İmmünoloji ve Alerji Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Zeynep Mısırlıgil, 7 Mayıs Dünya Astım Günü dolayısıyla açıklamalarda bulundu. Her 10 çocuktan birinde astım görülürken, erişkin yaş grubunda görülme sıklığının daha az olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Mısırlıgil, “Erişkin yaş grubunda yüzde 5-7 oranında astım görüldüğü bildirilmiştir. GINA (Küresel Astım Girişimi) verilerine göre astım, tüm dünyada 260 milyondan fazla kişiyi etkileyen ve her yıl 450 binin üzerinde ölüme yol açtığı bilinen kronik bir hastalıktır.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de her yıl mayıs ayının ilk salı günü ‘Dünya Astım Günü ‘olarak bilimsel etkinliklerle kutlanmaktadır. Astım atağından ölümün önlenebileceği ve tedavi ile kontrol altına alınabilmesi mümkün olan bu hastalığı tanımanın önemi konusunda farkındalığı arttırmak için hekimlere ve topluma yönelik bilgilendirme toplantıları ve çeşitli etkinlikler yapılır” diye konuştu.
Prof. Dr. Mısırlıgil, astımın nedenlerine ve belirtilerine ile ilgili, “Astım hastalığının görülmesinde genetik yatkınlık ve çevresel faktörlerin rolü olduğu gibi ebeveynlerde alerjik hastalığın ve astımın olması çocuklarda astım gelişme riskini arttırır. Hastalık tekrarlayan öksürük, nefes darlığı, göğüste baskı hissi, hırıltılı-hışıltılı solunum gibi yakınmalarla kendini gösterir. Bu yakınmaların tekrarlaması ve uzun sürmesi astımın habercisi olabilir. Gece veya sabaha karşı öksürük ve nefes darlığı ataklarında artma olur. Şikâyetlerin hepsi bir arada olmayabilir fakat semptomların artarak ağırlaşması astım atağı olarak adlandırılır.
Ataklar ağır olduğunda ve hızla tedavi edilmediğinde ölüm riski olduğu unutulmamalıdır. Ataklar dışında hastalar kendilerini iyi hissederler ve şikâyetleri olmaz ve hastalığın ortaya çıkmasında birçok çevresel faktörün de rolü vardır. Bu faktörler polenler, ev tozu akarları, küf sporları, evcil hayvanların deri döküntüleri, besinler gibi çeşitli alerjenler, özellikle viral enfeksiyonlar, egzersiz, hava kirliliği, sigara dumanı, iş yerindeki çeşitli maddelere maruz kalma yakınmaların ortaya çıkmasını uyarabilir. Çocuklarda astım genellikle alerji ile ilişkilidir ama erişkin yaşta başlayan astımlı hastada alerji daha az orandadır. Astım hastalığının tanısı, yakınmaların değerlendirildiği iyi bir öykü ve muayene bulguları ile koyulur. Tanıda solunum fonksiyon testleri ve tetikleyicileri değerlendirmek amacıyla yapılan çeşitli testlerden yararlanılmaktadır” dedi.
Astımın tedavi ile kontrol altına alınabilen bir hastalık olduğunu belirten Prof. Dr. Mısırlıgil, şunları söyledi:
“Hasta ve hekimin iş birliği kontrolün sağlanmasında çok önemlidir. Tedavinin hedefi ise hastanın hiç şikâyetinin olmaması, hastalığın okul ve iş kaybına yol açmasının önlenmesidir. Tedavinin ilk basamağı olarak hastanın tetikleyicilerden uzak durması, özellikle sigaradan uzak, obez hastaların kilo vermesi, sağlıklı ve dengeli beslenme, solunan havanın temiz tutulması astımın kontrolü için oldukça önemlidir. Tedavide çoğunlukla solunum yoluyla alınan ilaçlar kullanılır. Doğru teknikle ilaç kullanımı ve doktorun önerdiği tedavi planına uyum, hastalığın kontrolünde başarıyı sağlar. Hastalığın şiddeti ve seyri her hastada aynı değildir. Aynı hastada bile zamanla değişkenlik görülebilir. Astım tedavisinin seyrinde görülen değişkenlik nedeniyle kullanılan ilaç ve dozlarında değişiklik yapılabilen dinamik bir tedavi süreci uygulanır. Astım tanı ve tedavisi, konunun uzmanları tarafından hazırlanarak her yıl gelişmeler doğrultusunda güncellenen, Uluslararası ve Ulusal Rehberlerdeki önerilere göre yapılır.”
Astım hastalarının tanı aldıkları zaman korkuya kapılmamaları gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Mısırlıgil, “Hastalık kontrol altına alındığında yaşamlarını istedikleri şekilde sürdürebilirler. Hastalık egzersiz yapmalarına engel değildir. Hatta ağır spor bile yapabilirler. Günümüzde tedavideki gelişmelerle ağır astım hastalarının da yaşam kaliteleri artmış ve hastalığın kontrolü sağlanabilmektedir” dedi. (DHA)