz olduk. Demokratik reformları biz gerçekleştirdik. İnsan hak ve hürriyetlerini daha yüksek standartlara kavuşturduk.
Son günümde, son dakikalarımda, buradan 77 milyonun her bir ferdine bir kez daha ben musafaha için elimi uzatıyorum. Partim adına hükümetin adına elimi tekrar uzatıyorum. Diyorum ki biz sizi çok iyi anlıyoruz. Sizin yaşam tarzlarınızı değerlerinizi anlıyoruz. Sizin taleplerinizi arzularınızı biliyoruz. Ekranları başında bizi izleyen milletime sesleniyorum. Sizin de bizim anlamanızı istiyoruz. Hangi yasakları aşarak bugünlere geldiğimizi anlamanızı istiyoruz. Nasıl dışlandığımızı görmenizi anlamanızı istiyoruz.
Hatta bir başbakan olarak bile aldığımız hakaretleri vesaire bilmenizi istiyoruz. Biz sizlere her zaman gönlümüzü açtık anlamadınız. Ama bugün diyorum ki, sizin de bizlere gönlünüzü samimi olarak açmanızı bekliyoruz. Biz bizim yaşadıklarımızı hiç kimse yaşamasın istedik. Eski küslükleri, dargınlıkları, gerilimleri, kamplaşma ve kutuplaşmaları bir kenara bırakalım diyoruz.
Ama bakıyorsunuz ana muhalefetin başındaki zat, yarın halkın seçtiği yemin törenine katılmayacağını söylüyor. Yani oraya katılmamakla bize ne kaybettirir? Hiçbir şey. Ama kendisinin çok şey kaybedeceğini tekrar hatırlamak isterim. Çünkü biz bu yolda birileriyle yürümedik, milletimizle yürüdük, milletimizle de buralara geldik.
Her türlü gerilim, kamplaşma ve kutuplaşma Türkiye’ye zarardan başka bir şey vermedi. Üsluplarımız yöntemlerimiz farklı olabilir. Hepimiz bu vatanın evlatlarıyız. Şunu unutmayın, milletimiz bir, bayrağımız bir, vatanımız bir, devletimiz bir. Mücadele eden emek veren millete projelerini anlatan herkes için sandıktan çıkmak mümkündür. Bu ülkede seçimler 1950’den bu yana şeffaf şekilde yapılıyor. Hiç kimse kendisini umutsuz hissetmesin. Seçimler ve sandıklar da millet için her zaman takdirini kullanacağı bir vasıtasıdır. Muhalefetin kendisini yenileme ihtiyacı çok açıktır. Kutuplaşma ile muhalefet yapılamayacağı görülmüştür. Sokaktan medet umarak, Türkiye düşmanlarıyla muhalefet yapılamayacağı görülmüştür.
Cumhuriyet Halk Partisi kendisini sorgulamalı. Tarihiyle yüzleşmelidir. Statükoyla savunan bir CHP fayda sağlayamaz. Çözüm sürecinin karşısına duvar gibi dikilen bir CHP milletle barışamaz. İşte şu anda milletin seçtiği cumhurbaşkanının yemin törenine katılmayacağız diye açıklama yapıyor. Bu muhalefet tarzının tarihi geçmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi, terör meselesinin beslediği bir parti olmayı ne yazık ki tercih etmiştir. 2007’de Meclis’e yeniden girdiği günden bugüne kadar MHP yönetimi Türkiye’nin hiçbir meselesine eğilmemiş, şehit cenazelerini istismar etmiştir. Çözüm süreciyle de varlık zeminini kaybedecektir. MHP yönetiminin çözüm sürecine karşı çıkmasının sebebi de budur. Bu muhalefet tarzının da Türkiye’ye hiçbir faydası olmadığı açıktır.
