Hamilelik sürecinin son 3 ayında ortaya çıkan gebelik zehirlenmesi; düşüğe, erken doğuma ve en önemlisi anne bebek ölümlerine neden oluyor. Özellikle gebelik boyunca dinlenme fırsatı olmayan ve çok çalışan anne adaylarında ortaya çıkma riski yüksek görülüyor. Central Hospital'dan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Başak Sel, gebelik zehirlenmesi ile ilgili bilinmesi gerekenleri anne adaylarına şöyle açıklıyor:
Gebelik zehirlenmesi (preeklampsi), sadece gebeliğe bağlı ortaya çıkan, doğumdan kısa bir süre sonra düzelen ve nedeni tam olarak bilinemeyen bir hastalık.
İdrarda protein kaybı ile başlayan gebelik zehirlenmesi, normalde damarların içinde bulunması gereken sıvının, damar dışına çıkmasıyla, eller ve bacakların şişmesine yol açar. Devamında anne adayının tansiyon seviyesi zamanla yükselmeye başlar. Bu durumda gebelikte en sık rastlanılan problem olan hipertansiyon da görülebilir. Hipertansiyon tüm gebeliklerin yüzde 12-15'inde görülür ve bunun da yaklaşık yüzde 70'indeki neden preeklampsidir.
Çok çalışan anne adayları risk grubu
Gebelik zehirlenmesi, 18 yaş altı ve 30 yaş üzerindeki gebeliklerde, ikiz gebelikler gibi çoğul gebeliklerde, bebeğin suyunun fazla olduğu durumlarda, kan şekeri yüksekliği olan şeker hastalığı ve kronik yüksek tansiyon sorunu olan gebelerde daha sık ortaya çıkar. Özellikle gebeliği boyunca dinlenme fırsatı olmayan ve çok çalışan anne adaylarında da ortaya çıkma riski yüksektir.
Tedavide erken tanı önemli
Preeklampside önemli olan tanının erkenden konması ve sınıflandırmanın doğru yapılmasıdır. Gebelik zehirlenmesi, erken dönemde fark edildiğinde tedavisi mümkün olan, geç dönemde ise anne adayının ve/veya bebeğin hayatını kaybetmesine neden olan ciddi bir hastalıktır. Doğru sınıflandırma ile idrarda protein kaybının miktarına ve annenin tansiyon ölçümlerine dayanarak hafif, orta ve ağır preeklampsi ayrımı yapılır.
Hipertansiyon ya da albüminüri (idrarda normalden fazla protein kaybı ) preeklampsi tanısını koymak için yeterlidir. Gebelik esnasında tansiyonun 140/90mm Hg (civa) ya da üzerinde olması ve en az dört saat aralıkla yapılan ikinci ölçümde ve sonraki ölçümlerde yüksekliğin devam etmesi durumunda tansiyon yüksekliğinden bahsedilir.
Preeklampsinin belirtileri; ani ortaya çıkan kilo artışı, yüzüklerin parmağa dar gelmesi, yüzde şişme, halsizlik, bilinç bulanıklığı, unutkanlık, uykuya eğilim, bebek hareketlerinin azalması, karın ağrısı, gözlerde sinek uçuşması hissi, ani görme bozuklukları, az görme ya da ani görememe, karaciğer bölgesinde ağrı, ani başlayan bulantı ve kusma, göz aklarında veya vücutta sararma ve az idrar yapmadır.
Ender durumlarda ve özellikle de gebelik muayenelerine hiç gitmemiş anne adaylarında preeklampsinin ilk belirtisi eklampsi (gebelik zehirlenmesi nöbeti/krizi) olabilir. Bilinç kaybı ve konvulziyon (vücutta sara benzeri kasılmalar) ile başvuran bir anne adayında tanı çok yüksek ihtimalle ağır preeklampsidir.
Hafif preeklampsi grubunda sık poliklinik kontrolleri ile ayakta takip önerilirken, orta preeklampsi grubu hastane şartlarında izlenmesi gereken ve her an ağır preeklampsi grubuna geçebilecek olan hastalardır. Özellikle ağır preeklampsi grubunda gebelik haftası ne olursa olsun doğum planlanır. Aksi halde anne ve bebek ölümlerini engellemek mümkün değildir.
Hafif preeklampsi grubunda anneye gerekli eğitim verilerek evde kendi kendine izlemesi sağlanır. Tansiyon ölçümleri ile idrarda protein testinin belli aralıklarla yapılmalı ve diğer klinik durumlar hakkında yeterli bilgilendirilmesi ile durumda ağırlaşma olduğunda hastaneye başvurması istenmelidir. Fiziksel aktivitesinin kısıtlanması yani hastanın dinlenmesinin şart olduğu anlatılmalıdır.
Orta preeklampsi grubu ise, mutlaka hastane şartlarında izlenmeli ve her an ağır preeklampsi haline dönüşebileceği akılda tutulmalıdır. Bebeğin akciğer gelişimi açısından uygun haftaya ulaşıldığında (34.hafta ve üzeri) en erken zamanda doğum planlanmalıdır. Orta ve ağır preklampsi grubunda terme (son gebelik haftalarına) kadar ulaşılması preeklampsinin yapısı açısından zaten mümkün değildir.
Preeklampsinin erken başlaması ve uzun sürmesi bebeğe giden besin maddelerinin azalmasına ve intrauterin (rahimiçi) gelişme geriliği (İUGG) oluşmasına yol açabilir. Bebeğe giden oksijen azlığı bebekte sıkıntı oluşmasına neden olabilir. Ani ortaya çıkan fetal distres (bebekte sıkıntı hali), ablatio placenta (plasentanın erken ayrılması) ve gelişme geriliği bebeğin rahim içinde ölmesine ya da doğduktan sonra ciddi bir sorunla karşılaşmasına sebep olabilir.
Preeklampsinin şiddeti arttıkça, annenin karaciğer, böbrek, beyin gibi organları da etkilenir. Gebelik zehirlenmesinde, hafif bilinç bulanıklığından, beyin ödemi (beyin dokusunda sıvı toplanması), koma ve ölüme kadar gidebilen değişik şiddette durumlar ortaya çıkabilir.
Bu aşamalara gelinmemesi ve anne-bebek ölümlerinin engellenebilmesi için hafif preeklampsi olgularının yakın izlenmesi, orta ve ağır olguların hastane şartlarında izlenerek mümkün olan en kısa zaman diliminde bebeğin doğurtulması önemlidir.