GYV Başkanı Mustafa Yeşil toplantıda bir soru üzerine, hizmete karşı psikolojik bir harekat yürütüldüğünü ileri sürerek, "Sayın Fethullah Gülen'e de çete lideri denecek. İş dünyasından, siyasetten onunla görüşenlere de çete üyesi, denilecek. Gülen ile oturmak, kalkmak suçmuş algısı yaratma gayreti görüyoruz. Bu fevkalade yakışıksız bir durum. Muhtemelen bunu devlet veya güvenlik görevlileri yapmıştır" dedi.
Mustafa Yeşil, önce bir basın açıklaması yaptı, ardından da gazetecilerin soruları cevapladı.
İşte o açıklamadan ve soru&cevaptan satır başları:
MİT krizi üzerine, paralel devlet üzerine açıklamalar yapmış ve kamuoyuna duruşumuzu kanaatimizi belirlemiştik. Hizmet 50 yıllık süreci içerisinde hesabını her yaptığıyla halka veren bir gönüllüler teşekkülüdür. Attığı her adımı milyonların önünde atan bir harekettir. Hiçbir zaman haşhaşiler diye tabir edilen karanlık örgüt olarak tarihe geçmiş olan, hedefleri cinayet olan ve bütünüyle toplumda bir virüs olarak tarihe geçmiş olan bu katiller topluluğuyla hizmetin telif edilmesi söz konusu olamaz.
Eğer hizmet 50 yıllık u yolculuğu sırasında, iddia edilen örgüt gibi çete gibi karanlık ve çirkin işlerden bir tekiyle yargılanıp bununla alakalı ispata muhatap olsaydı, bugün bu hareket 160 ülkede gönüllüleriyle Türkiye’nin gönüllü lobisini yapan bir kurum haline gelemezdi.
En ufacık bir güvensizlik, şeffafiyet size yapılagelen desteklerin bütününü keser ve yürüdüğünüz yolda sizin yalnız hale getirir.
"BU ÜLKEDE HEPİMİZİN SORUMLULUKLARI VAR"
Bu ülkede hepimizin sorumlulukları çok fazladır. Medyamızın sorumluluğu fevkalade önemlidir. Zira ağzımızdan çıkan her sözün, kelimenin bu ülkenin bütününe zarar vermesi, binayı yıkmaktan bir farkı yoktur.
Biz yolsuzluk soruşturmasının akabinde başlayan, hukukun askıya alınma meselesi, iki bin beş yüz emniyet mensubunun yerlerinin değiştirilmesi meselesi, yargıya müdahale edilmesi ve yine siyasi dilin fevkale kutuplaştırıcı öteleyici kamplaştırıcı bir üslupla devam etmesi bizim açımızdan endişe verici kaygı verici, bu ülkede fırsat bekleyenlere altın tepsi içinde fırsat sunma manasına gelmektedir.
Ülkemizin en sorumluluğu zirvesinde temsil edenden bütün vatandaşlarına kadar, hepimizin birleştirici, kaynaştırıcı, yeniden el ele gönül gönüle söylemlerle birbirimizi bağrımıza basıcı bir dönemi inşa edemez isek, yarın bir araya gelemeyen, konuşamayan, alabildiğine kontrolsüz, her türlü mihrakların kontrolüne gelen, bu endişeyle dopdolu olduğumuzu da ifade etmek isterim.
"HUKUKSUZLUĞUN ÜSTÜNDEN HUKUKLA GELMEK DURUMUNDASINIZ"
Ne olursa olsun hukukun üstünlüğü konusunda ittifak etmek durumundayız. Hukuksuzluğun üstünden yine hukukla gelmek durumundasınız. Hukuku askıya aldığınız bir ülkede mahremiyet ihlalleri söz konusu olur, can güvenliğiniz kaybolur ve toplumsal barışınız fevkalade tehlikeye girer.
Toplumsal barışın sağlanmasında yöneticilerimizin duyarlı olması, kusurları telafi ederken hukuk içinde kalmaları, hukuk çerçevesi içinde kalmak kaydıyla, devlet bünyemizin içerisinde ur diye telakki edilen her ne yapı varsa, bütün delilleriyle hukuk çerçevesinde kalarak üzerine gidilmelidir.
