Estağfurullah kelimesi Türkçede de en çok kullanılan kelimeler arasında yer alır ve İslami açıdan da önemli bir yeri vardır. İstiğfar kelimesinden türeyen estağfurullah kelimesi Arapça kökenlidir. Kuran'ı Kerim'de istiğfar ve tövbe etmek ile ilgili birçok ayet mevcuttur. İstiğfar kelimesi "Allah'tan, suçlarının bağışlanmasını dileme" anlamına gelir. Nisa Suresi'nde "Ve Allah'tan bağışlanma dile. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir." ayeti yer alıyor. Yusuf Suresi'nde "İlerde sizin için Rabbimden bağışlanma dilerim. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir." ayeti vardır. Günlük yaşam içinde birçok anlama gelen estağfurullah kelimesi kimi zaman bir övgüye karşılık, kimi zaman ise dua ederken kullanılıyor. Estağfurullah ne demek, ne için kullanılır ve estağfurullah fazileti ile ilgili bilgileri sizler için derledik.
Estağfurullah kelimesi Türkçeye Arapçadan geçmiştir. İstiğfar kelimesinden türemiştir. Türk Dil Kurumu'nun sözlüğünde estağfurullah-estağfirullah kelime anlamı "övgü veya teşekkür karşısında alçak gönüllülük ve nezaket ifadesi" olarak yer alır. Aynı zamanda "asla, hiçbir zaman" anlamında ret sözü olarak da kullanılır. Dua ederken de kullanılan bir kelime olan estağfurullah dini anlamı "Allah'tan af ve mağfiret dilerim" demektir.
Günahların affını isteyerek estağfurullah demek; günahların affına sebep olan iyilikleri yapmak, istiğfar etmek demektir.
Estağfirullah zikrinin fazileti pek çoktur. "Her sabaha çıktığımda mutlaka Allah Teala'ya yüz defa istiğfar ederim" buyurmuş olan Peygamber Efendimiz istiğfara devam etmiş ve ümmetini de istiğfar etmesi için teşvik etmiştir. Namazların ardından istiğfar etmek sünnettir. Peygamber Efendimiz selam verip namazı bitirmesinin ardından üç kere "estağfirullah, estağfirullah el-azîm ve etûbu ileyh" veya buna benzer bir sözle istiğfarda bulunur "Allahümme ente's-selâm ve minke's-selâm" derdi. (Müslim, Mesâcid, 135; Tirmizî, Salât, 112).
Namazın peşinden istiğfar ederek namazdaki eksiklikler için Allah Teala'dan bağışlanma dilenmiş olur, namazın ardından "estağfirullah" denmesi sünnete uygun bir davranıştır.
Tövbe Estağfurullah duası Arapça okunuşu şu şekildedir:
"Estağfirullah. Estağfirullah. Estağfirullahe'l-azîm el-kerîm, ellezî lâ ilâhe illâ hüve, El-hayyü'l-kayyûmü ve etûbü ileyhi. Ve nes-elühü't-tevbete ve'l-mağfirete ve'l-hidâyete lenâ, innehû, hüve't-tevvâbü'r-rahîm. Tevbete abdin zâlimin li-nefsihî, lâ yemlikü li-nefsihî mevten velâ hayâten velâ nüşûrâ."
Arapça olarak okunan duaların anlamlarını bilmek çok önemlidir. Bağışlanmayı dileyerek edilen, istiğfar anlamı taşıyan bu duanın Türkçe anlamı ise şu şekildedir:
Mağfiretini talep ediyorum Allâh’ım! Bağışlamanı diliyorum Rabbim! Kusur ve günahlarımdan beni tertemiz kılmanı istiyorum Yüce Mevlâm!
(Bir aciz kul olarak ben) Kerîm olan, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan, dâimâ diri (el-Hayy) ve her şeyin kendisiyle ayakta durduğu ve varlığını sürdürdüğü (el-Kayyûm) Yüce Rabbimin mağfiretini (bağışlamasını) niyaz ederim. O’na yönelir ve Yüce Zât’ından bizlere tevbe, mağfiret ve hidâyet lutfetmesini talep ederim. Zira tevbeleri kabul eden ve kullarına son derece merhametli olan O’dur. Kendi nefsine zulmeden ve ölmeye de, hayatta kalmaya da, yeniden dirilmeye de kendi iktidârı olmayan aciz bir kul olarak Rabbime tevbe ederim.
Peygamber Efendimizin istiğfarların en güzeli, en üstünü olarak nitelediği Seyyidü'l İstiğfar duası:
"Allahümme ente Rabbî lâ ilâhe illâ ente halaktenî ve ene abdüke ve ene âlâ ahdike ve va’dike mesteta’tü eûzü bike min şerri mâ sana’tü ebûu leke bi-ni’metike aleyye ve ebûu bi-zenbî fağfir lî feinnehû lâ yağfirü’z-zünûbe illâ ente."
Seyyidül İstiğfar Duası Anlamı:
“Ey Allâh’ım! Sen benim Rabbimsin. Sen’den başka ilâh yoktur. Beni Sen yarattın ve ben Sen’in kulunum. Ve ben îmân ve ubûdiyetimde/kulluğumda gücüm yettiği kadar Sen’in ahd ü misâkın üzereyim. Yâ Rabbi! Yaptıklarımın şerrinden Sana sığınırım. Sen’in bana ihsân ettiğin nimetleri ikrar ve îtirâf ederim. Kendi kusur ve günahlarımı da ikrar ve îtirâf ederim. Yâ Rabbi! Sen beni af ve mağfiret eyle. Zira Sen’den başkası günahları af ve mağfiret edemez.” (Buhârî, Deavât, 2, 16)
Kelime anlamı yönelmek ve geri dönmek olan tövbe, işlenen günahlardan vazgeçmeyi ifade eder. İşlenen günahın suç olduğunu bilerek ve o günahı işlediği için pişmanlık duyarak terk etmek anlamına da gelir. Yapılan davranışın çirkin olduğunu bilmek ve ondan bunu bilerek vazgeçmek tövbe için önemlidir.
Tövbe ederken af dilemek için yapılan duaya da istiğfar denir. İnsan kötü davranışlardan vazgeçmekle kalmayarak kusurlarını telafi edebilmek amacıyla ibadet etmeli, Allah Teala'nın rızasını kazanmaya çalışmalıdır. Şeytana yaklaştırarak Allah'tan uzaklaştıran yolları terk ettiği için tövbe eden kişi takdire şayandır.
İnsan ölümlü bir varlıktır ve ölümün ne zaman geleceği belli olmadığı için ilk fırsatta tövbe etmek gerekir. Bu nedenle tövbe etmenin belli bir zamanı yoktur. Şeytana uyarak tövbe etmeyi geciktirmemek gerekir.
Tövbe etmek kulluğun bir göstergesidir ve Hz. Adem ile başlamıştır. Bir tövbenin makbul olması için, işlenen günahı terk etmek ve o günahı işlediğine pişman olmak ve aynı günahı bir daha işlememeye söz vererek buna uygun davranmak gerekir. Günah kul hakkıyla ilgiliyse, hak sahibi ile helalleşmek ve Allah'tan af dilemek gerekir. Peygamber Efendimiz "Günahlarından samimi olarak tövbe eden kimse hiç günah işlememiş gibidir." buyurmuştur.
Rabbin emirlerine herkesten çok uyan Peygamberimiz, ayet-i kerimelerdeki tövbe emirlerine uyarak, bir gün içinde yetmiş defadan fazla tövbe ederdi. Peygamber Efendimiz "Benim de kalbime gaflet çöküyor. Ben de Allah'a günde yüz kez istiğfar ediyorum" buyurmuştur.
