Bilim kurgu filmlerinde yer alan ışınlanma hemen hemen her insanın hayalini kurduğu bir ütopyadır. 1943 yılında Amerikalı bilim insanları Philadelphia Deneyi olarak da isimlendirilen bir keşfe imza atmış. Rainbow Project olarak bilinen bu deney Einstein’ın birleşik alanlar kuramına dayanıyor ve gizli bir şekilde gerçekleştirilmiştir.
Deneyin resmi ve bilimsel adı “Project Rainbow” (Gökkuşağı Projesi) olarak geçiyordu. İddialara göre, II. Dünya Savaşı sırasında küçük destroyer tipi bir savaş gemisinin başından geçti. Olayın yeri Philadelphia Deniz Üssü’ydü. Amaç ise gemiyi düşmanın fark etmemesi için görünmez yapmaktı. Projeye göre gemiler düşman radarlarına yakalanmadan istenilen yerde birden ortaya çıkacaktı. Bilimsel tanımıyla 'optikal görünmezlik' diye adlandırılan bu sistemde; özel bir mekanizma veya jeneratörle oluşturulan çok güçlü bir manyetik alanın, önce; hedef gemiyi sarması, sonra da; ışınları veya radar dalgalarını büker yada kırarken de gemiye görünmez sağlaması hedeflenmişti. Projenin düşüncesi bir mucizeye benziyordu. Hatta iddialara göre bu proje başarılı olmuştu. Yani söz konusu olan gemi fiziksel olarak kaybolmuş ve yeniden ortaya çıkmıştı. Ancak deneyin asıl amacı geminin kaybolduğu yerden başka bir yerde ortaya çıkmasını sağlamaktı. Başka bir ifadeyle ışınlanma yapılmalıydı.
Philadelphia Deneyi’nin temelinde düşünce olarak Albert Einstein’ın ”Çekim ve Elektriklenmede Birleşik Alan Kuramı” yatar. Bu teori bu konuyla ilgili kişilerce “Elektronik kamuflaj” olarak yeniden isimlendirildi. Einstein, bu teorisi 1925-27 arasında Almanya’da bir bilim dergisinde yayınlandı. Fakat Einstein, bu teoriyi daha denememiş ve daha tam anlamıyla geliştirmemişti.O zamanlardaki amaç, çok güçlü elektromanyetik alan yaratılarak gemilerin görünmez olmaları ve düşman kuvvetlerine karşı korunmasıydı.Hatta bu olayı havada oluşturarak üslerin görünmesinin engellenmesi de düşünülmüştü.
Olaylar 1943 yılı Haziran ayında başladı. Geminin adı USS Eldridge’di, DE 173 bir koruma destroyeri olarak sınıflandırılmıştı. Bir görgü şahidine göre,75 KVA gücündeki iki dev jeneratör geminin ön top taretlerinin altına monte edildi.
Buradan geminin güvertesine 4 manyetik ışın yayılacaktı. 3 RF vericisi ( Her biri iki megavat CW gücündeydi) güverteye monte edilmişti. 3000 adet 6L6 güç artırıcı tüp, iki jeneratörün oluşturduğu gücü yayacaklardı. Özel senkronizasyon ve modülasyon devreleriyle diğer ekipman, oluşan kütlesel elektromanyetik alanları kullanılırlığa indirgerken, kırılmış ışınlar ve radyo dalgaları gemiyi saracak ve sonuçta gemi düşman gözlemcileri için görünmez olacaktı.
USS Eldridge adlı destroyer, Philadelphia Deniz üssü’nün önünde biraz açıkta duruyordu, gözlem gemisi olarak da SS Andrew Furuseth isimli bir şilep seçilmişti. İşte iddialara göre DE173 sınıfı 1240 tonluk USS Eldridge birkaç dakikada 600 km uzağa gidip geri dönmüştür. Gemi dakikalar içerisinde bir sis bulutu içinde kaybolmuş ve geri gelmiştir. Sis azaldıktan sonra mürettabatın çoğu geminin yanından sarkıp kusmuştur. Yine aynı şekilde bazı denizciler yok olmuş veya eriyen metal levhaların içinde kalmıştır.
1984 yılında beyaz perdeye aktarılan bu deney daha öncesinde ciddiye alınmamıştır. Deneye şahit olanlar hipnoz seansına katılabileceklerini veya pentotal (bilinci uyuşturarak iradeyi kıran ve doğruyu söyleten bir ilaç) kullanarak gördüklerini anlatabileceğini savunmuşlardır.
Bu olaydan iki yıl kadar sonra tanıklardan birisi Dr. Morris Jessup’e ulaştı.Bu kişi Carl M. Allen imzasıyla, 1950 yılında Dr. Morris K. Jessup’a garip mektuplar gönderdi ama zarfın üzerindeki isim Carlos Miguel Allende’ydi. Mektuplarda olayı baştan sona ifade eden Allen, etkin bir biçimde açıklanması halinde insanların böyle bir nakil sistemiyle yıldızlara dahi gidebileceğini yazıyordu. Olayın görgü tanıdıklarından birinden duyduklarını ifade etmek için sesini duyurmaya çalışan Jessup, Miami’de Hammock Parkı’nda, kendi aracı içerisinde ölü bulunmuştur. Polis raporlarına göre arabasında egzoz gazıyla intihar etmiştir.
Amerikan donanması böyle bir deneyin kayıtlarda olmadığını belirtirken, herhangi bir delil ise bulunmamaktadır. Resmi makamlarca defalarca yalanlanmasına rağmen bilim tarihinde en çok merak edilen konular arasında yerini korumaktadır.