Ancak elde herhangi bir delil, belge olmadan, bir kitleyi itham eden söylem üretmek, milyonlarca gönüldaşı olan bir anlayışı, bir düşünceyi, çeteyle, örgütle itham etmek ve yine yapılan bütün bu faaliyetleri görmezden gelerek, alabildiğine yanlış tarihi tanımları referans vermek fevkalade üzücüdür.
Biz AK Parti ile alakalı önemli demokratik hareketler yaptığımızı inkar edemeyiz. Ergenekon ve balyoz soruşturmalarının, vesayetçi anlayışın yıkılmasında etkili olduğunda herkes müttefiktir. Yargılama sırasında hiçbirşey kusursuz olmuştur denemez. Ancak bu soruşturmaların, Başbakanımızın dediği gibi “polisimiz destan yazmıştır yargıçlarımız tarihe geçmiştir derken, veya aynı şekidle Gezi olaylarında polisimizin yüceltilerek, bugün bu teşkilatların çete denmesini anlamak mümkün değildir.
Kazanımların kaybedilmemesi meselesi AK Parti’nin geçmiş dönemde referans ettiği ve üzerinde ısrarla durduğu gerek demokratikleşme, gerek hukukun üstünlüğü, gerek AB normlarında, aynı hassasiyetle bu savrulmanın önüne geçilmesi gerekir. Ne konuşursak konuşalım, hukuk çerçevesi içinde kalmaya mecburuz.
"İKTİDARIN DENETİMİNE AÇIK YARGI"
Bugün ülkemiz 17 Aralık yolsuzluk operasyonuyla beraber, ne konuşursak konuşalım hukuken üzerine gidilmediği sürece kamuoyunda gündem sapması olarak değerlendirilecektir.
Bugün bir iktidarın kendi denetim ve kontrolüne açık olan yargının sahte evrakla, aslı astarı olmayan bilgilerle suçlama yapmasının mümkün olmadığını, kazandıklarımız itibarıyla mümkün olmadığını hepimiz bilmeliyiz. Paralel yapılar, çeteler, örgütler, her ne olumsuz yapı varsa bunların üzerine de mutlaka gidilmesinin gerekliliğini ifade etmek isteriz.
Dün akşamdan bu yana değişik, sosyal medyada yayınlanmış ve medyaya düşmüş olan dinlemelerle alakalı olarak birkaç noktaya değinmek isterim. Uluslararası alanda bu tarz dinlemeler, ya devletin güvenlik güçleri veya netice itibarıyla kimler tarafından yapıldıysa devletin gücüyle tespit edilebilir.
Bank Asya meselesinin gündeme getirildiğini görüyoruz. Bu karışıklığın ve alabildiğine toz dumanın içerisinde, bir banka kasıtlı olarak batırılmak istenmesine karşılık tabi ki sayın Gülen’e itimat ederek, ama telefon ama ziyaretle açan insanların bu noktada fikirlerini almaktan tabii ne olabilir? Hoca efendiyi AK Partiden bir çok insanın ziyaret ettiği gibi, kendisinin kendisine ait telefonu yok. Kendine ulaşıp duygu ve düşüncelerini paylaşan insanlar elbet olmuştur. Dinlediğiniz zaman da bu ülkenin birliği dirliği ve sayın Gülen’in varlığından bu yana çizdiği profille alakalı en ufak endişe edecek bir şey olmamaktadır.
Bunları Gülen’le konuşmak suçmuş, sanki telefon üzerinden yapmak büyük bir örgüt işi gibi lanse etme, anlayış açısından nerelere kadar savrulduğumuzu zannediyorum işaret etmesi bakımından önemlidir.
Bu operasyonun dış ayağı olarak gündeme getirilmişti. Benim oraya iştirak etmem gündeme getirilmişti. Halbuki bu çok açık bir toplantıydı. Bir otelde organize edilmişti. Davet eden AB dönem başkanıydı. Katılanlar bu ülkenin izniyle katılan AB büyükelçileriydi. Davet edilen de bu vakfın, ki bu vakıf BM’nin genel danışmanlık statüsüne sahip bir vakfın başkanıydı. Bu toplantıya Egemen Bağış Fatma Şahin davet edilmişlerdi.
Geçmiş dönemde irticanın merkeze atılarak toplumumuzda meydana getirilen huzursuzluk bugün kaygıyla izlediğimiz üzere camia merkeze oturtularak yapılmak istenmektedir.