Bütün günahlardan münezzeh olan yüce Peygamberimiz, gelmiş geçmiş tüm günahları affedildiği halde sürekli tövbe ve istiğfarda bulunmuştur. Kulun en önemli görevinin, her an Allah'ı zikretmek ve O'na ibadet etmek olduğunu bilen Peygamberimiz her fırsatta tövbe ve istiğfar ederdi. Yüce Peygamberimiz ümmeti namına da tövbe ve istiğfar ederdi.
Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de 60 küsur yerde tevbe kelimesi, 20 küsur yerde istiğfar kelimesi geçer. Kur'an-ı Kerim'de işlediği günahlardan dolayı pişmanlık duyarak tövbe ve istiğfar eden kişiler övülmüştür.
Bakara Suresi, 37. ayet: Derken Adem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.
Bakara Suresi, 54. ayet: Hani Musa, kavmine: "Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. Hemen, kusursuzca Yaratan(gerçek İlah)ınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, Yaratıcınız Katında sizin için daha hayırlıdır" demişti. Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.
Bakara Suresi, 128. ayet: "Rabbimiz, ikimizi Sana teslim olmuş (Müslümanlar) kıl ve soyumuzdan Sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin."
Bakara Suresi, 160. ayet: Ancak tevbe edenler, (kendilerini ve başkalarını) düzeltenler ve (indirileni) açıklayanlar(a gelince); artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim.
Bakara Suresi, 187. ayet: Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.
Bakara Suresi, 222. ayet: Sana 'kadınların aybaşı halini' sorarlar. De ki: "O, bir rahatsızlık (eza)dır. Aybaşı halinde kadınlardan ayrılın ve temizlenmelerine kadar onlara (cinsel anlamda) yaklaşmayın. Temizlendiklerinde, Allah'ın size emrettiği yerden onlara gidin. Şüphesiz Allah, tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever."
Bakara Suresi, 279. ayet: Şayet böyle yapmazsanız, Allah'a ve Resulüne karşı savaş açtığınızı bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermayeleriniz sizindir. (Böylece) Ne zulmetmiş olursunuz, ne zulme uğratılmış olursunuz.
Al-i İmran Suresi, 89. ayet: Ancak bundan sonra tevbe edenler, 'salih olarak davrananlar' başka. Çünkü Allah, gerçekten bağışlayandır, esirgeyendir.
Al-i İmran Suresi, 90. ayet: Doğrusu, imanlarından sonra inkar edenler, sonra inkarlarını arttıranlar; bunların tevbeleri kesinlikle kabul edilmez. İşte bunlar, sapıkların ta kendileridir.
Al-i İmran Suresi, 128. ayet: (Allah'ın) Onların tevbelerini kabul etmesi veya zalim olduklarından dolayı azaplandırması işinden sana bir şey (sorumluluk ve görev) yoktur.
Nisa Suresi, 16. ayet: Sizlerden fuhuş yapanların, her ikisine eziyet edin. Eğer tevbe ederler de ıslah olurlarsa artık onlardan vazgeçin. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.
Nisa Suresi, 17. ayet: Allah'ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.
Nisa Suresi, 18. ayet: Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır.
Nisa Suresi, 26. ayet: Allah, size açıklayarak anlatmak, sizi sizden öncekilerin sünnetine iletmek ve tevbelerinizi kabul etmek ister. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Nisa Suresi, 27. ayet: Allah, tevbelerinizi kabul etmek ister; şehvetleri ardınca gidenler ise, sizin büyük bir sapma ile sapmanızı isterler.
Nisa Suresi, 64. ayet: Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah'tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı.
Nisa Suresi, 92. ayet: Bir mü'mine, -hata sonucu olması dışında- bir başka mü'mini öldürmesi yakışmaz. Kim bir mü'mini 'hata sonucu' öldürürse, mü'min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. Onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka. Eğer o, mü'min olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mü'min bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir. Şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mü'min köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir. (Diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkanı) Bulamayan ise, kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah'tan bir tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Nisa Suresi, 146. ayet: Ancak tevbe edenler, ıslah edenler, Allah'a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini katıksız olarak Allah için (halis) kılanlar başka; işte onlar mü'minlerle beraberdirler. Allah mü'minlere büyük bir ecir verecektir.
Maide Suresi, 34. ayet: Ancak, sizin onlara güç yetirmenizden önce tevbe edenler başka. Bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
Maide Suresi, 39. ayet: Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Maide Suresi, 71. ayet: Bir fitne olmayacak sandılar, körleştiler, sağırlaştılar. Sonra Allah, tevbelerini kabul etti, (yine) onlardan çoğunluğu körleştiler, sağırlaştılar. Allah yapmakta olduklarını görendir.
Maide Suresi, 74. ayet: Yine de Allah'a tevbe edip bağışlanma istemeyecekler mi? Oysa Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
En'am Suresi, 54. ayet: Bizim ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onlara de ki: "Selam olsun size. Rabbiniz rahmeti Kendi üzerine yazdı ki, içinizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük işler sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse şüphesiz, O, bağışlayandır, esirgeyendir."
Araf Suresi, 143. ayet: Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi onunla konuşunca: "Rabbim, bana göster, Seni göreyim" dedi. (Allah:) "Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de Beni göreceksin." Rabbi dağa tecelli edince, onu paramparça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: "Sen ne Yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim" dedi.
Araf Suresi, 153. ayet: Kötülük işleyip bunun ardından tevbe edenler ve iman edenler; hiç şüphesiz Rabbin, bundan (tevbeden) sonra elbette bağışlayandır, esirgeyendir.
Tevbe Suresi, 3. ayet: Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah'tan ve Resûlü'nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O'nun Resûlü de Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah'ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkar edenleri acı bir azapla müjdele.
Tevbe Suresi, 5. ayet: Haram aylar (süre tanınmış dört ay) sıyrılıp-bitince (çıkınca) müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun. Eğer tevbe edip namaz kılarlarsa ve zekatı verirlerse yollarını açıverin. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Tevbe Suresi, 11. ayet: Eğer onlar tevbe edip namazı kılarlarsa ve zekatı verirlerse, artık onlar sizin dinde kardeşlerinizdir. Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız.
Tevbe Suresi, 15. ayet: Ve kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Tevbe Suresi, 27. ayet: Bunun ardından Allah, dilediği kimseden tevbesini kabul eder. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Tevbe Suresi, 74. ayet: Allah'a and içiyorlar ki (o inkar sözünü) söylemediler. Oysa andolsun, onlar inkar sözünü söylemişlerdir ve İslamlıklarından sonra inkara sapmışlardır ve erişemedikleri bir şeye yeltenmişlerdir. Oysa intikama kalkışmalarının, kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu. Eğer tevbe ederlerse kendileri için hayırlı olur, eğer yüz çevirirlerse Allah onları dünyada da, ahirette de acı bir azapla azaplandırır. Onlar için yeryüzünde bir koruyucu-dost ve bir yardımcı yoktur.
Tevbe Suresi, 102. ayet: Diğerleri günahlarını itiraf ettiler, onlar salih bir ameli bir başka kötüyle karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tevbelerini kabul eder. Hiç şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Tevbe Suresi, 104. ayet: Onlar bilmiyorlar mı ki, gerçekten Allah kullarından tevbeleri kabul edecek ve sadakaları alacak olan O'dur. Şüphesiz, tevbeleri kabul eden, esirgeyen O'dur.
Tevbe Suresi, 106. ayet: Diğer bir kısmı, Allah'ın emri için ertelenmişlerdir. O, bunları, ya azaplandıracak veya tevbelerini kabul edecektir. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Tevbe Suresi, 112. ayet: Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) mü'minleri müjdele.
Tevbe Suresi, 117. ayet: Andolsun Allah, Peygamberin, muhacirlerin ve ensarın üzerine tevbe ihsan etti. Ki onlar -içlerinde bir bölümünün kalbi neredeyse kaymak üzereyken- ona güçlük saatinde tabi oldular. Sonra onların tevbelerini kabul etti. Çünkü O, onlara (karşı) çok şefkatlidir, çok esirgeyicidir.
Tevbe Suresi, 118. ayet: (Savaştan) Geri bırakılan üç (kişiyi) de (bağışladı). Öyle ki, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmişti, nefisleri de kendilerine dar (sıkıntılı) gelmişti ve O'nun dışında (yine) Allah'tan başka bir sığınacak olmadığını iyice anladılar. Sonra tevbe etsinler diye onların tevbesini kabul etti. Şüphesiz Allah, (yalnızca) O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.
Tevbe Suresi, 126. ayet: Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar.
Hud Suresi, 3. ayet: Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten Ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım.
Hud Suresi, 52. ayet: Ey kavmim, Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Üstünüze gökten sağanak (yağmurlar, bol nimetler) yağdırsın ve gücünüze güç katsın. Suçlu-günahkarlar olarak yüz çevirmeyin."
Hud Suresi, 61. ayet: Semud (halkına da) kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve onda ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O'ndan bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, (duaları) kabul edendir."
Hud Suresi, 90. ayet: "Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir, sevendir."
Hud Suresi, 112. ayet: Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru davran. Ve azıtmayın. Çünkü O, yaptıklarınızı görendir.
Nahl Suresi, 119. ayet: Sonra gerçekten Rabbin, cehalet sonucu kötülük işleyen, sonra bunun ardından tevbe eden ve ıslah olanlar(la beraberdir). Şüphesiz Rabbin bundan sonra bağışlayandır, esirgeyendir.
Meryem Suresi, 60. ayet: Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunanlar (onların dışındadır); işte bunlar, cennete girecekler ve hiçbir şeyle zulme uğratılmayacaklar.
Taha Suresi, 82. ayet: Gerçekten Ben, tevbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlayıcıyım.
Taha Suresi, 122. ayet: Sonra Rabbi onu seçti, tevbesini kabul etti ve doğru yola iletti.
Nur Suresi, 5. ayet: Ancak bundan sonra tevbe eden ve salihçe davrananlar hariç. Çünkü gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Nur Suresi, 10. ayet: Eğer Allah'ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten tevbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (ne yapardınız)?
Nur Suresi, 31. ayet: Mü'min kadınlara da söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah'a tevbe edin ey mü'minler, umulur ki felah bulursunuz."
Furkan Suresi, 70. ayet: Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
Furkan Suresi, 71. ayet: Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah'a döner.
Kasas Suresi, 67. ayet: Ancak kim tevbe edip iman eder ve salih amellerde bulunursa artık kurtuluşa erenlerden olmayı umabilir.
Ahzab Suresi, 24. ayet: Çünkü Allah, (sözüne bağlı kalıp doğru olan) sadıkları sadakatlerinden dolayı mükafaatlandıracak, münafıkları da dilerse azaplandıracak veya tevbe (nasib edip tevbe)lerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
Ahzab Suresi, 73. ayet: Şundan ki: Allah, münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandıracak; mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların tevbesini kabul edecektir. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
Mü'min Suresi, 3. ayet: Günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, cezası pek şiddetli olan ve lütuf sahibi (Allah'tan). O'ndan başka İlah yoktur. Dönüş O'nadır.
Mü'min Suresi, 7. ayet: Arş'ı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte, O'na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler: "Rabbimiz, rahmet ve ilim bakımından herşeyi kuşatıp-sardın, tevbe edenler ve Senin yoluna tabi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru."
Şura Suresi, 25. ayet: Kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri affeden ve işlediklerinizi bilen O'dur.
Ahkaf Suresi, 15. ayet: Biz insana, 'anne ve babasına' iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın)a ulaşınca, dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve Senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben Müslümanlardanım."
Hucurat Suresi, 11. ayet: Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'olmadık-kötü lakablarla' çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir.
Hucurat Suresi, 12. ayet: Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.
Mücadele Suresi, 13. ayet: Gizli konuşmanızdan önce sadaka vermekten ürktünüz mü? Çünkü yapmadınız, Allah sizin tevbelerinizi kabul etti. Şu halde namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah'a ve O'nun Resûlü'ne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
Tahrim Suresi, 4. ayet: Eğer sizler (Peygamberin iki eşi) Allah'a tevbe ederseniz (ne güzel); çünkü kalpleriniz eğrilik gösterdi. Yok eğer ona karşı birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız, artık Allah, onun mevlasıdır; Cibril ve mü'minlerin salih olan(lar)ı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler.
Tahrim Suresi, 5. ayet: Belki onun Rabbi, -eğer o sizi boşayacak olursa- ona yerinize sizlerden daha hayırlı Müslüman, mü'min, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan dul ve bakire eşler' verir.
Tahrim Suresi, 8. ayet: Ey iman edenler, Allah'a kesin (nasuh) bir tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki, Allah sizin kötülüklerinizi örter ve altından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri küçük düşürmeyecektir. Nurları, önlerinde ve sağ yanlarında koşar-parıldar. Derler ki: "Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla. Şüphesiz Sen, herşeye güç yetirensin."
Müzzemmil Suresi, 20. ayet: Gerçekten Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden biraz eksiğinde, yarısında ve üçte birinde (namaz için) kalktığını bilir; seninle birlikte olanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını bilir). Geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. Sizin bunu sayamıyacağınızı bildi, böylece tevbenizi (O'na dönüşünüzü) kabul etti. Şu halde Kur'an'dan kolay geleni okuyun. Allah sizden hastalar olduğunu, başkalarının Allah'ın fazlından aramak için yeryüzünde gezip-dolaşacaklarını ve diğerlerinin Allah yolunda çarpışacaklarını bilmiştir. Öyleyse ondan (Kur'an'dan) kolay geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah'a güzel bir borç verin. Hayır olarak kendi nefisleriniz için önceden takdim ettiğiniz şeyleri daha hayırlı ve daha büyük bir ecir (karşılık) olarak Allah Katında bulursunuz. Allah'tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
Buruc Suresi, 10. ayet: Gerçek şu ki, mü'min erkeklerle mü'min kadınlara işkence (fitne) uygulayanlar, sonra tevbe etmeyenler; işte onlar için, cehennem azabı vardır ve yakıcı azap onlaradır.
Nasr Suresi, 3. ayet: Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.
Al-i İmran Suresi, 135. ayet: Ve 'çirkin bir hayasızlık' işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir.
Al-i İmran Suresi, 159. ayet: Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.
Nisa Suresi, 64. ayet: Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah'tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı.
Nisa Suresi, 106. ayet: Ve Allah'tan bağışlanma dile. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Nisa Suresi, 110. ayet: Kim kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra Allah'tan bağışlanma dilerse Allah'ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur.
Maide Suresi, 74. ayet: Yine de Allah'a tevbe edip bağışlanma istemeyecekler mi? Oysa Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
Enfal Suresi, 33. ayet: Oysa sen içlerinde bulunduğun sürece, Allah onları azaplandıracak değildir. Ve onlar, bağışlanma dilemektelerken de, Allah onları azaplandıracak değildir.
Tevbe Suresi, 80. ayet: Sen, onlar için ister bağışlanma dile, istersen dileme. Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de, Allah onları kesinlikle bağışlamaz. Bu, gerçekten onların Allah'a ve elçisine (karşı) nankörlük etmeleri dolayısıyladır. Allah fasıklar topluluğuna hidayet vermez.
Tevbe Suresi, 113. ayet: Kendilerine onların gerçekten çılgın ateşin arkadaşları oldukları açıklandıktan sonra -yakınları dahi olsa- müşrikler için bağışlanma dilemeleri peygambere ve iman edenlere yaraşmaz.
Hud Suresi, 3. ayet: Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten Ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım.
Hud Suresi, 52. ayet: Ey kavmim, Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Üstünüze gökten sağanak (yağmurlar, bol nimetler) yağdırsın ve gücünüze güç katsın. Suçlu-günahkarlar olarak yüz çevirmeyin."
Hud Suresi, 61. ayet: Semud (halkına da) kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve onda ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O'ndan bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, (duaları) kabul edendir."
Hud Suresi, 90. ayet: "Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir, sevendir."
Yusuf Suresi, 97. ayet: (Çocukları da:) "Ey babamız, bizim için günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten hataya düşenler idik" dediler.
Yusuf Suresi, 98. ayet: "İlerde sizin için Rabbimden bağışlanma dilerim. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir" dedi.
Kehf Suresi, 55. ayet: Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemelerinden alıkoyan şey, ancak evvelkilerin sünnetinin kendilerine de gelmesi veya azabın onları karşılarcasına gelmesi(ni beklemeleri)dir.
Meryem Suresi, 47. ayet: (İbrahim:) "Selam üzerine olsun, senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim, çünkü, O, bana pek lütufkardır" dedi.
Nur Suresi, 62. ayet: Mü'minler o kimselerdir ki, Allah'a ve Resûlü'ne iman edenler, onunla birlikte toplu(mu ilgilendiren) bir iş üzerinde iken, ondan izin alıncaya kadar bırakıp-gitmeyenlerdir. Gerçekten, senden izin alanlar, işte onlar Allah'a ve elçisine iman edenlerdir. Böylelikle, senden kendi bazı işleri için izin istedikleri zaman, dilediklerine izin ver ve onlar için Allah'tan bağışlanma dile. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Mü'min Suresi, 7. ayet: Arş'ı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte, O'na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler: "Rabbimiz, rahmet ve ilim bakımından herşeyi kuşatıp-sardın, tevbe edenler ve Senin yoluna tabi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru."
Mü'min Suresi, 55. ayet: Şu halde sen sabret. Gerçekten Allah'ın va'di haktır. Günahın için mağfiret dile; akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et.
Fussilet Suresi, 6. ayet: De ki: "Ben ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim. Bana yalnızca, sizin İlahınızın bir tek İlah olduğu vahyolunur. Öyleyse O'na yönelin ve O'ndan mağfiret dileyin. Vay haline o müşriklerin."
Şura Suresi, 5. ayet: Gökler, neredeyse üstlerinden çatlayıp-parçalanacaklar; melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler. Haberiniz olsun; gerçekten Allah, bağışlayan ve esirgeyen O'dur.
Fetih Suresi, 11. ayet: Bedevilerden geride bırakılanlar, sana diyecekler ki: "Bizi mallarımız ve ailelerimiz meşgul etti. Bundan dolayı bizim için mağfiret dile." Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: "Şimdi Allah, size bir zarar isteyecek ya da bir yarar dileyecek olsa, sizin için Allah'a karşı kim herhangi bir şeyle güç yetirebilir? Hayır, Allah yaptıklarınızı haber alandır."
Zariyat Suresi, 18. ayet: Onlar, seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi.
Mümtehine Suresi, 4. ayet: İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: "Biz, sizlerden ve Allah'ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkar ettik. Sizinle aramızda, siz Allah'a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir." Ancak İbrahim'in babasına: "Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez." demesi hariç. "Ey Rabbimiz, biz Sana tevekkül ettik ve 'içten Sana yöneldik.' Dönüş Sanadır."
Mümtehine Suresi, 12. ayet: Ey Peygamber, mü'min kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma'ruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan etmemek üzere, sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed, tövbe ve istiğfar etmenin önemini pek çok kez dile getirmiştir. Kusursuz olmayan insanoğlu hatalarının farkına vardığında vakit geçirmeden tövbe etmeli ve o hatayı tekrar yapmamalıdır. İnsan gücü yettiğince tövbe etmelidir.
Kulunun tövbe etmesi yüce Rabbimizi hoşnut eder, sevindirir. Tövbe kapısı güneşin batıdan doğduğu görülene kadar açıktır ki zaten güneşin batıdan doğması büyük kıyamet alametleri arasında yer alır. O gün geldiğinde güneş batıdan doğduğunda insanın imtihanı bitmiş olur, Allah'a inanmayan kalmaz. İmtihan devam ederken tövbe etmek gerekir.
Tövbe ve istiğfar ile ilgili bazı hadis-i şerifler şu şekildedir:
“Ey insanlar! Allah’a tövbe ediniz. Zira ben O’na günde yüz defa tövbe ediyorum.” (Müslim, Zikir, 42. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Vitir, 26; İbni Mâce, Edeb, 57)
“Allah Teâlâ gündüz günah işleyenin tövbesini kabul etmek için geceleyin elini açar. Geceleyin günah işleyenin tövbesini kabul etmek için de gündüz elini açar. Güneş battığı yerden doğuncaya kadar bu böyle devam edip gider.” (Müslim, Tevbe, 31; Ahmed, IV, 395, 404)
“Kim, güneş battığı yerden doğmadan önce tövbe ederse, Allah onun tövbesini kabul eder.” (Müslim, Zikir, 43)
“Bir kul can çekişmeye başlamadığı sürece, Allah Teâlâ onun tövbesini kabul eder.” (Tirmizî, Deavât, 98/3537. Ayrıca bkz. İbni Mâce, Zühd, 30)
“Bir kimse istiğfârı dilinden düşürmezse, Allah Teâlâ ona her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir kurtuluş yolu lûtfeder ve ona ummadığı yerden rızık verir.” (Ebû Dâvûd, Vitir, 26/1518; İbni Mâce, Edeb, 57. Ayrıca bkz. Ahmed, I, 248; Hâkim, IV, 291/7677)
“Allah Teâlâ ümmetim için bana iki emân indirdi:
«Sen aralarında olduğun müddetçe Allah onlara (umumî bir) azap vermeyecektir. Onlar istiğfara devam ettiği müddetçe, Allah onlara azap etmeyecektir.» (Enfâl 8/33)
Ben aralarından ayrıldığımda, (Allah’ın azâbını önleyecek ikinci emân olan) istiğfârı kıyâmete kadar aralarında bırakıyorum.” (Tirmizi, Tefsir, 8/3082)
“(Kıyâmet günü) amel defterinde çokça istiğfâr bulan kimselere müjdeler olsun!” (İbni Mâce, Edeb, 57)
“İstiğfârın efendisi ve en üstünü şöyle demendir:
«Allah’ım! Sen benim Rabbimsin. Senden başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Beni sen yarattın. Ben senin kulunum. Ezelde sana verdiğim sözümde ve vaadimde hâlâ gücüm yettiğince durmaktayım. İşlediğim kusurların şerrinden sana sığınırım. Bana lûtfettiğin nîmetleri yüce huzûrunda minnetle anar, günahımı îtirâf ederim. Beni affet, şüphe yok ki günahları senden başka affedecek kimse yoktur.»”
Resûlullah sözlerine şöyle devam etti:
“Her kim, bu Seyyidü’l-İstiğfârı sevâbına ve faziletine bütün kalbiyle inanarak gündüz okur da o gün akşam olmadan ölürse, o cennet ehlindendir. Yine her kim, sevâbına ve faziletine gönülden inanarak gece okur da sabah olmadan ölürse, o kişi de cennet ehlindendir.” (Buhârî, Deavât, 2, 16. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Edeb, 100-101; Nesâî, İstiâze, 57/5519; Tirmizî, Deavât, 15/3393)