Beylikdüzü'nde bir fabrikada çalışan okur, işvereninin merkezi sistemden çalışanlara bütün gün dini vaazlar dinlettiğinden şikayet ediyordu. Göktürk, "işyerleri laik alanlardır" diyerek sözkonusu olayı eleştirdi. İşte o yazı:
Fabrikada dini telkin
Bir fabrika düşünün... Bütün gün tezgâhınızın başında çalışırken bir yandan da fabrika içine merkezi bir sistemden yapılan yayından dini telkinler dinliyorsunuz. Bir ses, bütün gün size neyin sevap, neyin günah olduğunu, iyi bir Müslüman olmak için nasıl yaşamanız gerektiğini vb. anlatıyor.
Olaydan o fabrikada çalışan bir okurumun mektubu sayesinde haberdar oldum. "Fabrikaya mı girdik, camiye mi girdik anlayamadık. Beğenmiyorsan çık, diyebilirsiniz tabii. Ama söyleyinTürkiye'de kaç kişinin böyle bir şansı var? Biz ekmek paramızı kazanmak için burada çalışmaya mecburuz. Ama çalışıyoruz diye Allah'ın günü vaaz dinlemeye mecbur değiliz" diyor ve çok da haklı...
Ben tekil olayları çok az konu ederim yazılarımda. Tekil bir olay, ancak yaygın bir zihniyetin ürünüyse bu sütunlarda yerini bulur ve bu da böyle bir durum.
"laik" alanlardır
Acaba bu işveren, fabrikada çalışan bütün işçilerin Müslüman olduğunu ya da Müslüman olsa bile mesai boyunca vaaz dinlemek istediğini nereden biliyor da böyle rahat rahat din propagandası yapıyor?
Eğer "Ben zaten dindar olduğunu tanıdığım bildiğim kişileri işe alıyorum" diyorsa, bu daha da vahim. Zira hiçbir işverenin işe alımlarda dine, cinsiyete, ırka, siyasi ya da ideolojik görüşe göre ayrım yapma yetkisi olmadığı gibi, bu konularda soru sorma hakkı bile yoktur.
Mesela bugün dünyanın birçok yerinde, işe eleman almak için verilen ilanlarda işyerinin aradığı elemanın bırakın dinini ya da etnisitesini, yaşını ya da cinsiyetini bile belirtmesi yasaktır, ayrımcılığa girdiği için...
Zira, işyerleri kamusal bir alandır; o yüzden de dini anlamda laik, ideolojik anlamda renksiz, cinsiyetsiz alanlardır. Fabrikada yapılan bu dini yayın ise apaçık bir endoktrinasyon faaliyetidir. Oysa hiçbir işverenin çalıştırdığı elemanları kendi dünya görüşü doğrultusunda endoktrine etme diye bir hakkı olamaz. Çalışanlar oraya işgüçlerini satmaya gelirler. Patron, verdiği parayla onların işgüçlerini satın alır. Zihin ve inanç dünyalarını değil...
Bütün bu anlattıklarımdan durumun vahametini hâlâ kavrayamayanlar için bir örnek vererek kapatayım konuyu:
Günün birinde, girdiniz işyerinin kapalı devre yayın sisteminden sabahtan akşama ateizm propagandası yapıldığını, çünkü patronun ateist biri olduğunu düşünün. Ya da bir "kızıl kapitalist"e denk geldiğinizi ve onun işçi sınıfı diktatörlüğü vaazlarını dinlemek zorunda kaldığınızı... Bunun kişilik haklarınıza aykırı olduğunu, açıkça taciz edildiğinizi düşünmez miydiniz?
O zaman biraz empati yapmaya çalışın.
Beylikdüzü'ndeki bu fabrikanın ismi şimdilik bende saklı. Mektubu gönderen okurumun adı da... Çünkü fabrika yönetimine bu uygulamayı sonlandırması için bir şans vermek istiyorum. Eğer devam ederlerse teşhir etmekten ve soruşturulmasını istemekten başka alternatifim kalmayacak.