Topyekün bu ülke açısından ciddi tahrip edici bir süreç olduğu unutulmaması lazım. Camianın içerisinde örgüt var, paralel yapı var, çete var iddialarının tamamen bir iftira olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bunu iddia eden insanlar, bu iddialarını kamuoyuyla paylaşmazdan önce, yargıdan bununla ilgili bir delil belge ortaya koymaları gerekmez miydi? Siz dosya dosya yargıdaki meselelerle alakalı, kaygı endişe ederken, yargıyla ilgili kaygılarını ifade ederken, hiç yargıya itham ve iddiaları hangi sebeple seslendiriyorsunuz? Bunlar ciddi manada kaygı oluşturan, geleceğini fevkalade riske eden yaklaşımlardır.
Bu ülkenin en zirvesinde olan insandan, sokağında yürüyen kişisine kadar herkesin mutlak bilinçli ve şuurlu, toplumun birliğine katkı yapacak bir üslupla konuşmasının zaruretinin altını çizmek istiyorum.
Biz bu sorumluluğu yerine getiremezsek, Cumhurbaşkanı’mız Başbakanımız ve TBMM Başkanımız bu dağılmanın önüne geçemezlerse, bu ülkede bazı şeyleri yapmanın ve yerine getirmenin çok geç olacağı endişesini taşıyoruz.
SORULARA CEVAP VERDİ
Siz 17 aralıktan bu yana yaşadığımız süreçte cemaatin bir rolü olmadığını söylediniz. Biz biraz daha genel bakıyoruz. 17 aralıktan bu yana yaşadığımız baş döndüren olaylar silsilesi var. Sizce ne oluyor?
Bakınız 17 aralık yolsuzluk operasyonu. Normalde yapılıp yargıya intikal etseydi, ilgili zanlılar normal prosedür içerisidne mahkemelerin süreci devam etseydi ki, unutmamak lazım ki bu ülke çok yakın zamanda AK Parti iktidarı altında Ergenekon ve balyoz süreci yaşadı. O kadar ciddi manada bu tarzda bir krizin yaşanmadığını biliyoruz.
Eğer normal hukuk, eksiğiyle bakınız kusuruyla hukuk işleyebilseydi, ben zannediyorum o baş döndüren süreci yaşamazdık. Hukuk kendi kriterleri içerisinde işlerken herhangi bir müdahale sözkonusu olmadan, emniyet vazifesini yapsaydı, hukuk askıya alınmamış olsaydı, bu denli kaygılı hissetmeyecektik.
Hizmet bütün gücünü legal olmaktan hukuktan alır. Siz insanlara bir şey vaat etmiyorsunuz. İnsanlık için hizmeti vaat ediyor, ve onlara hiçbir şey vermiyorsunuz. Hareketin temeli almak üzerine değil vermek üzerine işler. Vermek üzerine çalışan bir çete gördünüz mü siz? Depremzedelerin peşinde koşan bir çete gördünüz mü hiç? Bu ülkenin 81 vilayetinde eğitim kurumları açan bir çete gördünüz mü siz hiç? Bu mevcut yapıya çete denemeyecekse o zaman çete neye deniyor bunun açıklanması gerekir.
Ses kayıtlarıyla ilgili sormak istiyorum. Dört ayrı ses kaydı düştü. Bunların içerisinde olumsuzluk teşkil edecek hiçbir ifade bulunmuyor. Bunu ya güvenlik güçleri yada illegal bir örgütlenme dinlendi. Bugüne kadar devamlı hizmet hareketi itham altında bırakıldı, bunları yaptığı söylendi. Dün ortaya çıktı ki, hizmet hareketine de bunu yaptılar. Eğer bu ses kayıtlarının içinde olumsuz teşkil eden bir şey bulunmuyorsa, bu suç değil mi?
Kasetler siyasiler arasında dönüyor. Hizmet siyasi parti kurmama veya açık seçk bir partinin içinde ve dışında olmama mevzusunu deklare etmiştir. Maalesef bu algı üzerinden hizmeti etkisizleştirme gayretleri dün de bugün de olmuştur. Bu kasetlere ses kayıtlara bakında, hizmete karşı psikolojik hareket düzenlemektedir. Sayın Gülen ile görüşmeyi gazeteciler içinden bir çok arkadaş yapmıştır. Siyasi alanda bir çok insan gelip gitmiştir. Sanki bugün bu kasetleri dinlediğinizde gülen ile oturup kalkmak suçmuş oluşturma gayretini görüyoruz.
Yolsuzluk operasyonuyla hizmet hareketi neden bu kadar ilgileniyor ve sorguluyorsunuz? Ardından korkmuyor musunuz? Sizin gibi bir hareketin, böyle bir çatışmadan böyle bir problemden etkilenebileceğini düşünmüyor musunuz? Hakimlere ve savcılara talimat verdiğiniz söyleniyor. Hakim ve savcılar ve polislerle ilgili ilginiz var mı? Bir kaset servisi, özel hayata dair bazı şeylerde, hizmet hareketi böyle şeylerin içerisinde bulundu mu? Vereceğiniz oyun rengini de merak ediyoruz. Hizmet hareketiyle ilişkili olanlar oy rengi belirlediler mi? Neden hep hizmet hareketini konuşuyoruz? Başka cemaatler var. kaynağı siz misiniz?
Siz maşallah 22 tane soru sordunuz. Hepsine nasıl cevap vereceğiz bilemiyorum ama. Cemal bey konuşsun.
Sorularınıza direkt cevap vermeden önce bir iki hususu not almıştım. Belki altını çizmek anlamında olacak. Kendisinin de söylediği gibi 160 ülkede faaliyet gösteren eğitim eksenli bir hareketin, yegane muhtaç olduğu şeyin huzur ve istikrar olduğunu unutmamamız gerekiyor.
Bugünlerde yaşamakta olduğumuz, olsa olsa, hizmet hareketinin, hizmet etme ortamıyla ilgili endişelerinden dolayı reaksiyon göstermesidir. Mail göndermiştir, twitter mesajı göndermiştir. Talaplerini dile getirmiştir.
İkinci husus talihsiz bir döneme de tanıklık ediyoruz. 28 Şubat sürecinde, Gülen hakkında açılmış olan, hukuk tarihinde emsali görülmeyecek bir dava olan, tek kişilik silahsız terör örgütü davası. Böyle bir davanın ünlü nuhmete yüksel iddianamesinde dile getirilen o isnatlar maalesef, bugünlerde o günlerin mağdurları tarafından benzer iftiralar tekrarlanmaktadır. Bunu da talihsiz ve tarihin ironik bir tecellisi olarak not etmek istiyorum.
17 aralık ile başlayan yolsuzluk soruşturma davaları öncesi, paralel yapılanma örgüt dendiği zaman hiç camiaya işaret edildiğini, hatırlayanınız var mı? Benim hatırladığım paralel yapılanma dediği zaman, başbakanın üç yıl önce dediği ‘bir ülkede iki devlet söz konusu olamaz. Paralel yapıya izin vermeyiz’ dendiği zaman KCK denmişti. Örgüt dediği zaman da PKK örgütünü anlamaktadır. Ne garip ve acı tecellidir ki, bugün birileri bu iki kavramı kullandığı zaman hizmet hareketine işaret etmektedir. Varsa böyle bir şey hukuk gereğini yapması lazım.
Neden hizmet hareketi tartışmaların odağına oturtuluyor? 1965 yılında gençliğe intikal ettiğim yılda, İsmet İnönü demişti ki beni nurcular yıktı. Ben o camiayı biliyordum. Demokratik olarak seçimi kaybeden siyasi irade bir adres arıyordu. Dönemin iktidar partisini de nurcular
70’lere geldik, her taşın altında koministler, faşitler, milliyetçiler çıkardı. Böyle genişte bir çuval aranıyor. Bu dönemde de bakılıyor ki, güzellikle başka tarafın, kötülükler hizmet hareketinin deniyor. Önceden de irtiva deniyordu.
Hizmet savcılara hakimleri yönlendiriyor mu? Böyle bir şey söz konusu olamaz. Fethullah Gülen’i seven, hakim savcı yargıç veya ordu mensuplarımız olabilir. Hoca efendinin kitaplarını basan bir kurum da, 600 bin civarında satılıyor. Bunu okuyan gönül veren herkes olabilir. Böyle bir yönlendirme varsa bunu ortaya çıkaracak olan hukuktur. Sabun kirlenmişse kendi kendini temizler. Başka da yapacak bir şey yoktur.