MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Belediye başkanlığı, cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri Türkiye'de bir doğru üzerinde geliştirildiği takdirde Türkiye'nin geleceğinin belirlenmesinde, Türk siyasi hayatının yeniden şekillenmesinde ve belki de çok önemli olabilecek bir iktidar değişikliğine de vesile olabilecektir" dedi. Bahçeli, Samsun programı kapsamında Bafra ilçesinde halka hitap etti. 30 Mart 2014 Mahalli İdareler Seçimleri dolayısıyla Türkiye'yi ilçe ilçe, il il gezdiğini belirten Bahçeli, "30 Mart seçimleri Türkiye için bir dönüm noktası olmuştur. Geçmiş dönemlerde çok sayıda 5 yılda bir gerçekleşen belediye başkanlığı, belediye meclis üyeliği, il genel meclisi üyeliği seçimleri olmuştur ama Türkiye'nin sosyal, ekonomik yönden karşı karşıya kalmış olduğu çok ciddi sorunların yaşandığı, iç ve dış tehlike ve tehditlerin arttığı, Türkiye'nin üniter yapısı, toprak bütünlüğünün büyük ölçüde zedelendiği bir ortamda bu mahalli idareler seçimleri yapılmaktadır" diye konuştu. Yapılacak seçimlerin aynı zamanda bir sürecin de başlangıcı olduğunu savunan Bahçeli, şöyle devam etti: "Bu süreçte önce belediye başkanlarını seçiyoruz, 28 Ağustos 2014 günü ilk defa halk tarafından cumhurbaşkanımız seçilecektir. Üçüncü olarak da 2015 yılı 12 Haziran'ına kadar 25. dönem milletvekilliği genel seçimleri olacaktır. Bu süreç, iyi değerlendirildiği takdirde, bir başka ifadeyle belediye başkanlığı, cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri Türkiye'de bir doğru üzerinde geliştirildiği takdirde Türkiye'nin geleceğinin belirlenmesinde, Türk siyasi hayatının yeniden şekillenmesinde ve belki de çok önemli olabilecek bir iktidar değişikliğine de vesile olabilecektir. O bakımdan bu seçimleri MHP olarak önemsiyoruz. Bu seçimlere bütün milletimizin yüksek oranda katılımını istiyoruz. Meşruiyetinin hiçbir şart altında tartışılmayacağı bir çoğunlukla katılımın gerçekleştirilmesini istiyoruz." - "Sandık görevlisi iseniz bu görevin şuurunda olun" "Sandığa gidelim, vicdanımızın sesini dinleyerek, istediğimiz partiye oy verebilelim ancak sandığa aynı zamanda sahip çıkmasını bilelim" diyen Bahçeli, şöyle konuştu: "Sandıklarda çoğu zaman gerilimler olmaktadır. Sandıklarda çoğu zaman seçimi şaibe altına alabilecek davranışlar sergilenmektedir. Hileli oylar, çalınan oylar seçimlere gölge düşürmektedir. Seçim bitmesine rağmen tartışmalar devam etmekte, o ilçede veya ilde herhangi bir sosyal barışın sağlanması oldukça zor olmaktadır. Bu bakımdan Milliyetçi Hareket Partisi'nin ilçe teşkilatı tarafından görevlendirilmiş olan dava arkadaşlarıma sesleniyorum. Sandık görevlisi iseniz bu görevin şuurunda olun. Sandığa erken saatlerde gidin. Görevinizin başında bulunun ve geleni güler yüzle karşılayın, herkese yardımcı olun, hangi partiden olursa olsun. Bildik veya tanıdık kim varsa, hepsine güler yüz gösterin. Oy vermelerini sağlayın, kolaylıklar gösterin ama sayım saatine kadar sandığın başından ayrılmayın." Geçmiş dönemlerde şahit olduklarından söz eden Bahçeli, şöyle dedi: "Burda oturuyoruz, biraz da gelen giden azaldı, hal böyle olunca şu aşağıda bir kahvehane var oraya gideyim çay içeyim deyip akşama kadar çayla vakit geçirdiklerimiz oluyor. O zaman da zaten yapan yapıyor. Sonra da vah seçimi yine kaybettik, çok az oyla kaybettik ya da kazandık çok az oyla kazandık gibi sözler konuşulmaya başlanıyor. Çünkü bir ilkokulu düşünün, 24 sandık var, sandığın bir tanesinde A partisi 11 oy almış. Eğer siz orada bulunmuyor, diğer partilerden de görevliler yok ise birisi o 11'in sağına veya soluna 1 koyduğu zaman oyda zıplama oluyor, 111 oluyor oy. Ondan sonra da bu seçimi etkiliyor. Bu birkaç sandıkta olduğu zaman vay halimize. Zaten böyle kolaylıkla hile ile çalarak iktidar olanlar veya belediye başkanı olanlar mutlaka hileyi ve çalıntıyı kendine alışkanlık haline getiriyor, vatandaşı görmüyor. O sebepten dolayı da çok büyük sıkıntılarla toplumumuz karşı karşıya kalıyor." Bahçeli, Samsun Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ferhat Günaydın ile Bafra Belediye Başkan adayı Özgür Topkaya'yı takdim etti. 2001 ve 2002 yıllarında yaşanmış ekonomik krize değinen Bahçeli, "Halkımıza çoğa mal olmuştur. Hayat pahalılığı artmış, enflasyon yükselmiş, işsizlik devam etmiş, birçok sıkıntı esnafımızda var, çiftçimizde var, memurumuzda var. Halkımızın bütün kesimini kucaklayan bir huzursuzluk, bir geleceği görememe, onun karamsarlığı sarmıştır, böyle bir durumda 3 Kasım 2002 tarihinde bir seçim olmuştur. Bu seçime yeni bir siyasi parti olarak Adalet ve Kalkınma Partisi katılmıştır. Yeni olması, Milli Görüş'ün parçalanmasından doğan bir parti olması suretiyle Saadet Partisi'nin yanında kurulan bir parti olması suretiyle yeni bir parti olarak algılanmış ve milletimiz karamsarlığı üzerinden atmak, hayat şartlarını iyileştirmek umuduyla birden Adalet ve Kalkınma Partisi'ne bir yığılma yapmıştır" ifadelerini kullandı. - "Hiçbir hizmet olmadı demek doğru olmaz" "Adalet ve Kalkınma Partisi yakın siyasi tarihimizde, özellikle de koalisyonlarla uzun süre yönetilen bir ülkeden sonra tek başına iktidar olması, ülkeye istikrar getirecek umuduyla herkes tarafından desteklenmiş ve iktidara da belli bir zaman hoşgörü tanınmıştır" diyen Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: "Adalet ve Kalkınma Partisi yasamada sayısal olarak milletvekilliği kendisinde bulunduğu için etkin olmuştur. Yasamada etki yürütmenin de yani hükümetin de kendisi tarafından kurulmasını gerektirmektedir ve dolayısıyla anayasamıza göre kuvvetler ayrılığının yasama ve yürütmede, sayın Recep Tayyip Erdoğan bir etkinlik, bir denetim sağlamıştır. Bununla yetinerek bağımsız yargıyı sarsmadan, bağımsız yargıyı oynamadan, onu yıpratmadan, itibarsızlaştırmadan devam etmiş olsaydı Meclis'teki çoğunluğu ve tek başına hükümeti bu millete yapılabilecek çok büyük hizmetleri gerçekleştirebilirdi. Hiçbir hizmet olmadı demek doğru olmaz ancak milletimizin sorunlarını çözmek için, yıllardır tek başına bir iktidarı umutlayan bir ülkede yoksulluğun, işsizliğin, kimsesizliğin, esnafın, çiftçinin sorunlarının çözüleceği beklentisi karşılık bulamamıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi bu yılları heba etmiştir. Ancak sayın Recep Tayyip Erdoğan'a ne olduysa oldu, nerenin telkini altında kaldıysa kaldı. Yasama ve yürütmedeki kuvvetler ayrılığının ikisine sahip olmasından yetinmedi, bir güç alanı yaratmak, daha güçlü olmak, 'ben ben' demek, tek adama doğru heveslenmek gibi bir ihtirasa büründü." "Bunlardan bir tanesi de ayrıca demokrasilerde 4. kuvvet olarak algılanan medyadır" ifadesini kullanan bahçeli, "Medyanın bir kısmı, yeni bir iktidardır diye her iktidarla barışık olup çıkarlarını sağlayanlar, Recep Tayyip Erdoğan'ın etrafında toplandı. Recep Tayyip Erdoğan baktı ki medya tatlı, her gün kendinden bahsediyor, 'öyleyse bir miktar da ben oluşturayım' dedi. Sonra da bazılarını baskı altına alıp medya gücü de yaratmaya başladı. Yasama var, yürütme var, medya var, öyleyse yargıyı da ele geçirmesi gerekiyor" diye konuştu. Bahçeli, 2010 yılında yapılan anayasa değişikliğinden söz ederek, şunları söyledi: "28 maddelik anayasa değişikliğinin içinde iki gizli gündemi vardı ki bunlardan bir tanesi, Anayasa Mahkemesi'nin yapısı ve sayısını değiştiren madde, ikincisi de Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nu oluşturan madde. İşte bunlar Recep Tayyip Erdoğan beye üç beş danışmanının Türkiye'de değişim ve dönüşüm projesinin alt zeminini oluşturabilecek iki gizli gündemdi ve 2010 yılından itibaren bu konularda gittikçe etkin oldu ve en sonda da Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nu bir kez daha değiştirerek Adalet Bakanlığı'nı daha yetkili kılmak suretiyle yargıyı kuşattı, siyasallaştırdı, şimdi de AKP'leştirdi. Bu 4 unsura sahip oldukça Recep Tayyip Erdoğan güç çılgını oldu, kimseyi beğenmez hale geldi. Partilerden gelen milletvekillerine sorun bakalım demokratikleşme paketi denen zırva, ihanet yolunu açan bu zırvayı kendilerinin haberinin olmuş mudur? Yoksa Oslo'dan başlayan, İmralı'da duraklanan, Kandil'de düğümlenen bir ihanet yolundan haberi var mıdır Adalet ve Kalkınma Partililerin." - "Gidişat iyi değil" Siyasette başka olayların da yaşandığını vurgulayan Bahçeli, "Bir çiftçi söz gelimi Mersin'de narenciye üretiyor, bazı problemleri var. Diyor ki 'sıkıntımız büyük, anamız ağladı' diyor. O da kalkıp diyor ki 'al ananı git' diyor. Bunu oy alırken söylemiyordun. O fakirleşse de iki nohut, fasulye, kömürle nasıl aldatayım da kendime oy verdireyim diye uğraşıyorsun" dedi. "Hangi partiden olursak olalım bu ülke bizim, bu millet büyük bir millet, hepimiz evladıyız. Bunlara dikkat etmek lazım, gidişat iyi değil" diyen Bahçeli, şu ifadeleri kullandı: "Uyarmak bizim görevimizdir. Siyaset yolumuzda milletimizle beraber olmak, onları uyarmak da görevimizdir. Oy verirsin vermezsin ama biz uyarma görevini yapmak mecburiyetindeyiz. Memur dertleniyor, 'oy verdik sana' diyor, vermeseydin diyor. Bilmem ne diyor, ne diyor... Aradan geçti zaman. Recep Tayyip Erdoğan bu güç çılgınlığıyla yoldan çıktı, kimseyi benimsemiyor. Senenin yarısı Türkiye'de, yarısı başka ülkelerde. Orta Asya'ya çok nadir gitti ama Ortadoğu'da önce resimleri, sonra kendisi, arkasından fotoğrafları, Gazze, Filistin derken Ortadoğu'nun her tarafında güya padişah ve sultan özellikleri ile bir büyük propagandanın altında kaldı ve bu da Ortadoğu Büyük Projesi'nin eş başkanı olarak bu görevi üstlendiğini söyledi. Kendisine bir misyon yükledi. Neymiş bu eş başkanın görevi, demokrasi getirmekmiş, özgürlük getirmekmiş, Ortadoğu'da yeni bir siyasi rejim oluşturmaktır. Şimdi sayın Başbakan Ortadoğu'nun halinin de ne olduğunu biliyor musun? Haydi şimdi Mısır'a git, haydi şimdi Suriye'ye git, haydi şimdi Filistin'e git, haydi şimdi Tunus'a git." "Bir Arap Baharı aldatmacasıyla bir kan gölü oldu" ifadesini kullanan Bahçeli, şunları kaydetti: "Yolsuzluk ve rüşvet ayyuka çıktı. Binali, Tunus'ta kaçmak mecburiyetinde kaldı yolsuzluk ve rüşvetten dolayı. Mısır'da Hüsnü Mübarek yolsuzluk ve rüşvetten dolayı müebbet ceza aldı. Suriye'de karmakarışık ilişkiler var. Suriye'de iç savaş var. 130 bin insan hayatını kaybetmiş, 2 milyon insan Suriye'yi terk etmiş, 700 bini hala arkası geliyor, Türkiye'ye sığınmış. Türkiye'de bu kadar işsizimiz, açımız, kimsesisimiz varken bir de Suriye'den gelenlerle uğraşıyoruz. İnsanlık olarak da bunu yapmak durumundayız. Yoksa hududa dayanmış, alsan bir türlü almasan bir türlü. Almazsan sınırda aç, geri göndersen hayatından olacak. Böyle bir durumda da almak durumunda kalıyoruz. Fakat bunların hepsi, yanlış politikalardan dolayı oldu."