HDP de teröre sırtını dayayarak varlık gösteren bir parti olmuştur. HDP bağımsız hür demokrat siyaset yerine, silahların gölgesinde siyaseti tercih etmiştir. Elinde taş olan çocukların arkasına saklanarak, Diyarbakır’da feryat eden çocukları dağa kaçırılmış annelere kulak tıkayarak sadece kan siyaseti yapılır başka bir şey değildir. HDP de yeni Türkiye’de istismardan vazgeçip kan üzerinden yürüttüğü siyaset tarzını terk edip Türkiye partisi olma yolunda ilerlemelidir.
10 Ağustos sadece AK Partililer değil CHP, MHP, HDP ve diğer partilere gönül veren kardeşlerim de bize oy verdiler. Kendi parti yönetimlerine de bir ders verdiler diye düşünüyorum.
Bugün yeni bir gün. Bugün Türkiye’nin özüne döndüğü gün. Bugün Türkiye’nin istikbalinin her zamankinden daha açık olduğu bir gün. Bugün Yeni Türkiye’nin doğum günü. Yeni Türkiye siyasetin vesayetten kurtularak özerkleştiği bir Türkiye’dir. Her sorunun çözüm aracı siyasettir. Her meselenin çözüm zemini TBMM’dir. Artık bunların dışında bir yol yöntem Türkiye için söz konusu olamaz. Bugün siyaset artık mecrasını bulmuş vaziyettir.
Türkiye bugün çözüm sürecine girmişse, toplumsal barışa doğru ilerliyorsak bunun temelinde yeni Türkiye’nin yeni siyaseti vardır. Yeni Türkiye çok güçlü bir temele dayanmaktadır. Dayatmacılığın sonunu getiren, çoğulculuğun önünü açan yeni sosyolojik dinamikleri herkesin iyi okuması gerekiyor. Türkiye’de millete rağmenciliğin sonu gelmiştir. Toplumsal meşruiyet siyasetin ana dayanağıdır. Türkiye ancak çoğulculukta uzlaşabilir.
Bugün yeni Türkiye kurulurken, eski Türkiye’ye özlemin olduğunu görüyoruz. Eski Türkiye’nin aktörleri çatışmayı sürdürmek istiyorlar. Barış umudu çoğaldıkça bunu tersine çevirmek isteyenler harekete geçiyorlar. Terör meselesi eski Türkiye’nin meselesidir. Yeni Türkiye’de siyaset dışı araçlarla iş görme imkanı kalmamıştır. Şiddet araçlarına prim veren bir siyasetin yeni Türkiye’de karşılık bulması mümkün değildir. Barış süreci topluma emanettir.
Eski Türkiye’nin bir başka aktörü daha var. paralel devlet yapılanması. Siyasi temsil yetkisine, siyasi meşruiyete sahip olmadan, meşru demokratik siyaseti tahrip etmek istemektedir. Devlet kurumlarında elde ettiği yetkiyle siyaseti şekillendirmek arzudundadır. CHP ve MHP’nin paralel yapıyla iş birliği yapmaları, bürokratik vesayette aynı istikamete bakıyor olmalarının sonucudur. Siyaset bu girişime taviz veremez. 17 – 25 Aralık operasyonları darbe girişiminden başka bir şey değildir. AK Parti bu darbe girişimi karşısında cesaretle durmuştur.
Devlet içindeki paralel yapı siyaseten mahkum olmuştur. Türkiye’nin yaşadığı son iki seçim, paralel yapının ve destekçilerinin siyaseten tasfiyesi olmuştur. Güvenlik kurumlarının ve yargının demokratik meşruiyet temelinde yeniden yapılandırılması son derece önemlidir. HSYK’da bakıyorsunuz, üçüncü derecede böyle bir farklı uygulama var. Bu ülkenin başbakanını kalkıp tweetlerle tahkir eden, hakaretler eden yargının savcısına dava açmamak suretiyle güya kendisi farklı bir korumacılığın içine giren sorumlu değildir, sorumsuzdur. Bu kadar sorumsuz olan bir kişiden siz adalet bekleyebilir misiniz? İşte bunların hesabının sorulacağı günler de yakındır.
Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun düşünebiliyor musunuz, bu ülkede, kalkıp da hem siyasete hem de halkın doğrudan seçtiği cumhurbaşkanına karşı son derece nezaketsiz tavırları, eski Türkiye’nin bir alışkanlığıdır. Hukuk sistemi bir avuç haşhaşinin şantajına mahkum bırakılamaz. Kime çalıştığı belli olduğu Pensilvanya hukuk sistemine emir veremez, talimat veremez. Hasan Sabbah benzeri meczupların oyuncağı asla olamaz. Vatansever hakim ve savcılar aralarındaki haşhaşileri temizleyecek hukuk sistemi üzerindeki gölgeleri de kaldıracaktır.
Yeni Türkiye’de devlet içinde paralel devlet yapılanmasına, çetelere, mafyatik örgütlere asla izin verilmeyecektir. Paralel yapının tabanındaki mensuplarına sesleniyorum. Lütfen kendilerini sorgulasınlar. Ey Pensilvanya’daki zat, sen bu Türkiye’yi seviyor musun? Türkiye’yi seviyorsan neden Türkiye’de değil de Pensilvanya’dasın. Gel o zaman Türkiye’ye deyin. Gel Erzurum’a, gel Ankara’ya, gel Konya’ya. Niçin buralar değil de Pensilvanya? İnzivaya çekilmekse buralar da oralardan çok daha anlamlı olacaktır.
Hizmet diyerek yola çıkan bir yapının MİT’e neden kast ettiğini, CHP ile MHP ile HDP ile neden işbirliği yaptığını sorgulasınlar. Bu yapının uluslarası bağlantılarını sorgulasınlar. Eğer bu sorgulamayı yapıyorlarsa inanıyorum ki yanlışı görecekler, AK Parti’nin kendi partileri olduğunu tekrar fark edecektir. Allah zihinlerini açsın, gönüllerini açsın. Kardeşliğimizi yeniden tesis etsin diye dua ediyorum.
Şunu da açık açık söylüyorum, yeni Başbakan'ın paralel devlet yapısıyla mücadelede son derece azimli ve cesur olacağına yürekten inanıyorum. Esasen yeni genel başkanımızın ve başbakanımızın seçilmesinde bir çok kriterin yanında, paralel yapıya karşı duruşu da etkili olmuştur. Milletimiz bize yetki verdi, aziz milletimize karşı haince duruş sergileyenler bunun hesabını verecekler vermeye başladılar. İhanet cezasını alacaktır. Cumhurbaşkanlığı makamında bu ihanetin hesabını sormak benim de boynumun borcudur. Bu konuda kimse cumhurbaşkanlığı makamında benim sessiz kalmamı beklemesin.
Hakim ve savcılarımızın da milletimizle aynı istikamete bakarak bu süreçte Türkiye’nin yanında durduklarını biliyorum. AK Parti’nin genel başkanlığı ve başbakanlıkta son saatlerime girmiş bulunmaktayım. O genel başkan inşallah yarın akşam şahsım tarafından yeni hükümeti kurmakla görevlendirilecek başbakandır da aynı zamanda. Birlikte değerlendireceğiz onayımızın ardından Cuma günü bunu bitireceğiz. Güven oyu alındığı takdirde 62’nci hükümet, 5’nci AK Parti hükümeti göreve başlamış olacağız.
Dışişleri Bakanımız Konya milletvekilimiz Ahmet Davutoğlu kardeşimizi imzalarınızla siz değerli delegelerimize sunuyorum. Bu ismi çok uzun istişarelerin ardından hep birlikte belirledik. MYK’da, MKYK’da, il başkanları toplantımızda, belediye başkanları toplantımızda, istişarelerimizi yaptık. Davutoğlu kardeşimin yanında çok sayıda isim öne çıktı.
