Ezel'in iki fenomeni: Ezel ve Ramiz Dayı

Ezel dizisinin fenomenleri Tuncel Kurtiz ve Kenan İmirzalioğlu'nun çarpıcı açıklamaları.

Tuncel Kurtiz, Ezel dizisinde racon kesen, şiirler okuyan, edebiyat parçalayan eski kabadayılardan 'Ramiz' rolünde. Yılların oyuncusu olduğu halde, bu rolle öyle büyük bir patlama yapmış ve popüler olmuş durumda ki, "Alışık değilim böyle şeylere" diyor.

-Ramiz Dayı olmaya nasıl karar verdiniz?
- Ben Ramiz Dayı olmaya falan karar vermedim! (gülüyor) Bir rol teklif ettiler; Monte Kristo hikâyesinden yola çıkarak 22 sene hapis yatmış bir adam. Baktım, okudum, hikâye gayet güzel. Ben de kendi bilgilerimi anlattım...

- Siz hiç hapis yatmış mıydınız ki?
- Ben yatmadım ama hapis yatan çok arkadaşım oldu. Yaşlı adamlarla tanıştım, içki sofralarında oturdum, o adamlarla beraber oldum, bunları da anlattım ekibe. Onlar da beni fazla yormayacaklarını söylediler, böylece Edremit'te yeni kurduğum güzelim evimden ayrılıp buraya geldim, bir otel odasına yerleştim karımla.

- Ramiz karakterinin bu kadar fenomen olması şaşırtıyor mu sizi? - Hayır! Fenomen olacağı, herkesin diline düşeceği aklıma bile gelmedi.

- Geçmişiniz, bunca yıllık emeğiniz, görmüş geçirmişliğiniz bir tarafa; şu anda Ramiz Dayı patlaması yaşanıyor. Ne düşünüyorsunuz?
- Korkuyorum!

- Neden? - Çünkü alışık olmadığım bir şey! Adorno'nun bir lafı vardır; 'yanlış hayat doğru yaşanmaz' der. Ben yüz binlere ya da milyonlara hitap eden bir adam olmayı hiç düşünmedim. Ben 'az olsun bizim olsun' diyen bir adamım.

- Sizin kuşağınızın özelliği mi bu? - Bu benim kendi özelliğim...

- Siz yurtdışında önemli fırsatlar yakalamış, önemli isimlerle yan yana olmayı başarmış birisiniz. Niye 'az'la yetindiniz, 'az'ı istediniz ki?
- Anthony Quinn'le, Marlon Brando'yla karşılıklı oynayacağım işler çıktı karşıma, ikisi de olmadı. Benim için Hollywood oyuncusu olmak o kadar önemli değil ama Hollywood'da ya da herhangi bir yerde inandığım bir iş yapmak önemliydi. Anthony Quinn gibi bir oyuncuyla karşı karşıya zeybek oynayacaktım Zorba'da, olsaydı keşke ama star olmayı aklımdan geçirmedim.

- Sadece oynamak mı istediniz?
- Sadece inandığım, sevdiğim işlerde olmak istedim. Kendi doğrularımı yaşamak istiyorum çünkü.

- Nedir sizin doğrularınız?
- Önce yaşadığım toplum içindeki haksızlıkları, eşitsizlikleri, olmayan demokrasiyi anlatmak, ondan yana olmak... Çünkü sanatçı, çağının yansıtıcısıdır. Ama nasıl yansıtır? Mesele orada. Duvarıma yazdığım yazı şuydu: Aktaramadığım şey gereksizdir. Mutlaka aktarmak isterim. Onun için Yılmaz Güney'le çalışmak, Umut filmini yapmak bir zevkti.

- Dizideki Ramiz'in felsefesi ve bilgeliği size hiç de uzak değil...
- Bence şöyle; her oyuncu mutlaka kendisinden bir şeyler aktarır ya da kendisi gibi olan bazı şeyler vardır oyununda. Yani bir role Marlon Brando neden seçilir? Marlon Brando oynasın diye! Kıyamet filminde Marlon Brando yerine Robert Redford ya da Al Pacino oynasa başka bir şey çıkacaktı...

