Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ev sahipliğinde yapılan 30 Ağustos Zafer Bayramı Resepsiyonu’na çok sayıda davetli katıldı.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi havuzlu bahçede yapılan resepsiyona yaklaşık 2 bin kişi davet edilirken, MHP Lideri Devlet Bahçeli, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, eski Başbakan Tansu Çiller, İhlas Medya Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar, TGRT Haber Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni Ercan Seki, Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Kapan, siyaset, sanat ve spor dünyasının önemli isimleri, şehit aileleri, gaziler ve toplumun farklı kesimlerinden çok sayıda vatandaşın katıldı.
Resepsiyon, İstiklal Marşı ve saygı duruşu ile başlarken, şehitler için Kur’an-ı Kerim okundu. Malazgirt Zaferine ilişkin bir filmin izlenmesinden sonra eşi Emine Erdoğan ile birlikte geldiği alanda selamlama konuşması yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Her alanda sahadayız. Sahada olmaya devam edeceğiz” diye konuştu.
“Ezcümle, her alanda sahadayız”
“Tarihimizde Ağustos ayı zaferler ayı olarak ayrı bir yere sahiptir” diyerek konuşmasına başlayan ve başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere şehitlere rahmet dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Milletimizin zaferler ayında bizi ölüm fermanımızı dayatmaya çalışanlara cevabımızı yine aynı ay içinde vermiş olmamızı da önemli bir mesaj olarak görüyorum. Hiçbir zafer ter ve kan kokusu olmadan kazanılmaz. Biz zaferlerini masa başında değil, er meydanında kazanmakla maruf bir milletiz. Bunun içinde bugün her fırsatta sahada var olmamız gerektiğini, güçlü olmamız gerektiğini, başarmamız gerektiğini söylüyoruz. Suriye sınırlarımız boyunca oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu da işte bu şekilde yıktık. Cerablus-El Bab hattında DEAŞ’ın, Afrin’de PYD-YPG’nin başını ezerek bu oyunu bozduk. Aynı şekilde Irak’ta 1984 yılından beri kesintisiz sorun kaynağı olan sınırımızın Kandil istikametini güvenli hale getirmeye başlayarak 34 yıllık bir başka tezgahı da bozma yolunda adımlar atıyoruz. Sincar’ın yeni bir Kandil haline dönüşmemesi konusundaki kararlılığımızı her fırsatta ifade ediyoruz. Suriye’de Menbiç’i Amerikalılarla görüşerek teröristlerden arındırmanın yollarını arıyoruz, İdlib’te yeni bir Halep faciası yaşanmaması için Ruslar ve İranlılarla ortak çalışmalar yürütüyoruz. Fırat’ın doğusundaki terör bölgelerini birer birer ortadan kaldırmaya yönelik hazırlıklarımız kesintisiz sürüyor. Kıbrıs’tan Ege’ye kadar ülkemizin çıkarlarını ilgilendiren tüm sorun alanlarında aktif bir politika izliyor, sahadaki varlığımızı güçlendiriyoruz. Sahada yer almayı sadece askeri faaliyetlerle sınırlı görmüyoruz. Ülkemizin adını diğer alanlarda da en üst sıralara çıkartacak çalışmalar içindeyiz. Bugün Türkiye kalkınma yardımlarında dünyada altıncı, insani yardımlarda birinci sırada yer alan bir ülkedir. Üstelik biz diğer ülkelerden farklı olarak bir eliyle verip, diğer eliyle alan yardım anlayışlarına asla itibar etmiyoruz. Bizim için insanların gönüllerine girmek, maddi zenginlik kaynaklarına girmekten çok önemlidir. Yardım faaliyetlerimizi bu yaklaşımla yürütüyoruz. Aynı şekilde ekonomide de kazan kazan anlayışı ile hem kendimizi hem de iş yaptığımız muhataplarımızı kollayan adil bir ilişki düzeni kurmaya çalışıyoruz. Ezcümle, her alanda sahadayız. Sahada olmaya devam edeceğiz” diye konuştu.
