Gül'e 'Ermenistan'a gitmeyin' çağrısı

ANKARA (İHA) - Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Atila Kaya, Cumhurbaşkanı Abdullah Güle yazdığı açık mektupta, "Ermenistan'a gitmeyin' çağrısında bulunarak, "İki ülkenin futbol takımlarını eşleştiren kura sizin iradenizle belirlenmedi ama gitmemek sizin iradenizdedir" dedi.
MHP'li Kaya, Türkiye ile Ermenistan A Milli Futbol Takımları arasında yapılacak maçı izlemek üzere bu ülkeye gitmeye hazırlanan Cumhurbaşkanı Gül'e açık bir mektup yazdı.

Gül'e cumhurbaşkanı yeminini hatırlatan Kaya, Ermenistan Devletinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin toprak bütünlüğünü tanımadığını vurguladı. Ermenistan'ın başka bir Türk toprağının halen işgalcisi olduğunu da tekrarlayan Kaya, mektubunda şu ifadelere yer verdi:

Reklam
Reklam

"Ermenistan'ın Ağrı'yı, Van'ı 'Karabağ' yapmaya gücü yetmese de, 'Karabağ' örneği niyetinin, hedefinin ve gücü yettiğinde yapacaklarının bir göstergesidir. Ermenistan, Türkiye'nin ve Azerbaycan'ın tarihini birbirinden ayırıyor değildir. Bu asıl başında bulunduğunuz Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tavrı olmalıdır. Unutulmamalıdır ki; Mehmetçiğin Azerbaycan'ın koynunda yatması nedensiz değildir. Ankara toprağının Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kurucusu Mehmet Emin Resulzade'yi bağrında taşıyor olması da nedensiz değildir. Ermenistan'ın tavrı Türk tarihinin 1915 yılına karşı olmak değil, bütününe karşı olmaktır. Ermenistan konusunda inisiyatif almaya meyyal oluşunuz halen dışişlerinde hevesiniz kaldığının bir göstergesi olsa gerektir. Zaten, dışişleri koltuğuna oturttuğunuz halefiniz de bu hevesin önünde en az engel teşkil edecek kimsedir. Nitekim Kafkaslar yanarken o da siz ve Başbakanı'nız gibi tatil yapmayı tercih etmişti. Sahi, bu hevesinizi o konjonktürde tatmin etmeyi neden düşünmediniz? Yoksa zengin işadamlarının yatlarında geçirmeyi tercih ettiğiniz tatiliniz sadece Serj Sarkisyan'la maç seyretmeyi mi telkin etti size? Yokluğunuzu aratmayacağı anlaşılan halefiniz, MHP Genel Başkanı'nın gitme ihtimalinizi eleştiren beyanatı üzerine, 'Alparslan Türkeş de zamanında Erivan'a gitmiş ve Petrosyan'la görüşmüştü' demiş. Dışişleri Bakanı'nın Alparslan Türkeş'i anlamaya ihtiyacı olduğu fakat niyetinin olmadığı bu sözleriyle ortaya çıkmıştır. Alparslan Türkeş'in devlet geleneğini temsil ettiği muarızlarınca da teslim edilmiştir. Ne var ki; rahmetli Başbuğumuz anayasal bir yetki olarak devleti temsil ediyor değildi. Ayrıca, Türkeş'in yapmaya çalıştığını anlayıp devam ettirebilmiş olsaydınız, siz de bugün Sarkisyan'la değil Petrosyan'la görüşmeye hazırlanıyor olurdunuz. Aradaki farkı anlatmaya yarayan ve devletin elinde bulunan bilgiler en çok da size ve halefinize yakındır. Bilinen nedenlerden dolayı kamuoyunun 'tarafsız cumhurbaşkanı' konusundaki şüphelerini sineye çekmek durumundasınız. Böylesi bir durumda şahsınızın eylemlerinin de AK Parti'nin devlet görüşü çerçevesinde değerlendirilmesi eleştirmeye hakkınızın bulunduğu bir tutum olmamalıdır. Yahut, Türkiye gündemini uzun süre meşgul etmiş olan 'cumhurbaşkanlığı tartışmaları'nı yok sayarak makamınızda AK Parti zihniyetinin en üst düzeydeki bir temsilcisiymiş gibi oturmayı tercih etmemelisiniz. Anayasamızın 104. maddesi 'Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk milletinin birliğini temsil eder' der. Ne var ki AK Parti zihniyeti devletin en uç makamlarını işgal etmekle birlikte, devlet geleneğini içselleştirememiştir. Halen ona yabancı durmaktadır. 'Devlet', geleneğiyle vardır. Suudi Kralı'nın böyle bir anlayışa yabancı olması, tarihsel nedenlerle anlaşılırdır. Ancak, binlerce yıllık bir geleneğe Suudi Kralı'nın gözleriyle bakmak sineye çekilir türden değildir.

Reklam
Reklam

Devlet, geleneğiyle vardır. AK Parti zihniyeti bu geleneğe yabancıdır. Asıl vahim olanı ise 'yabancı kalma'yı tercih etmiş olmalarıdır. Bazen şekil ve içerik birbirlerinden bağımsız hayat hakkı bulamazlar. Bu durumun din ile türban arasındaki ilişkide tecrübe edilebileceğini düşünenlerin, bunu devlet ile yönetme geleneği arasında görememeleri körlükleri ile değil, baktıkları yer ile ilgili olmalıdır. Anayasa taslağı hazırlayanların şimdilik dokunmaya cesaret edemedikleri ilk üç maddesinden ikincisi
sanıldığından daha çok şey anlatır: Devletin dilinin Türkçe olması demek, Esperantoymuş gibi davranamamak demektir. Devletin başkentinin Ankara olması demek, Washington, Brüksel veya Riyadmış gibi davranamamak demektir. Bir biçimde yönetim mevkiine gelmiş olsa bile, buradaki insanı dilediğince eylemekten alıkoyan bir tarih ve geleneğin varlığını kabullenmek demektir. Binlerce yıllık devlet yönetme geleneğine bakıp da orada sadece deniz şortuyla orduyu denetleyen Özal'ı görmenin insanı vardırabileceği nokta ise Ankara'daki bir otel odasının ötesi değildir. Eğer siz de onun gibi, 'ben yaparım olur' tarzında bir fikre sahipseniz, bilmelisiniz ki; böyle bir tarzın kökleri Türk tarih ve geleneğinin dışında aranmalıdır. Bugünkü yöneticilerden çok daha kudretli hanların geçmişte temsilciliğini yaptığı Türk Devlet geleneğinde, bu kudretli hanlardan hiç biri "devlet benim" demeye cesaret edememiştir. Çin İmparatorunun bedeninin kutsal sayıldığı veya İran İmparatorunun sözünün yasa kabul edildiği dönemlerden itibaren Türk hükümdarları devlet yönetme töresi ile sınırlandırılmış ve asla devlet ile bir sayılmamışlardır. Devlet ile yönetme geleneği de birbirlerinden ayrı sayılmamıştır. Okumaya fırsatınız oldu mu, yahut varlıklarından haberdar mısınız bilemem; Türk devlet geleneğinin amentüsü sayılan Orkun Bengitaşları'nda 'devlet' (il) ve 'yönetme geleneği' (töre) sürekli bir arada anılırlar. Kutadgu Bilig'de de kitap boyunca anlatılmaya çalışılan bundan başka bir şey değildir.
Geçmişte, Türk Devleti'nin Çin karşısında zaafa düştüğü bir dönemde; Çin İmparatoru, talep edilen yardım karşılığı olarak, kudretli Işbara Kağan'dan (581-587) devlet geleneklerini terk etmesini istemiştir. Işbara Kağan ise onları ded'fdr. Bilinen nedenlerden dolayı kğiştirmeye kendi gücünün yetmeyeceği karşılığını vermiştir. Böylesine sonucu istenmez bir konuda kendi gücünü denemeye yeltenmek bir meziyet olmamalıdır. Sayın Cumhurbaşkanı, her şeye rağmen beni şaşırtmanızın bütün sonuçlarını karşılamaya hazırım ve buna dayanarak size 'Ermenistan'a gitmeyin!' diyorum. İki ülkenin futbol takımlarını eşleştiren kura sizin iradenizle belirlenmedi ama gitmemek sizin iradenizdedir. Maçı izlemeyi çok istiyorsanız bunu, başbakanın adeti olduğu üzere, bir gecekondu mahallesindeki kahvede, kameralar eşliğinde yapabilirsiniz. Futbol izlemeye devlet geleneklerini aşacak denli bir düşkünlüğünüz varsa, size son olarak futbolun diliyle seslenmek istiyorum: Bu maç uğruna bir adım daha atacak olursanız ofsayta düşeceksiniz."

Reklam
Reklam