Şunu altını çizerek ifade ediyorum. şahsım bu partinin kurucu genel başkanı olarak, bir nefer olarak her daim sizlerle birlikte olacağım. Anayasal ve yasal yetkiler dairesinde şüphesiz ki tarafsızlığımızı zedelemeden, destek ve katkılarımı sunmaya devam edeceğim. Hükümetin başarılı olması için de her aşamada katkı vereceğim. Bir cumhurbaşkanının görevi hükümetin önünü kesmek değildir, açmaktır. Nasıl Abdullah bey döneminde yaşamadıysak bundan sonra da yaşamadan ve yaşatmadan devam edeceğiz. Şahsım da bu yeni süreçte Davutoğlu kardeşime her aşamada katkı sunacağım.
Şunu ifade ediyorum. bir çok gazeteler yazıyor çiziyor. Bu bizim değerlerimizde kültürümüzde yok. Sayın Davutoğlu bir emanetçi değildir. Bunun böyle bilinmesini istiyorum. AK Parti bir tek adam partisi olmadı ve olmayacak. Kurulduğu günden itibaren, AK Parti istişareyle ortak akılla kararlar alan bir parti oldu. Başarıda başarısızlık da tek tek isimlere değil kadroya yazılacaktır. Biz ilkelerin partisiyiz. İstisnasız, her birinizin bu partinin genel başkanına ve başbakanına yardımcı olacağınızı biliyorum.
Yeni genel başkanımızdan, teşkilatımızın da Türkiye’den beklentileri var. Teşkilatı derhal kucaklayacak, yarından itibaren ilk hedef 2015 seçimleri. İkinci hedef 2019 seçimleri. Üçüncü hedef 2023 seçimleri. Ve böylece 2023 hedefimizi inşallah yakalayacağız. 2015 seçimleri bizim için önemli. Yeni bir anayasayı yapacak çoğunluk 2015 seçimlerinde hedef olmalı. Ekonomide güven devam edecek. Aktif barışçı dış politikamız devam edecek. Paralel yapıyla mücadele devam edecek.
Artık vedanın ve ayrılığın vaktidir. Merhum Neşet Ertaş üstadın o muhteşem sesi ve yorumuyla dillendirdiği gibi “hasret etti bizi kavim kardaşa, bir ayrılık bir yoksulluk bir de ölüm”
Allah’a hamdolsun bu veda bu ayrılık sadece yeni bir başlangıç içindir. Belki eskisi kadar olmayacak ama yine görüşeceğiz. Meydanlarda görüşeceğiz, belediyelerimizi ziyaret ederken görüşeceğiz. Yine muhabbet edeceğiz, sizleri yine cumhurbaşkanlığı makamında, milletimizin makamı olduğu için sizleri oralarda da ağırlayacağız. Bu vedanın bu ayrılığın benim için ne kadar zor olduğunu eminim ki her biriniz hissediyorsunuz. Dolaşırken kardeşlerimin gözünde gözyaşı gördüm. AK Parti adeta benim bir çocuğumdu. Bu son kongremde, özellikle bir annenin çocuğuyla olan ilgisi, ki benim AK Parti beşinci çocuğumdu. AK Parti nedeniyle zaman zaman ben dört çocuğumu ihmal ettim.
Çocuklarımdan helallik diliyorum. Eşimden de helallik diliyorum. Onlar beni her zaman anladılar. Beni bu noktada hiçbir zaman yalnız bırakmadılar. Bu mücadelenin de bizzat içinde oldular. Hüzünlendiğimde onlar da hüzünlendiler. Sevinçli olduğum anda onlar da paylaştılar. Kendilerine sonsuz teşekkür ediyorum.
Kadroların kurulmasından şu logonun belirlenmesine balkon konuşmalarına şarkılarından ezgilerine kadar her aşamada partimle teşkilatımla oldum. Her zorluğa sizlerle birlikte göğüs gerdik. Milletin teveccühüne de ümmetin duasına da birlikte mazhar olduk.
Tek tek her birinizden helallik diliyorum. Hakkınızı helal ediyor musunuz? Ben de her birinize hakkımı helal ediyorum. Hazreti Mevlana ne güzel söylemiş “Her gün bir yerden göçmek ne iyi. Her gün bir yere konmak ne güzel. Bulanmadan donmadan akmak ne hoş. Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait şimdi yeni söylemek lazım”
Evet her bitiş yeni bir başlangıçtır, unutmayın güneşin batışı doğacağına dalalettir. Karanlığın sonu hep aydınlık, gecenin sonu şafaktır. İnanıyorum ki her ayrılıkta bir vuslattır. Bugün milletimizle birlikteyiz. Yarın da Allah ömür verirse yine milletimizle birlikte milletimizin içinde olacağız. Rabbim bizi doğru yoldan ayırmasın.
Allah yar ve yardımcımız olsun. yolumuz açık olsun. AK Parti’nin birinci olağanüstü kongresine başarılar diliyorum. Her birinizi, teşkilatımızın her bir mensubunu özellikle değerli kardeşlerim şimdiden tebrik ediyorum. adalet ve kalkınma partisini, yani aşkımı, sevdamı, tutkumu, kavgamı da önce Allah’a sonra sizlere emanet ediyorum.
Kongrede kürsüye çıkan Recep Tayyip Erdoğan, partililere seslendi. Erdoğan konuşurken birzok partili gözyaşlarını tutamadı.
Ahmet Davutoğlu, kongre salonunu eşi ve partinin genel başkan yardımcılarıyla birlikte gelerek, partilileri selamladı. Eşiyle birlikte sahneye çıkarak partilileri selamlayan Davutoğlu, ardından kendisi için ayrılan yere geçti. Davutoğlu, burada tebrikleri kabul etmeye başladı.
Seçilmiş Cumhurbaşkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin 1'inci Olağanüstü Kongresi'nin yapıldığı Ankara Arena'ya geldi. Burada salon dışında bekleyen kalabalığa seslenen Erdoğan, Ahmet Davutoğlu'nun AK Parti Genel Başkanlığı için ortak aday olduğunu dile getirerek; "İnanıyorum ki bugünkü kongrede katılımın tümünün ittifakıyla Davutoğlu kardeşim çıkacaktır" dedi.
Recep Tayyip Erdoğan, bir misyon değişikliği olmadığını kaydererek şunları söyledi; "Bizim bu konuşmamız bir misyon değişikliği değildir. Sadece bir isim değişikliğidir. Ve asla bir veda değildir. Bilesiniz ki bu da bir Fatiha'dır, bir başlangıçtır. Bunu böyle bilmenizi istiyorum. 81 vilayetten buraya gelen, bir şeyi ortaya koyuyorsunuz; biriz, iriyiz, diriyiz, beraberiz, kardeşiz, hep birlikte Türkiye'yiz. Misyonumuzdan hiçbir zaman feragat etmedik, taviz vermedik. 77 milyonu sevdik, kucakladık. Edirne'den Hakkari'ye, Sinop'tan Hatay'a hep birlikte ihya oldu, olmaya devam edecek. Hep tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet dedik, yine böyle yüreyeceğiz."
Erdoğan, salona geçerek kongreye başlanacağını dile getirerek; "İnşallah içimizden biri, kardeşimiz genel başkanlığa aday gösterdik. Ortak adayımız Ahmet Davutoğlu bey oldu. Ve inanıyorum ki bugünkü kongrede katılımın tümünün ittifakıyla Davutoğlu kardeşim çıkacaktır. Yarın Cumhurbaşkanlığıyla ilgili yemin törenini yaptıktan sonra, kendilerine inşallah kabineyi kurma görevini vereceğiz. Cuma günü de yeni kabine gerçekleşmiş olacaktır. Sizlerden ayrılmıyorum bunu bilmenizi istiyorum. Bugüne kadar genel başkan, başbakan olarak aranızdaydım, inşallah bundan sonra cumhurun başkanı olarak aranızda olacağım" diye konuştu.
Erdoğan, konuşmasının ardından otobüsün üzerine kalabalığı selamlayarak, kongrenin yapılacağı salona geçti.
Ardından salonda giren Erdoğan, salonda ayakta alkışlanarak karşılandı. Erdoğan, Davutoğlu'yla ve bazı partililerle el sıkışarak, özel olarak hazırlanmış platformdan kongreye katılanlara çiçek attı. Eşiyle birlikte partilileri selamlayan Erdoğan, Davutoğlu'yla yanyana oturarak, kongreyi izlemeye başladı. Kongrede açılış konuşmasını Süleyman Soylu yaptı.
AK Parti 1. Olağanüstü Büyük Kongresi'nin divan başkanlığına AK Parti Genel Sekreteri ve Ankara Milletvekili Haluk İpek seçildi.
Ankara Arena Spor Salonunda gerçekleştirilen AK Parti Birinci Olağanüstü Büyük Kongresi'nde AK Parti Tüzüğü gereğince divan başkanı ve üyelikleri için seçim yapıldı.
Tüzüğün ilgili maddeleri uyarınca açık oylamaya sunulan ve ilk sırada Genel Başkan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın imzaladığı listede çok sayıda bakan, parti genel başkan yardımcısı ve kongreye katılan bin 245 delegenin imzası yer aldı.
Divan başkan ve üyelerinin birlikte seçildiği liste uyarınca Divan Başkanlığına AK Parti Genel Sekreteri ve Ankara Milletvekili Haluk İpek seçildi. Divan Başkan Yardımcılığına da AK Parti İstanbul Milletveki ve Grup Başkanvekili Berna Satır seçilirken, divan üyeleri de İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat, Mardin Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey, Genel Merkez Kadın Kolları Başkanı Güldal Akşit, Genel Merkez Gençlik Kolları Başkanı Zafer Çubukcu, İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşcu oldu.
Divan Başkanı seçilen AK Parti Genel Sekreteri Haluk İpek de, yaptığı konuşmaya, "Sayın Cumhurbaşkanım" sözleriyle başladı.
Tarihi bir gün yaşandığını söyleyen İpek, "Dünyanın gözü burada" dedi.
Daha sonra Erdoğan'ın siyasi hayatının anlatıldığı belgesel gösterildi.
Daha kongre resmen başlamadan, sabah erken saatlerden itibaren AK Partililer Kongre salonunu doldurdu. Kongre'nin resmi açılışı yapılmadan tribünler tamamen doluydu.
Kongreye 3 bin kişi çağrıldı. Bunlar siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve sendikalar. Ayrıca 1020 otobüsle 40 bin kişi Ankara’ya getirilecek. Kongre olağanüstü olduğu için yurtdışından sınırlı kişi davet edildi. 70’in üzerinde katılım olacak. Kongreyi 100’ü yurtdışından olmak üzere toplam 900 gazeteci izleyecek. Salonda 2 bin 500 kişi çalışacak. Gösterilmek üzere 4 film hazırlandı. İlk filmde Ak Parti’nin hizmetleri, 2’ncisinde, Başbakan Erdoğan’ın siyasi özgeçmişi anlatılacak. Hemen ardından Erdoğan sahneye gelerek, partililere veda edecek. Erdoğan’ın konuşmasının ardından AK Parti’nin kurulduğu günden bugüne hikayesini anlatan film gösterilecek. Ahmet Davutoğlu’nun kısa bir tanıtım filmi salondakilerle paylaşıldıktan sonra Davutoğlu konuşacak.