Futbol fanatizmine psikolojik bakış

SAMSUN (İHA) - Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Samsunspor Psikologu Doç. Dr. Ramazan Abacı, futbol fanatizminin altında yatan psiko-sosyal dinamiğin, bireyin eksik hissettiği egosunu tamamlama çabaları olduğunu söyledi.

Türkiye'de giderek tırmanan futbol fanatizmini, psikolojik açıdan değerlendiren Doç. Dr. Ramazan Abacı, bir zamanlar ülkemizde futbolun, elit gruplarda bile gizlenen tutku olduğunu, zamanla gizlenen bu tutkunun açıkça dile getirilmeye hatta yapılacak toplantılar, verilecek randevular ve çeşitli etkinliklerin maçların saatlerine göre ayarlanmaya başladığını vurguladı.

Reklam
Reklam

Söyleniş şekli açısından farklılık göstermesine rağmen her sosyo-ekonomik kesimde 'Özür dilerim, maç var gelemem' çoğu zaman geçerli mazeretlerden sayılmaya başlandığına dikkat çeken Doç. Dr. Abacı, "Televizyonlardaki naklen yayın saatleri, iş yerlerinde randımanın düştüğü, okulda öğrencilerin derslere girmediği saatler olmaya başladı. Yevmiyesini ya da devam zorunluluğunu hiçe sayıp, işçiler ve öğrenciler maçlara koştular. Maç saatlerinde boş sınıflara, bir kulağımız gelebilecek gol haberi dışarıda, ders anlattık biz hocalar olarak. İnsanlar ekonomik kriz, enflasyon, işsizlik, insan hakları ve diğer problemlerle ancak taraftarları olduğu takım kaybettiğinde, yenilgiyi unutmak için ilgilenmeye başladılar" dedi.

"VANSPOR LİGDE KALSIN" Bir Cumhurbaşkanı'nın işsizlik sorunun en fazla olduğu illerden biri olan Van'a gittiğinde, karşılamaya gelen kalabalığın, işsizlik sorununa değinmek yerine "Vanspor 1. Lig'de Kalsın" yazılı büyük bir pankart taşıdığını hatırlatan Doç. Dr. Ramazan Abacı, "Siz hiç insanların neden maça gittiklerini ya da neden maçlarda 'Ölmeye ölmeye geldik' diyebilecek kadar fanatik olduklarını düşündünüz mü? Yanıtınız zevk aldıkları için ya da deşarj olmak için olabilir. Bunlar doğru cevaplar değildir. Çünkü, günlük yaşantımızda zaten bunu yapıyor, üstelik para ödemeden deşarj oluyoruz. Trafikteki sürücü kendisini geçenlere, kırmızı ışıkta duran taşıtlara bağırarak ya da klakson çalarak, usta kalfayı, kalfa da çırağı, çırak da işe yeni başlayan diğer çırağı, o da simit satmaya çalışan simitçi çocuğu azarlayarak deşarj olabilmektedir" ifadesini kullandı.

