1958 tarihli Paris Review röportajında Nobel ödüllü yazar William Faulkner, "genç bir yazar teoriyi takip ediyorsa aptaldır” der. “Kendi hatalarınızla kendinizi eğitin; insanlar ancak yanlışlarından öğrenir. İyi bir sanatçı kimsenin ona tavsiye verecek kadar iyi olmadığına inanır.”
Diğer yazarlardan ihtiyacın olanı al
25 Şubat 1957'de Virginia Üniversitesi'ndeki derslerinden birinde Faulkner şöyle der:
"Daha önce söylediğim üzere, yazarın tamamen ahlak dışı olduğunu düşünüyorum. İhtiyacı olan neyse, nerede ihtiyacı varsa alır; bunu açıkça ve dürüstçe yaparak yaptığının, kendinden sonra gelenlerin ondan da alacak kadar iyi olacağını umut eder ve kendi de aldığı için en iyi selefleri tarafından hoş karşılanacağını hisseder."
Üslup hakkında çok endişelenme
Faulkner’ın deyişiyle “şeytanları tarafından yönetilen” dâhi bir yazar üslubu hakkında endişelenmek için çok meşguldür. “Bence hikâye büyük ölçüde kendi üslubunu zorlar, yazarın üslup üzerine çok endişelenmemesi gerekir. Eğer üslubu çok düşünüyorsa, o halde saçmalık olmasa bile değerli bir boşluk yazacaktır... Çok güzel olacak ve kulağa gayet hoş gelecektir ama pek içeriği olmayacaktır.” Deneyimlerinden esinlenerek yaz ama 'deneyim'in tanımını geniş tut
“Bence deneyim algıladığınız her şeydir. Kitaplardan gelebilir; sizi etkileyecek derecede gerçek ve canlı bir kitaptan –bir hikâyeden. Benim fikrime göre bu sizin deneyimlerinizden biridir. O kitaptaki insanların yaptığı eylemleri yapmanız gerekmez fakat eğer size doğru geliyorsa, insanların yapabileceği bir eylem olduğunu düşünüyorsanız, onlara bu eylemi yaptıranın arkasındaki duyguları anlayabiliyorsanız, bu bana göre bir deneyimdir. Yani benim deneyim tanımımda deneyim olmayan bir şeyi yazmak mümkün değildir, çünkü okuduğunuz, duyduğunuz, hissettiğiniz, hayal ettiğiniz her şey deneyimin bir parçasıdır.” Karakterlerini iyi bilirsen hikâye kendi kendini yazar
Bir karakterin mefhumunu iyi bilirsen, hikâyedeki olaylar o karakterin içsel gerekliliğine göre doğal olarak akar, der Faulkner: “Bende işi karakter yapar.”
Bir ders sırasında bir öğrenci bir karakteri aklına getirmenin mi yoksa aklına geldikten sonra onu kâğıda aktarmanın mı daha güç olduğunu Faulkner’a sorar. Faulkner şöyle yanıt verir:
Reklam
Reklam
“Karakteri aklıma getirmek diyebilirim. Bir kez aklına girdi mi ve sana doğru ve gerçek geliyorsa, o kendi kendine işi halleder. Bundan sonra tek yapacağım onun arkasına düşmek, yaptığı ve söylediği her şeyi yazmaktır. Karakteri bilmeniz, ona inanmanız gerekir. Canlı olduğunu hissetmeniz gerekir ve elbette inandığınız karaktere uyması için olası eylemler arasında belli derecede ayıklama ve seçme yapmanız da gerekecektir. Bu noktadan sonra onu kâğıda aktarmak mekanik bir iştir.” Lehçeyi tutumlu kullan
“Olabildiğince az lehçe kullanmak en iyisidir çünkü alışık olmayan insanın kafasını karıştırabildiğine, kimsenin karakteri tamamen kendi lehçesinde konuşturmaması gerektiğine inanıyorum. Bunu sade, seyrek ama fark edilebilir dokunuşlarla göstermek en iyisidir.”
Hayal gücünü yorma
Ernest Hemingway’i yankılar şekilde Faulkner şöyle der:
“Sahip olduğum tek kural, hâlâ sıcağı sıcağınayken yazmayı bırakmaktır. Asla kendinizi zorlayarak yazmayın. İyi yazıyorken bırakın. Böylece kalemi tekrar elinize almak daha kolay olur. Eğer kendinizi yorarsanız, ölüm büyüsüne karışırsınız ve sıkıntı yaşarsınız.” Bahane üretme
Etrafındaki koşulları suçlayan bıkmış yazara karşı Faulkner lafını esirgemez:
Reklam
Reklam
“İnsanların ‘İşte evli ve çocuklu olmasaydım, yazar olurdum’, ‘Şunu yapmasam, yazar olurdum’ dediklerini duyuyorum. Buna inanmıyorum. Yazacaksan yazacaksındır ve hiçbir şey seni durduramaz.”
Ben Faulknerci değilim Hemingwayci'yim diyenler için geliyor: