Görüşmeyi hükümet değil, devlet yapar

Başbakan Tayyip Erdoğan, hükümet olarak hiçbir zaman terör örgütü veya temsilcileriyle masaya oturup görüşme yapmayacaklarını vurguladı.

PKK ile pazarlık iddialarına yanıt veren Başbakan Erdoğan, "Biz siyasi iktidar masaya oturmayız, devletin istihbarat kurumları bu görüşmeleri yapar, bazı kilitleri açmak için" dedi. Erdoğan, Hanefi Avcı'nın muhatabı olmadığını söyledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, katıldığı bir televizyon programında gündemle ilgili soruları yanıtladı.
PKK'nın eylemsizlik kararı ve hükümetin ya da devletin Öcalan ile irtibat kurduğu yönündeki iddialar hatırlatılarak ''Sizin danışmanlarınızdan Yalçın Akdoğan'ın bir yazısı çok çarpıcıydı, 'Evet hükümlü ile bir görüşme olmayabilir bir temas olabilir' şeklinde. Böyle bir temas var mı?'' sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Burada bir şeyi birbirine karıştırmayalım. Biz siyasi iradeyiz, siyasi iktidarız. Biz siyasi iktidar olarak, siyasi hükümet olarak hiçbir zaman bir terör örgütüyle veya temsilcileriyle masaya oturup görüşme yapmayız. Böyle bir şeyimiz bizim asla olmamıştır, yoktur, olamaz da. Şu veya bu şekilde çeşitli kurumlarıyla bu tür bazı münasebetler gerekirse devlet onu kendisi yapar. Burada bunu birbirine karıştırmamak gerekir.''
''Devlet kurumları'' ile neyi kastettiğinin sorulması üzerine Erdoğan, şöyle devam etti:
''Mesela, devletin istihbarat kurumu vardır. Bu bir istihbari görevdir. Bu istihbari görev de nedir, bazı kilitleri açmak içindir, çözmek içindir. Bunları yapar ama hiçbir zaman siyasi irade kalkıp da muhatap alıp masaya asla oturmaz, böyle bir şey olamaz. Dünyanın neresinde olursa olsun, istihbarat örgütlerinin görevi de nedir, ağırlıklı olarak zaten bu tür görevlerdir. Bunları yaparlar. Bunu yaparken de niçin yaparlar, bir çözüm kilidi açmak için yaparlar. Kalkıp da burada muhalefetin söylediği gibi benim arkadaşlarımın veyahut siyasi iradenin görüşmeler yaptığı, masaya oturduğu yani bu, ağır konuştum ama bu bir şerefsizliktir. Böyle bir şeyi kimse bize yıkamaz. Böyle bir şeyi ne ben, ne arkadaşlarım, ne benim bilgim dahilinde siyasi iradeden hiçbir kimse bugüne kadar yapmamıştır, yapamaz.
Daha önce de eylemsizlik kararı verildi biliyorsunuz. Daha önce de eylemsizlik kararı aldılar. Burada örgütün kendini meşrulaştırma gayreti var. Bu meşrulaştırma gayreti içerisinde adeta bizi bir karşı taraf olarak masada gösterme gayretidir bu. Bunun da destekçileri ana muhalefet partisidir, diğer muhalefet partileridir. Onlar da onlara meşruiyet kazandırmak için bir gayretin içerisinde bulunuyorlar. Nasıl olur da siz Kandil'deki adamın sözüne inanırsınız ama bu ülkenin Başbakanının sözüne inanmazsınız. Bu gaflet değil, dalalet değil de nedir?
Terörle mücadele konusunda bugüne kadar muhalefetle hiçbir zaman işbirliği yapamadık. Türkiye'nin talihsizliği budur. Ama İspanya'da, oradaki arkadaşlarımla hükümet başkanıyla görüştüğüm zaman 'Biz, muhalefetle bu işi çözmek için rahat işbirliği yaptık' diyorlar. Ama biz oturup da konuşamıyoruz ki. Yüksekova'da Şemdinli'de bir taraftan mücadeleyi verirken, bakıyorsunuz öbür taraftan Ankara'dan bizi vurmaya çalışıyorlar. Şimdi bunun izahı olabilir mi? Orada bizim birlikte olmamız lazım. Güvenlik kuvvetlerimiz orada bu mücadeleyi verirken burada, 'Acaba nerede bunlar açık verdi' diye açık aramaya kalkarsa muhalefet, bu iş olmaz. Sıkıntı var burada."
**İKİNCİ BİR BAYRAK İSTEMEYİZ**
Başbakan Erdoğan, Diyarbakır'da 3 Eylül günü yapacağı mitingdeki konuşmasıyla ilgili de ipuçları verdi:
''Neyi söyleyeceğimi bugün açıklamam ters düşer ancak Diyarbakır'da özel bir konuşma olacak. Yapamayacaklarımızın istenmesi yanlış bir şey. Biz hiçbir zaman ne aldatan, ne aldanan olacağız dedik. Dolayısıyla yapamayacaklarımızı da tabii ki dile getireceğiz. Aslında bunu biz geçmişte söyledik zaman zaman bunları dile getirdik. Yine dile getireceğiz. Ben burada sadece bir mesaj vereyim, biz kalkıp da Türkiye'de bayrağımızın yanında bir ikinci bayrağı istemeyiz. Böyle bir şeyi dalgalandıramayız çünkü bu bayrakla benim Kürt kökenli kardeşim de Türk kökenli kardeşim de kucak kucağa mücadeleyi verdiler. Oradaki kan, onların müşterek kanıdır zaten, oradaki hilal, oradaki yıldız onların müştereğidir. 780 bin kilometrekarelik vatan toprakları böyle oluştu.''
**ARKA BAHÇELERİNİ BOZUYOR**
Başbakan Erdoğan, ''12 Eylülde Başbakan Erdoğan olarak değil de vatandaş olarak özellikle iki madde göz önüne alındığında neden 'evet' diyeceğiniz konusunda inandırıcı gerekçeler söyler misiniz?'' sorusu üzerine, sunuculara ''Ben isterim ki bu gerekçeleri açıkladığım zaman siz de acaba 'evet' veya 'hayır' der misiniz? Bu da çok önemli'' karşılığını verdi.
Bu çalışmayı yaparken Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ile ilgili AB üyesi ülkeler, ABD ve Japonya gibi ülkeler üzerinde çalıştıklarını anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Hatırlarsanız Sayın Baykal 'İki maddeyi çıkaralım, diğer maddelerde beraber hareket edelim' diyordu. Bu iki maddeyi Anayasa Mahkemesi'ne götürdüler. Anayasa Mahkemesi, bir iki ufak cımbız yaptı, esastan girdi, girmemesi lazımdı. Bu cımbızlamanın dışında 'Anayasal anlamda başka herhangi bir sıkıntı yoktur' dedi. Buna rağmen CHP'nin Anayasa Mahkemesinden geçtikten sonra bu iki maddeye 'evet' demesi gerekmez miydi? Sen götürdün, ben götürmedim.
Anayasa Mahkemesi'nin yapısıyla alakalı şu anda 11 artı 4, 15 kişilik bir yapı var. 4 yedek üye, değişiklikle beraber asıl olacak. Buraya yeni 2 ilave olacak. Bu yeni ilave edilen 2 kişinin üzerindedir sıkıntı. Nedir? Cumhurbaşkanı buraya hukukçuların dışında her hangi birini sokmasın. O da kabul edildi. Şimdi buraya teklifler yapılacak ve Cumhurbaşkanı 2 hukukçu atayacak. Bu teklifler Barolar Birliği ve Sayıştaydan gelecek ve bunun neticesinde bu adım atılacak. Şimdi zaten daha önce Cumhurbaşkanı'nın bu konuda yetkileri vardı. Böylece 17 teşekkül etmiş olacak.
HSYK'da değişen bir şey var mı? Sayıda var. Sayı 7'den 22'ye çıkıyor. Hükümetin burada elemanı olarak Adalet Bakanı ve Adalet Bakanı Müsteşarı var. Bunlar bizden önceki dönemlerde de vardı, bu yeni değil. Fakat bu mevcut 7 kişinin 2'si Adalet Bakanı ile Müsteşar diğer 5'i ise Yargıtay ve Danıştay üyeleri, Meclisten filan gelmiyor. Bunlar teklif olarak Cumhurbaşkanına gönderilir, Cumhurbaşkanı önüne gelen isimlerden 1'ini seçer HSYK'ya gönderir. Yoksa Cumhurbaşkanı istediğini seçme hürriyetine sahip değil. Bunun seçimi Yargıtayda, Danıştayda yapılır oralardan gelir. Şimdi ise sayı 7'den 22'ye çıkıyor. Adalet Bakanı ile Müsteşar yine orada. 20 kişi var. Bu 20 kişinin de 5'i mevcut. Bu 5'in dışında 15 kişi seçilecek. Sıkıntının kaynaklandığı nokta şu: İlk derece mahkemesi denilen, diyelim ki Van'ın herhangi bir ilçesinden savcı, hakim oy kullanacak. Hakkari'deki, Sinop'taki hakim, savcı oy kullanacak. Ve bunlar seçim yapacaklar. Toplamda 11 bin civarında hakim, savcının yapacağı oylamayla 10 tane, HSYK'ya üye seçilecek. Bunu istemiyorlar. Niye? Çünkü bu mevcut arka bahçelerini bozuyor. Biz de diyoruz ki 'niye rahatsız oluyorsun? Onlar da hakim, savcı'. Katılımcı demokrasi... Ben mi atıyorum bunu? Hayır. Bütün hakim, savcılar bu işe katılacaklar. Meclis burada seçim yapmıyor, seçim hakkı yok, bizim yok.
Fransa'da kurulun 18 üyesi var. 6 hakim, 6 savcı meslektaşları tarafından seçilir. Danıştay Genel Kurulu 1 üye verir. Cumhurbaşkanı, Senato Başkanı ve Meclis Başkanının da 1'er üye seçme hakkı vardır. İtalya'da 27 üyeli kurulun başkanı Cumhurbaşkanıdır. Yargıtay Başkanı ve Yargıtay Başsavcısı doğal üyedir. 2'si yüksek yargıdan, 14 ise ilk derece mahkemelerinden seçilir. Bizde 10, burada 14. Toplam 16 hakim ve savcı meslektaşları arasından seçilir 8 üyeyi belirleme yetkisi ise burası çok önemli parlamentoya ait. Bizde parlamentonun böyle bir yetkisi yok. Portekiz'de kurulun 17 üyesi var. Yüksek Kurul Mahkemesi Başkanı ve başkan yardımcısı doğal üye. 2'si istinaf 4'ü ilk derece mahkemelerinden olmak üzere meslektaşlarınca seçilen 6 üye, 2 üye devlet başkanı, 7 üye ise parlamento tarafından seçilir. Polonya böyle, aynı şekilde Hollanda da... AB ülkelerinin çoğunda durum böyle.''
**BU 11 BİN KİŞİYİ BİZ ATAMADIK**
Erdoğan, ''İlk derece hakimlerinin bu seçimi yapmasının yüksek yargı tarafından istenmediğini söylediniz. O zaman siz de yargı içinde iki farklı kesimin olduğunu mu düşünüyorsunuz'' şeklindeki soru üzerine şunları söyledi:
''Onu işte onlar zaten öyle kabulleniyorlar. Diyorlar ki 'biz Yargıtay üyeleri, biz Danıştay üyeleri...' onların kendilerine göre söyleyemedikleri bir kast sistemi var. O kast sisteminin bozulmasını istemiyorlar. Biz de diyoruz ki bir taraftan AB'ye girmeyi hedefleyen Türkiye var. Dünyada birinci sınıf ileri demokrasi var. İleri demokrasilerde bu nasıl çalışıyorsa Türkiye de ileri demokrasi özlemi içerisinde olduğuna göre, biz de birinci sınıf bir demokrasi olacağız. Madem ki Batı geneli itibarıyla böyle yapıyor. Bu işin ortalaması bu. Biz de bu ortalamayı almak suretiyle böyle bir adım attık.
Türkiye genelinde 11 bin hakim, savcı oylama yapacak, burada bir ayrımcılık olamaz. Kast sisteminin olduğu yerde bir sıkıntı var. Bu sıkıntı geçmişten geliyor. Orada belli bir dönemde bir Adalet Bakanı çıkıyor 'ben 2 bin tane atadım' diyor. 'Filanca bin tane atadı yeterli değil, almamız gereken 4 bin tane mübaşirler filan var, bunları buraya tam manasıyla yerleştirmemiz lazım' diyor. İşte sıkıntı oradan geliyor.
Burada iktidarın bir ataması var mı? Bu 11 bin kişiyi biz atamadık. Bu dönemimizde atama noktasında önümüzü zaten kestiler. Biz şu anda tam AB standardını getiriyoruz. AB bu attığımız adımları destekliyorsa standarda uygun adımlar dolayısıyla destekliyor.
Kameraları yerleştirin, mülakat yapın diyorlar. Biz gelene kadar bu ülkede kamera yok muydu? Nereden çıktı bu? Bu iktidara güvensizliğin kendileri dışında ne kadar açık, net ortada olduğunu ortaya koyuyor. Ve bunu da o kast sistemi içindeki Danıştay yapıyor. 'Böyle yapmadığınız takdirde aldırmayız' diyorlar. Aldırmazsanız aldırmayın, o zaman buyurun çalışmalarınızı yürütün diyoruz.''
**SİYASET YAPACAKSAN CÜBBENİ ÇIKARACAKSIN**
''YARSAV'ın kapatılması gerektiğini söylediniz'' denilmesi üzerine Erdoğan, olmaması gerektiğini söylediğini hatırlattı. Erdoğan, şunları söyledi: ''Biliyorsunuz 80 olaylarında yaşadığımız en önemli sıkıntı Pol-Der, Pol-Bir gibi şeylerdi. Aynı şekilde milli eğitimdeki kamplaşmanın nedeni kurulan vakıflar, derneklerdi. Şimdi biz yargının içerisinde bu tür farklı dernek veya vakıfların oluşması bir defa bir ihsası rey meydana getirecektir. Şimdi öyle bir şey oldu ki YARSAV bir vakıf olmaktan çıktı, parti görünümüne dönüştü. Öyle açıklamalar yapıyorlar ki adeta muhalefet partilerinin açıklaması gibi. O zaman ben oranın mensuplarına şöyle bakıyorum: Bunlar ihsası reyde bulunuyorlar. Benim dosyamın, Cumhurbaşkanının dosyasının gittiği şahıs oranın üyesi. Şimdi biz o kişiye nasıl güveniriz? İhsası reyde bulunuyor. Şu anda hakkında Adalet Bakanlığının açtığı bir teftiş var, çıkıyor rahat rahat açıklamalarda bulunuyor. Bir memur böyle açıklamalar yapamaz. Tamamen ihsası rey. Cumhurbaşkanı hakkında da başbakan Hakkında da açıklamalarda bulunuyor. O konuşuyor ama sen Başbakan olarak konuşamıyorsun. Biz konuşuruz ama sen konuşamazsın arkadaş, senin makamın konuşma değil, dosyayı inceleme makamı. Dosyayı incelersin kararını verirsin. Aksi takdirde yapacağın açıklama ihsası reydir. Biz verilen karara uyarız ama saygı duymak zorunda değiliz. Saygı duymak başka, uymak başka bir şeydir. Bu gerçekleri göreceğiz. Hakimler kararlarıyla konuşur, meydanlarda nutuk atarak değil.
AB'nin istediği yargı mensuplarının sorunlarını dile getirmek, bunları derleyip toparlamak içindir. Yoksa bu şekilde bir dernekler silsilesi değil. Bu olursa bu bizim yargımızı çok kötü duruma götürür. Bunu bir tehlike olarak görüyorum. Aynen Pol-Der vesaire, onlarda yaşadığımızı yaşarız. Yargının içinde yargı mensupları birbirini acımasızca yargılar hale gelir. Onun için diyorum ki eğer siyaset yapacaksan cübbeni çıkaracaksın.
Eğer o cübbe üzerindeyse ne siyasi karar verebilirsin, ne siyasi tavır takınabilirsin. Bazı yargı mensupları siyasi tavır sergiliyor. Şu anda bunu Danıştayda yaşıyorum. Bizden önceki iktidarlarda yapılmayan uygulamaları bize yapıyorlar. Yerindelik hakkımızı elimizden almaya çalışıyorlar ve alıyorlar da. Anayasa Mahkemesinin kararını bozacak kadar ileri gidebiliyorlar. Danıştay, Anayasa Mahkemesinin üzerinde mi? 11 kez, 12 kez görevden başka yere atıyoruz. Bakıyorsun Danıştay, İdare Mahkemesi göreve iade ediyor. Bir valiyi alıyorsun, bakıyorsun iade ediyor. Ben onunla çalışamayacaksam zorlayamazsın. Yerindelik kararını verme yetkisini Anayasa Mahkemesi, yürütmeye vermiş. Ben başarılı olmak zorundayım. Halkın karşısına ne o vali, ne o müdür çıkacak. Halkın karşısına çıkıp hesabı verecek olan benim. Ben de başarılı olmak durumundayım. Onun için o başarılı olacak kadroyla çalışmak zorundayım. Burası yargıçlar ülkesi değil ki. Bunu iyi değerlendirmek lazım. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir şey yok.''
''Bu referandumun sonucu önümüzdeki süreç içinde belirleyici. 2011'de seçimler, cumhurbaşkanlığı seçimi var. Bu referandum sonucunda 'evet' çıkarsa bir sonraki genel seçimlerde oy oranınızın aşağı yukarı tahmin edilmesi mümkün olacak. Bir sonraki süreçte cumhurbaşkanlığı sürecinde size Çankaya yolu görünüyor mu?'' sorusuna Erdoğan, şu yanıtı verdi:
''Orayı düşünmek şu anda çok yanlış olur. Biz cumhurbaşkanlığı seçimi safhasında değiliz. Onu gündeme oturtmak bana göre gündemi saptırmak olur. Şu anda bizim gündemimizde tek madde var, o maddede şu biz 26 maddelik Anayasa değişikliğini... Arzuladığımız geniş manada Anayasa değişikliğini yapmıyoruz, yapamıyoruz. Biz bunu partimizle ilgili kapatılma davası öncesi bu çalışmayı yaptık. Çok geniş kapsamlı bir çalışma yaptık. O zaman yine muhalefet bizimle beraber hareket etmedi. Bir akademisyenler kurulu oluşturduk. Daha sonra bu kurula, kendi hukukçularımızı da dahil ettik ve böyle bir çalışmayı sürdürdük. Şimdi biz daha dar kapsamlı o günkü çalışmamızdan, böyle bir çalışmayı yaptık. Ama bu çalışma o geniş kapsamlı çalışmanın kapısını açacak.''
