Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck'ın ODTÜ’de yaptığı konuşmayı eleştirerek, “Devlet adamlığının gereği neyse onu yapmak lazım. Herhalde hala kendisini rahip zannediyor, çünkü rahipti bir zamanlar, o anlayışla bakıyor. Olmaz, bunlar çirkin gelişmeler” dedi. Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin içişlerine karışılmasına tahammül edemeyeceklerini söyledi.TBMM’de partisinin grup toplantısında konuşan Başbakan Erdoğan, geçen hafta TBMM’nin açılışının 94. yıldönümü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlandığını söyleyerek, 2014 yılından 2023 yılına kadar bir dizi çok önemli tarihi olayın 100. yıldönümlerinin idrak edileceğini kaydetti. 1. Dünya Savaşı’nın bu sene 100. yıldönümü olduğunu hatırlatan Başbakan Erdoğan, “1. Dünya Savası Osmanlı Cihan Devleti'nin tarih sahnesinden silinmesiyle sonuçlanmış, Türkiye Cumhuriyeti de bu dünya savaşının ardından kurulmuştur. 1914 yılının kış aylarında Sarıkamış Harekatı yapılmış, çok sayıda askerimiz bu harekatta şehitlik mertebesine ulaşmıştı. 100. yılına ulaştığımız Sarıkamış Harekatı’nı da bu yılın sonundan itibaren farklı etkinliklerle idrak edecek, şehitliklerimizi ve şehitlerimizi şehadetlerinin 100. yılında farklı şekilde yad edeceğiz” dedi.2015 yılının da yine önemli hadiselerin 100. yılına tekabül ettiğini söyleyen Erdoğan, ”Çanakkale Zaferimizin 100. yıldönümünü gelecek yıl farklı şekilde kutlayacağız. 2018 yılı Osmanlı Devleti’nin savaştaki yenilgisini karara bağlayan Mondros Anlaşması’nın 100. yılı olacak. 2019’da Mustafa Kemal’in 19 Mayıs’ta Samsun’dan başlattığı hareketin, ayrıca Sivas ve Erzurum Kongreleri'nin 100. yıldönümü kutlanacak. 2020 yılında ise TBMM’nin açılışının, nihayet 2023 yılında da Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıldönümlerine milletçe ulaşacağız” diye konuştu.“MİLLETİN YAŞADIĞI KORKULAR MİLLET ÜZERİNDE BİR TEHDİT ARACI OLARAK KULLANILDI”Gelecek yıl 1915 olaylarının da 100. yılı olduğunu belirten Erdoğan, önemli hadiselerin 10., 50., 100. yıldönümlerinin diğerlerinden farklı olarak ele alındığını, bu yıldönümlerinde daha geniş ve kapsamlı değerlendirmelerin yapıldığını kaydetti. Tarihe artık farklı bir gözlükle bakılması gerektiğini söyleyen Erdoğan, ”Hadiseler sıcakken üzerinde yapılan değerlendirmeler yeterince sağlıklı olmuyor. Yine birçok hadise sıcaklığını korurken, bu hadiselerin içyüzleri de objektif şekilde ele alınmıyor, alınamıyor. Daha ziyade tarih güçlüler tarafından yazılıyor. Kendi tarihimiz bakımından biz bu talihsizliği maalesef çok derin ve acı şekilde yaşadık. Tarihimiz ya galipler ya da güçlüler tarafından çarpıtılarak yazıldı ya da bizzat kendi resmi tarihçilerimiz tarafından belli bir şablon içinde çarpıtılarak kayda geçildi. 100. yıl yani 1 asır oldukça uzun bir zaman gibi. Köprünün altından çok sular aktı, zaman yaraların birçoğunu tedavi etti. Eskiye ait çok sayıda tartışma, münakaşa artık yerli yerine oturdu. Dünya üzerinde devletler genellikle arşivlerindeki gizli belgelere 50 yıllık bir gizlilik süresi koyarlar. Çok nadiren 100 yıllık gizlilik süreleri olur. 50 yıl, 100 yıl içinde tarihin gizli ya da açık hadiseleri artık insan hafızasında bir yere oturur. Tabulardan, ön yargılardan, politik kaygılardan azade şekilde konuşmaya başlanır. Bizim de millet olarak 100. yıldönümlerine ulaştığımız bütün bu hadiseleri soğukkanlılıkla, önyargılardan, siyasi tartışmalardan uzak şekilde ele alma, gerçekleri olduğu gibi öğrenme ve öğretme vaktimizin geldiğine inanıyorum. Bizim 100 yıl önceki bütün bu olayları artık korkularımızdan arınarak, kurtularak ele almamız gerektiğini düşünüyorum. Bundan 3 asır önce, 1699’da Osmanlı Devleti Karlofça Anlaşmasını imzaladı ve ilk kez toprak kaybetti. Bu tarihten itibaren 1923 yılına kadar 224 yıl boyunca devletimiz, milletimiz, ecdadımız, bizim kendi dedelerimiz sürekli cepheden cepheye koştular. Nadir zaferlerin yanında sürekli büyük yenilgiler yaşandı. Çok büyük trajedilere maruz kaldık, büyük göçleri katliamları yaşadık. Anadolu’nun, Trakya’nın hemen her evinden ve ailesinden fertler cepheye gittiler ve geri dönmediler. Trajedilerle dolu bu süreç son derece tabi bir biçimde milletimizin hafızasında acı bir yer edindi, bir takım korkuların oluşmasına yol açtı. Yaşanan bu acılar, bu korkular hem Osmanlı Devleti'nin hem Türkiye Cumhuriyeti'nin bir takım yöneticileri, elitleri tarafından son derece elverişli bir istismar aracına dönüştürüldü. Milletin yaşadığı korkular millet üzerinde bir tehdit, şekillendirme aracı olarak kullanıldı. Son 200 yıldır bu topraklarda bölünme ve irtica, toplumu terbiye etmek için kullanılan, neticesi de alınan 2 önemli korku oldu. Bazı önemli hadiselerin 100. yılına yaklaşırken bu korkuların bir tehdit aracı olarak kullanılmasını masaya yatırmak, bu korkuların üzerine artık cesaretle gitmek zorundayız. Bunu sadece 100 yıl önceki belli hadiseler için söylemiyorum, 100 yıl ve öncesinden bugüne gelen, belirsizliğini koruyan, resmi tarih şablonu içinde hapsolan ve sürekli istismar aracı olarak kullanılan her hadisenin artık tüm boyutlarıyla açığa çıkması en büyük arzumuzdur. İttihat ve Terakki Fırkası, 31 Mart vakası, Balkanlar'daki, Hicaz'daki, Doğu Anadolu'daki isyanlar, 1915 olayları sağlıklı şekilde konuşulmamış, yazılmamış, siyasi istismar haline getirilmiş. Her meseleyi açık yüreklilikle konuşalım diye bugüne kadar defaatle bunu ifade ettik. En başta tüm bu meselelerin 100 yılın ardından artık siyasetin konusu ve malzemesi olmaktan çıkaralım. Bilim adamlarına, tarihçilere yani gerçek sahiplerine bu işi havale edelim” şeklinde konuştu.“Tarih ile tarihin gerçekleri ile yüzleşmek sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve milletinin yapacağı bir yüzleşme değildir” ifadelerini kullanan Başbakan Erdoğan, 100 yıl öncesine ait korkuları, acıları, sürekli derin tutan, büyüten, bunları toplumlarını şekillendirmek için kullanan her devletin artık bu yüzleşmeyi yapması gerektiğini kaydetti. Erdoğan, “100 yaşında, 200 yaşında korkularla yaşayan hiçbir millet, hiçbir devlet reform yapamaz, istikbalini sağlıklı bir şekilde inşa edemez. 77 milyonun her bir ferdinin kendisini bu ülkenin asıl sahibi olarak hissetmesini, özgüven içinde olmasını, başını öne eğmeden dimdik ayakta durmasını gönülden arzu ediyor, bunun samimi hayaliyle yaşıyorum. 