İZMİR (İHA) - Günümüzde son derece olumsuz anlamlar içeren dalkavukluk, Tanzimat'tan önceki dönemde kuralları, özel giysileri ve hatta fiyat tarifesi olan bir meslekti. Ünlü tarihçi Reşad Ekrem Koçu tarafından yıllar önce belgeleriyle ortaya konulan teze göre, Tanzimat'tan önceki dönemde loncasıyla, kahyasıyla ve efradıyla, işleri kibarları ve zenginleri eğlendirmek olan bir "dalkavuk esnafı" vardı.
Ünlü tarihçi Reşad Ekrem Koçu, 1969 yılının Ekim ayında yayınlanan Hayat Tarih Mecmuası'nda, dalkavukluk mesleğini detaylarıyla ortaya koymuştu. Sözlük anlamı, "Menfaati için bir zengine veya devlet kapısındaki mevki sahibine yardakçılıkta bulunan adam" olan dalkavukluk, o yıllarda müstakil bir meslek olarak icra ediliyordu. Söz konusu makalede, "dalkavuk" adının nereden geldiği şöyle açıklanıyor:
"Kavuk, daima üzerine bir şey sarılarak giyilen serpuş olduğu için, dalkavuk esnafına serpuş olarak kavuk seçildi. Ve toplum içinde derhal belli olabilmeleri için, giydikleri kavuğa hiçbir şey sarmamaları, kavuğu çıplak olarak yani 'dalkavuk' olarak giymeleri emrolundu. Böylece bu esnafın adına, giydikleri serpuştan dolayı 'dalkavuk' denildi."
Başkalarını türlü yollardan eğlendirmeyi meslek edinen, kendilerine göre bir nizamnameleri ve ücret tarifeleri olan dalkavuk esnafı, hürriyetlerin alabildiğine kısıldığı mutlakiyet döneminde, yazın yalısına, kışın konağına kapanmak zorunda kalan devletliler için adeta bir ihtiyaçtı.
DALKAVUK ESNAFININ DİLEKÇESİ
Topkapı Sarayı Müzesi'nin eski Müdürü Tahsin Öz tarafından müze arşivinde bulunan kıymetli bir vesikada ise dalkavuk esnafının mahiyeti anlatılıyor. 1. Mahmut devrine ait olan, ancak kime hitap ettiği belli olmayan bu dilekçede şöyle deniliyor:
"Devletli, inayetli, merhametli efendim! Kimsesiz dalkavuk kullarınızın arzuhalidir. Her sene Ramazan-ı Şerif geldiğinde İstanbul'da davetli, davetsiz iftarlara gideriz.
Ulemanın, ricalin ve devlet büyüklerinin sofralarında çeşitli nefis yemekler, türlü türlü reçeller, süzme aşureler, tavuk göğüsleri, helvalar, kaymaklı baklavalar yer içeriz.
Lakin içimizde bazı terbiyesizler bulunup, edebe uymayan tavırlarıyla velinimetimiz efendimizi gücendirmekte, zararı hepimize dokunmaktadır. Dalkavukluk, sağlam bir nizama bağlanmazsa, cümlemizin açlıktan öleceğimiz aşikardır. Yeni bir nizama bağlanmamızı, içimizden uygunsuzların tart edilmesini, Şakir Ağa'nın cümlemize kahya tayin olunmasını ve eline memuriyetini bildiren bir kıt'a ruhsatname ihsan buyurulmasını niyaz ederiz. Emir ve ferman, devletli, inayetli sultanım hazretlerinindir. İmza: Dalkavuk Kulları."
ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ Bu dilekçenin altında ise, dalkavukların mesleklerini ne şekilde icra ettiklerine dair şu satırlar yer alıyor:
"Dalkavuklar, kibar rical huzuruna girdiklerinde el etek öperler. Oturacakları yer, trabzan yanındaki küçük minderdir. Vazifeleri, hane sahibinin mizaç ve tabiatına uygun şekilde konuşmak. Hane sahibi ne söylerse, fevkalade yardakçılıkla tasdik edecekler ve asla aykırı söz söylemeyeceklerdir. Verilen ihsanı gizlice alacaklar, verilen paranın çokluğuyla meslektaşları arasında övünmeyeceklerdir."
Dalkavuklar bazen kendi isimleriyle anılmışlar, ancak genellikle 'Şapur Çelebi, Hande Çelebi, Letaif Çelebi, Kahkaha Molla, Burmaz Ağa, Sansar Ağa, Çıplak Kadı, Kabarankulak Ağa, Kız Pehlivan, Hacı Fışfış, Hacı Şamandıra' gibi takma isimler taşımışlardır. Dalkavukların fiyat tarifesi ise şöyle idi:
Dalkavuğun burnuna fiske vurma 20 para, başına kabak vurma 20 para, yüzünü tokatlama 30 para, oturduğu minderden yuvarlama 30 para, yüzüne mürekkep veya kömür sürme 37 para, bir salkım üzümü sapıyla yedirme 40 para, çıplak başını tokatlama 45 para, merdivenden yuvarlama 180 para, sakalının yarısını kırkma 90 kuruş, bir fındık faresini ağzına sokma 400 para.