Reklam
Reklam

"AİLE BASKISI-AŞAĞILIK KOMPLEKSİ" Çalışkanlığa karşı aşağılık duygusunun kazanıldığı dönemin 6-11 yaş arası olduğunu, çocuğun bu dönemde önemli bilimsel ve toplumsal beceriler kazandığını ifade eden Doç, Dr. Abacı, "Bu yaşlar çocuğun okula başladığı dönem olduğu için, çocuk büyük bir arzu ile okuma-yazma ve basit hesapları somutlaştırarak yapmaya çalışır. Bu dönemin en önemli harekete geçirici enerji kaynağı 'merak' olduğundan çocuk, sürekli yeni şeyler denemeye ve üretmeye çabalar. Çocuk bunları yaparken, çevresinden aldığını geri bildirimlere göre kendi yapabilirlik düzeyini görür. Aldığı takdir ve teşvik ile kendini kabul ettirmeyi görebileceği destek ile daha fazlasını yapabileceğini öğrenir. Kısaca egosunu güçlendirir, sağlam benlik yapısına sahip olur" açıklamasında bulundu. Doç. Dr. Ramazan Abacı, şöyle devam etti:
"Yapmak istedikleri çevresi tarafından engellenen, yeterli teşvik ve takdir göremeyen çocuklar kendilerini yetersiz görüp aşağılık duygusuna kapılacaklardır. Kaçımız yüreklendirici, teşvik ve takdir edici aileden geliyoruz? Koruyucu ya da yasaklayıcı anne-baba ortamından gelen, yapmak istediği her şey için, 'evet devam et başarabilirsin' yerine 'dur yanlış yaparsın, üstüne akıtırsın ben yapayım, bak yine beceremedin' tepkilerini alan çocuklarımız, ilkokulda da herhangi bir teşvik ve takdir göremeden, yapabileceklerinin değil eksiklerinin ve yanlışlıklarının dikkate alınması ile eksiklik ve yetersizlik duyguları içinde aşağılık kompleksi ile büyümektedirler."

Reklam
Reklam

"MAÇLAR ÖLÜM-KALIM ARENASI"
"Eksiklik duyguları ile büyüyen çocuk yaşamı boyunca bu eksiklik duygularını tamamlama çabası içine girecektir" diyen Doç. Dr. Abacı, açıklamasını şöyle sürdürdü:
"Birey, otorite ve güç olarak gördüğü objeleri kendi gücüne entegre edip kendi eksikliğini tamamlama çabaları içine girecektir. Bu obje siyasi akım ya da bulunduğu ilin futbol takımı olabilir. Kanımca ülkemizde futbol fanatizminin altında yatan psiko-sosyal dinamik, bireyin eksik hissettiği egosunu tamamlama çabalarıdır. Yoksa neden insanlar günlerce hakemin verdiği taç kararına bile itiraz edip tartışsın. Hakemin vermiş olduğu yanlış kararı tuttuğu takımla entegre ettiği, eksik olarak hissettiği kendi benliğine direkt saldırı olarak görülmektedir. Çünkü egosunu eksik olarak algılayan birey, bu yetersizlikten dolayı aşırı benliğini koruma çabası içine girer, alıngan olur. Bu nedenden dolayı da birey, tuttuğu takımın galip gelmemesini ölüm-kalım sorunu olarak görmektedir. Yenilgi durumunda zaten eksik olarak algıladığı egosunu yitirme tehlikesi içinde olacağını düşündüğü için, maçlar onun için ölüm kalım arenasıdır."

Reklam
Reklam

"BÖLGESEL EKSİKLİK DUYGUSU"
Eksiklik duyguları içinde olmanın sadece bireysel değil bölgesel ve ülkelerarası olabileceğine de işaret eden, Doç. Dr. Abacı, "Bölgesel olarak da insanlar kendilerini yetersiz görüp, bölgesel ya da kentsel anlamda kendilerini ispat etme çabası içine girebilirler. Bölgesel merkez olma mücadelesini bir çok iller arasında görebiliriz. Hemen hemen her ilin komşu il ile futbol maçlarında su yüzüne çıkan bazen kanlı olabilen bir rekabeti olmaktadır. 1967'deki ancak 1 saat sürüp, 1 gol, 40 ölü ve 300 yaralı ile biten Sivasspor-Kayserispor maçında yaşadık. Bu da İstanbul, İzmir ve Ankara gibi kapital merkezi olan büyük metropollere karşı alt metropollerin kendini kanıtlama ya da gösterme çabası olarak değerlendirilebilir."

