Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, her yıl 100 milyon hektardan fazla tarım arazisinin yok olduğunu, aynı şekilde 5 milyon hektarın üzerinde de orman arazisinin tahrip olduğunu belirterek, “Tüm bunlar bir milyar insanın gıdaya ulaşımına manidir. Küresel gıda üretimi her geçen gün azalmaktadır. Elbette burada gelişmiş ülkelerin sanayileşirken yaptığı tahribatın bedelini yoksul ülkeler ödemektedir. Sorunların merkezinde zihniyet meselesinin olduğunu peşinen kabul edelim. Vicdanların çölleştiği bir dünyada topraktaki çölleşmenin önüne geçmekte tabi ki zordur” açıklamasını yaptı.Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Milli Eğitim Bakanlığı ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde hayata geçirilen ’Geleceğimi Koruyorum Projesi Toprak ve Su Konulu Resim Yarışması’ ödül törenine katıldı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında gerçekleştirilen ödül töreninde konuşma yapan Emine Erdoğan, projenin hayırlara vesile olmasını diledi. Bu proje kapsamında çocukların yüksek hassasiyetler kazandığına dikkat çeken Erdoğan, “Su kaynaklarını bilinçli kullanmak ve doğal kaynakların korunmasını sağlamak amacıyla 30 büyük şehrimizde 2 yıl boyunca çeşitli eğitimler aldılar. Emeği geçen herkesi yürekten kutluyorum. Aldıkları eğitimleri hayal dünyalarında zenginleştirerek resme dönüştüren öğrencilerimiz tebrik ediyorum. Konya’dan Samsun’a, Bursa’dan Van’a ülkemizin dört bir yanından gelen kabiliyetli çocuklarımıza daha nice başarılar diliyorum. Sanat ve bilimin buluştuğu yerde güç vardır. Bilim doğruya sanat güzele odaklanır ve ikisinin birlikteliği insanlığı yüceltir. Çocuklarımız su ve toprak üzerine düşünürken, bir yandan yorumlama becerilerini diğer yandan da hayal güçlerini geliştirdiler. Ama daha önemlisi doğal kaynaklar ve çevre konusunda bilinç kazandılar. Artık tabiata daha farklı bir gözle bakacak, daha hassas yaklaşacaklar. Resimlerinde ortaya koydukları hakikat ise biz büyüklere yeni sorumluluklar yüklemektedir” diye konuştu.“Türkiye 2023’te orman alanını ülke yüzölçümünün yüzde 30’una ulaştırma hedefindedir”Sanayi devriminden bu yana dünyanın gelişmesiyle bir yandan da doğal kaynaklarını hızla kaybettiğini vurgulayan Emine Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:“Kentleşme, sanayileşme, katı atıklar büyük çevre sorunlarına sebep olmaktadır. Küresel ısınma nedeniyle yaşanan iklim sorunları, gelecek yüzyılın en önemli meselesi olacaktır. Çölleşme ve kuraklık, küresel bir sorundur. Dünyada bu sorundan etkilenmeyen hiç kimse yoktur. Her yıl 100 milyon hektardan fazla tarım arazisi yok olmaktadır. Aynı şekilde 5 milyon hektarın üzerinde orman arazisi maalesef tahrip olmaktadır. Tüm bunlar bir milyar insanın gıdaya ulaşımına manidir. Küresel gıda üretimi her geçen gün azalmaktadır. Elbette burada gelişmiş ülkelerin sanayileşirken yaptığı tahribatın bedelini yoksul ülkeler ödemektedir. Sorunların merkezinde zihniyet meselesinin olduğunu peşinen kabul edelim. Vicdanların çölleştiği bir dünyada topraktaki çölleşmenin önüne geçmekte tabi ki zordur. Çevre dostu politikalar geliştirir, israfın önüne geçersek çocuklarımıza daha iyi bir dünya bırakabiliriz. Üzerinde yaşadığınız topraklar atalarımızdan miras olduğu kadar çocuklarımızın bize emanetidir. Çocuklarımıza sağlıklı bir çevre bırakmak en temel sorumluluğumuzdur. Çünkü sağlıklı çevrede yaşamak her şeyden önce insan hakkıdır. Devletimiz, bakanlıklarımızın yaptığı başarılı çalışmalarla erozyonu önleme, toprak ve su kaynaklarını koruma konusunda büyük bir çaba içindedirler. Dünyada orman varlığını arttıran ülke sayısı son derece azken, Türkiye 2023’te orman alanını ülke yüzölçümünün yüzde 30’una ulaştırma hedefindedir. 2002’den bu yana 3,5 milyarı aşan fidan toprakla buluşmuştur. Güçlü tarım politikaları ile su kaynaklarının doğru kullanımı konusunda önemli adımlar atılmıştır. Bu çok yönlü seferberliğin eğitimle desteklenmesi son derece önemlidir. Geleceğimi Koruyorum Projesi de bu anlamda farkındalık çalışmasıdır. Projenin açılışında çocuklarımıza hediye ettiğimiz yeşil defterler evlatlarımızın toprak ve tohumla tanışmasına vesile olmuştur. Bir saksıda da olsa ektikleri tohumun filizlenmesini beklemek onlara sabrı öğretmiştir. Tabiat ilgi alanlarına girmiş, ağaçların cinsini tanımış, toprakları birbirinden ayırt etmeyi öğrenmişlerdir. Domates ve bibere sahip olmak için paranın yetmediğini anlamış, suyun ve toprağın önemini fark etmişlerdir.”“Bizim anlayışımızda toprak aynı zamanda vatandır”Suyun medeniyet olduğunu ve medeniyetin bir suya ulaşma yolculuğu olduğunu ifade eden Emine Erdoğan, “Kadim medeniyetler su kaynaklarının bulunduğu yerde ortaya çıkmıştır. Su kaynaklarının korunması medeniyetin korunması demektir. Gençlerimize bu bilinci verebilirsek ve gündelik hayatlarında su, toprak ve çevre duyarlılığı sağlayabilirsek gelecek için umudumuz daha da artacaktır. Bizim anlayışımızda toprak aynı zamanda vatandır. Şehitlerimizin kanlarıyla sulanmış bu topraklar sadece maddi bir unsur değildir. İstiklal şairimizin dediği gibi; ‘Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.’ Şayet maddi ve manevi bilinci birlikte inşa edebilirsek, bu emanetin hakkını da vermiş oluruz” diyerek sözlerini sonlandırdı.“Toprağını, suyunu ve değerlerini koruyan bilinçli nesillerle Türkiye’nin yarını aydınlıktır”Ödül töreninde konuşma yapan Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Türkiye’nin doğal kaynakları ve güzellikleri ile zengin bir ülke olduğunu söyledi. “Cennet misali bir yurdumuz vardır” diyerek sözlerini sürdüren Yılmaz, “Bu projenin amacı cenneti korumaktır. Bizim bu güzelliğin farkında olarak bu güzelliğe sahip çıkmamız ve bunu yaşatacak nesil yetiştirmemiz gerekiyor. Bu amaçla, çocuklarımızı çevre bilincine sahip, kendisi ile barışık, çevresiyle barışık yetiştirmek istiyoruz. Geleceğimi Koruyorum Projesi, bu nesilleri yetiştirmek için ortaya çıkan bir projedir. Proje kapsamında 30 büyük şehrimizde okul öncesi ve ilkokul öğrencilerine ve dolaylı olarak öğretmen ve velilere yönelik çalışmalar yapıldı. Çocuğu eğitirsek geleceği inşa etmiş oluruz. Çocuklarımızın davranışlarını değiştirirsek toplumda değişir. Yarınlarımız için, geleceğimiz için bugün bilinçlenmeli ve bugün çalışmaya başlamalıyız. Toprak ve su içinde doğduğumuz dünyanın en temel kaynağıdır. Varlıklarını ancak yok olduğunda anlayabiliyoruz. Toprak ve su hayat demektir. Onlar olmasa yaşamda olmaz. Onları koruduğumuz sürece geleceğimize daha güvenle bakabiliriz. Çevre bilinci bir eğitim meselesi ama sadece bir kurumun veya bir kişinin başarabileceği bir iş değildir. Bütün kişi ve kurumların ortak çabasını gerektirir. Çevre kirlenmesi denildiğinde sadece ülkemizi değil tüm dünyayı ilgilendiren küresel bir sorunla karşı karşıya olduğumuzun bilinmesi gerekli. Verimli toprağı korumak hedefiyle 2015 yılı BM tarafından Toprak Yılı ilan edildi. Çevremizi korumak ve ona sahip çıkmak için öncelikle çevre bilincinin oluşması gerektiği muhakkaktır. Çok küçük yaşta evlatlarımıza toprağı sevdirmeliyiz. Sorumluluk bilincini ne kadar erken yaşta kazandırabilirsek o bilinç o kadar kalıcı olur ve geleceğimiz o denli güvende olur. Toprağını, suyunu ve değerlerini koruyan bilinçli nesillerle Türkiye’nin yarını aydınlıktır” açıklamasında bulundu.“Eğitimin maddi yönünde iyi bir noktadayız” diyen Yılmaz, konuşmasını şöyle sürdürdü:“Milli gelirimiz 862 milyar dolarsa dünyanın G20 üyesiyiz, en zengin 20 ülkesi arasındaysa bunu bizim ilkokullarımızdan, liselerimizden, üniversitelerimizden; işçiler, mühendisler, yöneticiler, doktorlar, hasta bakıcılar, hemşireler, ziraat mühendisleri, tarımda çalışanlar hepsi el birliğiyle üretti. Manevi yönünde eksiklik var mı? Yolda bulduğu altını sahibine teslim eden öğrenci değerler eğitimini almış öğrencidir. Devletin vermiş olduğu bir kitap hasar gördüğünde kendini paralayan bir öğrenci ’devletin vermiş olduğu kitabı ben nasıl paralarım’ diyorsa bu değerler eğitimidir. ’Ben bu kitabı paraladığımda sanki Recep Tayyip Erdoğan’a ihanet etmiş gibi hissettim’ diyor. Bu değerler eğitimidir. 15 Temmuz’da vatanın sana ihtiyacı var denildiğinde ilkokulu, lisesi, üniversitesi yaşına bakmadan sokağa çıkıp bu vatana sahip çıkıyorsa değerler eğitimi verilmiş demektir.”“Toprağımızı sele, yele ve namert, bu ülkenin topraklarına göz diken ele de vermeyeceğiz”Projenin anlam ve önemine dikkat çeken Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik ise yaptığı konuşmada şu bilgileri verdi:“İnsanlığın krizlerle boğuştuğu, kan ve göz yaşının adeta sele dönüştüğü, sömürenlerin hesap üstüne hesap yaptığı, çocuk feryatlarının arşa ulaştığı ve tüm insanlık birikimlerinin en iyi silah yapmaya kullanıldığı bütün değerlerimizin ve birçok değerlerimizin tahrip edildiği bir süreçten geçiyor dünya. Bu proje başlığı son derece anlamlı ve son derece önemli. Geleceği korumaktan daha önemli bu süreç içerisinde hangi başlık olabilir diye sorduğumuz zaman bundan daha önemli bir başlık olduğu kanaatinde değilim. Tahrip edilenlerin başında da hiç şüphesiz tarım, tarım alanları ve tabiata ait değerler olduğunu hep beraber görüyoruz. Bu proje farkındalık açısından tabiata, hayvanlar alemine, atmosfere, yaratılan her şeye konusunda bir farkındalığın oluşması noktasında bu projenin önemli olduğunu vurgulamak istiyorum. Dünyada tarıma elverişli 5 milyar hektar arazi var. Bu arazinin ancak 1,4 milyar hektar bölümü tarım alanında kullanılabiliyor. Bu bin 400 milyon hektar arazinin de sağlıksız kullanılması, özellikle bilinçsiz sulama, kimyasallarla toprağın gereksiz buluşması ve en önemlisi betonlaşma neticesinde her yıl 12 milyon hektar bir alanın tarım dışı kaldığını görüyoruz. Bir dakikada 33 futbol sahası tarım alanı tarım dışına çıkıyor. 1 saat içerisinde ise 2 bin futbol sahası büyüklüğündeki alan şu program bitene kadar tarım alanı olmaktan çıkıyor. Bir dakikada 250 çocuk dünyaya geliyor. Bir saat içerisinde 15 bin çocuğun dünyaya geldiğini görüyoruz. Bir taraftan nüfus artışı devam ediyor ama diğer taraftan elimizde geleceğimiz olan toprağımızın elimizden kaydığını ibretle izliyoruz. Bugün baktığımız zaman 39 ülkede gıdaya erişimde sorun yaşanıyor. 80 ülkede suya erişimde sorun yaşanıyor. 800 milyon aç insan var ve 1 milyar insan da yoksul. Neredeyse 2 milyar insan aç ve yoksullukla mücadele ediyor Az önce ifade ettiğim nüfus artışı devam ederse 2050 yılında dünya nüfusunun 10 milyara dayanacağını bütün araştırmalar ortaya koyuyor. O zaman bütün bilimsel veriler diyor ki; bugün ürettiğinizin yüzde 60 daha fazlasını üretmezseniz bugün 2 milyar insan aç ve yoksullukla karşı karşıya gelecek çok daha büyük tehlikelerle karşı karşıya. Deniyor ki; İçinde bulunduğumuz yüzyıl savaşları gıda ve su savaşları şeklinde gerçekleşecek. Bu olumsuz gelişmeler, bu farkındasızlık eğer devam ederse 2030’larda 700 milyon insanın refah toplumlarına hareketinin olacağı ifade ediliyor. Bugün 10 milyon Suriyeli ile baş edemeyen dünyanın önümüzdeki 15-20 yıl içerisinde meydana gelecek olan bu 700 milyon insan hareketliliğini nasıl üstesinden geleceğini bugünden düşünmemiz gerektiği inancı içerisindeyim. Toprağımızı sele, yele ve namert, bu ülkenin topraklarına göz diken ele de vermeyeceğiz. Topraklarımıza sahip çıkmak durumundayız.”