En az para ve en az teknoloji ile doğayla iç içe eşi ve kızı ile yaşayan Reyhan Güler Yenigün, ikinci doğumunu hastane imkanlarını elinin tersiyle iterek ebe arkadaşının yardımıyla evinde yaptı. Doğaya sıkı sıkıya bağlı olan Güler, “Hindistan’da doğan kızımın göbek bağını okyanusa, oğlumunkini bir ağacın dibine gömdük. Onlar doğaya göbekten bağlılar” dedi.Doğaya dört elle sarılan Reyhan Güler, gezgin bir hayat sürerken kızı Surya’yı 7 yıl önce Hindistan’da dünyaya getirdi. Beş yıl önce Surya için yerleşik hayat arayışına giren Güler’in yolu, İzmir Menemen’in en bakir alanında ekolojik köy İmece Evini kuran İsmail Yenigün ile kesişti ve evlendi. İmece Evinde yedikleri besinlerden kullandıkları diş macununa kadar kendi ürettiklerini tüketen aile, en az teknoloji ve en az para ile tamamen doğal bir ortamda yaşamlarını sürdürmeye devam etti. İmece Evini ziyaret eden insanlarla geleneksel kültürü paylaştı. Güler’in doğaya olan bağlılığı, ikinci doğumunda da kendini gösterdi. Oğlunu hastanede değil doğal bir ortamda doğurmaya karar veren Güler, evde doğum için araştırma yaptı, pek çok doktorla görüştü. Bir an evde sadece eşinin yardımıyla doğum yapmayı bile düşünen Güler, tesadüfen İmece Evini ziyaret eden ebe arkadaşının yardımıyla oğlu Yunus’u dünyaya getirdi. Hindistan’da doğan kızı Surya’nın göbek bağını okyanusa atan, Yunus’un göbek bağını ise bir ıhlamur ağacının dibine gömen Güler, “Surya, Hindistan’da doğada çıplak ayakla yürümeyi öğrendi. İleride diyecek ki; ‘ilk ayakkabıya değil, asfalta değil, toprağa bastım.’ Yunus diyecek ki; ‘ben bu dağlarda doğdum.’ Bunlar bu devirde çok önemli şeyler. Onlar doğaya göbekten bağlılar. O yüzden doğadan kopmayacaklar” diye konuştu.“İLK DOĞUMUMDA MOTOSİKLETLE HASTANEYE GİTTİM”İki hamilelik sürecinin de kimyasal ürünlerden olabildiğince uzak durduğu için kolay geçtiğini söyleyen Güler, şunları söyledi:“İlk doğumum, evde doğum için de referans oldu. Evde sadece eşimle ben olsak bile doğurma konusunda kendimi motive ediyordum. Çok fazla şey okudum, kendi kendine doğum yapan kadın belgesellerini izledim. Doktor daha diğer eldivenini giyemeden Surya’yı doğurmuştum. Hastaneye de motosikletle gitmiştik. Yunus’un doğumunda da; kendime, İsmail’e, bebeğime, doğaya güvendim. Beslenmeme dikkat ettim, nefes çalışmaları yaptım. Ve inandım. Hastane ortamında bu kadar stressiz şekilde doğum yapabileceğimi zannetmiyorum.”TESADÜFEN EBE GELDİ, DOĞUMU YAPTI“Eğer bir şeyi gerçekten isterseniz bütün evren işbirliği halinde olur” diyen Güler, ilginç doğum hikayesini şöyle anlattı: “Tesadüfen buraya ebe bir arkadaşım geldi. Doğumun olacağının garantisi yoktu. Son haftalarda idim ama bebek gelebilirdi, gelmeye de bilirdi. Bir şey doğumu tetikledi ve bu benim için büyük bir şanstı. Ebe burada olmasaydı da, kendimizi koyvermiş şekilde doğumu bekliyor değildik. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşündük, araştırdık. Acil durumda buradan nasıl gidebilir diye doktorlarla, ambulanslarla görüştük. Hiçbir anne 9 ay karnında taşıdığı yavrusunu riske atmak istemez. Şehirde bir arkadaşımızın evini de doğum için ayarladık ama önceliğimiz kendi evimizdi. O an tesadüfen ebemiz olmasaydı, ben iyi hissedersem doğum yine de burada olacaktı, en ufak şüphede ise şehirde hazırladığımız evde doğuracaktım.”“SANCILAR SÜRERKEN HERKES KENDİ İŞİNDEYDİ”Güler, hastane stresinden uzakta olduğu için doğum sancılarını da çok rahat atlattığını belirtti. Eşi toprağa kazmayı vururken, Güler de doğum sancısını kah arkadaşıyla sohbet ederek, kah salıncakta sallanarak atlattı. Doğum psikolojisine girmediğini söyleyen Güler, “Sancılar sürerken herkes kendi işinde gücündeydi. Sancı bitince işime devam ettim. Son sancılar gelince suları ısıttık, küveti doldurduk. Ailem, doktorlar ‘riske atıyorsun’ dediler ama önemli olan araştırmak ve uygun ortamı hazırlayabilmek. Eskiden çok bilinçli değilmiş. Bu yüzden çok kayıp olmuş. İnsanlar doğada, evde doğum düşünüyorlarsa bilinçli olmaları gerekir. Riske atacak bir şey değil” ifadelerini kullandı.“ONLAR ZATEN ÖZLERİNİ YAŞIYOR”Eşinin ve kendisinin şehirde doğduğunu ancak çocuklarının özlerini yaşayacaklarını dile getiren Güler, şunları söyledi: “Şimdi insanlar şehirde sıkışmışken hayata böyle başlamak çocuklarım için bir avantaj. Onlar zaten özlerini yaşıyor. Özümüzden sonradan koparız. Biz şehirde büyüdük ve doğayı sonradan keşfettik. Onlar zaten özlerini yaşayarak doğup büyüyor. İleride şehirde yaşamayı düşünebilirler buna karışamayız ama o özleri çok güçlü bağlarla doğada var.”HUZUR, ÜRETİM, DOĞAL GIDA VAR; SİGARA, KOLA, HORMON YOKİzmir’in Menemen ilçesine bağlı Çukurköy’de İsmail Yenigün tarafından yıllar önce terk edilmiş bir köyün arazisine kurulan İmece Evi’ni ziyaret eden ziyaretçiler, önce “Sevgi, saygı, hoşgörü, barış, huzur, dayanışma, üretim, doğal gıda var; kin, nefret, savaş, kola, sigara, garson, tarım ilacı, GDO, hormon yok” yazısı ile karşılaşıyor. Yemyeşil bir alana konuşlandırılan İmece Evi’nde, “Doğadan su, güneşten elektrik, eski tohumdan yiyecek, taştan topraktan yaptığımız eve, eski gelenekleri yaşattığımız dedenin, ninenin evine, birlik beraberlik evine hoş geldin” yazısı göze çarpıyor. İmece Evinde elektrik güneşten sağlanıyor, hemen hemen her ürün doğa sıkı sıkıya bağlı olan çift tarafından tamamen doğal bir şekilde yetiştiriliyor. İmece Evi’ni ziyaret edenler, isterse evdeki çalışmalara ortak oluyor ama en önemlisi doğanın kendilerine söylemeye çalıştıklarını duyma imkanı buluyor. Yetiştirilen ürünler, İmece Evi’nin felsefesini özümsemiş kişiler tarafından abonelik sistemi yoluyla satın alınabiliyor.“BİR SÜRÜ İNSANIN ORTA YERİNDE DOĞURMAK ZORUNDA KALMADI”Surya ve Yunus’u doğada büyütecekleri için mutlu olduklarını belirten baba Yenigün, şunları söyledi:“İnsanlar binlerce yıldır evde doğuruyor. Biz de ‘evde doğurmalıyız’ dedik. Hekim arkadaşlarımız hep risklerden bahsetti ama bütün bu riskleri göz önüne aldık. Şuan yaşadığımız arazide başımıza meteor ya da uçak da düşebilir. Hastanede de risk var. Hekim arkadaşlarımız hep süreci kontrol etti. Bizim için sadece bebek için yaşam koşullarını sağlayıp telaş yapmamaktı. Evimizdeydik. Yunus, evinde dünyaya geldi. Reyhan, bir sürü insanın orta yerinde doğurmak zorunda kalmadı. Bu evde doğuma hazırlanıyorduk ama komşu köylerin hiçbirisinde ebe yoktu. Derken ebe bir arkadaşımızın tesadüfen buraya dinlenmeye geldiği anda o sırada Reyhan da doğuruverdi. Yunus 28 Şubat 22.20’de doğdu. 1,5 saat sonra doğsaydı, doğum gününü 4 yılda bir kutlayacaktı. Her açıdan şanslı bir bebek” dedi.“YIKANABİLİR BEZ KULLANIYORUZ”Yenigün, sözlerini şöyle tamamladı: “Oğlumuzun daha 40’ı çıkmadı ama her gün güneşe çıkıyor, bu havayı soluyor. Hayatı da böyle sürecek. Sadece annesinin sütüyle besleniyor. Mama takviyesi yapmıyoruz. Hazır bez yerine yıkanabilir bez kullanıyoruz. Bu tür yerler çoğaldıkça şehirdekilerin ilgisini çekiyor. Gelmeyi isteyen çok insan oluyor. Bunu biz de istiyoruz ancak farkında olarak gelmelerini, burayı yozlaştırmamalarını rica ediyoruz. ‘Buraya gelirken alkol almayı düşünme, sigara içmeyi düşünme, rahatsız edecek davranışlar sergilememeye dikkat et. Ve önce öğren, önce doğayı dinle’ diyoruz. Burada doğanın bir sürü aktörü sana bir sürü şey söylüyor. Mümkünse duymaya çalış.”