Eşi kanser olan bir adamın hüzünlü hikayesi

Tüm dertlerin yanında minicik kaldığı, ayrıntıların hükmettiği bir hüzün.

Rick T Cartman / Mynet Haber

Kan Kanseri...

Sebebi halâ bilinmiyor... Bir şekilde kan hücrelerinin, özellikle de akyuvarların sayısı aşırı fazla artıyor, kanın pıhtılaşmasını sağlayan lökositler azalıyor. Savunma mekanizması zayıflıyor, zedelenmeler, kanamalar başlıyor; zayıflık, yorgunluk ve ateşli hastalıklar baş gösteriyor...

20. yüzyılın en büyük illetlerinden biri olan kan kanseri, yüzyıl değiştirmemize rağmen insanlara yaşattığı acılarda pek de bir değişikliğe gitmemiş durumda. Neyse ki tedavi yöntemleri oldukça gelişti; LÖSEV verilerine göre ortalama 2-3 yıl süren kan kanseri tedavisinden artık %91 oranında sonuç alınabiliyor.

Reklam
Reklam

İşte bu hikaye, eşi kan kanseri olan ve tedaviye karşılık vermeyi başaran bir adamın hikayesi. Aslında ne güzel, eşi iyileşmiş işte, daha ne olsun; değil mi? Zaten hikayenin hüznü yardımcı erkek oyuncuda, adamda yatıyor.

Refakatçinin zor günleri

Eğer bugüne kadar başınıza gelmediyse ve en yakınlarınız böyle hasta olmadıysa; hastane koridoru depresyonunu bilemezsiniz. İnşallah uzun uzun zamanlar daha bu hissi bilmezsiniz, bu konuda bir refakatçi adayı için dileyebileceğimiz en güzel dilek bu.

Çünkü hastane koridorları steril sessizliği ve beyaz ışığı ile olmak istediğiniz son yerdir. İçeride en sevdiğiniz, ölüme çalım atmaya çalışır; siz dışarıda onun nasıl iyileşeceğine odaklanmış, işinizi gücünüzü bırakmış, kendi hayatınızı, kendinizi düşünmeyi duraksatmış durumdasınızdır. Varsın duraksasın tabii, yeter ki sevdiğiniz iyileşsin. Ama bu esnadaki davranışlarınıza da dikkat edin, çünkü bu psikoloji hiç tahmin etmediğiniz noktalara varabilir.

Tıpkı Scott Mann’de olduğu gibi

Scott Mann, dünyanın en büyük soru&cevap sitesi Quora.com’un kullanıcılarından biri. Geçtiğimiz günlerde "Evliliğinizi Ne Mahvetti?" sorusunun altına yazdığı yanıt ile yukarıda bahsettiğimiz psikolojinin ayaklı örneği olduğu kanıtladı, kendisiyle birlikte bizi de üzdü…

Reklam
Reklam

Scott Mann yanıtına "kanser" kelimesiyle başlamış. Başına neler gelmiş, kendi ağzından dinleyelim;

1. Teşhis

"Eski eşim harika bir insan. İş hayatında da birlikte çalışıyorduk, o zamanlar iyiydi, kendi ekibini harika yönetiyordu. Çok çalışkandı, yemek ve temizlik de yapardı, hattâ artık çocuk yapmayı düşünmeye bile başlamıştık.

Bir gün onun iş arkadaşlarıyla birlikte bir partideydik. Bir Rum lokantasında içtik, dansettik. Ertesi gün, bacaklarında minik kırmızı noktalarla uyandı, kalçalarında da acı hissediyordu. O gün işe gitmedi, evde istirahat etti. Beni öğleyin aradığında ağlıyor, dizlerinin inanılmaz derecede acıdığını söylüyordu. Hemen acil servise gittik, 3 gün süren testlerin ve bekleyişin ardından eşimin kan kanserinin ender görülen bir çeşidi olan Akut Limfoblastik Lösemi’ye yakalandığını öğrendik.

Henüz 30 yaşındaydı, doktorlar 1 yıl daha yaşama ihtimalinin ancak %10 olduğunu söylüyorlardı...

2. Tedavi

Sonraki iki buçuk yıl, pek de idrak edemediğimiz kabuslar ve mucizelerle geçti. Birçok defa ölümün eşiğinden döndü. Kendini güzel ve başarılı bir insan olarak nitelediği her şey, bir gecede kaybolmuştu. Buna rağmen halâ harika biriydi; doktorları ve hemşireleri resmen ona aşıktı. Hem savaşıyordu, hem de pozitif kalabiliyordu.

Reklam
Reklam

4 ay boyunca her gece hastane odasında onun yanında uyudum. Kanser ve tedavisi ile ilgili binlerce sayfa okudum; doktorlara en zor soruları soran insan hep bendim. Embriyolarının iyileşmesini sağlayacak IVF tedavisinde onun yanındaydım, hormon iğnelerini ben yapıyordum. Saçlarını kaybettiğinde yanındaydım, acıları arttığında hemşireleri çağıran bendim, kıyafetlerini değiştirirken yardım ediyordum… Tedavisi evde devam ettiğinde onu ben yıkadım, merdivenlerden aşağı inmesine yardım ettim. 2 dakikadan fazla yürüyebildiğinde kutlama yapmıştık hattâ!

Elbette tüm bunları yalnız yapmadım. Annesi yanımızdaydı, tüm arkadaşları bizimleydi. Yine de, yıllar boyunca uyanık olduğum her anı onun hakkında endişelenerek geçirdim. Onun hikayesini paylaşabilmesi için açtığım blog’un başında yüzlerce saat harcadım. İyileşmesi için gerekli olan kemik iliği nakli için onu hastaneye götüren de, en karanlık saatlerimizde tüm ekonomik yükü üstlenen de bendim.

3. Gerçek

Bir gün işten eve geldim, o gitmişti. Kanser yüzünden değil, artık benimle olmak istemediği için... Tüm bu anlattıklarımın yanında bu ayrılığın benim suçum olmadığını söylemek isterdim; ama onu yüz üstü bıraktım. Sanırım dünyadaki en ahmak herif benim!

Reklam
Reklam

Madalyonun diğer yüzüne bakalım... Bu süre zarfında tam bir kontrol delisiydim. Doktorlarla kavga ediyordum, onlarla eşimin aldığı ilaçlar üzerine tartışmaya girişiyordum. Her zaman öfkeli ve gergindim, benimle aynı fikirde olmadığı anlarda bu gerginliğim su yüzüne çıkıyordu. Her zaman dikkatli olmak zorundaydı, çünkü işten eve döndüğümde iyi mi huysuz mu olacağım belli olmuyordu. Tartışmalarımla onun hayatını daha da stresli hale getiriyordum, oysa onun huzura ve kibarlığa ihtiyacı vardı. Hattâ bir tartışmamızda "İyi, anlaşamıyorsan boşan o zaman!" diye bağırmıştım. Anlayışsızdım, açık konuşmak gerekirse dayanılmaz bir pisliktim.

4. Kabullenme

Bu davranışlarımın ne kadar berbat olduğunun, uzun zaman farkına varamadım. Farkına vardığımda psikoloğa başladım, ama iş işten geçmişti.

Halâ her sabah onun hayatta olduğuna şükrederek uyanıyorum. Hayatımın bundan sonraki sayfalarında yalnızım, ve her sayfada onun ihtiyacı olan insan olamadığım için pişmanlık duyacağım."

Reklam
Reklam

Kaynaklar: quora.com, wikipedia.org, losev.org.tr

Anahtar Kelimeler: