Tarımsal Eğitim ve Öğretimin 175. Yıldönümü nedeniyle Malatya Turgut Özal Üniversitesi (MTÜ) Ziraat Fakültesi ile Ziraat Mühendisleri Odası ortaklaşa program düzenledi.
MTÜ’de düzenlenen “Tarımsal Eğitim ve Öğretimin 175. Yıldönümünü” etkinliği, Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı Ayşe Ayşin Işıkgece, TAGEM Genel Müdürü Dr. Nevzat Birişik, Ziraat Mühendisleri Odası Malatya Şube Başkanı Fevzi Çiçek, Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kazım Gündüz ve üniversite senatosu katılımları ve Kale Turizm ve Otel İşletmeciliği Meslek Yüksekokulu Müdürü Öğr. Grv. Suat Kuluşaklı’nın sunumları ile gerçekleşti.
MTÜ Battalgazi Tarım Yerleşkesinde, kurumsal Youtube ve İnstagram hesaplarından online katılımlar ile düzenlenen etkinliğe Rektör Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut moderatörlük yaptı.
“Ülkemizi ve mesleğimizi her ortamda en iyi şekilde temsil edeceğiz”
Programda Ziraat Fakültesi Öğrencileri adına konuşma yapan, MTÜ Ziraat Fakültesi öğrencisi Miraç Erdal Özdaş, “Hocalarım, değerli büyüklerim. Ben MTU Ziraat Fakültesi öğrencileri adına hepinizi saygıyla selamlıyor, Tarım Bayramımızı kutluyorum. Değerli hocalarım, ışığınızı üzerimizden eksik etmeyiniz. Ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bir vecizesinde “Bütün ümidim gençliktedir.” demektedir. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan; “Gençler, Yeter ki hayal edin, çok çalışın. Türkiye’nin tasarlayan, üreten gençlere ihtiyacı var” diyerek geleceği bizlere emanet etmektedirler. Sevgili büyüklerim gelecek biz gençlerindir. Çok çalışıp ülkemizi ve mesleğimizi her ortamda en iyi şekilde temsil edeceğiz” ifadelerini kullandı.
“MTÜ, tarım ve çiftçi dostu bir üniversitedir”
MTÜ Rektörü Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut, “Malatya Turgut Özal Üniversitesi, tarım ve çiftçi dostu bir üniversitedir. Üniversitemizin kurulduğunda öğrencisi olan tek fakülte Ziraat Fakültesi’ydi. Kuruluş yerleşkemiz aynı zamanda tarım yerleşkesidir” şeklinde konuştu. Karabulut, Kayısının Malatya için çok ciddi ekonomik değeri olduğunu ifade etti. Karabulut, “Kayısının sadece ekonomik boyutuna bakmıyorum, aynı zamanda bir sağlıkçı olarak, bir biyokimyacı olarak uzun yıllar kayısının sağlığa olan çok ciddi katkıları üzerine de çalıştık “Sıfır atıklı üretim” tesisi olarak dizayn ettiğimiz Kayısı ve Kayısı Ürünleri Geliştirme Uygulama ve Araştırma Merkezimizde, 10 yılı aşkın süredir çalışmasını yürüttüğüm, Tarım ve Orman Bakanımızın da destekleri ile pozitif ürünler listesine giren Prebiyotik Kayısı Çekirdeği Ekstresi ürünümüz Kayısır’ın üretimini gerçekleştiriyoruz” dedi.
“Milli ekonominin temeli ziraattır”
Türkiye’nin coğrafi konumu nedeniyle toprak ve stratejik tarımsal ürün çeşitliliğinin en fazla görüldüğü ülkelerden bir tanesi olduğunu belirten Rektör Prof. Dr. Karabulut, “İşte bütün bunlar potansiyelimizin ve gücümüzün ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Fakat bu yetmez. Çünkü değişen dünyada sahip olduklarımızın bize yüklediği sorumluluk çok büyük, özellikle Ar-Ge faaliyetlerimizle, akıllı tarım uygulamaları, teknolojik ve dijital tüm imkanlar ile tarımsal üretimi tüm yenilikleri ile aktarmak bizlerin en önemli görevlerindendir. Son yıllarda ülkeler arası mücadelenin enerji kaynakları alanından hızla çıkarak su ve gıda gibi temel besin kaynaklarına yöneldiği gözlemlenmektedir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk de ’Milli ekonominin temeli Ziraattır’ sözü ile tarım sektörünün ülke ekonomisindeki önemine ve katkısına daha ilk günlerden vurgu yapmıştır” şeklinde konuştu.
“Tarım bir iş değil, bir meslek değil, bir sektör de değildir, tarım bir sanattır”
Rektör Prof. Dr. Karabulut şu şekilde konuştu: “Tarım bir iş değil, bir meslek değil, bir sektör de değildir, tarım bir sanattır. Ziraat Mühendislerimiz ve çiftçilerimiz bu toprakları nakış nakış işleyen birer sanatkârdır. Sürdürülebilir ekonomiler için tarım ve tarımsal üretim vazgeçilmezdir. Bunun sağlanmasında en büyük katkı tarımsal eğitime aittir.”
