Samsun Üniversitesi (SAMÜ) Öğretim Görevlisi Sevcan Ekmekçioğlu, sosyoekonomik eşitsizliklerin, insani duygular karşısında tehditkar bir durumu açığa çıkardığını söyledi.
Samsun Üniversitesi (SAMÜ) Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSAM) bünyesinde başlayan Fragmanter Film Okumaları etkinliğinde bu hafta yönetmenliğini Bong Joon Ho’nun yapmış olduğu 2019 yapımı Parazit filmi ele alındı. Güney Kore yapımı olan Parazit, Oscar tarihinde ilk kez İngilizce olmayan en iyi film seçilmesi ile son yılların en çok konuşulan filmlerinden biri olmuştu. Öğretim Görevlisi Sevcan Ekmekçioğlu moderatörlüğünde gerçekleşen etkinlikte, filmde ele alınan sınıf farklılığı ve çatışması konusu ile yönetmenin seyirciye sunduğu metaforlar ve göstergeler değerlendirildi.
“Filmde yoksul ile zengin arasındaki sınıf çatışması mekânlar ve insani duygular temelinde ele alınır”
Yönetmenin, izleyicilerde içinde yaşadığımız dünyanın dürüst bir tasvirini hissettirmeyi amaçladığını dile getiren Ekmekçioğlu, filmin Güney Kore toplumu içinde yer alan yoksul ile zengin arasındaki sınıf çatışmasını iki aile etrafında insani duygular üzerinden ele aldığını ifade etti. Hikayenin iki aile üzerine kurulu olduğunu belirten Ekmekçioğlu, iki ailenin sahip olduğu yaşam tarzları ve bu yaşam tarzlarını sembolize eden evler üzerinden sınıf farklılıklarının seyirciye aktarıldığını dile getirdi. Filmin hikayesinin iki kısımdan oluştuğunu belirten Ekmekçioğlu, “İlk kısımda yoksul Kim ailesinin çeşitli yol ve yöntemlerle zengin Park ailesinin evine geçiş sürecini izliyoruz. İkinci kısımda ise Park ailesinin evinde eskiden beri yaşayan hizmetçi ve sakladığı kocası ile Kim ailesi arasındaki evde kalma mücadelesine tanık oluyoruz. İlk kısım daha sakin ve bir miktar da eğlenceli giderken, ikinci kısımla gerilim düzeyi gittikçe artıyor. Film bu haliyle basitçe tek bir türe indirgenemez, birden fazla türün sentezlenmesiyle beyazperdeye aktarılmış, ilginç bir yapımla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı.
Filmin en başında yoksul Kim ailesinin internete kavuşmaya çabaladığına dikkat çeken Ekmekçioğlu, yaşanan çağın zengin ve yoksul ayırt etmeksizin bir iletişim ve dijital çağ olduğunu ve internet, telefon ile sosyal medyanın artık insanlar için temel ihtiyaca dönüştüğünü vurguladı. Filmin değerlendirmesine geçmeden önce filmde geçen mekânları ve hikayeyi daha iyi anlayabilmek için Güney Kore toplumunu göz önünde bulundurmak gerektiğine işaret eden Ekmekçioğlu, bu minvalde Kuzey Kore ile savaş döneminde ortaya çıkan ve adına Banjiha denilen sığınak amacıyla yapılan bodrum katları ele aldı. 1960’larda savaş döneminde ortaya çıkan Banjiha’ların 1980’lere gelindiğinde düşük bütçeli ev ihtiyacını karşılamak adına kiralanabilir hale geldiğini belirterek Kim ailesinin de böyle bir bodrum katında yaşadığını ifade etti. Güney Kore’de kentlerde yaşayan çok sayıda yoksulun filmde gösterilen bodrum katlarda yaşadığına dikkat çeken Ekmekçioğlu, filmde geçen diğer mekanın ise zengin Park ailesinin yaşadığı ve bir mimar tarafından özel olarak tasarlanan bir villa olduğunu belirterek söz konusu iki mekânın sınıfsal karşıtlığı gözler önüne sermek amacıyla işlevselleştiğini vurguladı. Mekânların kurgulanmasında yapım tasarımcısının bu mekanlarda vakit geçirerek ve gözlemleyerek bu yapıları özel olarak tasarladığını da ifade etti.
