Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini 2015 yılında bir rapor ile sunan Dumlupınar Üniversitesi’nde görevli üç akademisyen, referandum süreci hakkında konuşarak, yeni sistemin bir ihtiyaç olduğunu dile getirdiler.2015 yılında hazırladıkları Türk Tipi Başkanlık raporu ile referandum sürecinde oylanacak olan sistem değişikliğinin ilk adımlarını atan Dumlupınar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dekanı Prof. Dr. Hüsamettin İnaç, Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Cantürk Caner ve Araştırma Görevlisi Bakko Mehmet Bozaslan’dan oluşan 3 kişilik akademisyen kadrosu, İHA mikrofonlarına konuştu. Referanduma sayılı günler kala, Başkanlık sisteminin temellerinin atılmasında azımsanamayacak bir pay sahibi olan ve başkanlık sistemi hakkında birçok konferans veren akademisyenler, önemli açıklamalarda bulundu.“Türkiye dünya sisteminde bölgesel bir güç olabilmek istiyorsa parlamenter sistemle hesaplaşması, yüzleşmesi gerekir”Dumlupınar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dekanı Prof. Dr. Hüsamettin İnaç, yaptığı açıklamada parlementer sistemin en büyük probleminin devamlı krizler yaratması ve karar alma mekanizmalarının çok parçalı olması olduğunu ifade etti. Türkiye’nin dünya sisteminde önemli bir güç olması için parlamenter sistem ile hesaplaşması gerektiğini söylen Prof. Dr. İnaç, “Bu dönemde aslında ilan edilmeyen bir 3’üncü dünya savaşı var Suriye’de. Dolayısıyla bizim burada çok ciddi bir güvenlik problemimiz söz konusu. Farklı terör örgütlerinin tehditleri altında olan bir güney sınırımız var. Dolayısıyla bölgenin ve dünyanın Türkiye’nin liderliğine ihtiyacı var. Böyle bir dönemde işte bizim yönetim sistemi içerisine gitmemiz çok büyük bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü özellikle parlameter sistemin kendi içerindeki en büyük problemi, devamlı krizler yaratması, karar alma mekanizmalarının çok parçalı olması ve bir türlü alınan kararların uygulama safhasına geçilememesidir. Bugün baktığımızda Türkiye dünya sisteminde bölgesel bir güç olabilmek istiyorsa, terör örgütleri ile mücadele etmek istiyorsa, güvenlik sorunlarını çözebilmek istiyorsa, ekonomisini orta sınıftan biran önce çıkarıp müreffeh bir ülke olmak istiyorsa, mutlaka parlamenter sistemle hesaplaşması, yüzleşmesi gerekiyor. Dolayısıyla bu referandum aslında bu yüzleşmenin en somutlaştığı, en mücessem hale geldiği bir dönüm noktası olacaktır. Burada Türkiye yönetim sistemini yenileyerek yeni bir yönetim anlayışı içerisinde yoluna devam ettiği takdirde dış politikasını aktif bir şekilde dizayn eden, dünyada hak ettiği yeri alabilen ve temsil kabiliyeti artmış kurumlarıyla, insanlarıyla ve tarihsel birikimiyle hak ettiği yeri alacak bir ülke haline geleceğini düşünüyorum” dedi.“Dünyaya öyle entegre olmuş bir yapıda diktatörlüğün gelmesi mümkün değil”Dünyaya böyle entegre olmuş bir yapıda diktatörlük gelmesinin mümkün olmadığını belirten Dumlupınar Üniversitesinde Araştırma Görevlisi Bakko Mehmet Bozaslan, “Böyle bir dönemde bizim gibi ülkelerin güçlü bir yürütmeye ihtiyacı var. Bir de meseleye şu açıdan bakmak gerekiyor. Kamuoyunda bazı yanıltıcı tartışmalar yürütülüyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin diktatörlük getireceği bağlamında tartışmalar yürütülüyor ve bazı ülkeler örnek veriliyor. Öncelikle başkanlık sistemi denildiğinde akla Amerika geliyor ama bu eksik bir algı. Şöyle ki Güney Kore de, Güne Kıbrıs Rum Yönetimi de başkanlık sistemi ile yönetiliyor. Buralarda diktatörlüğün olmadığını görüyoruz. Bizde de geçeceğimiz Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin diktatörlük getirmesi mümkün değil. Çünkü biz açık bir ekonomiyiz. Tüm dünyaya entegre olmuş, dünyanın her yerine yatırım yapan iş adamlarımız var. Dünyanın her yerinden yatırım alan bir ülkeyiz. Dünyanın en büyük hava alanını inşa ediyoruz, İstanbul’u finans merkezi haline getirmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla dünya ile bu kadar girift ilişkiler içerisine girmiş bir ülkede Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin diktatörlük getirmesi mümkün değildir. Toplumun yüzde yüzü bir araya gelip ‘Sen diktatör ol’ dese dahi böyle bir ekonomik sistemde, dünyaya böyle entegre olmuş bir yapıda diktatörlük gelmesi mümkün değil” açıklamalarında bulundu.“Türk Tipi başkanlık sistemi raporumuzun neredeyse yüzde 80’i şimdiki anayasa değişikliğinde yerini almış durumda”Yrd. Doç. Dr. Cantürk Caner ise,, 90 yıllık parlamenter demokrasi geleneğinde bu tarz bir değişikliğin gerekli olduğuna inandıklarını ve bu yüzden 2015 yılında böyle bir rapor hazırladıklarını aktardı. Türk Tipi başkanlık sistemi raporunun neredeyse yüzde 80’inin şimdiki anayasa değişikliğinde yerini aldığını sözlerine ekleyen Yrd. Doç. Dr. Caner, şunları belirtti;"25 Aralık 2015 tarihinde Kütahya merkezli Küresel Araştırmalar ve Düşünce Merkezi (CRTS) bünyesinde Prof. Dr. Hüsamettin İnanç, Araştırma Görevlisi Bakko Mehmet Bozaslan ve ben Yrd. Doç. Dr. Cantürk Caner olmak üzere Türk Tipi Başkanlık raporunu ilk defa hazırladık. Tabi bu noktada tarihe dikkat çekmek isterim. 2015 yılının Aralık ayıydı ve bu konuda başkanlık sistemi ile ilgili henüz düşünceler olgunlaşmamıştı. Kamuoyunda bu konuda sesler daha düşük söyleniyordu. Ancak biz yaklaşık 90 yıllık parlamenter demokrasi geleneğinde bu tarz bir değişikliğin gerekli olduğuna inanmıştık ve böyle bir rapor hazırladık. Önerdiğimiz fikirler ve önerilerimiz gerekli makamlarda da dikkat çekmiş olacak ki, bugün Türk Tipi başkanlık sistemi raporumuzun neredeyse yüzde 80’i diyebileceğimiz, biraz iddialı olacak ama iddialı olmak durumundadır. Burada önerdiğimiz kavramlar ve öneriler, şuan ki anayasa değişikliğinde yerini almış durumda. Elbette Türk Tipi Başkanlık sistemi 16 Nisan’da gidecek odluğumuz referandum bir zorunluluktan kaynaklanıyor. Bunun ben bir devlet projesi olduğunu düşünüyorum. Aynı şekilde bu düzenlemenin bir sistem değişikliği olduğunu, rejim değişikliği olmadığını düşünüyorum. Aynı şekilde temsili bir demokrasiye, çoğulcu demokrasiye, katılımcı demokrasiye geçirebilmemiz için ciddi anlamda yasama ve yürütmeyi birbirinden ayırmamız gerekiyor. İnşallah doğru sonuçlar verir. Referandumda karar ne çıkarsa çıksın bizim milletimiz bu noktada sağduyuludur. Bu önemli bir adımdır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kavramı, veya diğer bir değişle Başkanlık sistemi kavramı artık Türk siyasi literatüre, kamu yönetimi literatürüne girmiştir.”