''Göç ve Sığınma Arasında Kadın'' paneli

AK Parti Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı Göka: - "Biz Türkiye'de bulunan mültecileri kardeşlerimiz olarak görüyoruz. Biz mülteci sorununda Türkiye'nin birçok ülkeye örnek olduğunu biliyoruz. Yurt dışında da Türkiye'nin bu başarısı biliniyor ve görülüyor. Özellikle mülteci kadınlara yönelik çok iyi çalışmalar yapıyoruz" - "Biz burada Suriyeli kadınları konuşurken en başta yapmaya çalıştığımız konulardan biri de eğitim. Bu kadınlar hem kendi ülkelerine döndüklerinde hem de toplumun her alanında varlık gösterecekler ve ülkelerinin kalkınmasına faydalı olacaklar" - Suriyeli avukat Sharbaji: - " Lübnan'da mülteci kadınların kamplarda ısıtıcıların ve sıcak suyun olmaması, kampların sıkı yapılaşması nedeniyle güneş almaması gibi sorunlardan ötürü, kadın hastalıklarına maruz kaldıklarını ve iyileşemediklerini görüyoruz"

İSTANBUL (AA) - AK Parti Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı Meryem Göka, Türkiye'deki Suriyeli mültecileri kardeşleri olarak gördüklerini belirterek, "Biz mülteci sorununda Türkiye'nin birçok ülkeye örnek olduğunu biliyoruz. Yurt dışında da Türkiye'nin bu başarısı biliniyor ve görülüyor. Özellikle mülteci kadınlara yönelik çok iyi çalışmalar yapıyoruz." dedi.

Tevekkül Karman Vakfı tarafından düzenlenen ''Göç ve Sığınma Arasında Kadın'' konulu panelde konuşan Göka, Batı topluluğunun evrensel değerler üzerine kurgulanan en birinci maddesinin insan olduğunu ve Avrupa'nın mültecilere kapılarını kapatarak kendi değerleriyle çeliştiğini söyledi.

Reklam
Reklam

Almanya'da siyasi partilerin tartıştığı en önemli konunun mülteciler olduğunu belirten, "Ama bu sorunu konuşurken, sorunun köküne inerek kaynağını yok etmek üzerinden değil, 'biz bu göçü nasıl durdururuz' diye konuşuyorlar. Macaristan'da 2016 yılında 294 mülteci için referandum yapıldı. Avrupa'nın o değerlerle ilgili insanlığı esas alan o değerlerin yeniden anlamlandırılması gerekiyor." diye konuştu.

Göka, Türkiye'nin 3,5 milyondan fazla Suriyeli mülteciyi barındırarak özel bir hikaye yazdığını ve bu desteklerin devam edeceğini vurguladı.

Türkiye'nin açık kapı politikası ve geçici korunma statüsünde mültecilere kucak açtığına dikkati çeken Göka, diğer ülkelerden Türkiye'nin mülteci sorununu nasıl çözdüğüne dair soru aldıklarını anlattı.

Türkiye'de mülteciler konusunda bazı sorunlar yaşandığına işaret eden Göka, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bizim farkımız bu, kendi geleneğimizden İslami değerlerimizden dolayı din, dil, ırk ayırımı yapmayız. Biz Türkiye'de bulunan mültecileri kardeşlerimiz olarak görüyoruz. Biz mülteci sorununda Türkiye'nin birçok ülkeye örnek olduğunu biliyoruz. Yurt dışında da Türkiye'nin bu başarısı biliniyor ve görülüyor. Özellikle mülteci kadınlara yönelik çok iyi çalışmalar yapıyoruz.

Reklam
Reklam

Türkiye, Suriye'nin bölünmez bütünlüğünden yana. Elbette bir gün Suriye iç savaşı bitecek ve bu insanlar ülkelerine geri dönecek. Amacımız güçlü bir kadın, güçlü bir aile modelini ortaya koymak. Kadının her alanda var olması için çalışıyoruz. Kadınların her yerde önemli bir rolü var. Biz burada Suriyeli kadınları konuşurken en başta yapmaya çalıştığımız konulardan biri de eğitim. Mülteci kadınlarımız eğitim vermek zorundayız. Ayrıca Suriye'den gelirken eğitimleri yarım kalmış kadınlarımızın da eğitimlerini tamamlamalarını sağlamalıyız. Bu kadınlar hem kendi ülkelerine döndüklerinde hem de toplumun her alanında varlık gösterecekler ve ülkelerinin kalkınmasına faydalı olacaklar."

- "Mülteci kadınlar kamplarda kadın hastalıklarına maruz kalıyor"

Suriyeli avukat Majed Sharbaji de "Suriyeli Kadın Göçmenlerin Yaşadığı Zorluklar ve İhtiyaçları" başlıklı konuşmasında, Suriye'de Esed rejimi tarafından 3 yıl hapishanede tutulduğunu ve eşinin de rejim tarafından işkenceyle öldürüldüğünü söyledi.

Göç ve sığınmanın birçok çeşitleri olduğunu ve göçün ülke içi, çevre ülkelere ve Batı ülkelerine olmak üzere 3 türlü yaşandığını aktaran Sharbaji, "Rejimin birçok kente yönelik korkunç saldırıları nedeniyle kendi kentlerinde yaşayan insanlar çevre kentlere göç etmek zorunda kaldılar. Kadınlar ve çocuklar, kendi kentlerini terk ederken, erkekler ülkelerini savunmak için orada kaldı. Topraklarını terk eden kadınlar, çok büyük sorunlar ve sıkıntılar çekiyorlar. Özellikle özgürleştirilmiş bölgelerde eşlerine baskı yapmak üzere, kadınları göz altına alıyorlar. Hiçbir şekilde kadınların ve çocukların serbest bırakılmasına yönelik rejime baskı yapılmıyor, uluslararası toplumda da hiçbir tepki gösterilmiyor." ifadelerini kullandı.

Reklam
Reklam

Türkiye ve Lübnan'a göç eden birçok sığınmacı kadınla görüşmeler gerçekleştirdiklerini anlatan Sharbaji, Türkiye'deki sığınmacı kadınlarla karşılaştırıldığında Lübnan'daki kadınların durumunun çok kötü olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Lübnan, ekonomik anlamda zayıf bir ülke ve kendi içerisinde de karışıklıklar yaşıyor. Bu durum sığınmacı kadınların sorunlar yaşamasına sebep oluyor. Doğumlar resmi olarak kayıt altına alınmıyor. Birleşmiş Milletler'in (BM) himaye ettiği bir hastanede doğmuşsa doğduğu tarihin yazılı olduğu bir kağıt alıyorlar. BM normal doğumu karşılıyor sezaryeni karşılamıyor. Bu da büyük bir sıkıntı. Göçmen kadınlar Suriye'de doğumun daha ucuz olması sebebiyle dönmek zorunda kalıyor. Mülteci kadınların kamplarda ısıtıcıların ve sıcak suyun olmaması, kampların sıkı yapılaşması nedeniyle güneş almaması gibi sorunlardan ötürü, kadın hastalıklarına maruz kaldıklarını ve iyileşemediklerini görüyoruz."

- "Uluslararası topluma baskı yapılmalı"

"Arakan Kadınları ve Dünyanın Sessizliği" başlığı altında bir konuşma yapan Bangladeş Dakka Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Shireen Huq, dünyada en büyük zulmün Rohingya'daki insanlara uygulandığını söyledi.

Reklam
Reklam

Bazı ülkelerin ve Myanmar hükümetinin kasıtlı olarak Arakanlıları terörist ilan ettiğini aktaran Huq, ''Bangladeş, Arakan'da yaşanan dramın en yakın tanığı. Bir ay içerisinde 730 çocuk, toplamda 6 bin 700 kişinin öldürüldüğü söylendi. Biz Bangladeşli kadınlar olarak Rohingyalı Müslüman kadınların yanındayız. Bu kişilere mülteci statüsünün verilmesi lazım. Yıllar boyunca istismara ve ayrımcılığa uğramışlar. Derhal Myanmar hükümetinin bu durumu durdurması için uluslararası toplumun baskı yapması lazım. Kendilerine vatandaşlık hakkı verilmediği sürece ülkelerine dönmek istemiyorlar, bizi öldürün diyorlar." diye konuştu.

Bangladeş'e gelen Arakan halkının eğitim oranlarının çok düşük olduğunu ve başta çocuklar olmak üzere birçok kişinin önemli ihtiyaçlardan yoksun kaldıklarını belirten Huq, çocukların hem travmalardan hem yoksulluktan çok fazla etkilendiğini dile getirdi.

Bangladeş hükümetinin ülkeye gelen Arakanlı Müslümanlara mülteci statüsü vermediğini vurgulayan Huq, sözlerini şöyle tamamladı:

Reklam
Reklam

''Rohingyalılar sadece Myanmar'da dışlanmadılar ayrıca bizim ülkemizden de dışlandılar. Her 3 günde 400 kişi Bangladeş'e giriş yapıyor. Göç olayları ilk başladığında günde 10 bin kişi ülkeye giriş yapıyordu. Şu anda ülkemizin sınırları içinde yer alan kamplarda birçok sorun yaşanıyor. Gıda, hijyen yetersizliği var. Bu bağlamda Türkiye hükümetine teşekkür etmek istiyorum. Cumhurbaşkanı'nın eşi Emine Erdoğan kampı ziyaret etti. Kampta ihtiyaç duyulan insani yardımları sağladılar. Birçok varlıklı ülke böyle bir yardımda bulunmadı. Uluslararası toplum, Arakan'da yaşanan drama sessiz kaldı.''