İSO 13’üncü Sanayi Kongresi’nde konuşan Başkan Erdal Bahçıvan, Türkiye’nin insanı ve kültürü odağına alan bütünsel kalkınmasında işbirliğinin önemine dikkat çekerek, “Önemli bir sorunu çözmenin yolu, bize benzeyenlerden ziyade benzemeyenlerle sağlanacak diyalog, müzakere ve işbirliğinden geçmektedir” dedi.İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) düzenlediği ’Vasatlıktan Çıkış için İnsan ve Kültür-Geleceği Birlikte Kuralım’ temalı 13’üncü Sanayi Kongresi başladı. İSO ev sahipliğinde Anadolu’daki 13 sanayi ve ticaret odasının katkısıyla düzenlenen kongrede, Türkiye sanayisinin vasatlıktan çıkış yolları interaktif bir ortamda tartışılacak. Kongreye, iş insanlarından gençlere, girişimcilerden bilim insanlarına 2 bine yakın kişi katılıyor.Kongrenin açılış konuşmasını yapan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, Türkiye’nin insanı ve kültürü odağına alan, bütünsel kalkınmaya dayalı, temelden ve kapsamlı bir dönüşümü hedeflemesi gerektiğine, bu dönüşümde ise işbirliğine dayalı ’co-creation’ kavramının etkili olacağına dikkat çekti. Günümüzde ekonomik ve teknolojik gelişmelere uyum sağlayabilen, üretimi değer olarak gören, katılımcı ve paylaşımcı bir birey anlayışının yükselen değer haline geldiğini söyleyen Bahçıvan, “Dünyadaki son örneklerin de gösterdiği gibi, herhangi bir önemli sorunu çözmenin yolu, bize benzeyenlerden ziyade benzemeyenlerle sağlanacak diyalog, müzakere ve işbirliğinden geçmektedir. Birlikte yaratma gücünü kazananlar, 21’inci yüzyılı şekillendirmeye katkı yapacaktır” dedi.13’üncü Sanayi Kongresi’ni çağın ruhunu yansıtan yeni nesil bir kongre olarak tasarladıklarını ifade eden Bahçıvan, “Kongrede amacımız mutlak bir doğruyu bulmak değil. Artık tek bir doğru değil, doğrular vardır ve bu doğruların her biri de sürekli gelişmeye ve iyileştirilmeye açıktır. Çağ dönüşümünün getirdiği kritik bir süreçteyiz. Bir kenarda durup gelişmeleri seyretme lüksüne hiç birimizin hakkı yok. Atalet ve vasatlığa sığınmanın bedelini bugüne kadar çok ağır ödedik. Yaşadığımız kısır döngüyü kıracak adımları, gelecek kuşakları da düşünerek artık bir an önce atmalıyız” dedi.Giderek değişen dünyada yeni bir uygarlığın yaratıldığına, bu oluşum sürecinde bilgi, inovasyon ve teknolojinin başrol oynadığına dikkat çeken Bahçıvan, İngiliz devlet adamı Winston Churchill’in “Geleceğin imparatorlukları zihin imparatorlukları olacaktır” sözünü hatırlatarak şunları söyledi:“Sanayi toplumunda bir şirketin değeri fabrika binaları, makina parkı ile ölçülürken; bugün ise Ar-Ge kapasitesi, patent sayısı, bilgi ve enformasyonu etkili kullanabilme, sosyal sermaye, insanların niteliği ve mutluluğu gibi özelliklerle değerlendiriliyor. Bu süreçte Türkiye’nin çok daha geniş ufuklu bir anlayışa yönelmesi gerekiyor. Değişime direnerek hiçbir yere varılamaz. Yüksek katma değerli, ileri teknolojiye dayalı, verimli, güvenli, çevreye duyarlı ve dışa bağımlılığı azaltan ürünler yelpazesiyle dünya pazarlarında rekabet edebilen bir Türkiye hepimizin hayali. Bunun için, üretimde yapısal bir dönüşüm ve sıçramayı gerçekleştirmemiz gerekmektedir. Bu bir temenni değil, bir zorunluluktur”.İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay, Türkiye’nin 2013 yılından bu yana yüksek teknoloji ticaretinde 55 milyar dolar açık verdiğine dikkat çekerek, “Vasatlığı bundan daha iyi açıklayacak bir rakam aramak gereksiz” dedi. “Steve Jobs, Türkiye’de bu sistem içinde doğup, burada yaşasaydı acaba aynı başarıyı yakalayabilir miydi, bir düşünün” diye soran Zeynep Bodur Okyay, “Benim cevabım hayır. Çünkü Jobs’a başarı hikayesini yazdıran sistemi, Türkiye’de mevcut kılamadık, kılamıyoruz. Sistemimiz sorunlu. Vasatlıktan çıkmamız için bu coğrafyadan çok daha fazla sıra dışı başarı hikayesi çıkaracak bir üretim eko sistemi kurmamız şart” dedi.Türkiye’nin içinde bulunduğumuz asırla yüzleşirken sorması gereken sorunun ’Niye yapmadık’ değil, ’Nasıl yaparız’ olması gerektiğini söyleyen Okyay, “Çünkü insan suya düştüğü için değil, çıkamadığı için boğulur. Vasatlık, sudan çıkma yollarını aramamaktır. Türkiye’nin ihtiyacımız olan kaynağı sağlamaya devam etmek için iyi bir eğitim sistemine, yüksek teknolojik donanıma, cesarete, kararlılığa ve yapılan ve yapılması gereken reformlarla çekim merkezi olmaya ihtiyacı var” dedi. Okyay, “Bu kongrede, Türkiye’nin nasıl bir fırsatlar ülkesi olabileceğine dair cevaplar aramak için kamuoyuna dört önemli soru soruluyor. Ben kendi cevaplarımı kısaca paylaşmak istiyorum: Nasıl İnsan; özgür, yenilikçi ve üretken. Nasıl üretim; yenilikçi, katma değeri yüksek ve rekabetçi. Nasıl İşbirliği; demokratik, kazan-kazan anlayışına dayalı ve etik. Nasıl Sürdürülebilirlik; kapsayıcı, kurallı ve innovatif” şeklinde konuştu.Kongrede ’Bütünsel Kalkınma’ kavramında dünyanın en iyi örneklerinden biri sayılan Finlandiya eğitim modeli tartışıldı. ’Finlandiya Nasıl Başardı?’ başlıklı oturumda konuşan Finlandiya Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Risto E.J. Penttila, ülkenin başarı formülünü beş maddede özetledi. İlk maddenin kadınlar olduğunu söyleyen Penttila, katılımcılardan büyük alkış aldı. Penttila, “Kadınların iş gücüne dahil edilmesi önemli. Dünyanın en fazla kadın yöneticisi olan ülke biziz“ dedi. Penttila şöyle konuştu:“İkinci unsur olan sanayinin başarıda yüzde 20’lik bir rolü var. Mühendis ülkesiyiz. Başbakanımız da bir mühendis. Ülkeyi, şirketini yönetir gibi yönetiyor. Üçüncü unsur; herkes için eğitim. Öğretmenlerimiz öğrencilerden daha akıllıdır. Dördüncüsü hiyerarşi çok düşüktür. Herkese bir-iki telefon görüşmesi ile ulaşabiliyorsunuz. Ve son olarak güven kültürü çok önemlidir. Ülkemizde yolsuzluk çok fazla yoktur, oldukça şeffafız. Ülke olarak Türkiye ile benzer krizler yaşadık. Ancak birbirimize güvenmemiz çok önemli. Sonuç olarak başarıda temel unsurlarımız; kadınlar, mühendisler ve öğretmenlerdir. Biz de Türkiye gibi vasatlıkla karşı karşıyayız. Ülkemizde sistem çok iyi olmasına rağmen, herkes en iyi performansı sergileyemiyor. En iyi olanların da başka ülkeye gitmesini istemiyoruz. Sistemimizin çok eşitlikçi olması buna sebep olabiliyor. En iyilerin hak ettiği seviyeye gelmesi için bizde de piyasa mekanizmasına ihtiyaç var".Risto E.J. Penttila, Finlandiya’nın başarılı eğitim sistemine ilişkin olarak da şunları söyledi:"Başarımızda homojen popülasyonun katkısı büyük. Çocuklar 7 yaşında eğitime başlıyor. Çok uzun yaz tatilleri, daha az ev ödevleri var. Ama gençlerimiz 15 yaşına geldiğinde Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) sınav sonuçlarında diğer ülkelere göre çok iyiler. Çünkü tüm çocuklar okula aynı bilgiyle geliyor. İlköğretim öncesi kreş ya da anaokula gitmiş oluyorlar”.Helskinki Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Hannele Niemi ise Finlandiya’nın 2000 yılı öncesinde nasıl bir eğitim ülkesi olduğunun bilinmediğini, ancak sonrasında matematik, bilim okur-yazarlığı sınav sonuçlarında lider olduklarının görüldüğünü söyledi. Niemi, “Hem Avrupa lideri hem de dünyanın en iyilerinden birisiyiz. Eğitimde dünyanın en başarılı ülkelerinden biri Singapur. Ancak Uzak Doğu’da öğrenciler çok yoruluyor. Okul sonrasında özel derslerle ve ev ödevleri ile eğitim süreleri çok uzuyor. Onlar da bize nasıl bu kadar iyi sonuçlar elde ettiğimizi soruyorlar. Yanıt şu; okul zamanımızı çok iyi kullanıyoruz. Okuldaki kalite, eğitimin en önemli kısmını teşkil ediyor. Ev ödevleri de çok azalıyor. Bizden aldığı örnekle Singapur da artık geceleri de süren bir eğitimden daha verimli bir eğitime dönmeye başladı” şeklinde konuştu.Eğitim sisteminin başarısında öğretmenlerin önemine değinen Niemi, şunları söyledi:“Finlandiya eğitim sisteminde standart bir test sistemi ya da teftiş yok. Çok kalifiye ve üst düzey hizmet veren öğretmenlerle çalışıyoruz. Öğretmenlerimizi farklı kılan nedenler; hepsi beş yıllık akademik eğitime sahip. Hem içerik, hem de pedagojik eğitim alıyorlar. Hepsinin bağlı olduğu bir öğretmen sendikası var, çok yüksek maaşları yok, genelde ortalama seviyede fakat onları mesleklerine çok adanmış kişilerden seçiyoruz".