Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, üreticiden markete kuzu eti fiyatının yüzde 71,38, dana eti fiyatının da yüzde 62,17 arttığını belirterek, "Zaman zaman perakende fiyata bakılarak kırmızı ette ithalat sesleri de gündeme geliyor. Et ithalatı için yurt dışına ödediğimiz her döviz, hayvancılığımızda bir adım gerilememize neden oluyor" dedi.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, üreticiden markete kuzu eti fiyatının yüzde 71,38, dana eti fiyatının da yüzde 62,17 arttığını belirterek, "Zaman zaman perakende fiyata bakılarak kırmızı ette ithalat sesleri de gündeme geliyor. Et ithalatı için yurt dışına ödediğimiz her döviz, hayvancılığımızda bir adım gerilememize neden oluyor" dedi.
Bayraktar, tarım sektöründe yaşanan gelişmelere ilişkin basın toplantısı düzenledi. Son dönemde Türkiye'nin genelinde mevsim normallerinin altında gerçekleşen hava sıcaklıklarının, hububatı, sebze ve meyveyi olumsuz etkilediğini anlatan Bayraktar, buna bağlı olarak ürün fiyatlarının da arttığını söyledi. Bazı ürünlerin fiyatlarında görülen artışların, iklim şartlarından değil üretici ile market fiyatları arasındaki büyük farklardan kaynaklandığını vurgulayan Bayraktar, "Hava şartlarından kaynaklı gelişmeler, üretici fiyatlarından çok tüketici fiyatlarına daha fazla yansımış ve ürünlerin sofralara daha pahalı ulaşmasına neden olmuştur" diye konuştu.
Bahçede fiyatı 1 lira 25 kuruş olan mandalinanın markette 3 lira 18 kuruşa, üretici fiyatı 1 lira 55 kuruş olan kuru soğanın 2 lira 84 kuruşa satıldığını ifade eden Bayraktar, markette 6 lira fiyatla tüketiciye sunulan salatalığın sera çıkış fiyatının ise 2 lira civarında olduğunu, hiçbir gerekçenin aradaki bu farkı makul gösteremeyeceğini söyledi. Bayraktar, kuru soğanın da hasat döneminde üreticinin elinden 45 kuruştan çıktığını, halen üreticide 1 lira 55 kuruş olan kuru soğanın markette ortalama 2 liraya satılması gerekirken 3 lira 50 kuruş olmasının izah edilemeyeceğini dile getirdi. Bayraktar, düşük hava sıcaklıklarının özellikle hububatın dondan etkilenmesine neden olduğuna dikkati çekerek, Çankırı’da arpa ve buğdayda don kesiği görüldüğünü, Konya’da ise yağış yetersizliği nedeniyle geç ekilen alanlarda yüzde 20-30’lara ulaşan zarar beklendiğini bildirdi. Afyonkarahisar’da ise arpa ve buğdayın, Bursa Karacabey ve Yenişehir’de pırasa, brokoli ve karnabaharın, İzmir Ödemiş’te patatesin, Samsun Çarşamba’da marul, ıspanak ve lahananın dondan zarar gördüğüne dikkati çeken Bayraktar, meyveler arasında da en fazla etkilenen ürün grubunun ise narenciye olduğunu belirtti. Bayraktar, özellikle limonda ikinci hasat döneminde kaybın yüzde 50’ye ulaşacağının tahmin edildiğini vurgulayarak, meyve ağaçlarında don riskinin devlet destekli tarım sigortaları kapsamında olduğunu, üreticilerin, don riskine karşı mutlaka sigorta yaptırması gerektiğini vurguladı.
ÜRETİCİDEN MARKETE DANA ETİ FİYATI ARTIYOR
Kırmızı et fiyatlarına ilişkin açıklamalarda da bulunan Bayraktar, şöyle konuştu: "Ocak ayında üreticide kilogramı 26 lira 25 kuruş olan kuzu eti, markette 44 lira 99 kuruşa, 24 lira 76 kuruş olan dana eti, markette 40 lira 15 kuruşa satılmaktadır. Üreticiden markete kuzu eti fiyatı yüzde 71,38, dana eti fiyatı yüzde 62,17 artmaktadır.