- Siz ne kattınız bu role kendinizden peki?
- Bilemem orasını... Sesim var, ben varım işte! Bu 75 yaşındaki adam, Kerem ve Pınar'ın yazdığı sözlere mümkün olduğu kadar can vermeye çalıştı. Ramiz Dayı'nın bir sene sonra unutulacağı zaten belli ama Umut kalacaktır, Sürü kalacaktır, daha bir sürü filmlerim, oyunlarım var, birileri onları seyredecektir. Benim şiir okumamdan bahsediyorlar mesela... Şeyh Bedrettin Destanı isimli şiir albümüm var, kimsenin haberi yok!

- Popüler olmak böyle bir şey işte! - Popüler kültüre tamam ama onun da seviyesi vardır. Benim gençliğimin popüler kültürüne bak; Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses, Münir Nurettin Selçuk, Safiye Ayla, Hacı Arif Bey, Zeki Müren... Ama ben bundan acı duymuyorum çünkü Türkiye'de bu iş böyle. Değiştiremiyoruz, ne yapalım!

- "Ramiz Dayı olmadan önce halk onu Ramiz Dayı olarak onaylamıştı zaten. Popüler kültür onu Ramiz Dayı yapınca bizden uzaklaşıyor" eleştirileri var internette. Sizin popülerleşmenizi istemiyorlar...
- Doğru söylüyorlar çünkü ben o değilim! Ben başka bir adamım, Ramiz Dayı'yla hiç ilgim yok. O yüzden korkuyorum, mümkün olduğu kadar röportaj vermemeye çalışıyorum. Yahu yolda yürürken 'Dayı' diyorlar bana, dönüp bakmıyorum, yürüyüp geçiyorum. Ben dayı değilim ki!

- Sinirleniyor musunuz gerçeği ve rolü ayıramayanlara?
- Tabii ki sinirlenirim! Benim adım Tuncel Kurtiz, ben bir aktörüm. Hacı'yı oynarken, Kayseri'de bir belediye reisi bana "Hacca gittiniz mi Tuncel Bey?" dedi, "Gitmedim" dedim. "Gitseniz daha iyi oynardınız" dedi. Dedim ki, "Sizin belediye reisliğinizi yazsalar, ben mi daha iyi oynarım, siz mi oynarsınız?"

- Dizideki replikler Kurtlar Vadisi'nin repliklerini bile solladı. Sizin en sevdiğiniz hangisi? - Oscar Wilde'ın Reading Goal Ballad'ını ben 1956 yılında yazmışım defterime. "Herkes öldürür sevdiğini..." Koskoca, upuzun bir şiirdir. Özdemir Asaf çevirmiştir, onunla arkadaşlık yapmış olan biriyim, mutluluğumdur bunlar benim...

- 75 yaşında setler sizi yormuyor mu? - Ben dizilerde oynamak istemiyorum, sadece bu dizide çok mutluyum. Çok ağır iş. Dünyada çok önemli diziler var, diziyi küçümsemiyorum tabii. Peter Brook'un bir lafı vardır, dizide oynayan büyük oyuncular için der ki: "Tok aktör aç aktörden daha iyidir!" Gayet basit. Bir de şu var; gerek Alacakaranlık'ta, gerek Hacı'da, gerekse Ezel'de bir sinema ve tiyatro zevki tadıyorum. Ama bu son dizim. Yapmak istediğim başka şeyler var.

- Ne gibi şeyler? - Mesela Şeyh Bedrettin Destanı'nı film yapmak istiyorum, senaryo çalışıyorum şu anda. Dağdaki evimi yeni bitirdim daha, orada oturmak ve çalışmak istiyorum, köpeğimle gezmek istiyorum.

- Dünyanın en önemli şehirlerinde yaşamış, gezmiş, dolaşmış, çalışmış biri olarak gidip Kaz Dağları'na yerleşmek niye? - O benim idealimdi. Çünkü her gittiğim şehirde mücadele vermek zorundaydım, kendimi kanıtlamak zorundaydım 'ben Tuncel Kurtiz'im' diye. O dağdan daha rahat hissettiğim bir yer olmadı. Dünyanın neresinde olursam olayım, hep orasını düşündüm. Bu emeklilik değil, her gün çalışacağım, zıplayacağım, koşturacağım orada...

- Bildiğim kadarıyla eşiniz sizden 15 yaş küçük. Genç eş mi insanı gençleştiriyor? - Yok canım, 21 yaş genç benden!