“Koku, sınıfsal sınırları hissettiren bir imge olarak dikkat çeker”
Film boyunca, gelir eşitsizliklerine dayanan sınıf farklılıklarını seyirciye ifade etmekte birçok metafor ve gösterge kullanıldığını belirten Ekmekçioğlu, “Yaşanan evler sınıf farkını net biçimde ortaya koymaktadır. Sosyal adaletsizlik ve gelir farkı evlerden yaşam tarzlarına, hatta doğa olaylarını algılama ve doğa olaylarından etkilenme biçimlerine kadar ortaya koyuluyor. Örneğin yağmur sahnesinde zengin muhitinde mazgallardan su akarken, yoksul dünyaya geçtiğimizde suların dizlere kadar yükseldiğine ve sonunda fosseptiğin taşarak lağımın yoksulların yaşadığı evleri ve sokakları sardığına şahitlik ediyoruz. İnternet fakir mahallede cam kenarında dahi çekmezken, zengin bölgede sığınaktan bile çekiyor. Birçok bağlam bu farkı ortaya koyar şekilde ele alınıyor” dedi.
Bu bağlamların çeşitli semboller kullanılarak ifade edildiğini belirten Ekmekçioğlu, merdivenin etkin bir sembol haline geldiğini şöyle ifade etti: “Merdivenin bir sınıf farkına işaret ettiğini görüyoruz. Filmde merdivenler sosyoekonomik hiyerarşinin bir sembolü olarak görülebilir. Yoksullar evlerine merdiveni inerek ulaşırken, zenginler merdivenleri çıkıyorlar. Merdiven altı ve üstü ile ikisi arasında bir sınır belirliyor. Örneğin zengin Park ailesinin aniden kamptan eve dönmesiyle evden kaçma mücadelesine giren Kim ailesi üyeleri yağmur altında evlerine ulaşmak isterken zengin mahallesinden kendi yoksul mahallerine ulaşmak için de yüzlerce merdiven iniyorlar.”
Kokunun da sınıf farkını ortaya koymada etkin bir rol üstlendiğine değinen Ekmekçioğlu, zengin Park ailesinin babasının özel şoförü olan Baba Kim’in kötü koktuğuna yönelik şikayeti ile bu alçaltıcı tutumun tekrarlanmasının cinayete yol açtığını ifade etti. Benzer şekilde hamamböceklerinin yoksullarla özdeşleştiğini, ev sahibi geldiğinde kaçışan hamam böcekleri ile Kim ailesi arasında bağlantı kurulabileceğini belirtti.
Son olarak film boyunca Kim ailesinin bir kurgu ve plan dahilinde hareket etmesine rağmen başarısız olduğuna dikkat çeken Ekmekçioğlu, hayatın sürprizlere açık bir boyutu olduğu değerlendirmesinde bulundu: “Kim ailesi film boyunca her bir aile üyesinin evde bir görev edinmesi üzerine planlar ve kurgular yapıyor olsa da, aslında olması gerekenin plansızlık olduğunu çünkü hayatın hep sürprizlerle dolu olduğunu Baba Kim filmin sonunda şöyle ifade eder: Nasıl bir plan başarısız olmaz, biliyor musun Ki-Woo? Plansız olmak. Plan yapmamak. Neden biliyor musun peki? Bir plan yaparsan, hayat o planını hep bozar. Plan olmadığı sürece hiçbir şey ters gitmez, kontrolün dışında bir şey olsa da, varsın olsun.”