"İNSANLAR NİYE MAÇA GİDER?"
"Yukarıdaki hipotezimizi sınamak için futbol izleyicilerine bir soru anketi verilmiştir. Bu araştırmada uygulanan soru anketi, futbol ile halen aktif olarak uğraşan 100 profesyonel futbolculara ve teknik adamlara 'Bir futbol izleyicisinin bilmesi gereken 10 temel kural nedir?' sorusuna verilen cevaplardan oluşmuştur. Verilen yanıtların frekansları alınmış ve frekansı yüksek olan 23 tane bir futbol izleyicisinin bilmesi gereken temel kurallar belirlenmiştir. 23 madde soru haline getirilip kişisel bilgi anketi ile birlikte 1997-99 futbol sezonlarında 8 farklı Samsunspor futbol maçında gelen yaklaşık bin izleyiciye uygulanmıştır. İzleyiciler kale arkası, maraton ve kapalı tribün izleyicileri olarak üçe ayrılmıştır."

Reklam
Reklam

"ZEVK İÇİN DEĞİL EGO TATMİNİ" "Araştırmada izleyicilerin her maça gelişi yüzde 59.2, ayda bir yüzde 21.7, büyük takım gelince yüzde 7.5, yılda bir kez yüzde 3.3, başka maçlara yüzde 8.3 olarak ortaya çıktı. İzleyiciler gelir düzeyleri açısından bakıldığında aylık geliri ortalama 70-100 milyon (1997-99 yıl ortalamalarına göre) yüzde 43 ile ilk sırayı, 40-70 milyon lira aylık geliri olanlar (1998 ücret ortalaması) yüzde 23.1 ile ikinci sırayı alıyor. Yani yaklaşık yüzde 60 izleyicinin aylık ortalama geliri maksimum 100 milyon liradır. Bu da maça gelme gerekçelerinin çok önemli olması gerektiği sonucunu bize veriyor. Çünkü, izleyicilerin önemli bir bölümü, aylık kazançlarının önemli bir kısmını maç bileti almak için harcıyor. Bu araştırmanın en ilginç yanı ise, izleyicilerin sorulan 23 adet futbol kurallarından ortalama sadece 4 soruya doğru cevap vermeleridir. Sorular örneğin aut atışı nereden yapılır, korner atışı nereden yapılır, penaltı hangi durumlarda olur gibi para vererek maçı izlemeye gelen izleyicilerin bilmesi gereken sorulardır. Ancak bulgular bize izleyicilerin futbol maçında zevk aldıkları için gelmediklerini göstermiştir. Çünkü zevk için maça gelse idi para vererek izlediği maçın kurallarını bilmesi gerekirdi."

Reklam
Reklam

"YENİLGİYİ EGOSUNA YAPILMIŞ SALDIRI OLARAK GÖRÜR" "Bulgular da gösteriyor ki, maça gelen izleyici para vererek izlediği oyunun kurallarını bilmiyor. Ancak kuralların dahi bilmediği oyunu izlemek için kazancının önemli bir kısmını harcayarak maça gidiyor ve zaman harcıyor. Daha da önemlisi taraftarı olduğu takımın uğruna canını bile feda edebileceğini, 'ölmeye ölmeye geldik' diyerek ifade ediyor. Takımı uğruna ölüme götürebilecek kadar değerli yapan duygu nedir. Bu duygu yukarıda söylenilen eksiklik duygularını giderme çabalarıdır. Birey tuttuğu takımın gücünü, eksik algıladığı kendi egosu ile entegre eder ve kendi gücü ile ortak görür. Böylece o artık güçlü birisidir. Artık yetersiz değil, eksiğini tamamlayan bir obje vardır. Maç kazanınca kazanan kendisidir. Kendini sonunda kanıtlamış, var olduğunu gösterme imkanı bulmuştur. Takımının yenilmesini ya da takımına hakaret edilmesini kendisine yapılmış olarak gördüğü için tepkileri bize abartılı görünmektedir. O birey yenilgiyi kendi zaten yarım olarak algıladığı egosuna saldırı olarak görmektedir. Tuttuğu takım yenince de kendini ispat etmekte, kendini gösterebilmektedir."

Reklam
Reklam