Zaman zaman perakende fiyata bakılarak kırmızı ette ithalat sesleri de gündeme geliyor. Birçoğu masum taleplermiş gibi görünse de uzun vadede ithalatın hayvancılığımızı hangi noktalara sürüklediğini geçmiş tecrübelerimiz bize gösterdi. Et ithalatı için yurt dışına ödediğimiz her döviz, hayvancılığımızda bir adım gerilememize neden oluyor. Bu yöntem başka ülkelerin besicilerini desteklerken, kendi üreticimiz ve et üretimimize olumsuz yansıyor. Bunun acı örneklerini et ithalatı yaptığımız yıllarda yaşadık. Ancak son yıllarda kararlı bir şekilde belli miktarın dışında et ithalatı yapılmaması, hayvancılık sektörümüze olumlu yansıdı, önemli mesafeler kat ettik. Et ve süt üretimimiz giderek artan bir ivme yakaladı. Bugün de yapmamız gereken bu kararlı duruşu devam ettirmek, ithalatı sadece ve sadece besi ve damızlık materyaliyle sınırlı tutmaktır. Bunu da üreticimize zarar vermeyecek şekilde kontrollü yapmak zorundayız. Her ithalat dedikodusunda üreticilerimiz arasında tedirginliğe ve kararsızlığa neden olan bu tür söylemlerden uzak durulması gerekir. Kolay yoldan kazanç elde edilmesinin bir yöntemi gibi görülen bu yol, ne ülkemiz için ne çiftçimiz için ne de hayvancılık sektörümüz için doğru bir yoldur. Yapılması gereken, ithalat değil kısa, orta ve uzun vadeli politikalarla üretimin sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulmasıdır. Bu politikalar hayata geçirildiği takdirde, neredeyse maliyetine üretim yapan çiftçimiz, emin olun bütün beklentilere cevap verecek, üretimi artıracak ve fiyatların aşağı düşürülmesi için başka her türlü bahaneyi de ortadan kaldıracaktır." Buzağı ölümlerini, damızlıkların kasaba gönderilmesini önleyici tedbirlerin alınması gerektiğini ifade eden Bayraktar, "Besicilere verilen desteğe devam edilmesi, ette KDV’nin yüzde 8’den yüzde 1’e indirilmesi, pazarlama kanallarını kısaltacak tedbirlerin alınması, olası spekülasyonları önlemeye yönelik piyasanın sıkı takip edilmesi gerekiyor" dedi.
GÜBRE VE YEMDE KDV İNDİRİMİNİN ÜRETİCİYE YANSIMASINDA SIKINTILAR VAR
Devlet desteklerinin yeterli olduğunu ancak dengeli dağılmadığını dile getiren Bayraktar, "Tarımsal destek bütçesinden çiftçilerin yüzde 71,2’lik kısmı 2 bin liranın, yüzde 52,8’lik kısmı ise bin liranın altında destek almaktadır. Üstelik çiftçimiz bu desteği alabilmek için, yılda 8-10 kez tarım teşkilatına gitmekte, evrak bedeli, yol masrafı olarak yaklaşık 250 lira harcamaktadır. Ayrıca desteklerin yüzde 46’sını çiftçilerin sadece yüzde 5’i alırken, yüzde 95’lik kitleye desteklerin yüzde 54’ü kalmaktadır" şeklinde konuştu. Bayraktar, destekleme modelinin yeniden ele alınması gerektiğini belirterek, üretimin sürdürülebilirliğinin sağlanması için küçük aile işletmelerine desteklerden daha fazla pay verilmesinin önemine işaret etti. Girdi maliyetlerinin yüksek olduğuna dikkati çeken Bayraktar, bunun çözümünün girdilerdeki vergi yükünün azaltılmasından geçtiğini bildirdi. Bayraktar, gübre ve yemde KDV oranının yüzde 1’e düşürülmesinin üreticiye yansımasında sıkıntılar olduğunu dile getirerek, indirimin ancak bir kısmının üreticiye yansıdığı şeklinde odalardan bilgiler geldiğini kaydetti. Üre gübresinde KDV indiriminden önce fiyat, tonda bin 120 lira iken, KDV indiriminden sonra yüzde 9,82 azalmayla sadece bin 10 liraya gerilediğini dile getiren Bayraktar, "KDV indirimi tam olarak yansıtılmış olsaydı fiyat, 958 lira 64 kuruş olacaktı. Görüldüğü gibi KDV indiriminden beklenen amaç gerçekleşmemiştir. Bu noktada talebimiz gübre ve yemdeki KDV indirimi kadar bir tutarın doğrudan üreticiye verilmesi ve amacın hasıl olmasıdır" değerlendirmesinde bulundu.
BİR YABANCI ALICI, YERLİ ORTAKLARI VASITASIYLA FINDIKTA TEKEL OLMAYA ÇALIŞIYOR
Bayraktar, fındığın fiyatı sezon başında serbest piyasada 14 lira 80 kuruşken, 9 lira 50 kuruşlara kadar indiğini, bugünlerde yeniden 10 liranın üzerine çıktığını belirterek, şöyle konuştu: "Bunda, ziyaret ettiğimiz Bakanımız Sayın Faruk Çelik’in gerekirse TMO’yu devreye sokup, 50 bin tonun üzerinde fındık alabileceklerini açıklaması etkili olmuştur. Fındıkta fiyat düşüşünün sebebi, piyasa şartlarından değil, piyasaya haksız müdahalelerden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Fındıkta rekolte, iç tüketim, ihracat rakamları ortadadır. Bu göstergelerle fiyatlardaki düşüşün sağlıklı olmadığını söylemek mümkündür. Emanete bırakılan fındığı piyasaya sürdürenlerin amacı bellidir. Haksız yere fiyatı düşürmeye çalışanlar şunu iyi anlamalıdırlar, üretici üretimi sürdürmekten uzaklaşırsa kaybeden sadece onlar değil, tüccar ve esnafı da içine geniş bir kesim olacaktır. Büyük bir yabancı alıcı, yerli ortakları vasıtasıyla tekel olmaya çalışıyor. Bir, iki firmanın tekelleşerek milyonların ekmeği ve kaderiyle oynamasına hiçbir şekilde izin verilmemelidir. Bunu engelleyemezsek bu durum bizim de devletimizin de ayıbı olur. Hiç kimse yüzbinlerce ailenin ekmeğine göz dikmesin, haksız kazancın peşinde olmasın. Üreticimiz fındıktaki bu oyunlara haklı olarak tepki gösteriyor. Eylem talep ediyor. Buna gerek kalmadan sorun çözülsün istiyoruz."
RUSYA KRİZİ ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMLERDE ETKİSİNİ GÖSTERECEK
Açıklamaların ardından gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Bayraktar, meyve ve sebze satış fiyatlarında hava şartlarının etkili olmasının yanı sıra asıl meselenin üretici ile tüketici fiyatları arasındaki farktan kaynaklandığını söyledi. Üreticiden çok tüketici fiyatlarının çok yüksek olduğunu gördüklerini belirten Bayraktar, “Üreticide 1 lira olan bir ürünün 2 lira, 2,5 liraya tüketici alabiliyorsa buna itirazımız yok. Ama 5 liraya tüketiyorsa, aradaki mekanizmada bir sorun var demektir. Bu konuyu Tarım Bakanımızla da dün Maliye Bakanımızla da görüştük. Kendilerine birer rapor sundum. Önerilerimizi dile getirdik. Hükümet bir komisyon oluşturdu. Bu komisyonun sağlıklı verilerle hareket ederek sorunlara çözüm bulması gerekiyor” dedi. Bayraktar, hava koşulları düzeldikçe bu fiyatların hem üretici hem tüketicide makul seviyelere ineceği kanaatini taşıdığını da vurguladı. Rusya'nın ambargosuna rağmen mandalinadaki fiyat artışlarının devam etmesinin sorulması üzerine Bayraktar, "Havaların sıcak gitmesi turunçgillerde üretimi artırdı. Ardından don zararı daldaki, hasadı devam eden turunçgilleri etkiledi. Arz yavaşladı. Fiyat artışı bundan kaynaklanıyor. Ben Rusya krizinin önümüzdeki dönemlerde etkisini göstereceğini düşünüyorum. Mart, nisan gibi piyasaya arz hızlandığında Rusya krizi etkisini gösterecektir" diye konuştu. "Arpa ve buğdayda düşük hava sıcaklıkları nedeniyle ekmeğe yeni bir zam olur mu" şeklindeki soruyu da Bayraktar, "Kar yağışları özellikle buğday üretimini olumlu etkileyecek ama yağış almayan bölgelerde buğday üretiminde sıkıntı görülebilir. Ben rekoltenin Türkiye'nin ihtiyacının üzerinde olacağı düşüncesindeyim. Buğday üretiminde sorun olacağını düşünmüyorum" diye yanıtladı. Fındık fiyatlarındaki değişimin arz talep dengesiyle bir alakası olmadığını ifade eden Bayraktar, şunları kaydetti: "Bir yabancı firma ülkemizde hem üreticimizi hem de namusuyla çalışan esnaf ve tüccarımızı da ezerek yok etmeye çalışarak tekelleşme gayreti içinde. Odalarımızdan aldığımız bilgilere göre 'emanete bırakılan fındıkları aldı ve piyasaya sürdü, ihraç etti.' Bu konuda Tarım Bakanımız ile bir görüşme yaptık. Bakan bize TMO marifetiyle 50 bin ton civarında fındık alabileceğini ifade etti. Bu fındık fiyatlarını 1 lira civarında artırdı ama bu yeterli değil. Milyonlarca vatandaşımızı bir yabancı firmanın tekeline bırakamayız. Üreticilerimizin mağdur edilmesine müsaade edemeyiz. Bu konuyla ilgili Rekabet Kurulu'na gitme düşüncemiz de var."