Çocukluğunda yediği domatesteki lezzetin peşine düşen Manisalı memur emeklisi Eyup Korkmaz, bulduğu bir tohumla başladığı tohum üretiminde şimdilerde yüzlerce çeşit sebze ve meyveyi hiçbir kimyasal gübre ve ilaç kullanmadan tamamen doğal ortamda üretiyor. Ürettiği tohumları çevresindekilerle ücretsiz paylaşan Korkmaz, devletin yerli tohumlar üzerinde çalışma yapmasını ve dışarı bağımlılığın ortadan kaldırılmasını istedi.Manisa’nın eşsiz doğası ve bitki çeşitliliği ile herkesi kendine hayran bırakan Spil Milli Parkında bulunan Sultan Yaylasında 20 sene önce satın aldığı yaklaşık bir buçuk dönümlük bahçesinde son 10 yıldır yerel tohum üretimi yapan Eyup Korkmaz, bir tohumla başladığı yolda bugün genetiğiyle oynanmamış yüzlerce çeşit sebze ve meyvenin tohumunu üretmeyi başardı.Aradığı domates lezzetinin peşine düştüÜrettiği tohumları yerel tohum takas şenliklerinde ücretsiz dağıtarak gıdaların geleceği için önemli çalışmalara imza atan Korkmaz, son 10 yıldır bulduğu yerel tohumları çoğaltıp dağıtmakla vaktini geçirdiğini söyledi. Ürettiği sebze ve meyveleri tohumluk ayırdıktan sonra kalanları hiçbir ücret almadan isteyen komşularına, akrabalarına dağıttığını anlatan Korkmaz, “Çocukluğumdaki domates tadını bulamıyordum. Pazarda Sabuncubeli’ndeki dağ köylerinden iki kişi domates getiriyordu. Sabah 08.00’de pazara gitmek zorunda kalıyordum. Bazen daireye geç kalıyordum domates peşinde koşmaktan. Çocukluğumdaki tadı arıyordum. O domatesleri getirenler de tezgah altında saklar daimi müşterilerine verirlerdi kimseye vermezlerdi. Sonra burayı aldıktan sonra bunları burada ekmeyi düşündüm. O arada o insanlara ulaşamadım. Daha sonra dağ köylerini gezip araştırdım. Şu anda 30 civarında sadece domates çeşidi tohumu var. Domatesle başladım ardından iş çoğaldı. Domates, biber, patlıcan, salatalık, kabak hatta meyve ağaçları bile öyle. Bahçemde 20’nin üzerinde meyve çeşidi var. Hepsi organik, doğal yani hiçbir şekilde suni gübre ve kimyasal kullanmadan üretiyorum” dedi.“Pazardaki domatesleri görünce üzülüyorum”Pazardaki domatesleri gördüğünde üzüldüğünü kaydeden Korkmaz, “Tamamı ya kimyasal gübrelerle üretilmiş, o bir yana bir de genetiğiyle oynanmış. O domateslerden tohum alıp tekrar ekme ihtimaliniz yok. Tekrar aynı yerden fidan almak zorundasınız. Ben onlardan kurtulmak için çalışıyorum. İsrail’den gelen tohumlar endüstriyel olarak belki ihtiyacı daha iyi karşılayabilecek durumda ama o tohumlar genellikle genetiği değiştirilmiş GDO’lu dediğimiz hibrit tohumlar. Bunları ne tohumluk kullanabiliyorsunuz ne o domatesin tadı eski domateslere benziyor. Mümkün değil. Biz kendi tohumlarımızı ıslah altına alıp onları çoğaltıp, genişletsek olmaz mı? Bugün İsrail’den veya herhangi bir ülkeden tohumlar bize geliyor. Her sene o tohumları alıyor ekip yiyoruz. Bu her sene aynı şekilde tekrarlanıyor. Yarın öbür gün aramızda bir itilaf çıktığında ‘Ben size tohum satmıyorum’ dediği zaman Türkiye aç kalır. Mümkün değil, nereden bulacak? Hatta şimdi Akdeniz bölgesindeki seralarda duyduğum kadarıyla seraların içindeki arıları bile genleriyle oynamışlar bize verdikleri arıların ömrü 75 gün. Bir domates sezonu hizmet ediyor size. Tekrar üretme imkanınız yok 75 gün sonra arı ölüyor. Arının çoğalması diye de bir şey yok. Her sene tohumu da alacaksınız, arıyı da alacaksınız. ‘Satmıyorum’ dediği zaman da aç kalacaksınız” şeklinde konuştu.“Bizdeki normaller gidiyor anormalleri geliyor”Anadolu’daki yüzlerce çeşit yerli tohumun yurt dışından yakından takip edildiğini ve götürülerek çoğaltıldığını kaydeden Korkmaz şunları söyledi:“Bütün tohumların orijinalini almışlar. Hala almaya devam ediyorlar. Yabancılar sürekli geziyor. Bu işte bilgili olan kişiler bulduklarını alıp götürüyorlar. Çölde yapıyorlar bu işi, olmadık yerde yetiştiriyorlar. O kadar büyük tarım ülkesiyiz, hayvancılık ürünleri dışarıdan gelmeye başladı. Ben o etlerin ne kadar sağlıklı olduğuna nasıl inanacağım. Biz de tarım ülkesiyiz biz de yapabiliriz. Ama biz üretime dayalı değil, tüketim ekonomisi olduk. Bizdeki normaller gidiyor yerine anormaller dönüyor ben ona karşıyım. Biz kendi elimizdekini çoğaltırsak, kendi elimizdekini terbiye edersek onların yaptığını biz niye yapmıyoruz. Biz iyi terbiye edelim daha iyi olsun.”