Aldığı Hüs-ü Hat eğitiminin ardından 7 yıl sonra icazet almaya hak kazanan Eskişehirli hattat Emre Özdemir, hem çalışmalarını yürütmek, hem de bu sanatı tanıtıp ilgi duyanları bir araya getirmek için hat atölyesi açtığını belirterek, “Kapımız da gönlümüz de herkese açık” dedi.Özdemir’in küçük yaşlarda başladığı resim ve yazı ilgisi, yıllar sonra bulduğu üstadı sayesinden hat sanatında başarılı olmasını sağladı. Hattat Emre Özdemir, 2010 yılında tanıştığı ünlü Hattat Mahmut Şahin’den ilk Sülüs meşklerini alarak başladığı hat eğitimini 2016 yılında tamamlayarak icazet almaya hak kazandı. Daha sonra çok sayıda sergilere katıldığını anlatan Özdemir, “Biraz hızlı ve çok yazı yazıyorum. İnternette paylaşıyorum. Çok fazla geri dönüş oluyor. Görüşüp, tanışmak isteyenler de oluyor. Bunun için tarihi Odunpazarı bölgesinde hat atölyesi açtım. Aslında burayı hem hattı tanıtma hem de arkadaşlarla böyle sohbet etme amaçlı açtık. Çok da ticari bir amacımız yok. Daha çok hat sohbeti edilebilecek bir yer olarak dizayn etmeyi düşündük. Burası 3 katlı. Alt katlarda da ebru tesisi ya da naht düşündük. Bir kompleks tesisi olmasını istedik. Bina biraz eski ve bakıma ihtiyacı olduğu için yapamadık” dedi.Hat sanatı şükür canlanıyorCumhuriyet öncesi Osmanlı döneminde matbaayı bile geciktiren bir hat sektörünün mevcut olduğunu anlatan Özdemir, “Daha önce binlerce hattat vardı, sayıları çok fazlaydı. Bunları etkilememe adına bile ecdat matbaayı biraz geciktirmiş. Bu sanatın dışında katipler de var. O zamanlarda levha kültürü çok yok. Hat kültürü Kur’an-ı Kerim tabanlı. Bir hattat en az ortalama 15-20 Kur’an- ı Kerim yazıyor. 400’e kadar Kuran’ı Kerim yazan hattatlar var. Levha kültürü 1800’lerden sonra başlıyor. Eski camilerin çoğunda da yok. Öncesinde çok fazla levhaya dönmemiş hat. Cumhuriyetin ve ‘Harf İnkılabının’ neticesinde Hasan Çelebi hocanın dediği göğe çekiliyorlar. Ne bir malzeme var, ne bir mürekkep var, ne yapanı var. Bu sanat yok olup gidiyor. Ta ki bu sanat gönül vermiş, hiç kimse sipariş yazmasa da kendisini hatta vakfetmiş Hattat Hamit Hoca sayesinde hat günümüze intikal ediyor. Onun 3-4 talebesinin de azmiyle oluyor. Bizler de onların devamıyız. Silsile geleneği var. Bir hoca eğitimi şart. Bir icazet geleneği var. Bu icazeti alanlar pasif durmuyor. Hat eğitimi verme, bu sanatı kültürel anlamda geliştirme adına çalışmalar yapıyorlar. Bu tür çalışmalar için atölye ve derneklere ihtiyaç duyuluyor. Harf inkılabıyla eski yazı yasaklandı. Arap harfleri, kibar-ı kelam diyoruz, yasaklandı. Kitabeler bile sökülmüş. Şimdi Allah’a şükür canlanıyor” dedi.Hat sanatı artık unutulmaya yüz tutmuş sanatlar arasından çıkarılabilirEskişehir’de en azından bu işin eğitimini almış 100’ün üzerinde kişi olduğunu, Hattat Mahmut Şahin’den icazet almış 15 öğrenci bulunduğunu söyleyen Emre Özdemir, “Hocamız, Eskişehir’in yanı sıra İstanbul, Bursa, Kütahya ve Kocaeli’de eğitimlerini sürdürüyor. Kimse boş durmuyor. Bu işte bir kıvılcım olduğunda devamı geliyor. Çıraklık, çıradan geliyor. Ustanın yanında yanmak gerekiyor. Şu anda internet üzerinden de ders gönderilebiliyor. Şu anda bir hattata ulaşmanın kolaylığı var. Eskiden böyle değildi. Yakın geçmişte unutulmaya yüz tutmuş sanatlar arasında yer alıyordu. Artık bu kategoriden çıkarılabilir. Buna şükrediyoruz. Geleneksel eğitimde öğrenci dersini alıyor. Ders üzerine devam ediyor. Öğrenciden eser beklenmiyor. Belediyeler ya da bu tarz faaliyetleri icra eden kurumlar yıl sonunda sergi bekliyor. Öğrenci daha tam anlamıyla yetişmeden eser yapmaya zorlanıyor. Onlar da eser yapıp sergiye katıldıkları zaman bu işte piştiklerini zannedebiliyorlar. Bu çok sıkıntılı bir durum. Bu sefer klasik hat eğitimi almadan, icazet de almadan olgunluğa eriştiklerini zannedip eser vermeye çalıştıkları zaman piyasa da kaliteyi düşürebiliyorlar. Ben bilgisayarda ruhun eksik olduğunu görüyorum. O el hareketlerinin, herkesin karakteristik özellikleri yazıya yansıyor. Ama bilgisayarlarda otonom yazılar çıkıyor. Bunun zaman içinde çok ilgi göreceğini düşünmüyorum. Bunu da şu anda engellemek imkansız. Birazcık bilgisayar eğitimi alanlar hat eğitimi almadan bu işe dahil olabiliyorlar. Hattaki ruhu yakalayamadıklarını düşünüyorum. Uzun vadede çok kalıcı olacağını düşünmüyorum. Mesela 20 sene önce bir hattatla görüşebilmenin pek imkanı yoktu. Parmakla gösterilecek kadar sayıları azdı. Eskişehir’de en azından hattat denildiği zaman gösterilebilecek aktif olarak 3-4 nokta var. Bu noktaların çoğalması çok güzel olur. İnşallah çoğalır. 5-6 tane daha olsa en azından bu sanatın ölmediğini gösterir. Vatandaşların dikkatini de çeker. Hat öğrencisi bu işe ticari bir kaygıyla başladığı zaman bir ayağı kısa kalıyor. Bu işte bir maneviyat olduğuna inanıyorum. Hat bir hocanın taliminde gizlidir. Kıvamı çok yazmakla, iyi olması ise İslam Ahlakı üzerine olmakla mümkün olur deniyor. Ahlak da çok önemli. Tasavvuf eğitimine benziyor. Hoca talebe ilişkisinde, hoca çok güzel yazı yazan öğrenciyi her hafta bir Maşallah deyip geçirmez. Onu dener, bırakır. Bazen kağıdı pis bıraktın der. Bazen meşki sunuşundan dolayı bırakır onu. Sabır eğitimi o yüzden meşakkatli. Eğitim 5-6 yıl sürüyor. O eğitim sürecinde elekten düşüyorlar. Elek çok güzel sallanıyor. Küçük taneler düşüyor. Büyükse kalıyor. Hoca eleği çok sallar. Öğrenciyi her yönden dener. Bir de hoca klasik eğitimde hatta zarar vermeyecek öğrenciye icazet verir. Öğrencinin hattın sorumluluğunu taşıması lazım. O ağırlığı taşıması lazım” diye konuştu.Sanatçının derdi para olmamalıBir hat sanatçısının derdinin levha, yazı satmak olmaması gerektiğini anlatan, bunun için ilgili devlet birimlerinin bu alanda destek sunmasını isteyen Hattat Emre Özdemir, “Bu dönemde sanatçının derdi para oluyor. Bu sefer de para kaygısıyla ticari maksatlı işler çıkıyor. Devlet tekelinden belediyeler ya da başka bir kanal vasıtasıyla desteklenmeli. Bizim hat geleneğinde hoca öğrenciden para talep etmez. Biz meşki parayla öğretmeyiz. Ama bir fatura ödenmesi gerekiyor. Belli başlı masraflar oluyor. Bu işin tabanında devlet desteği gerekli. Bir sanatçının derdi para olmamalı. O zaman sanatçı güzel eserler ortaya koyar. İyi talebeler yetiştirir. Pirimiz Hazreti Ali’dir. O Küfe’de yazı yazıyor. Klasik eğitimde aynı gelenek devam ediyor. Kuralları çok fazla ve çok katı olan bir sanat” dedi.Sanat konseylerine hat sanatçılarının da dahil edilmesi gerekiyorBu sanat dalı ile ilgili en büyük çıkmazın internet olduğunu, vatandaşların internetten istediği levhayı aradığını anlatan Özdemir, şunları söyledi;“Hat sanatını bilmeyen birinin yüklemiş olduğu görüntülerle karşılaşan vatandaş da yazıdan anlamadığı için hataları fark edemiyor. Sonra alıp onu camiye yazıyor. Ne yazdığını bilmeyenler bile var. Sanat konseylerine hat sanatçılarının da dahil edilmesi gerekiyor. Muhatap olarak alınması gerekiyor. Diyanet ve müftülükler bizi muhatap almıyor. Biz bu işe yıllarımızı veriyoruz. Hocam 2002 yılından beri şehir şehir geziyor. Şu ana kadar Eskişehir’de kimse bize ‘şu nakkaşı tuttuk, şurada böyle bir çalışma yapacağız uygun olur mu, nasıl yapabiliriz?’ diye kimse danışmadı. Bize soru soran yok. Gittiğimiz zaman da muhatap alınmıyoruz. Güzel sanatlarda olduğu gibi hatla ilgili ihtisaslaşmış bölümlerin arttırılması, oraya da alınan talebelerin belli bir sınavdan geçirilerek hat sanatını yapacak insanların oraya alınması, orada geleneksel klasik yöntemle hat eğitimi almak mümkün olabilir. Türkiye’de gönüllülerin akademiyle yakınlaştırılması gerekiyor. Gerçekten ülkemizde hatta yeni bir diriliş yaşanıyor. Vatandaşlar harf inkılabı yüzünden İslam harflerinden uzaklaşmış gibi görünse de aslında gönüllerinde Arap harflerine olan sevgileri devam ediyor. Ülkemizde Latin harfleri kullanılmasına rağmen dünya da hat sanatında en ileri düzeyde olan ülkelerden biriyiz. Olağanüstü bir şey. Kur’an-ı Kerim Mekke’de indi. Mısır’da okundu. İstanbul’da yazıldı. En güzel okuyanlar Mısırlı hafızlar, en güzel yazanlar ise İstanbullu hattatlardır. Osmanlı tarihi klasik olarak kuruluş dönemi, gelişme dönemi, yükselme dönemi, duraklama dönemi, gerileme dönemi ve çöküş diye sınıflandırılır. Osmanlı tarihi döneminde ise hatta hep bir yükseliş vardır. Hiçbir zaman duraklama, gerileme ve çöküş gibi durumlar söz konusu değildir. Hat sanatı 1800’lü yıllarda zirveye ulaşır. Osmanlı yıkılırken bile hat sanatını zirveye çıkarıp bize miras bıraktı.”Yerel yöneticilerden beklentilerEskişehir Valiliğinden ve belediyelerden beklentilerini de açıklayan Hattat Emre Özdemir, “Geleneksel sanatlarda bir merkez noktası oluşturulmalı. Lüle taşçılarını bir araya topladıkları gibi. Hat, tezhip, ebru bunlar iç içe geçmiş sanatlar. Han gibi bir yerin içerisine devlet desteğiyle bizi yerleştirmelerini talep ediyoruz. Kapalı çarşı gibi bir yer. Küçük atölyeler olabilir. Mesela 500 tane sanatçı bir arada çalışsa bu Türkiye’de bir ilk olabilirdi. Her yere alışveriş merkezi yaptılar. Sanat merkezi kurulmasını talep ediyoruz. Ama kimse elini taşın altına sokmak istemiyor” diye belirtti.