12 yıldır milletimize ve devletimize bu özgüveni kazandırmanın mücadelesini veriyoruz” dedi.“KORKMAYACAKSIN”Geçen hafta Sinan Erdem Kapalı Spor Salonu’nda binlerce gence bu konuyu anlattığını ifade eden Erdoğan, “Bu ülkenin bir vatandaşı etnik kökeninden, mezhebinden, dilinden, inancından, değerlerinden, yaşam tarzından dolayı eğer ayrımcılığa uğruyorsa orada zulüm vardır. Biz 10 yıllardır devam eden bu zulmü, bu ayrımcılığı sona erdirmenin mücadelesini veriyoruz. Bununla birlikte bu ülkenin her bir ferdinin de bu ayrımcılığın ortadan kalkması için cesur olmasını, özgüvenli olmasını bekliyoruz. AK Parti olarak 12 yıldır çok kararlı şekilde hem bu zulmün hem de bu korkuların üzerine gidiyoruz. Türk müsün? Korkmayacaksın. Kürt müsün? Arap, Çerkez, Laz, Roman, Boşnak mısın, artık korkmayacaksın. Sünni misin, Alevi misin, artık korkmayacaksın. Namaz kıldığın için, oruç tuttuğun için, Kur’an okuduğun için, çocuğunu Kur’an kursuna gönderdiğin için, başörtüsü taktığın için artık çekinmeyeceksin, artık başını öne eğmeyeceksin, artık korkmayacaksın. Annenden öğrendiğin dili konuştuğun için mahcup olmayacak, korkmayacaksın. Düşünceni ifade etmekten, inandığın gibi yaşamaktan, yaşam tarzını muhafaza etmekten korkmayacaksın, çekinmeyeceksin” diye konuştu.“ÜLKEMİZİN İÇİŞLERİNE KARIŞILMASINA ASLA TAHAMMÜL EDEMEYİZ”Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck'ın kendisini ziyaret ettikten sonra ODTÜ’de yaptığı konuşmaları eleştiren Başbakan Erdoğan, ”Kendilerine yalan yanlış neler anlatılmış, neler öğretildiyse onu ifade ediyor. Bunu bizimle paylaştığın gibi ODTÜ’de yansıtsana. Üzüntü veren, ODTÜ’de ona ev sahipliği yapanların gerçekleri söylememeleri. Almanya’da Ali’siz bir Alevilik denilen bir olay var, ateist bir anlayışın, zihniyetin Alevilik kisvesi altında kendilerinin de desteklemiş olduğu bir yapı var, sen bu yapıyı bize Alevilik olarak yansıtıyorsun. Türkiye’de böyle bir Alevilik yok. Türkiye’de siz hiçbir Alevi’ye ‘siz Müslüman değilsiniz’ diyemezsin, dediğin anda seni tersler. Almanya’daki bir kısım bir grup var, bu grubu hem destekliyor Almanlar, bunu Almanya’ya gittiğimde konuşacağım kendileri ile ve onların diliyle gelip burada konuşuyorlar. Bu yakışmaz, bu devlet adamlığına yakışmaz. Kendisiyle yaklaşık 2 saat baş başa olduk, beraber yedik, açık açık bunları konuştuk. Ben kendisine somut örnekler verdim, bu somut örnekleri bir kenara koyup da Almanya’da konuşulanları gider orada konuşursan, ‘güçlü bir iktidar var, güçlü bir hükümetsiniz, bunlardan niye korkuyorsunuz, çekiniyorsunuz.’ Bir çekinme korku yok nereden çıkartıyorsunuz bunu diyerek kendisine söyledik. Ve bir şey daha söyledik, ülkemizin içişlerine karışılmasına asla tahammül edemeyiz. Sadece onu kullandı orada, ‘bu içişlerinize karışmak gibi anlaşılmasın ama…’ Biz ama ile çok çektik, bizim ama ile uğraşacak vaktimiz yok, devlet adamlığının gereği neyse onu yapmak lazım. Herhalde hala kendisini rahip zannediyor, çünkü rahipti bir zamanlar, o anlayışla bakıyor. Olmaz, bunlar çirkin gelişmeler” dedi.