“Bunların da tasfiye olduğu günleri inşallah göreceğiz”
Türkiye’nin güçlendikçe karşı karşıya kaldığı sorunların, uğradığı saldırıların çapının da büyüdüğünü söyleyen Erdoğan, “Bundan çeyrek asır önce Türkiye’yi 3-5 milyar dolarlık operasyonlarla ekonomik olarak çok derin krizlere sokabiliyorlardı. Bu gün bu rakamın 10-20 katı büyüklüğünde operasyonlara maruz kalıyor, yine de beklendiği gibi ekonomik çöküş yaşamıyoruz ve yaşamayacağız. Eskiden siyasi ve diplomatik olarak kolayca köşeye sıkıştırılabilen, Avrupa’da, Amerika’da rüzgar esse nezle olan bir Türkiye vardı. Bugün neredeyse her gün aleyhinde açıklamalar yapılmasına rağmen, malum kredi derecelendirme kuruluşlarının verdikleri sanal notlarla bize provokatif dereceler ilan etmelerine rağmen biz kendi yolunda kararlılıkla ilerleyen bir Türkiye’de yaşıyoruz. Ülke ve millet olarak gösterdiğimiz onurlu duruşun bedelini bize ödetmeye çalışanlar olduğunu biliyoruz. Türkiye’yi parmaklarının ucunda oynattıkları devlekçiklerle karıştıranlara bu ülkenin binlerce yıllık tarihini hatırlatmak zorunda kalıyoruz. Bundan 2 bin yıl önce bugün kibirlerinden yanlarına varılmayan toplumlardan hangisi nerede, ne yapıyordu bilemiyoruz ama bizim ecdadımız kurdukları devletlerle cihanı yönetmeye talip oluyorlardı. Cumhurbaşkanlığı Forsumuzdaki 16 sembol oraya süs olsun diye konulmuş değildir, her birinin bir anlamı vardır. Bunu söylerken asla kimseye büyüklük de taslamıyoruz. Bizim inancımızda ve kültürümüzde kibir, kendini üstün görme, gururlanma kesinlikle kabul edilemeyecek kötü hasletlerdir. Müslüman üstünlüğü sadece takvada gören insandır, ancak kime karşı da üstünlük göstereceğimizi iyi biliriz. Bizler Müslümanlar olarak bu ölçüye sıkı sıkıya bağlıyız. Bunları sadece bize büyüklük taslanamayacağını ifade etmek için hatırlatıyorum. Siyasi hayatımız milletimize kibir ile parmak sallayanlarla mücadele etmekle geçti. Kendilerini milletin üzerinde sananlar tasfiye oldu gitti. Şimdi aynı mücadeleyi milletimizin bize tevdi ettiği sorumluluk gereği uluslararası alanda ülkemize kibirle yaklaşanlara karşı veriyoruz. Bunların da tasfiye olduğu günleri inşallah göreceğiz. Suriye ve Irak başta olmak üzere bölgemizde uygulanan senaryoyu sadece ruhlarını ve bedenlerini emperyalizme kiraya vermiş olanlar olarak görmüyor, kabul etmiyoruz. Bunların dışında herkes yaşananların farkında Türkiye arkasında yüzlerce milyon kardeşinin duasıyla tarihi bir mücadele yürütüyor. Arkamızdaki bu duanın gücünü teknolojinin bize sunabileceği en ileri imkanlardan daha önemli görüyorum. Bizim mücadelemiz mazlumların ve mağdurların son umudu. Sadece kendimiz için değil, kalbini bize yöneltmiş olan herkes için bu mücadeleyi başarıya ulaştırmak mecburiyetindeyiz. Ecdadımızın bize emaneti olan bu hissiyatı, bu bakış açısını sonraki nesillere diri bir şekilde aktarmak için hedeflerimize mutlaka ulaşmamız gerekiyor. Hep birlikte çok büyük bir mesuliyet altındayız. Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir süvariyi, bir süvari bir vatanı kurtarır. Bu mücadele her katkıyı içinde barındırdığı için çok değerlidir. Geçtiğimiz süreçte ülkemize yapılacak en büyük hizmet ise birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize sahip çıkmak olacaktır. Hepimiz bu anlayışla daha çok çalışmalı ve gayret göstermeliyiz” ifadelerini kullandı.