- Öyle mi, maşallah!
- Maşallahı yok bunun; aşk bu! Ben kendimden yaşlı bir insanla da beraber olup gençleşebilirdim. Yaşa falan inanmam, aşka inanırım ben. Her aşkın harikulade güzel olduğuna inanıyorum ve beraber olduğum her kadına hayranlıkla bakıyorum çünkü beni onlar yetiştirdi. Onlar olmasa bugünkü Tuncel Kurtiz olmazdı, hepsine çok şey borçluyum.

- Kenan İmirzalıoğlu olmasa kabul eder miydiniz bu rolü? - Başka isimler söylediler, oynamak taraftarı değildim. Kenan olduğunu duyunca atladım.

- Neden, ne ifade ediyor Kenan İmirzalıoğlu sizin için? - Tanıdım onu çünkü; açık sözlü, yalansız bir adam. Bilmediği şeye 'bilmiyorum' diyen adamı çok severim. Bir de mühendis adam!

- Yani? - Adam yüksek matematik okumuş, diyalektiği, konuşmayı bilen, söylediği sözün ne olduğunu bilen, cevabını verirken de, suali sorarken de açık seçik ve net bir adam. Her şeyden ötesi kıskanmayan bir adam. Kendisi fenomen, bugün Türkiye'deki gençliğin en beğendiği adam ama 'ben büyüğüm, benden iyisi yok' demiyor. Daha ne olsun ki!

- Tuncel Kurtiz neden önemli sizin için? - K.İ: Benim için o başlı başına bir efsane. Bir gün, bir yolculuk sırasında Ali Sürmeli bana "Kaz Dağları'nın oradan geçeceksin, Tuncel Abi'ye uğra, bir çayını iç mutlaka' dedi. Bir uğradım, dokuz gün kaldım!

- Alacakaranlık dizisinden önce mi oldu? - K.İ: Tabii, tanışmamışız daha önce, çay içmeye gittik, dokuz gün akldık, çok güzel sohbetlerimiz oldu. Hayatıma çok büyük katkısı oldu onun. Sabahları yürüyüşe çıkartıyordu bizi Tuncel Abi. Bana "Oğlum aferin, çok akıllı gidiyorsun, çok efendisin, neyi nerede ne yapacağını biliyorsun, hep doğru işler yapıyorsun, birçok şeyi sağ duyunla hallediyorsun, sinirlenmiyorsun" dedi. "Tuncel abi böyle konuşurken iyi güzel de, yarın torunum, 'Dede anlatsana hikayelerini' dediği zaman benim hikâyeler çok sıkıcı olacak' dedim. Çünkü onun hikâyeleri o kadar eğlenceli, o kadar gerçek dışı ki... O an ne hissediyorsa, kalbi ne için çarpıyorsa onu yapıyor, çok etkileyici.

- 'Yeğen' diye başlayıp bana bir hayat tavsiyesi verseniz Tuncel Kurtiz olarak... - Hayatı yaşamak lazım. 'Ne olacak acaba yarın' diye düşünmeden... Tolstoy'u okumak lazım, Dostoyevski'yi okumak lazım, Yaşar Kemal'i okumak lazım, Orhan Veli'yi, Sait Faik'i bilmek lazım, Erkan Oğur'u dinlemek lazım, dünya müziğiyle etnik müzikle yakınlık kurmak lazım. Hacı Arif'i tanımak lazım, Itri'yi bilmek lazım. Bunlarla yaşadıkça hayatın zenginleşir ve zaten sen kendi hayatını kurarsın o zaman. Benim tavsiye ettiğim hayat budur yeğen!

"Şimdi Zeki Demirkubuz gibi bir adam var, Uğur Yücel var, Derviş Zaim, Nuri Bilge Ceylan var, çok iyi oyuncular geliyor. Bizim dizide oynayan oyuncular gibi oyuncular var. Bizim zamanımızda Yeşilçam'da böyle oyunculuk yoktu. Kimse rolünü ezberlemiyor, senaryoyu bile okumuyordu. Nesini seveyim ben Yeşilçam sinemasının? Ama Yılmaz (Güney) bana "Bulunalım içinde, bak neler yapacağız ihtiyar" dedi. Hayat öyle sürdü ki her şey değişti."

Anahtar Kelimeler: