Geleceğe Mektup

Aslolan liyakattir, aslolan emek, aslolan oda kurullarını gelir kapısı olmaktan çıkaran yapıyı inşa etmektir. İdealist yönetici adaylarının meydanlarda söyledikleri “şeffaflık” söylemlerini önce gruplarında hayata geçirmeleri gerekir.

Hıdır Daştan - İktisadi Dayanışmanın 23.09.2019 tarihinde yayına aldığı Mali Müşavir Erol Çelen’in kaleme aldığı yazıyı okumuştum. Yazıdan üstadın bilgilendirmesi sonucu bir Whatsapp grubunda gördüğüm için önceden haberdar oldum. Öncelikle üstadın emeğine, yüreğine, öngörülerine ve önerilerine sağlık o günden bu güne gönderilen mektup gibiydi yazı. Ben de bu günden geleceğe, 13 Ekim akşamına bir mektup yazacağım şimdi yapacağım tespitlerle. Tüm samimiyetine ve bu samimiyet çerçevesinde yazmış olduğu makaleyi dikkatle okudum. Gözlemlerinin doğruluğu kadar müsebbibini de yazmış olsaydı çok daha doyurucu olurdu diye düşünüyorum. Yazının şu bölümü ne yazık ki içler acısı bir tespittir; “İdari otorite kendi memurları tarafından yapılması gereken işlerin çok önemli bir kısmını muhasebe meslek mensubu üzerine yüklemiştir.” Doğrudur ve bu şekilde devam ederse bedelsiz memuriyetimizin devam edeceği çok açıktır.

Reklam
Reklam

Otuz yıldır İstanbul odasını ve delege sayısı avantajı ile de Birliği yöneten yapı aynıdır. Bu yapının “zamanın akışına” paralel getirileri dışında diğer meslek örgütlerinde olduğu gibi olağan dışı kazanımlarını yazalım desek ne bulup ne söyleyeceğiz? Bağımlı (!) meslek mensubunun asgari ücret tarifesi bile yok henüz. Bu yapının içinden çıkan ve sözüm ona bu hegemonyayı yıkıp daha “şeffaf” daha “demokratik” daha “katılımcı” daha “bilgi, birikim ve liyakate dayalı” ekip ile yol yürüyeceğiz söylemleri ile kurulan gurupların “gelen gideni aratır” sözünü perçinlediğini gördük ve görmekteyiz ne yazık ki. 

Aslolan liyakattir, aslolan emek, aslolan oda kurullarını gelir kapısı olmaktan çıkaran yapıyı inşa etmektir. İdealist yönetici adaylarının meydanlarda söyledikleri “şeffaflık” söylemlerini önce gruplarında hayata geçirmeleri gerekir. Orada başka burada başka olmaz. Zira meslek siyasetinin icra alanı, öncelikle fikirleri projeleri hayata geçirecek olan gruplardır. O gruplar ki seçimlerde oluşacak delegeyi liyakate, bilgi, birikim ve üretkenlik durumuna ve mesleğe katkı edebilirliğine göre listeler ve seçime girer.  Şayet siyasetin kirli yüzü mesleğe de sirayet etmişse grup başkanı; sistemi eleştiren, soran, kurcalayan kişiyi değil sahada çalışmasa da, proje üretmese de kendine biat eden  sorun çıkarmayan, düzenin çarkına çomak sokmayan meslektaşı delege seçtirir.  Peki, o zaman ne olur? O zaman “idarenin ücretsiz memuru” da oluruz, kulu kölesi de...

Reklam
Reklam

Bir sanatçı(!) naylon fatura kullanıyor ve bu durumdan vergisel avantaj sağlıyor. Fatura idarece tespit ediliyor ve dava konusu oluyor. Sonra dava görülüyor ve o sanatçı (!); bilgim yok muhasebecim yapmış diyor. Bu mesleği bu güne kadar yönetenlerden o yöneticilere muhalefet edip iktidara talip olanlara dek herkes susuyorsa; Erol Çelen Üstadın bu kıymetli önerileri maalesef ütopyadır. Önce aynaya bakıp ceketi, gömleği, kravatı düzelteceğiz. Önce kendimize sonra seçtiklerimize bakacağız.

Bu eleştirileri yaparken bir delege olmamanın rahatlığıyla konuşup yazıyorum, zira geçen dönemin “asker kaçaklarından” biri olarak bir “paralı asker” ile aynı saflarda olma zulmünü yaşayabilirdim delege olsaydım. Delegenin bu dönem vereceği karar diğer seçimlerde olduğu gibi kolay olmayacaktı ve öyle de oldu. Zira bir önceki dönem iktidarda olan platformun Yönetim Kurulu üyesi grubunu savunurken “kantarın topuzunu” kaçırmış ve kendi gruplarından ayrılan o dönem benim de içinde olduğum oluşumun delegelerine “asker kaçakları” demişti. O dönemin asker kaçaklarının bu gün bu durumu içine sindirip ne tepki vereceği doğrusu merak konusuydu. Çıkan sonuç görünen sonuçtu, meslek camiamıza hayırlı uğurlu olsun.

Reklam
Reklam

24.09.2019
hidirdastan@mynet.com