**YENİ ANAYASA YAPACAĞIZ**
Erdoğan, 2011 seçimlerinden sonra yeni bir geniş kapsamlı Anayasa yapacaklarını ifade ederek, şöyle devam etti: ''Anayasa metinleri kısa metinlerdir, bunları yasalarla mevzuatla genişletiyorsunuz. Burada başlıklar var. Bunu neyle genişleteceğiz, yasalarla. Yasalar buna göre yapılır, mevzuat aynı şekilde. Biz 2011 seçimlerinden sonra istiyoruz ki çok geniş kapsamlı, o zamanki parlamento içinde gruplar olarak anlaşabileceğimiz gruplar teşekkül ederse daha geniş kapsamlı bir anayasa değişikliğini yapabiliriz. Biz şu andaki Anayasa'nın ihtiyaçlara cevap verdiğine inanmıyoruz. Eksikleri olan bir Anayasa metniyle karşı karşıyayız. Onuda hemen 2011 sonrasında oturur konuşuruz. Bizim şu anda taslaklarımız var, bu taslaklarla beraber adımlarımızı atarız.''
**SEÇİM BARAJINI BİZ KOYMADIK**
''Siyasi Partiler Kanunu'nun değiştirilmesini, seçim barajının düşürülmesini vaat ediyor musunuz?'' sorusuna Erdoğan, ''Olabilir. Bir vaat olarak konuşmayayım şu anda. Bunları tartışırız. Biz bunlardan kaçmadık. Biz yüzde 10 barajını koymadık. Bizde yüzde 10 barajıyla geldik. Bizden öncekiler bunları koydular'' yanıtını verdi.
Erdoğan, ''Türkiye'de koalisyonlara zemin hazırlayacak bir yapının da doğru olmadığına inanıyorum. İktidarların koalisyonlardan oluştuğu dönemlere bir baktığımızda Türkiye hep geriye gitmiştir. Tek partili dönemlerde daha çok başarı var. Bizim de dönemimize baktığımızda süreç sürekli ilerlemiş, bir küresel krizi bir kenara koyacak olursak. Ekonomik noktada dünyada büyüme oranında en güçlü dördüncüyüz, Avrupa'da birinci sıradayız'' dedi.
''BDP'nin talepleri arasında da bu var, 'oranın temsiline imkan verilmiyor' diyor'' denilmesi üzerine Erdoğan, şunları söyledi:
''Şu anda BDP denilen parti ne zaman çıktı ortaya? 2-3 dönemdir... Şu anda parlamentoda benim Kürt kökenli vatandaşlarım var mı? Benim partimde 60'ı aşkın Kürt kökenli vatandaşım var. Biz kalkıp da bu ülkenin düzenini bu ülkenin kalkınmadaki gerek demokratik yolda gerekse ekonomik alandaki ilerlemesini kalkıp birilerinin hatırına bozacak değiliz. Kürt kökenli milletvekilleri CHP'de de var MHP'de de var, BDP'de de var. 'Şu anda bölgeyi kim temsil ediyor' diye bir şey söylenirse bölgeyi temsil eden en güçlü parti biziz AK Parti. Onların o bölgeye verebileceği bir yatırım yok. Yerelde de aynı şeyi söylüyorum. Yerel belediyecilik olarak ne yaptılar, ne kazandırdılar?''
**HANEFİ AVCI MUHATABIM DEĞİL**
Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın yazdığı kitaptaki iddialarla ilgili bir soruya Erdoğan, ''Bana göre yaptıkları iş talihsiz bir iştir. Çünkü devlet memurunun, bu tür bir eseri yazmasının nasıl olacağı konusunu bilmesi gerekir. Bunun yasal mevzuat içerisinde kuralları var. İçişleri Bakanlığı da konuyla ilgili gereken adımları atmış vaziyette. Benimle bir araya gelmemiştir. Zaten gelmesine de gerek yok, gelmesini de gereksiz bulurum. Onun muhatabı kendi üstleridir. Daha üst bir makamsa İçişleri Bakanımdır. Ben kalkıp da il emniyet müdürüyle fevkalade bir durum olmadıktan sonra görüşmeyi zaten yetersiz bulurum. Kimsede kendine bir meşruiyet çıkarmasın. Başka da bir gayret içine girmesin'' dedi.
Anahtar Kelimeler: