İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İzmir’in yeni tarım politikasını Ödemiş’te açıkladı. Başkan Soyer, "İzmir Tarımı" adlı yeni modelin İzmir’den başlayarak tüm Türkiye’de yeni ve farklı bir tarım ekonomisi inşa etme projesi olduğunu belirterek, modelin kentte adil gıdaya erişimdeki önemini, kırsalda ise kuraklık ve yoksullukla mücadeledeki rolünü vurguladı.
Ödemiş Belediyesi Kültür Merkezi’nde bugün düzenlediği toplantıda basın mensuplarıyla bir araya gelen Başkan Soyer, İzmir’in yeni tarım ekonomisi modelini açıkladı. Başkan Soyer, “Pandemi ve deprem süreçleri bize gösterdi ki belediyecilik hizmetleri yol, su, altyapı hizmetleri ile sınırlı değil. Vatandaşın bizden çok daha büyük beklentileri var. Zaten farkında olduğumuz bu beklentilerin ne kadar acil olduğunu gördük. İzmir’de yaklaşık 1,5 milyon kişi ekmeğini tarımdan kazanıyor, üstelik Türkiye’nin tarımsal üretiminin çok önemli bir miktarını İzmir karşılıyor. Dolayısı ile benim başkanlığımdaki İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin en temel önceliği, bu toprakların bereketini arttırarak refahını büyütmek, bu kentte yaşayan insanların sağlıklı gıdaya ulaşmasını kolaylaştırmaktır” dedi.
Başkan Soyer, ’İzmir Tarımı’nı Türkiye’de bugüne kadar uygulanan tarım politikasından ayıran iki temel farkın olduğunu vurgulayarak, “İzmir Tarımı’nı Türkiye’de bugüne kadar uygulanan tarım politikasından ayıran iki temel farktan biri kuraklıkla mücadele. 2019 verilerine göre Türkiye’de suyumuzun yüzde 77’si tarım için kullanılıyor ve bu durum acilen değişmez ise yakın bir gelecekte içme sularımız tehlikeye girecek. İzmir Tarımı, ekonomik değeri yüksek ve suyu az tüketen stratejik ürünleri destekleyerek tarımsal sulamada harcanan suyu yüzde 50 oranında azaltmayı hedefliyor. Kuraklığa karşı çiftçimizi ve şehrimizdeki milyonları koruyor, içme suyu kaynaklarımızı teminat altına alıyor. Yeni politikamızın ikinci farkı ise yoksullukla mücadele hedefi. Biz tarımı sadece tarlada yapılan ve sonlanan bir zirai faaliyet olarak görmüyoruz. İzmir Tarımı, tohum aşamasından başlayıp son tüketiciye uzanan tüm süreçleri kapsıyor. Satış ve pazarlamayı en baştan planlayarak ürünlerimizin katma değerini büyütüyor, yoksullukla mücadele ediyor ve refahı artıyoruz” diye konuştu.
Üç etap halinde ilçeleri ziyaret edecek
"İzmir Tarımı" modeli sunumunun ardından Ödemiş Belediye Başkanı Mehmet Eriş, Başkan Soyer’e, “Sizi çiftçinin, tarımın baş efesi ilan ediyorum. Kızanlarınız olarak emrindeyiz” diyerek bir efe kalpağı taktı. Soyer, basın toplantısını Büyükşehir olarak sütü üreticiden 3 liraya alacaklarının müjdesini vererek sonlandırdı.