“Üreticilerimize teşekkürü borç biliyorum.”
Covid-19 salgınının yansımalarına değinen Rektör Prof. Dr. Karabulut, “Hayatımızın her alanında da etkisini görmeye devam ediyoruz. Covid-19 dünyada eğitim, ekonomik, eğitim, sağlık, tarım, turizm ve gıda sektörleri başta olmak üzere tüm sektörleri etkiledi. Salgın sonrasında gıda güvencesini ve tarımsal üretimde yeterliliği sağlayan ülkeler ekonomik istikrarı yakalayarak, bu süreci en az zararla atlatacaklardır. Bu anlamda Covid-19 sürecinde de üretime devam eden büyük bir özveri ile çalışan tüm üreticilerimize teşekkürü borç biliyorum” ifadelerine yer verdi.
Işıkgece, tarımın önemini anlattı
Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı Ayşe Ayşin Işıkgece de, “Kısacası tarım; insanoğlunun yerleşik tarihi kadar eskidir ve hepimiz için çok önemlidir. Bugünkü medeniyetimizin üzerine oturduğu temel olan tarımın önemi konusunda insanoğlu her geçen dönem daha da bilinçlenmiş zaman içinde onu bilimsel bir alan olarak algılamaya başlamıştır. Ülkemizde profesyonel anlamda tarımsal eğitim öğretim faaliyetleri 10 Ocak 1846 yılında Mekteb-i Ziraat-i Şahane’nin kurulmasıyla başlamıştır. İşte bu tarih, tarım eğitiminin başlangıcı sayılmış ve o günden bugüne tarım haftası ve tarım bayramı olarak kutlanmaya başlamıştı” sözcüklerini kullandı.
“Tarım ile bilginin önemini çok iyi kavramış toplumlar daima önde ve belirleyicidir”
Binlerce yıldan günümüze kadar şekil değiştirerek devam eden tarımsal üretimin bugün dünyada en önemli ticari sektör, en önemli üretim ve istihdam alanı olduğunu belirten Bakan Yardımcısı Işıkgece, “Artık tüm dünya ülkeleri tarımsal üretime, üretim kaynaklarına bir başka önem vermektedir. Çünkü tarımsal üretimin temel amacı olan gıda üretimi dünyada stratejik sektör olma özelliğini her geçen gün daha da arttırmaktadır. Geçmişte gelişmişlik düzeyini belirleyen tarımdan çok teknoloji ve sanayi iken günümüzde ise tarım; ekonominin ve sanayinin ham maddesi, ekolojinin, biyolojinin, iktisadın kesişim merkezi, ticaret, sanayi, diplomasi, sağlık ve turizmin lokomotifi, dengeli ekonomik büyümenin ve gelişmişliğin bir göstergesi haline gelmiştir. Günümüzde büyük rekabet ortamında her ne üretirsek üretelim, dijital dünya olmadan karşılık bulamayacağız dolayısıyla tarımda da bilgi çağının nimetlerinden en üst seviyede faydalanmamız gerekir” dedi.
Işıkgece şu şekilde konuştu: “Tarım artık milli savunma sanayi kadar stratejik bir konumda, pandemi bize bunu çok net olarak gösterdi. Geleceği ön görerek bu çerçevede planlı hareket etmemiz gerekmektedir. Bunun da yolu tarımda teknolojiyi, bilgiyi kullanmaktan geçmektedir. Tarım ve Orman Bakanlığı olarak Ar-Ge faaliyetleri, akıllı tarım uygulamaları, teknolojik ve dijital tüm imkanlarımızla daima üniversitelerimizin yanında olmaya devam ediyoruz.”
Işıkgece, “Tarım, ekonominin ve sanayinin ham maddesidir ve buna yönelik yapılacak her yatırım ülkenin bütün sektörlerine yapılan yatırım demektir. Bakanlık olarak projelerimizi üretici, devlet, üniversite, özel sektör iş birliği ile yürütüyoruz. 21. yüzyıldaki tarım politikalarında küresel rekabet, iklim değişiklikleri, artan nüfus, salgın hastalıklar, rakip ülkelerin tarım ve istihdam politikaları gibi birçok unsuru da dikkate alarak hareket ediyoruz. Bakanlık olarak Ar-Ge çalışmalarımız için çeşitli kaynaklardan yaklaşık 1 milyar lira bütçe kullanıyoruz” ifadelerine yer verdi.
“Hep birlikte çok zengin bir toprak üzerinde yaşıyoruz”
Işıkgece, “Saymakla bitmeyecek Ar-Ge çalışmalarımızı Cumhurbaşkanlığımızın sağladığı fırsatlar, kazandırdığı hareketlilik ve ivme ile daha da ileriye doğru götürüyoruz.
Bakanımız Sayın Doktor Bekir Pakdemirli 2020 yılını tarım ve orman bakanlığının dijitalleşme yılı olarak ilan etti. Bu çerçevede dijital tarım pazarını harekete geçirdik. 2021 yılının bereketli, sağlıklı, verimli, bilgi dolu bir sene olmasını temenni ediyorum” ifadeleri ile sözlerine son verdi.
“MTÜ Ziraat Fakültesi olarak üzerimize düşeni yapmaya hazırız”
Programda konuşma yapan MTÜ Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kazım Gündüz ise, “Tarım stratejik bir sektördür. Tarımsal üretimin önemini kaybetmesi hiçbir zaman düşünülemez. Son yılda yaşadığımız olağanüstü gelişmeler ve halen içerisinde bulunduğumuz pandemi döneminde tarım, gıda ve üretimin önemi ve insan hayatı için vazgeçilemez olduğu çok daha iyi anlaşılmıştır. Dünya nüfusunun 2050 yılında 9 milyara çıkacağı öngörüldüğünde Türkiye olarak bugün 83 milyonu bulan ve giderek artan nüfusumuzun beslenme ihtiyacını karşılamak durumundayız. Malatya Turgut Özal Üniversitesi Ziraat Fakültesi olarak üzerimize düşeni yapmaya hazırız” sözcüklerine yer verdi.
“Üretmeye devam edeceğiz”
Tarımsal Üretimde Ziraat Mühendisliği’nin Günümüzdeki Yeri konusu ile programda konuşma yapan Ziraat Mühendisleri Odası Malatya Şube Başkanı Fevzi Çiçek, “Bütün Dünyada çeşitli aşamalardan geçerek şekillenen Zirai Eğitim, Ülkemizde de bu gün yıl dönümünü andığımız 10 Ocak 1846 yılında başlamış, 1933 yılında Lisans düzeyinde eğitim vermeye başlayarak, çeşitlenerek, artarak, sayısı artarken mezununun, mensubunun öneminin değerinin her geçen gün azalırken eğitim kurum sayısının ve türevleri ile birlikte artarak devam eden bir duruma gelmiştir. Mesleki uygulamalarda diğer mühendislik disiplinlerine tanınan imtiyazları bizlerden esirgemeyin. Yolumuz uzun vaktimiz kısa bütün saydıklarımıza rağmen bizler üretmeye devam edeceğiz, üretimin içinde olmaya devam edeceğiz. Geleceğin planlandığı, ihtiyaçların önceliklerin belirlenerek planlamaların yapıldığı ve buna göre sistemlerin kurulması temennisi ile saygılar sunuyorum” ifadelerine yer verdi.
“Dünya eğer 82 yaşında bir insansa, insanlık bir günlük bebek”
TAGEM Genel Müdürü Dr. Nevzat Birişik, “Yazılı kaynaklara göre biz insan türü yer yüzünde yaklaşık 150 bin yıldır varız. Evren 15 milyar yaşında, gezegenimiz ise 4,5 milyar yaşında. Bunu düşündüğümüzde sadece gezegenin ömrü ile kıyas edersek; dünya eğer 82 yaşında bir insansa, insanlık bir günlük bebektir. Dolayısı ile yerküreye çok geç gelmiş bir canlıyız ve biz geldiğimizde etrafımızdaki birçok şey vardı aslında” dedi.
“Üretmek tek başına yetmez”
Birişik şu şekilde konuştu: “18. Yüzyılda endüstri devrimi ile insan ya da hayvan iş günü yerine makinelerin çalıştığı bir devre geldik. İcatlar ile birlikte çok sayıda insanımız veya çok arazimizin olmasından ziyade onu işleyebilme kabiliyeti öne çıktı. Son yüzyılda kabaca 15 kat arttı tarım, buna paralel olarak da nüfus arttı. Bugün; mevcut doğal kaynakları en ekonomik kullanabilen, sürdürülebilir olan, doğadaki diğer canlı türleri üzerinde bir baskı oluşturmayan ve maliyetleri düşüren bir ekonomik model öneriyoruz. Bu da iyi düzeyde biyoloji, teknoloji ve ekoloji bilgisi gerektiren yeni bir dönem. Üretmek tek başına yetmez. Sürekli üretebilmek, güvenli üretebilmek önemli. Bu da yeni bir çağın kapısını açıyor. Hep birlikte bu yaklaşıma hizmet edecek insan kaynağı ve teknoloji üretebilirsek Türkiye’nin tarımdaki rekabet gücünü koruyabilir ve geliştirebiliriz.”
Birişik, “Biz genel müdürlük olarak 47 doğrudan bağlı enstitü, bir kısım da dolaylı bağlı enstitü olarak Türkiye’nin her yerinde varız. Oldukça güçlü bir akademik kadromuz var, 7000’e yakın çalışan ve 2248 tam zamanlı araştırmacı var. Ar-Ge yapıyoruz, politika geliştiriyoruz. Türkiye’nin gen kaynaklarını koruma görevi de bizde. 34 tane gen bankamız var” diye konuştu.