Trabzon Valisi İsmail Ustaoğlu, "250 şehit verdik, 2 bin 190'ın üzerinde gazimiz oldu ama bu millet demokrasisine, istiklaline ve istikbaline de sahip çıkarak o karanlık geceyi de aydınlığa çevirmesini bildi." dedi.
Ustaoğlu, Trabzon Üniversitesi ev sahipliğinde Mahmut Goloğlu Kültür Merkezi'nde organize edilen, "İnsan Hakları Boyutuyla 15 Temmuz" konulu panelde yaptığı konuşmada, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında şehit olanlara Allah'tan rahmet, gazilere de uzun ömürler diledi.
15 Temmuz darbe girişiminin, demokrasi tarihinin en kanlı darbe girişimi olarak tarihe geçtiğinin altını çizen Ustaoğlu, 15 Temmuz'un millet tarafından unutulmaması gerektiğini vurguladı.
Ustaoğlu, bu gibi organizasyonların hain darbe girişiminin unutulmaması için önemine işaret ederek, Trabzon Valiliğinin bu günü unutmama, unutturmama ve yeni kuşaklara anlatma adına tüm kurumları ile çeşitli organizasyonlar düzenleyeceğini aktardı.
15 Temmuz'un çok önemli bir gün olduğuna dikkati çeken Ustaoğlu, şunları kaydetti:
"Bizim tarihimize baktığımız zaman, evet bir çok darbe girişimiyle bu millet karşı karşıya kaldı ama bu darbe girişimi, kendi içimizden hainlerin ortaya çıkarak, bu milletin vergisiyle alınan tankı, topu ve tüfeği ile hem milli iradenin tecellisi olan başta Meclis'imiz ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi olmak üzere bombalandığı başka bir darbe girişimi görmedik, yaşamadık. 250 şehit verdik, 2 bin 190'ın üzerinde gazimiz oldu ama bu millet demokrasisine, istiklaline ve istikbaline de sahip çıkarak o karanlık geceyi de aydınlığa çevirmesini bildi."
Trabzon Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emin Aşıkkutlu ise tarihte eşine az rastlanan, belki de hiç rastlanmayan bu ihanetin gözü dönmüş caniler ve insan görünümlü mahluklar eliyle gerçekleşmiş olmasının tüm milleti dehşete düşürdüğünü dile getirdi.
- "Başka bir milletin başına gelse toparlaması gerçekten çok zor olurdu"
Paneli yöneten Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Denetleme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ali Cengiz Köseoğlu, 15 Temmuz darbe teşebbüsü gecesi ve ertesi gün yaşadıklarını katılımcılarla paylaştı.
Darbe teşebbüsünden sonraki dönemde Hakimler ve Savcılar Kurulu üyeliği yaptığını anımsatan Köseoğlu, "Orada da bizzat gördüm, bu olan eylem, darbe girişimi eğer başka bir milletin başına gelse toparlaması gerçekten çok zor olurdu ama biz millet olarak bunun üstesinden gelmeyi becerdik, başardık." ifadesini kullandı.
Köseoğlu, darbe teşebbüsünün yargı boyutuna ilişkin ise "Travmatik etkileri olmuş, çok da farkında değillerdi yani yıllarca beraber yaşadıkları arkadaşlarını ertesi gün derdest etmek zorunda kalmışlar, evlerine girmişler, tutuklamışlar." diye konuştu.
Darbe teşebbüsünün ardından pazartesi günü adliyelerin açık olduğuna işaret eden Köseoğlu, "Aslında çok büyük bir etki yaptı, adliyeler bu görevi hemen devraldılar ve değişik kurumlara yazışmalara başladılar. Kurumlar yazışmaları aldıkça sanki damarlara kan yürür gibi bu 15 Temmuz'un etkilerini ortadan kaldıracak bir işlevi de oldu." ifadelerini kullandı.
- "Hakim, savcıların cesareti, her şeyin, her türlü takdirin üzerindedir diye düşünüyorum"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Doç. Dr. Hüseyin Aydın da darbe teşebbüsünden sonraki yargılama süreçlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Darbe girişiminin başladığı ilk saatlerde bütün savcılıkların, darbe girişimine katılan örgüt mensubu askerler hakkında yakalama ve gözaltı talimatları verdiğini, soruşturma açtığını ve devletin diğer kurumlarıyla koordineli bir şekilde bu görevlerini cesurca icra ettiğini belirten Aydın, "Yargının bu tutumunu bence her zaman hayırla, takdirle yad etmek lazım. Böyle bir tutumun da başka bir ülkede emsali olduğunu düşünmüyorum. Hakim, savcıların cesareti, her şeyin, her türlü takdirin üzerindedir diye düşünüyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Aydın, "16 Temmuz sabahındaki tablo, düşman milletlerin bile başına gelmesini arzu etmeyeceğimiz çok vahim tabloydu. Bu vahim tabloda bir devletin soğukkanlılığını muhafaza etmesi, hele hele hukuku işletme konusunda irade göstermesi de kolay değildir." dedi.
Darbe girişimine karışan faillerle ilgili soruşturmaların, adil yargılama ilkelerine uygun olarak yürütüldüğünü ve bu konuda yüksek bir hassasiyet gösterildiğinin altını çizen Aydın, "Hatta bu konuda gösterilen hassasiyetin de şehit yakınlarını ve gazilerimizi zaman zaman rencide edebilecek boyutlara vardığını da söylemek isterim." diye konuştu.
Aydın, darbe girişimine katılan örgüt mensubu askerler ve onlara yardım eden sivil unsurlara özgü mahkemeler kurulmadığını, bu konuda en temel ilke olan tabii hakim ilkesinin gözetildiğini söyledi.
Faillerin savunma haklarını da kullandıklarını dile getiren Aydın, "Darbe girişimi davalarında savunma hakkına gösterilen riayetin, herhangi bir ceza davasında gösterildiğine de şahit olmadım doğrusu. En ağır eylemlerin faillerine dahi savunma hakkı kapsamında yasadan kaynaklanan bütün haklar sonuna kadar tanınmıştır. Hatta savunma hakkının kötüye kullanıldığı bir çok durumda bile, savunma hakkına riayet göstermek çerçevesinde buna mahkemelerce müsamaha gösterildiğini gördüm." dedi.
Aydın, 15 Temmuz darbe girişiminin, örgütün tarihinde çok önemli kırılma noktalarından biri olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Örgüt ilk defa herkesin gözü önünde açık bir şiddet eğiliminin faili konumuna düşmüştür ve bu konuma düşmesiyle örgütün Türkiye'deki, özellikle de yurt dışındaki imajı açısından önemli bir kırılma noktasıdır. O nedenle bu davalarda örgütün ilk önceliği şu olmuştur, 15 Temmuz darbe girişiminden örgütü aklamak yani örgütün hiçbir şekilde 15 Temmuz darbe girişiminin bir paydaşı veya aktörü olmadığını ispata ve buna dair bir stratejiye yöneldiklerini görüyoruz. Bunu nasıl yaptılar? Darbeye karışan önemli aktörler de dahil olmak üzere bütün failler, örgütle hiçbir şekilde ilişki içinde olmadıklarını özellikle vurgulama ihtiyacı hissetmişlerdir. Örgüt mensuplarının bu stratejiyi yürütürken, daha önce herhangi bir ceza yargılamasında müşahede etmediğimiz taktik ve stratejilerle hareket ettiklerini gördük. Belki Türk mahkemeleri daha önce bu nitelikteki bir sanık profilini yargılama durumuyla karşılaşmamışlardır."
Sanıkların hem resmi hem de örgütsel eğitimlerinin yargılama sürecine etkilerini de anlatan Aydın, "Bu sanık profilinin yine örgütlü bir şekilde yürüttüğü stratejilere ve taktiklere yargılama ilkeleri çerçevesinde ustaca yönetip yargılamayı bitirmek ve bir hükümle sonlandırmak hakikaten büyük bir maharet gerektirmekteydi ve hakimlerimizin de bu mahareti gösterdiklerini ifade etmek isterim." dedi.
- "Bu zor davaların da bir hükümle sonuçlandırılması takdire şayan bir başarıdır"
Aydın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Daha önce herhangi bir vesileyle şahit olmadığım, görmediğim taktikleri, stratejileri bu yargılamalar sırasında bizzat görme imkanına sahip oldum. Özellikle genç meslektaşlara da şu tavsiyelerde bulunmayı da ihmal etmedim: Burada, bu sanıklardan öğrendiğiniz taktikleri, stratejileri sakın ola hayatınızın diğer aşamalarında tatbik etmeyin. Hakikaten bir örgütün, bir insan aklının alabileceğinin çok ötesinde kötülüğü tasarlaması ve ustaca yerine getirme kabiliyetini müşahede ettik ve insan olarak da insanın bu kadar kötü olabileceğini ve bu kadar kötülüğü tasarlayabileceğini görmek bizleri derinden üzmüştür."
"Darbe girişimi faillerini yargılayabilmek, Türk yargısı açısından çok cesur bir tutumdur." ifadesini kullanan Aydın, şunları kaydetti:
"Öncelikle bu cesareti teslim etmek lazım. Bu yargılamaları, adil yargılama ilkelerine uygun olarak ceza muhakemesi kanununa uygun olarak tamamlamak da bir hükümle sonuçlandırmak da takdir edilmesi gereken bir başarıdır, diye düşünüyorum. Çünkü bu davalar, sanıkların nitelikleri ve kapsamı itibariyle çok zor davalardır. Bu zor davaların da bir hükümle sonuçlandırılması takdire şayan bir başarıdır. Türkiye'de bazı kesimler buna bir kısım siyasi partilerin de katıldığını söyleyebiliriz, bu yargılamaların toptancı bir yaklaşımla ele alındığını ve dolayısıyla sanık bazlı değerlendirme yapılmadan, darbe girişimine katıldığı şüphesi altında olan herkesin bir şekilde mahkum edildiğini, mahkumiyet kararlarının belli merkezlerden verilerek mahkemelere dikte edildiğini ve mahkemelerin bu doğrultuda karar verdikleri yönünde başta örgüt mensupları olmak üzere ve bunlara inanan bir kısım insanlar tarafından bu şekilde propaganda yapıldığını görüyoruz."
- "Bu davalardan 2 bin 500'e yakın sanığın beraat ettiğini görüyoruz"
Aydın, 15 Temmuz darbe girişimine katıldığı ve iştirak ettiği şüphesiyle haklarında soruşturma ve kovuşturma yürütülen kişilerin sayısının 8 bin 500 civarında olduğunu dile getirerek, "Bu sanıklar hakkında, Türkiye'nin değişik yerlerinde başta Ankara ve İstanbul'da olmak üzere 300'e yakın kamu davası açılmıştır. Bu davalar, yerel mahkeme aşamalarında sonuçlanmıştır, bir kısmı da kesinleşmiştir. Bu davalardan 2 bin 500'e yakın sanığın beraat ettiğini görüyoruz. 950'ye yakın kişi hakkında da ceza verilmesine yer olmadığı kararı verildiğini görüyoruz." diye konuştu.
"Haklarında dava açılan 8 bin 700 kişi hakkında, 3 bin 500 kişiyle ilgili olarak beraat kararı ve ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir." diyen Aydın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sadece bu rakamlar bile, yargılamaların sanık bazlı olarak mahkemeler tarafından yapıldığı, sanık bazlı olarak dosyadaki delillere göre bir değerlendirme yapılarak sonuca varıldığını gösterir. Eğer toptancı bir yaklaşımla bu yargılamalar yapılsaydı, hele hele birilerinin iddia ettiği gibi kararlar belli merkezlerden alınıp mahkemelere dikte edilseydi, 3 bin 500 kişinin beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararıyla yargılamaların sonuçlanması mümkün olmazdı. Böyle olsaydı, 8 bin 700 kişi hakkında mahkumiyet kararı verilmesi gerekirdi. Mahkumiyet kararlarına da baktığınızda, bir kısmının ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, bir kısmının müebbet hapis cezası, bir kısmının da süreli hapis cezaları olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bu rakamlar bile her şeyin usulüne uygun olarak yapıldığını, sürdürüldüğünü ve sonuçta da herkes hakkında delillere ve hukuk kurallarına göre bir karar ihdas edildiğini tek başına göstermektedir."
Aydın, yargılamaları takip ettiğini yineleyerek, şu değerlendirmede bulundu:
"Bu yargılamalara bizzat katılan bir kişi olarak söylüyorum, keşke bu darbe yargılamalarında adil yargılama ilkeleri konusunda gösterilen hassasiyet, ceza muhakemesi kurallarına harfiyen tatbik edilmesi konusunda gösterilen hassasiyet, bütün ceza yargılamalarında gösterilse. Bütün ceza yargılamalarında gösterilirse bu hassasiyet, Türkiye'de ceza yargılamaları standardının çok daha ileri noktalara ulaşacağını düşünüyorum. Dolayısıyla darbe yargılamalarının, bizim ceza yargılaması pratiği ve standardının artırılması konusunda da önümüzdeki yıllarda referans olabilecek yargılamalar olduğunu düşünüyorum. Bu yargılamalarda bulunma cesareti gösteren hakim, savcılara ve özellikle bu görevini hukuka uygun olarak yürüten hakim, savcılara minnet ve şükranlarımı sunuyorum."
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) Başkanı Prof. Dr. Muharrem Kılıç da insan haklarının önemini ve hak ihlallerinin toplumlar üzerindeki etkilerini çeşitli örneklerle anlattı.
TİHEK'in 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili kapsamlı rapor hazırlığı içinde olduğunu belirten Kılıç, yakın zamanda kamuoyu ile paylaşacaklarını aktardı.
İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nihat Bulut da darbelerin teorik altyapısına ilişkin görüşlerini katılımcılarla paylaştı.
Konuşmaların ardından, protokol üyeleri tarafından panelistlere teşekkür belgesi ve plaket verildi.
Hüseyin Aydın'a plaketini ise panele onur konuğu olarak davet edilen, darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığı önünde şehit düşen Başçavuş Ziya İlhan Dağdaş'ın babası Mehmet Fethi Çankaya teslim etti.
Panelin ardından, fuaye alanında organize edilen "İnsan Hakları Boyutuyla 15 Temmuz" adlı afiş ve "Vatan Sevgisi İmandandır" adlı hat sergisinin açılışı gerçekleşti.