Tekfen Grup Şirketler Başkanı Ali Pandır, Türkiye için bir fırsat bulunduğunu belirterek, "Orta vadede Çin'den veya başka kendisini güvenli görmediği yerlerden Türkiye'ye doğru kaydırma şeklinde bir iş gelebilir ama uzun vadede Türkiye'nin mutlaka katma değeri yüksek şeyler yapması lazım." dedi.
P&G'nin ana sponsorluğunda Capital, Ekonomist ve StartUp dergileri tarafından Sapanca ilçesindeki bir otelde düzenlenen Uludağ Ekonomi Zirvesi (UEZ) kapsamında GTech Kurucusu ve Üst Yöneticisi (CEO) Mine Taşkaya moderatörlüğünde "Üretimde Global Rekabetin Anahtarları ve Yeni Trendler" konulu oturum gerçekleştirildi.
Oturumda konuşan Pandır, hızla gelen trendlere çok iyi hazırlıklı olunması gerektiğini söyledi.
Pandır, "Rusya-Ukrayna savaşının getirdiği enerji güvenliği ve içine kapanıklık var. Yani herkes kendine yeter hale gelmeye çalışıyor. Tabii ki mümkün değil, kaynaklar ve doğal kaynaklar bir tarafta tüketim öbür tarafta olduğu müddetçe mutlaka bir akış olacak, ticaretsiz dünya mümkün değil." ifadesini kullandı.
İş dünyasındaki fırsatlara değinerek, "Türkiye için bir fırsat var. Orta vadede Çin'den veya başka kendisini güvenli görmediği yerlerden Türkiye'ye doğru kaydırma şeklinde bir iş gelebilir ama uzun vadede Türkiye'nin mutlaka katma değeri yüksek şeyler yapması lazım. Otomotivde elektroniğe girmesi lazım. Şu anda Türkiye yan sanayisi tamamen pres ve plastik enjeksiyon üzerine ağırlıklı olarak." diye konuştu.
- "Yerinde üretim, yerinde finansman"
Kale Grubu Başkanı ve Üst Yöneticisi Zeynep Bodur Okyay da salgından önce de küresel büyüme oranlarının düşük olduğunu, dünyanın çok özel bir dönemden geçtiğini ve bu sürecin 2030 yılına kadar devam edeceğini söyledi.
Dünyadaki gelişmelerin, 2026-2027 yılına kadar şekilleneceğine işaret eden Okyay, "Çok özel bir dönemden geçtiğimizi düşünüyorum çünkü tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için örtüşen krizler yaşadığımız, çok özel bir dönem. Madalyanın bir tarafında kırılganlıklar var, diğer tarafında ise dijital dönüşüm, sürdürülebilirlik, tedarik zincirlerindeki kırılmalar var. Bir şok, diğer bir şoku beraberinde getiriyor." değerlendirmesinde bulundu.
Okyay, dünya ekonomisinin çok büyük bir değişime sahne olduğuna dikkati çekerek, "İçinde bulunduğumuz zaman dilimini, geçiş dönemi olarak görüyorum. Bir yandan tedarik zinciri krizi, diğer yandan küresel güç ortaklarının da değişmesi küreselleşmeyi aşağı çekip, yerelleşmeyi ön plana çıkarıyor." dedi.
Yerelleşmenin getirdiği en önemli kavramın, "yerindelik" konusu olduğunu belirten Okyay, şöyle devam etti:
"Müşteriye yakınlık, ham maddeye yakınlık, ucuz finansmana yakınlık ticaret yollarına yakınlık gibi unsurlar var. Buraya baktığımız zaman Türkiye'nin ben de katılıyorum büyük bir avantajı var. Ancak salt avantaja sahip olmak tek başına yeterli değil, o potansiyeli hayata geçirmek için kurumsal altyapıyı da oluşturmak gerekir. Kurumsal altyapı derken, sadece sanayi politikaları, yapısal önlemler değil, bunun içine mutlaka hukuk, güven, öngörülebilir ve hesap verilebilirliği de koymamız lazım. Bu kavramlar olmadığı zaman dünya sistemine entegre olmamız mümkün değil, buraya yatırım çekmemiz mümkün değil. Bu bilinçle bence yatırım iklimini iyileştirir ve kağıt üzerindeki avantajları ancak o zaman pratiğe çevirebiliriz."
- "Gıda krizinin daha da derinleşebileceğine ilişkin bulguları görüyoruz"
Sütaş Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz ise dünyada tarım sektörü ve gıdayla ilgili yaşanan gelişmelere değinerek, dünyanın çok sıkıntılı bir dönemden geçtiğini anlattı.
Salgın döneminde bazı sorunların daha öne çıktığını dile getiren Yılmaz, "Dünya Bankası raporunda aslında gıda krizinin daha da derinleşebileceğine ilişkin bulguları görüyoruz. Aslında biraz da uyarılar görüyoruz." dedi.
Dünyanın gıda kriziyle ilgili önlemler almaya çalıştığını aktaran Yılmaz, şunları kaydetti:
"Dünyada gıdaya erişim krizinin, gıda bulunabilirliği krizine doğru gitme ihtimali çok yüksek. O bakımdan tedbirli olmamız, hazırlıklı olmamız lazım. Türkiye olarak tabii bu konuda aslında biraz daha şanslıyız gibi görüyorum. Bizde de tabii enerji problemi var. Bunun maliyetlerde yarattığı büyük baskı var. Yem, gübre, dışarıdan ithal edilen ham maddeleri, dışarıdan ithal edilen bu girdilerde ciddi bir artışlar var. Ama herkesteki bu problemler, Türkiye'de de var. Türkiye'deki şansımız, daha çok tarımın geniş kitleler tarafından yapıldığı, hala tarımda büyük bir nüfusun yaşadığı bir ülkeyiz. Toprak var, su var. Hayvan varlığımız var. Dolayısıyla bu kısa dönemde hem Türkiye'nin hem dünyanın karşı karşıya olduğu bu sorunlara yardım edebilecek bir altyapımız, bir potansiyelimiz var. Yeni topraklar kazandırmak mümkün değil, onlar uzun vadeli işler veya işte yeni hayvanlar gelsin, onları sağalım, sütümüz artsın... Mümkün değil, bu günden yarına. Kilit nokta; verimlilik. Elimizde bulunan kaynakları, daha verimli kullanmaya başlarsak, çok hızlı sonuçlar alırız ve çok hızlı hem kendimize hem dünyaya yardım etmiş oluruz."
Eczacıbaşı Topluluğu Üst Yöneticisi Atalay Gümrah, Türkiye'nin konumunun kendilerine ciddi avantaj sağladığını söyledi.
Türk-Alman İş Konseyi'nin başında olduğunu belirten Gümrah, "Son 2-3 aydır heyetler geliyor. Özellikle Alman küçük ve orta ölçekli şirketler, Türkiye'den daha çok alım yapmak istiyor. Bence bunu iyi değerlendirirsek önemli bir şansımız var." dedi.