Yazar Ali Işık, “Yazmak dediğimiz mevzu kendi sorumluluğunu da beraberinde getiriyor. Yazdıklarınız kadar ne yazdığınızdan ve niçin yazdığınızdan da sorumlusunuz” dedi.
Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Aile ve Gençlik Merkezi (TDV KAGEM), okur-yazar buluşmaları kapsamında düzenlediği KALEM Söyleşileri’nde yazar Ali Işık’ı konuk etti.
KALEM Kitap Kahve’de “Uzaklık Yaralar” adlı son çıkan öykü kitabı ile yazarlık ve okurluk serüveni üzerine Ankaralılarla bir araya gelen Işık, “Yazmak dediğimiz mevzu kendi sorumluluğunu da beraberinde getiriyor. Yazdıklarınız kadar ne yazdığınızdan ve niçin yazdığınızdan da sorumlusunuz. Dünyaya gelişimiz ile aslında bir hikâye içine doğuyoruz. Daha sonra ise kendi hikayenizin içine giriyorsunuz. En nihayetinde ise kendi hikayemizi yazmadığımızda başkaları sizin hikayenizi yazıp bizleri kendi yazdıkları üzerinden kurup şekillendiriyor. Belki de hikâyeye başlama serüvenimin altında bu yatıyor” diye konuştu.
Işık, “Tarihte, kültürel değerlerimizin aktarımı günümüze kadar hikâye geleneğimiz üzerinden yapılmaya çalışılmış. Bu sebepledir ki kendi öykülerimizle bağlantı kurmamız ancak geleneksel hikâye anlatımlarımızdan geçiyor. Aksi taktirde Batı etkisinde kalan bir öykücülük anlayışı altında gelişmeye ve değişmeye başlamamız kaçınılmaz bir hal alır” şeklinde konuştu.
Öykünün edebiyat ile olan bağlantısı üzerine sözlerine devam eden Işık, “Edebiyat, gerçek ile hayalin toplamı sonucu ortaya çıkıyor. Hiçbir yazar bir şeyi yoktan var edemez. Bu sebeple yazılarına ilham kaynağı olması adına bol bol farklı eserler okuması gerekir. Her bir kitap farklı bir ilham ve hayal dünyasına kapı aralar” dedi.
Konuşmasında edebiyat ve hayat ilişkisinin altını çizen Işık, “Öykülerimin temelini; tabiat, çiçek, böcek gibi sanatsal tasvirler ya da tamamen estetik kaygıdan oluşan bir yapıdan ziyade bir dert ve amaç etrafında kurgulamayı tercih ediyorum. Aksi taktirde hayatla edebiyat ilişkisi yalnızca sanatın sanat için kaldığı bir düzlemden öteye gidemez” diye söyledi.
Işık, “Öykünün en önemli özelliklerinden biri içinde bulundurduğu boşluklardır. Yani yazar öyküde yazmadığı ve okuyucunun bulmasını istediği ara boşluklar bırakır. Bu sebeple iyi öykülerde okura çok iş düşer. Öykülerde bırakılan bu boşluklar öyküleri yeniden doğurur ve zenginleştirir. Bu sebeple yazar, her şeyi hazır vermeden okurun öyküde kendine has yeni imgeler bulmasına izin vermelidir” ifadelerini kullandı.
Öyküde biçim ve özün aynı düzlemde bir arada olmazsa olmazları arasında yer alması gerektiğini düşündüğünü söyleyen Işık, genç öykücülere hitaben, “Öykünüzün içinizde büyüyüp yetişmesine izin verip ona zaman verin. Ortaya bir an önce bir eser çıkarma telaşı ile acele edip öykünün kendi içinizde demlenmeden ortaya çıkmasına izin vermeyin” tavsiyelerinde bulundu.
Söyleşinin ikinci bölümü, katılımcılardan gelen sorulara ayrılırken yazar Ali Işık kitaplarını okuyucuları için imzalamayı da ihmal etmedi.