Erken Gelen Bahar

Erken gelen baharın ve olmayacak düşler kurmanın sakıncaları.

Bahar bazen erken gelir. Toprağı, bitkileri, hayvanları ve ille de insanları hazırlıksız yakalar.

Erken baharın etkisiyle giyim kuşamına dikkat etmeyen, fazlasıyla rahat olup daha fazlasını isteyen insanların bir kısmı üşütüp hastalanırlar. Erken yolculuklara çıkıp pişman olur. Erken ekim, dikimler yapıp hayal kırıklıkları yaşarlar.

Hastalanan, pişman olan, hayal kırıklıkları yaşayan insanlar çevrelerindeki insanları da üzer, rahatsız ederler.

Hele bir de erken gelen baharla birlikte yaz hayalini gerçekleştirme çabası içinde olanlar var ki, onların hali çok daha kötü.

Reklam
Reklam

Bahar da neymiş? Onlar yaz isterler yaz!

Hem de hemen! Anlatamazsınız isterler. Bir çocuğun gökteki kuşu istediği gibi ister, çevrelerindekileri zora sokarlar.

Vakti dolmayınca, günü saati gelmeyince yaz olmaz ki...

Bir de çevrelerinde bulunan ve kendileri gibi hemen yaz olsun isteyen başka heyecanlı insanlar da varsa ve onları da etkileyip zamanla bir iken on, yüz, bin oluyorlarsa sıkıntı daha da büyük olur.

Köylerden kentlere, yaşadıklarından farklı kültür ortamlarına yeni taşınmış insan kitlelerine bu iş kentlerde böyledir deyip onları da inandırıyorlarsa içinden çıkılmaz hale gelir.

Ha, bir de olmadık bir şey istiyorlarsa, yani yazları bahardan biraz sıcak geçen bir yerde ille de olmayacak bir şey olsun, Akdeniz, Ege sıcağı olsun diyorlarsa iş tamamen içinden çıkılmaz hale gelir.

Hemen yaz gelmez, gelemez. Akdeniz, Ege yazı hiç gelemez.

Elbette böyle şeylerin gündem olduğu yerlerde her zaman karşıt görüşte olanlar da vardır.

Henüz kıştayız ve bahar falan değil diyenler.

Yaz arzusuyla yanıp tutuşanları uçuk, olmayacak Akdeniz ve Ege yazlarını bekleyenleri de deli olarak görenler.

Reklam
Reklam

Uçuk ve deli olarak gördüklerini öteki sayıp onlarla iletişimi kesenler, onları gördüklerinde yollarını değiştirenler.

Elbette bir de bütün bunları hiç anlamayanlar. Anlamadıkları için büyük bir direnç gösterenler de var. Baharsa bahar, yazsa yaz, kışsa kış; ne işiniz var ne uğraşın, ne konuşun, ne de yorumlayın diyenler.

Onlar da ayrı bir alem.

Bütün bunları hayal gücü yüksek bir arkadaşımın sözlerle çizip önüme koyduğu tablodan okuyorum.

Tablosunun adı “Erken Gelen Bahar.”

Erken gelen baharın insanları yanıltıp hatalar yaptıracağını, yapılacak hatalardan o insanların kendilerinin de, başka insanların da, olayın geçtiği bahçedeki diğer börtü böceğin, hayvanların ve bitkilerin de zarar göreceğini çizmiş.

O kendince çizmiş, ben de anlayabildiğim kadarıyla anlamaya, anlatmaya çalışıyorum.

Aslında anlatmamı, bunu yazıya döküp başkalarının dikkatine sunmamı isteyen de o.

Kendisinin herkes gibi baharı da, yazı da doğal ve yaşanması gereken mevsimler olarak gördüğünü ancak doğa koşullarına aykırı yazlar beklemenin doğru olmadığını, yazın da normal koşullarda ancak zamanı geldiğinde kendini göstereceğini anlatıyor bana.

Reklam
Reklam

Kalabalıklar inanmış ya da inandırılmış olsalar da, iklimi farklı yüksek bir yaylada Akdeniz ve Ege yazlarının olmayacağını söylüyor. Bunları elde etmek için çırpınan insanların doğal olmayan bir sonucu elde etmeye çalışırken kendilerine ve her anlamda çevrelerine gereksiz sıkıntılar doğurduklarını anlatıyor.

Bahar da, yaz da gelecek diyor. Kimse zamanın akışını durduramaz diyor.

Ancak diğer pek çok şey gibi baharın da, yazın da zorlanmayla gelmeyeceklerinin de altını çiziyor.

Hemen gelsin diyenlerin de, hiç gelmesin diyenlerin de yanlışta olduğunu anlatıyor çeşitli örnekler vererek.

Gerçekleşmesi mümkün olmayan Ege, Akdeniz yazlarının bu bölgedeki doğal yapıyı kavuracağını, doğaya, doğal hayata, insanlara ciddi zararlar da vereceğini; dolayısıyla böyle bir rüyayı kovalamanın akılcı da olmadığını dile getiriyor. Bu savını falan yaylada şu olur, filan şehirde bu olur diye örneklerle güçlendiriyor.

Önüme koyduğu tabloyu alıp insan yaşamının çeşitli farklı süreçlerinin üzerine koyuyorum ve şablon olarak kullanıyorum.

Reklam
Reklam

Eğitimle, sağlıkla, aile yaşamıyla, iş yaşamıyla, yönetimle, ekonomiyle ilgili süreçlerde sınıyorum.

Olmayacak düşlerin hepsine zarar verdiğini görüyorum hayretle. Olması gereken ve olmakta olan doğal süreçlerin hepsine uyduğunu, hepsinde anlam bulduğunu görüyorum sonra.

Erken gelen baharın da, geç kalan baharın da belli sıkıntılara neden olduğunu, bu sıkıntıların bir kısmının kolay atlatıldığını ancak bir kısmının kalıcı sonuçları olduğunu fark ediyorum.

Kim ve ne için kurarsa kursun, gelmeyecek yazların düşlerini kurmanın; onları gerçekleştirmek için zaman, emek ve diğer kaynakları harcamanın işe yaramayacağını, aksine kimi süreçleri zora sokup kangren edeceğini düşünmeye başlıyorum.

Onunla aynı çizgiye geliyorum sonunda. Bahar da, yaz da olsun.

Ne onları durdurmaya çalışalım, ne erken getirmeye, ne de ilgisiz özelliklerle gelmelerini ümit edip bu anlamda kendimizi, başkalarını ve doğal koşulları zorlamaya.

Pek çok stresin, gerginliğin, kırılmanın, kopmanın, bunalımın bittiğini göreceğiz.

Ekim yapmanın da, harmanın da, kelebeklerin ve çiçeklerin de bir zamanı var.

Reklam
Reklam

Arkadaşımın resminde de tam öyleydi.

O resmi kopyalayıp, çoğaltıp, paylaşıp yaşadığımız mekânların duvarlarına asalım.

Sınırlı ömürler süresince bu dünyada var olacak olan her türlü cana, canlıya o süreçleri en doğal şekilde yaşama olanağı sağlayacak koşulların oluşmasına katkı sağlayalım. Bir katkımız olmayacaksa bozmaktan da uzak durup kendi hallerine bırakalım.

29.07.13

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz