Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa’nın 104. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başı olarak terör örgütlerine karşı seferberlik başlattığını söyledi.Adana, Bilecek, Burdur, Bursa, Giresun, İzmir, Karabük, Kastamonu, Kırıkkale, Mersin, Sivas, Tekirdağ, Trabzon, Yozgat ve Zonguldak’tan gelen muhtarların katıldığı 32. Muhtarlar Toplantısı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, terör örgütlerine karşı seferberlik başlattı. Erdoğan “Anayasamızın 104. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başı olarak PKK’sı ile DEAŞ’ı ile FETÖ’sü ile DHKP-C’si ile diğerleri ile adı, söylemi, yöntemi ne olursa olsun tüm terör örgütlerine karşı milli seferberlik ilan ediyorum” dedi.“PKK’nın kaybı 9 bin 500’ü buldu”“Yüreğimizin hüzünlü, gönlümüzün buruk, kalbimizin yaralı, öfkemizin hat safhada olduğu şu günlerde sizinle dertleşmek istiyorum” diyerek muhtarlara hitap eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sevinçlerin paylaştıkça çoğaldığını, acıların da paylaştıkça azaldığını ifade ederek, “Bizim acılarımız öylesine çoğaldı ki artık paylaşmanın ötesinde bir takım adımlar atmak durumundayız. Dolmabahçe’de polislerimize ve vatandaşlarımıza yönelik birisi araçla, diğeri yaya olarak iki canlı bomba saldırısına maruz kaldık. 37 polis, 7 tanesi sivil, toplam 44 şehidimiz, çoğunluğu polis 238 gazimiz var. Sadece 20 Temmuz 2015 tarihinden bugüne PKK ile mücadele verdiğimiz şehit sayısı 843 güvenlik görevlisi, 335’i sivil vatandaş olmak üzere bin 178’dir. DEAŞ saldırılarında güvenlik görevlisi ve sivil olarak verdiğimiz kayıp sayısı 300’e yakındır. 15 Temmuz darbe girişiminde FETÖ ihanet çetesi tarafından şehit edilenlerin sayısı 248, 2 bin 1893 gazimiz var. Fırat Kalkanı Harekatında 17 şehidimiz var. Şairimiz ‘Şuheda gövdesi bir baksana dağlar taşlar, o rüku olmasa dünyada eğilmez başlar, vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor, bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor’ diyor. Rüku dışında eğilmeyen o başları, hilal uğruna batan o güneşleri, yüreğimize gömdüğümüz o kahramanları en derin saygılarımızla yad ediyoruz. Biz bu kayıplara uğrarken terör örgütlerine de çok büyük zayiatlar verdirdik. PKK’ya yönelik yurt içi ve yurt dışı operasyonlarda ölü, yaralı, yakalama olarak örgütün kaybı 9 bin 500’ü buldu. Bunların arasında örgütün birçok eli kanlı elebaşı da yer alıyor. Bölücü örgütün yapılanmasına yönelik operasyonlarda 40 bine yakın gözaltı, 10 bin 500’ün üzerinde tutuklama var. Fırat Kalkanı operasyonunda ve Irak’ta DEAŞ ve PYD kayıplarının sayısı bin 800’e yakındır. FETÖ‘ye yönelik operasyonlarda tutuklu sayısı 40 bini geçti. Bunların hepsi birer piyondur. Hiçbir şehidimizin kanını yerde bırakmadık, bırakmayacağız. Hiçbir ihaneti cezasız bırakmadık, bırakmayacağız. Çünkü zalime merhamet mazluma ihanettir. Meselenin geresinde asıl oyunu da gözden kaçırmıyoruz” dedi.“Bugün de adı konulmamış bir Sevr tehdidi ile karşı karşıyayız”Türkiye’nin bir ateş çemberinden geçtiğini ve yaşanan bu günlerin öneminin gelecekte muhasebesinin yapıldığında daha net anlaşılacağını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yaşadığımız dönem en az İstiklal Harbi kadar önemlidir, kritiktir, hayati sonuçlar doğuracak ehemmiyettedir” diyerek, 1. Dünya Savaşı’nın ardından dönemin güçlerinin Türkiye’yi İç Anadolu’da sıkıştırarak Sevr’de tasarladıkları bir avuç toprağa mahkum etmek istediklerini kaydetti. Bugün Halep’te yaşananları da Sevr’de yaşananlara benzeten Erdoğan, “Doğu Halep’te yaptıkları da aynen bu. İstiklal Harbimiz milletimizin bu senaryoya verdiği cevaptır. Dönemin şartları içinde bu mücadeleyi başarıya ulaştırmış olmamız sonrasındaki tüm eksiklere rağmen çok önemlidir. Milletimiz aldığı bu nefes sayesinde yaklaşık 1 asır sonrasında yönünü yeniden geleceğe çevirme imkanı bulmuştur. Bugün de hem bölgemiz ve hem de ülkemiz üzerinde çok sinsi, alçak ve kanlı oyunlar oynanıyor. Üst akıl dediğim şey her gün yeni şeytanlıklarla karşımıza çıkıyor. Bölgemize yeni nifak tohumları ekmeye çalışıyor, kanlı gözyaşı ile iç savaş ile mezhep savaşı ile bölgemizin geleceğini karartmaya çalışıyor. Elbette şu gerçeğin farkındayız, bu bir güç savaşıdır, bu bir güç yarışıdır, ama bizim milletimizin güzel bir sözü var, bizim insanımız ‘zor oyunu bozar’ der. İstiklal Harbimizde daha öncesinde Çanakkale’de millet olarak en büyük gücümüz olarak imanımız ile inancımız ile zoru göstererek oynanan oyunu bozduk. Her ne kadar Misak-ı Milli hedeflerimizin tamamına ulaşamamış olsak da Sevr’i paçavraya çevirmeyi başardık. Bugün de adı konulmamış bir Sevr tehdidi ile karşı karşıyayız. Geçtiğimiz 3 yıldır yaşadığımız her hadise bu oyunun bir sahnesidir. Gezi’de sokaklarda başaramadıklarını emniyet-yargı darbesi ile elde etmek istediler. Orada neticeye ulaşamayınca seçimlere umut bağladılar, o da olmayınca bölücü terör örgütünün çukur eylemleriyle, orada da netice elde edemeyince en nihayet darbe ile sonuca ulaşmaya çalıştılar. Bazıları sanıyor ki tüm bu saldırıların hedefi şahsımızdır, hükümetimizdir, partimizdir. Kesinlikle öyle değil. Mesele bundan ibaret değil, ortada daha büyük bir oyun var. Saldırıya uğrayan bizim şahsımızda somutlaştırdıkları büyük Türkiye, yeni Türkiye, özgür ve müreffeh Türkiye mücadelesidir. Şayet geçtiğimiz 14 yılda ekonomide ve demokraside kat ettiğimiz mesafe olmasaydı bu saldırılara karşı böylesine güçlü mücadele veremezdik. Yitirdiğimiz her can ile yüreğimiz parçalanıyor. Bununla beraber şu tarihi gerçeği de unutmuyoruz, hep söylüyoruz ya ‘bayrakları bayrak yapan, üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.’ Biz bin yıl önce bu toprakları kendimize vatan yapmaya karar verdiğimizden beri bu iradenin bedelini ödüyoruz” diye konuştu.“Twet’lerle bizlere yollama yapanlar bunun bedelini her an ödeyeceklerdir”Konuşmasında tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet vurgusunu yineleyen Erdoğan, “Bu 4 temel direği sağlam tutamazsak gök kubbeyi başımıza yıkarlar. Eğer bunların herhangi birinden taviz verirse bizi burada 1 gün bile yaşatmazlar. Muhtar kardeşlerim, size ve sizin şahsınızda bu ülkenin 80 milyon vatandaşının her bir ferdine soruyorum, bizim bu topraklardan başka gidecek vatanımız var mı? Şahsen benim yok, kimsenin de olduğunu sanmıyorum. Arif Nihat Asya öyle söylüyor ‘ey şimdi süzgün rüzgarlarda dalgalı, barışın güvercini, savaşın kartalı, yüksek yerlerde açan çiçeğim, senin altında doğdum, senin dibinde öleceğim.’ Bizde bu bayrağın altında doğduk, inşallah onun dibinde öleceğiz. Bizi bayrağımızdan, ezanımızdan, vatanımızdan, devletimizden etmek isteyenlere canımız pahasına geçit vermeyeceğiz. Milletimizin birliğine, beraberliğine, kardeşliğine kast edenin başını ezmezsek bekamızı sağlayamayız. Bayrağımızı indirmeye kalkanın kolunu kanadını kırmazsak şehitlerimize mahcup oluruz. Vatanımızın tek bir karış toprağına dahi gözünü dikenin gözünü çıkartmak bizim namus borcumuzdur. Öyle tweet’lerle bizlere yollama yapanlar bunun bedelini her an ödeyeceklerdir. Devletimizi yıkmaya çalışanları ezip geçmek Cumhurbaşkanlığı Forsunda temsil edilen 2 bin 200 yıllık devlet geçmişimizin bize yüklediği tarihi mesuliyettir. Şayet bunları yapmazsak başımıza neler geleceğini görmek için çevremize bakmamız yeterlidir. Ülkemizi viraneye çevirmek isteyenlere izin vermeyeceğiz. Suriye’de, Irak’ta, Libya’da, daha birçok yerde bunu yaptılar ama bize yapamayacaklar. Yıkıntıların arasında kucağımızda çocuklarımızın, sevdiklerimizin cansız bedenleri ile çaresizce ağlamamızı bekleyenlere o günleri göstermeyeceğiz. En son Halep’te bunu yaptılar, hala yapıyorlar. İnşallah bizim hiçbir şehrimizde bunu başaramayacaklar. Başarmaya çalıştılar ama yerle yeksan oldular. Ülkemizi terketmek zorunda kayıp, Akdeniz’in karanlık sularında boğulmayacağız. Avrupa’da ya da başka bir yerde kapıları yüzümüze kapanan, sınır boylarında insanlık dışı muamelelere maruz kalan bir topluluk haline asla gelmeyeceğiz. Bu acıların hiçbir yerde yaşanmaması için elimizden geleni yaptık, yapmaya devam edeceğiz. Birileri çıkar sömürgecilik adına, güç adına, petrol adına, iktidarda kalma adına insanlığını kaybetmiş olabilir. Biz kaybetmeyeceğiz. Birilerinin vicdanı sükut etmiş olabilir, biz vicdanımızın sesini dinlemeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu.“Milli seferberlik ilan ediyorum”“Millet olarak yeni bir ahitleşmeye gitmemiz, yeni bir mefkura birliği oluşturmamız gerekiyor. Gün husumet günü, eski defterleri karıştırma günü değildir” diyerek birlik ve beraberlik mesajları veren Erdoğan, “Eğer birliğimizi, beraberliğimizi güçlendirmez, bu saldırıların karşısında çelik gibi bir irade, tam bir kararlılıkla durmazsak hiç birimiz yarınlarımıza güvenle bakamayız. Hepimiz aynı gemide olduğumuza göre bu gemiye yönelik her saldırı hepimize yapılmış bir saldırıdır. Buna karşı gereken mücadeleyi vermek hepimizin görevidir. Geldiğimiz noktada artık savunmada kalma imkanına sahip değiliz. Mademki bize terör örgütleri üzerinden tarihimizin en büyük saldırılarından birisi yapılıyor, öyleyse bizim misli ile cevap vermek hakkımızdır. Terörün sokağa inmesi bu ülkenin 80 milyon vatandaşının her birini hedef aldığı anlamına geliyor. Sokakta bomba patlatan teröristin tek gayesi vardır, mümkün olduğu kadar çok kan dökmek, can almak, acı çektirmektir. Bu yöntem ile eylem yapan terörist için ölenin kökeni, inancı, meşrebi önemsizdir. ‘Kurşun adres sormaz’ derler, bomba da bunların hiçbirisini sormaz. Mücadelemizi sadece kurumlara, sadece güvenlik güçlerine bırakamayız. Bu mücadeleyi hep birlikte vereceğiz. Muhtar dediğimiz bulunduğu köyün, bulunduğu mahallenin hangi evinde kim var, bunları bilendir. Buradan tüm vatandaşlarıma da sesleniyorum, anayasamızın 104. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başı olarak PKK’sı ile DEAŞ’ı ile FETÖ’sü ile DHKP-C’si ile diğerleri ile adı, söylemi, yöntemi ne olursa olsun tüm terör örgütlerine karşı milli seferberlik ilan ediyorum. Her kim bu örgütlerin çalışmaları ile elemanları ile ilgili herhangi bir şey görürse, duyarsa, malumat sahibi olursa hemen güvenlik güçlerimize bilgi vermelidir. Terör örgütlerinin meselesinin hak elde meselesi, bir davayı savunma meselesi olmadığını artık herkesin anladığına inanıyorum. Çok açıktır ki terör örgütlerinin tek meselesi Türkiye’yi bölgedeki diğer ülkeler gibi köken, inanç ve meşrep farklılıkları üzerinden çatışmalarla parçalamak, yıkıp yok etmektir. Esasen ülkemizdeki hiçbir kesimin, hiçbir kişinin hakkını aramak için terör yöntemlerine başvurmasını mazur kılacak en küçük bir sebep yoktur. Türkiye’deki demokratik hak arama yollarının çeşitliliğini ve toleransını Avrupa ülkelerinde dahi bulamazsınız. Avrupa Avrupa diyorlar ya, hikaye. Bu toleransı hiç birisinde bulamazsınız. Bugün terörle mücadelemiz için bizi eleştirenlerin kendilerine yönelik en küçük bir tehdit karşısında ne kadar katı ve hoyrat olabildiklerini çok iyi biliyoruz. Açıkçası onların ne düşündüğü ne söylediği bizi çok ilgilendirmiyor. Bizim ölçümüz hiç kimsenin bu memleketin herhangi bir yerinde kendi kirli amaçları için bomba patlatma, pusu kurma, eylem yapma, propaganda yapma hakkı ve özgürlüğü yoktur. Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliklerine tehdit oluşturan her terörist 80 milyonun tamamının düşmanıdır ve ona göre de muamele görecektir. Bu anlayışla şimdide buradan tüm güvenlik güçlerimize sesleniyorum, terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı devletiniz de milletimiz de sizin yanınızdadır, arkanızdadır. Yetkilerinizi sonuna kadar kullanmaktan asla çekinmeyin. Şehitlerimizin tek bir damla kanı teröristlerin tamamının kanlarına karşılık gelemez. Güvenlik güçlerimiz yürüttükleri mücadelede ölürlerse şehittir, kalırlarsa gazidir. Ama askerimiz, polisimiz bu memlekete sağ olarak, sağlam olarak lazım. Güvenlik güçlerimizden terör örgütlerine ve teröristlere karşı kanunların elverdiği en ağır, en sert muamele ile kararlı bir şekilde mücadele etmelerini istiyorum. Herkes bu ülkenin, bu milletin istiklaline ve istikbaline kastetmenin bedelinin ne olduğunu görmelidir. Eğer bu şekilde hareket etmezsek milletimiz ‘ya devlet başa ya kuzgun leşe’ demeye başlar ki asıl tehlikeyi o zaman yaşarız. Böyle bir serzenişe meydan vermeden devlet olmanın gereğini yerine getirmek mecburiyetindeyiz. Bundan sonra dağdaki teröriste de, şehirdeki teröriste de, onları destekleyen hiç kimseye bir an bile huzur yok, rahat yok. Devletimiz tüm birimleri ile milletimiz de her bir ferdi ile terör örgütlerine nefes aldırmayacak. Muhtarlarımıza birinci derecede görev düşüyor. Hangi evde kim var kim yok bunları emniyet güçlerimize bildirmelisiniz. Zaten bir muhtar mahallesinde, köyünde kimlerin olduğunu, gelinin gidenin kimler olduğunu bilemiyorsa o da görevini tam manasıyla yapamıyor demektir. Bunların hepsi güvenlik güçlerine bildirilmeli. Eğer bu iletişim sağlanırsa o zaman bunlar kendilerine kaçacak delik arayacaklardır” açıklamasında bulundu.