Soyer, basın toplantısının ardından Ödemiş’te “Atalık Yem Bitkilerini Destekleme Projesi” kapsamında sulama ihtiyacı duymayan atalık yem bitkileri pilot üretim alanına gitti. Karakılçık, saz çavdarı, mürdümük ve gambilya gibi yem bitkilerinin olduğu ekim alanında incelemelerde bulunan Soyer, kuraklıkla mücadele amacıyla il genelinde susuz yetişen atalık yem bitkisi tohumlarının üretimi ve kullanımını destekleyeceklerini söyledi. Başkan Soyer, "İzmir Tarımı"nı metropol dışındaki ilçelerde anlatmaya devam edecek. Ödemiş ve Bayındır’ın ardından Başkan Soyer, sonraki haftalarda üç etap halinde Tire, Selçuk, Menderes, Kemalpaşa, Torbalı, Menemen, Foça, Aliağa, Dikili, Bergama, Kınık, Urla, Seferihisar, Karaburun ve Çeşme’yi ziyaret edecek.
"İçme suyu rezervlerimizi teminat altına alacağız"
İzmir’in yeni tarım vizyonunun en temel özelliğinin sulamaya hiç gerek duyulmayan, yağmur suyunun yettiği ya da tasarruflu sulamayla yetişebilen tarımsal ürünlere öncelik vermesi olduğunu kaydeden Soyer, "Tarımı havza ölçeğinde planlayarak bölgenin iklim koşullarına uygun stratejik ürünleri teşvik etmesi, yani daha planlama aşamasından itibaren kuraklıkla mücadele etmesi. Böylece bugün tarımsal sulamada kullanılan suyu en az yüzde 50 oranında azaltmayı hedefliyoruz. Bu yüzde 50’nin büyük kısmı havza planlamasıyla, yani doğru ürünün doğru yerde ekilmesiyle sağlanacak. Öngörülen su tasarrufunun diğer kısmı ise modern sulama teknikleriyle gerçekleşecek. İzmir’de el birliğiyle tarımsal su kullanım oranını yarı yarıya düşürmek mecburiyetindeyiz. Böylelikle hem meralarımızın daha sağlıklı gelişmesini ve yeraltı sularının korunmasını; hem de tüm İzmirliler için içme suyu rezervlerimizin teminat altında olmasını sağlayacağız" diye konuştu.
"Tarımı tohumdan rafa uzanan bir süreç olarak görüyoruz"
Başkan Soyer, "İzmir Tarımı’nı bugünün tarım politikasından ayıran temel farklardan ikincisi ise şu. Biz tarımı tohum aşamasından başlayarak son tüketiciye uzanan ve tarım sektörünün tüm halkalarını içeren bir süreç olarak görüyoruz. Yani bizim için tarım, sadece tarlada başlayıp biten bir faaliyet değil. Lojistiği, paketlenmesi, ürünlerin işlenmesi, markalaşması, tanıtılması, satışı, pazarlanması, ihracatı, araştırma, geliştirme ve eğitim faaliyetleri, sertifikasyon süreçleri ve ürün planlaması ile bir bütün. Bunu böyle görmemizin sebebi, çiftçimizin doğduğu yerde doymasını sağlamak. Biliyoruz ki, dökme ürün anlayışıyla bu değirmen dönmez. Bu nedenle tarım ürünlerimize katma değer sağlamayı daha en baştan gündemimize aldık ve bu durumu muhakkak üreticimizin lehine dönüştüreceğiz" ifadelerini kullandı.
"Bölgeye özgü üretim"
’İzmir Tarımı’nı eşsiz kılan ve ülkeye örnek olmasını sağlayacak “Başka bir tarım mümkün” felsefesinin altı ayak üzerinde yükseldiğini söyleyen Soyer, "Şimdi bunları tek tek anlatmak istiyorum. İzmir Tarımı aşamalarından birincisi “ürün envanteri ve planlaması”. Belki de yeni vizyonumuzun en önemli özelliği bu. İzmir Tarımı modelinin kilit taşı, bölgeye, iklime ve coğrafyaya özgü üretim olacak. Bunun için İzmir’in iklimi, doğası ve toprağına uygun il genelinde yetişebilen stratejik ürünler tespit ettik. Bunlar arasında küçükbaş süt ve et ürünleri, zeytin ve zeytinyağı, hububat, baklagiller ve son olarak üzüm yer alıyor. Öte yandan, alt havzalara göre değişen kestane, su ürünleri ve aromatik bitkiler gibi bir çok yan ürünü de destekleyeceğiz. Bu ürünleri tercih etmemizin temel nedeni, çiftçiye en çok para kazandıracak üretim biçimleri olmaları. Tümü, girdi maliyeti düşük, kış ve bahar yağmurlarıyla gelişen, sulama ihtiyacı çok düşük ürünler. Öncelik vereceğimiz ürünlerin tamamı, hem İzmirliyi, hem Türkiye’deki diğer şehirleri, hem de ihracat yoluyla dünyayı besleyebilecek kadar büyük üretim ve satış potansiyeline sahip. Örneğin keçi, Ege ikliminde son derece iyi büyüyebilen, çok fazla yem istemeyen, makiliklerde otlayan, son derece yüksek verimli ve sağlıklı şekilde büyüyebilen bir hayvan. Koyun ile Anadolu’ya özgü bir sığır ırkı olan karasığır da yine destekleme kapsamında olacak. Bu hayvanlar traktörün ve tarım makinelerinin giremediği eğimli arazilerdeki doğal meralarda, ot ihtiyaçlarını yılın 7-8 aylık döneminde karşılayabiliyor. Türkiye’nin, son yıllarda samanı ve yem bitkilerini ithal eder duruma geldiği düşünüldüğünde, bu kadim yöntemin gerekliliği ve kârlılığı çok daha iyi anlaşılıyor. Bunun dışında yine hiç su istemeden ve kış yağmurlarıyla büyüyen karakılçık ve saz çavdarı gibi tahıllara; gambilya ve mürdümük gibi atalık yem bitkilerine; İzmir iklimine en uygun tarımsal ürünlerden zeytin ve zeytinyağı ile üzüme de alım garantisi vereceğiz. Çünkü bunlar, kendi doğal koşullarında, çok fazla girdi ve sulamaya ihtiyaç olmadan yetişen hayvan ve bitkiler. Bilimsel araştırmalar, az sulanan ürünlerde kolay kolay hastalık olmadığını ve dolayısıyla bunları ilaçlama ihtiyacının da çok az olduğunu ortaya koyuyor. Bu stratejik ürünleri üreten veya üretebilecek çiftçimizle çalışacak bir saha ekibi kurduk. Bu ekibimiz İzmir’in 30 ilçesini gezerek bu stratejik ürünleri yetiştiren her üreticiyle tek tek görüşmeler yapmaya başladı. Bu sayede her üreticinin hangi üründen ne kadar ve hangi yöntemlerle ürettiğini, hayvancılık yapıyorsa hayvana ne yedirdiğini, zeytincilik yapıyorsa zeytin ağaçlarını nasıl işlediğini detaylı şekilde öğreniyoruz. Bu araştırmanın sonucunda İzmir’in ürün envanteri ortaya çıkıyor; yani elimizde hangi üründen, hangi kalitede ve ne kadar olduğunu tüm detaylarıyla öğreniyoruz. Böylece üreticilerimizle birlikte çalışmalara başlıyor, İzmir tarımının geleceğine birlikte yön veriyoruz" şeklinde konuştu.
"İkinci aşama tarımsal destek çalışmaları"
"İzmir Tarımı’nın ikinci aşaması Tarımsal Hizmetler Dairemiz tarafından yürütülen tarımsal destek çalışmaları" diyen Başkan Soyer, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu kapsamda, kooperatifler aracılığıyla yüksek miktarda ürün alıyoruz. Üretilen tüm ürünler kooperatiflerden Büyükşehir Belediyemiz tarafından satın alınarak vatandaşlarımıza ulaştırılıyor. Bir yandan kırsaldaki üretimi desteklerken, diğer yandan şehrimizdeki milyonların sağlıklı ve ucuz gıdaya erişimini sağlıyoruz. Bu kapsamda 2019 yılında yaptığımız toplam alımların miktarı 125 milyon 377 bin 92 Türk Lirası. Bu alımın İzmir kooperatiflerinden alınan kısmı 121 milyon 447 bin 379 lira. 2020’de yaptığımız toplam alımların miktarı ise 144 milyon 762 bin 472 lira. Bu alımın 127 milyon 595 bin 174 liralık kısmı İzmir kooperatiflerinden gerçekleştirildi. Bu alımları 2021 yılında da artırarak sürdüreceğiz. Belediyemiz aynı zamanda makine ekipman sağlıyor, makine parkları kuruyor, tohum ve küçükbaş hayvan desteği veriyor ve arıcılığı destekliyor."
"Operasyonel süreçleri Baysan üstleniyor"
Tarım stratejilerinin bir sonraki ayağında lojistik, işleme ve markalaşma çalışmalarının yer aldığını dile getiren Soyer, "İklim krizine ve kuraklığa çözüm ürettiğimiz bu stratejik ürünlerin lojistiği; yani üreticilerden alınması, işlenmesi, paketlenmesi ve satılacak hale getirilmesi Belediye şirketimiz Baysan tarafından gerçekleştiriliyor. Baysan’ın burada üstlendiği rol çok önemli; çünkü İzmir Büyükşehir Belediyesi adına tüm operasyonel süreçleri gerçekleştirerek diğer tarımsal şirketlere ve kooperatiflere örnek teşkil ediyor. Baysan, özel sektörün risk almadığı veya küçük üreticinin yatırım yapamayacağı konularda, bu yatırımı gerçekleştirerek İzmir Tarımı’nın lokomotif gücünü oluşturacak. Öz kaynaklarımızla Ödemiş’e et işleme tesisi kurduk, Bayındır’a ise dev bir süt işleme fabrikası kuruyoruz. Yaklaşık 65 milyon liraya mal olacak süt işleme fabrikamızın inşaat zemin alanı yedi bin metrekare. 2021 Mayıs ayında temeli atılacak fabrikanın, 2021 yılı aralık ayında deneme üretimine başlamasını planlıyoruz. Fabrikamız, 2022 Ocak ayından itibaren tam kapasite çalışmaya başlayacak. Bu tesiste 100 kişinin çalışmasını öngörüyoruz. Yarın bu tesisimizin tüm özelliklerini Bayındır’da, yerinde inceleyeceğiz. Önümüzdeki dönemde inek sütündeki alımlarımızı Belediye şirketimiz Baysan sayesinde 16 milyon litreden 22 milyon litreye yükseltiyoruz. Bunun 16 milyonu süt kuzusu projesiyle hemşerilerimize ulaşacak, geri kalanı ise paketlenerek kendi markamızla piyasaya sunulacak. Büyükbaş yetiştiriciliğinde su tasarrufu yapan yerli yem bitkilerine geçişi bu süreçte tedricen hızlandıracağız. 2021 ve 2022 döneminde inek sütü alımına küçükbaş sütü alımını da ekliyoruz. Baysan şirketimiz aracılığıyla bu tesiste kullanılmak üzere ilk yılda 7 milyon 500 bin litre koyun sütü, 5 milyon litre keçi sütü ve 2 milyon litre manda sütü üreticilerimizden satın alacağız. Süt işleme fabrikamız, günlük 100 ton süt işleme kapasitesine sahip olacak. 2021 yılı içinde et entegre tesisimiz için 50 bin adet kuzu ve 4 bin adet karasığırı, üreticilerimizden satın alıyoruz. Ödemiş’teki et işleme tesisimiz, Nisan ayından itibaren tam kapasiteyle çalışmaya başlıyor. Öte yandan Baysan, 10 bin dönüm arazide susuz yem bitkisi ve hububat ekiminde de sözleşmeli alım gerçekleştirecek. Alacağımız yem miktarının değeri yaklaşık 15 milyon lira. Havza ölçeğinde yapacağımız alımlarda ise örneğin Beydağ’dan 100 ton kestane, Ödemiş’ten 300 ton patates satın alacağız. 2021 ve 2022 döneminde toplam 338 milyon 600 bin TL’lik alım yapacağız. Böylece belediyemizin köylümüze yapacağı maddi destek neredeyse üç dört kat artacak. Bunun 154 milyon 600 bin lirası süt ürünlerine, 97 milyon lirası et ürünlerine, 15 milyonu yem bitkilerine ve geri kalan 72 milyon ise diğer ürünlere tekabül ediyor. Tüm et ve süt alım sözleşmeleri, kuraklıkla mücadelemize katılan üreticilerimizle bu yıl içinde gerçekleşecek. 2021’de alım garantisi verdiğimiz tüm bu ürünleri, piyasa değerinin üzerinde bir bedelle satın alacağız. Bu da üreticilerimizin emeğinin karşılığını almasını sağlayarak, İzmir Tarımı ilkelerini harfiyen uygulamalarını teşvik edecek. Tüm bu süreçler İzmir Tarımı markalaşma çalışmalarımızı da hızlandıracak. Bu kapsamda Çiğli Sasalı’daki tarımsal araştırmalar merkezimizde bir tarımsal tasarım ofisi kuracağımızı buradan müjdelemek istiyorum. Üreticimiz, burada kuracağımız merkez sayesinde ürünlerinin paketlenebilmesi için ücretsiz tasarım desteği alabilecek. Burada yapmak istediğimiz ’Başka bir tarım mümkün’ felsefesiyle şekillenen İzmir Tarımı’nın marka değerini büyütmek. İzmir’de bu vizyon ve strateji çerçevesinde üretilen ürünlerin; hem doğanın, hem de insanların sağlığını koruyan bir uygulama olduğunu anlatmak ve İzmir Tarımı’nın farkını ortaya koymak" diye konuştu.
"İzmir ürünleri tüm dünyaya satılacak"
"Üretilen, markalaşma süreci tamamlanmış, paketlenmiş ürünler İzmir Tarımı stratejimizin sonraki aşaması olan satış, pazarlama ve ihracat için hazır hale geliyor" diyen Soyer, "Bu dördüncü aşamada yapmaya çalıştığımız katma değeri yüksek bu ürünleri İzmir, Türkiye ve dünyadaki diğer mecralarda satışa sunmak ve üreticilerimize, çiftçimize daha fazla gelir sağlamak. İzmir’deki doğa dostu stratejik ürünlerimize olan talep, uluslararası piyasalarda da hızla artıyor. Dolayısıyla biz İzmir Tarımı’nın ürünlerini sadece iç piyasa için değil, aynı zamanda ihracat için de geliştiriyoruz. Belediye şirketimiz İZFAŞ, bu konuda büyük bir rol üstleniyor. Markalaşma, e-ticaret ve ihracat konularında tecrübesi olmayan küçük üreticilerimizi fuarlarımız ile dünyaya açıyoruz. Buradan yine müjdelemek isterim ki Sasalı’daki tarım merkezimizde bir ihracat destek ofisi de kuruyoruz. Katma değeri yüksek, markalaşmaya ve teknolojiye dayalı ihracatı artırmak için seferberlik başlatıyoruz. Bu konuda Ege İhracatçı Birlikleri, İzmir Ticaret Borsası ve İzmir Ticaret Odası ile ortaklık içinde çalışıyoruz. Önümüzdeki dönemde Belediye şirketimiz Baysan üzerinden doğrudan ihracat yapacağız" dedi.
"Amaç ihracatı 250 milyon dolar seviyesine yükseltmek"
Yeni dönemde sadece alım garantisi vermekle kalmayıp artık satış garantisini de gündeme aldıklarını söyleyen Soyer, "Bu satış garantisinde de en önemli hedefimiz ihracat. İZFAŞ’ın düzenlediği fuarlar üreticimizi dünyadan alıcılar ile buluşturmaya devam edecek. Türkiye’nin tek zeytin ve zeytinyağı fuarı Olivtech, yine Türkiye’nin tek organik ürünler fuarı ekoloji İzmir, Türkiye’de ilk defa düzenlenecek Terra Madre gibi fuarlarla küçük üreticilerimizi doğrudan ihracatçı haline getiriyoruz. Flowera Kesme Çiçek Süs Bitkileri ve Peyzaj Fuarı ile Küçük Menderes havzamızdaki bu önemli sektöre destek oluyoruz. Amacımız, 13 milyon dolara düşen ihracatı 250 milyon dolar seviyesine yükseltmek. Bu kapsamda, az su tüketen süs ve peyzaj bitkileri, hem alım garantisinde, hem ihracat desteğimizde önceliğimiz olacak. Desteğimiz iç piyasaya erişim ve e-ticaret alanında da sürecek" dedi.
"Sertifikasyon sürecinde ortak akıl"
İzmir Tarımı’nın beşinci aşamasında ise “araştırma geliştirme, eğitim ve sertifikasyon süreçleri”ni gerçekleştireceklerini söyleyen Soyer, "Bu konuda Büyükşehir Belediyemizin pek çok yatırımı var. Geniş kapsamlı Can Yücel Tohum merkezimiz kurulma sürecinde. TÜSİAD ile kurduğumuz, önümüzdeki ay açacağımız, girişimcilik merkezinde önceliğimiz tarım olacak. Gediz Deltası Sasalı’da iklim değişikliği ve kuraklık ile ilgili tarım araştırmalarının yapılacağı bir merkezimiz açılıyor. Burada hem ürün planlama çalışmaları, hem de az önce bahsettiğim tasarım ve ihracat destek ofislerimiz yer alacak. Seçim vaatlerimizden biri olan Tarım Lisesi de 2022’de eğitime başlayacak. Pandemi koşulları iyileşir iyileşmez metropolde yaşayan çocuklarımızın kırsal alanda eğitimiyle ilgili çalışmalar yapacağız. Buradaki amacımız, şehirlerde yaşayan çocuklarımızın doğayla buluşması, toprakla haşır neşir olması ve tarımsal üretim sürecini görerek öğrenmeleri" dedi.
16 bin 220 köy kapatıldı
Türkiye’de tarımın içine düştüğü sıkıntıların en temel sebeplerinden birinin 2012 yılında Büyükşehir Yasası ile toplamda 16 bin 220 köyün kapatılması olduğunu savunan Soyer, "Buna karşı Seferihisar’da “Geleceğin Köyleri” adıyla bir hareket başlatmıştık ve kısa sürede 1000’e yakın köyün katıldığı bu oluşum tüm Türkiye’ye yayılmıştı. 2013 yılında Teos Antik Kenti Tarihi Parlamentosu’nda, yüzlerce köy muhtarıyla bir araya gelerek Büyükşehir Yasası’yla kapatılan köylere karşı tepkimizi haykırdık ve mücadelemizi başlattık. Çünkü köylerin mahalleye dönüştürülmesinin, bir isim değişikliğinden ziyade Türkiye tarımının çökmesine neden olacak sonuçlar doğuracağını biliyorduk. Ne yazık ki dediğimiz gerçek oldu ve bu yasa değişikliği sonrası aradan geçen 8 yılda Türkiye tarımı, hiçbir zaman olmadığı kadar büyük yara aldı. Yakın zamanda bir torba yasa ile köylerin “kırsal mahalle” olarak belirlenebilmesinin önü açıldı. Bu yasa bir kez daha, bizim köy kapatmalara karşı mücadelemizin haklılığını ortaya koydu. Kırsal mahalle olarak belirlenecek köylerde; vergi, harç ve su gibi çeşitli muafiyet ve indirimler getirilmesi, elbette olumlu bir gelişme ama yeterli değil" dedi.
"İzmir Tarımı dertlere derman olacak"
"Köyler kapatılınca ortak mülkiyet alanları, ortak meralar ve araziler elden çıkmıştı. Yapılan düzenleme bu malları, köylere geri vermiyor" diyen Soyer, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Başka bir tarım mümkün’ diyerek hayata geçirdiğimiz İzmir Tarımı’nın şehrimizden başlayarak tüm ülkemizde, köylerimizin ve çiftçimizin dertlerine derman olacağına inanıyoruz. Buradan, adı mahalle olarak değiştirilen tüm köylerimize sesleniyorum. Kırsal mahalle statüsü için başvurunuzu bir an önce ilçe belediyelerimize gerçekleştirin. Büyükşehir Belediyemiz her konuda olduğu gibi bu konuda da köylerimizin yanında olacak, üreticimizin refahını büyütmek için sizlerle birlikte canla başla çalışacak. Yerli ve millî olmak, sözde değil, özde olması gereken bir meseledir. Bir bayrak düşünün! Göklerde dalgalanması için göğsünüzü siper edeceksiniz. Bir memleket düşünün! Sınırlarını korumak için binlerce şehit vereceksiniz. Fakat o sınırların içindeki vatan toprağını kaderine terk edeceksiniz. Tarlaların ve köy evlerinin birer birer boşalmasına seyirci kalacaksınız. Yerli ve milli tohumlarımız hızla yok olurken, yabancı tohumlara teşvik vereceksiniz. Kültürümüzü, köklerimizi ve geçmişimize ait ne varsa her şeyi inşaat sektörüne kurban edeceksiniz. Büyük bir ustalıkla, tarımın doğduğu topraklarda tarımı yok etmeyi başaracaksınız. Buğdayın, koyunun, keçinin, sığırın, armudun, kirazın, üzümün, incirin, zeytinin ve daha nicesinin ana atanında, tarımın binlerce yıldır yapıldığı bu topraklarda, Anadolu tarımından geriye eser bırakmayacaksınız. Verimi yüksek diyerek memleketin her yerini ithal ve yabancı tohumlara boğacak, yerli tohum ve ırklarımızı teker teker tasfiye edeceksiniz. Yabancı tohumlar ülkemizi istila ederken, topraklarımız çoraklaşacak, göllerimiz bir bir kuruyacak, yer altı sularımız yüzlerce metre derinlerde kaybolacak. Üstelik tüm bunlar olup biterken, yerli ve milli olmak hamaseti yapmaya devam edeceksiniz. Merak ediyorum. Bizi biz yapan toprağımızdan, suyumuzdan ve doğamızdan daha yerli ve milli ne olabilir? Ellerimiz ülkemize ait tüm değerleri tek tek yok ederken, sözlerimiz nasıl yerli ve milli olmaktan bahsedebilir? Kimse kusura bakmasın. Tarım tekelleri daha da büyüsün; yabancı şirketler borç batağı altında ezilen köylümüze daha da fazla ithal tohum, daha çok ithal ilaç, ithal yem ve hayvan satsın diye; topraklarımızın kuraklaşmasına ve halkımızın yoksullaşmasına asla izin vermeyeceğiz. Milletimiz için yoksulluğun ve topraklarımız için kuraklığın kader olmadığını çok iyi biliyoruz. Eskiden savaşlar topla tüfekle, işgaller askerlerle ve postallarla olurdu. Bugünün savaşları ve işgalleri ise tohumla, ilaçla ve topraklarımızı çoraklaştıran, köylümüzü esir eden yanlış tarım politikaları ile oluyor. Memleket toprağının her karışı kutsaldır. Bu ülkenin her karışını korumak için mücadelemizi son nefesimize kadar sürdürmeye kararlıyız. Bu büyük işgale yine İzmir’den başlamak üzere başkaldırıyoruz. Yoksulluğa ve kuraklığa karşı ilk adımımızı, “Başka Bir Tarım Mümkün” diyerek, İzmir Tarımı ile, bugün burada Ödemiş’te atıyoruz. Üreticimizle yan yana, yerli ve milli bir tarım politikası inşa ediyoruz."