Zaman yazarı Hüseyin Gülerce: "Ben cemevi istiyorum, burada ibadet edeceğim' diyene 'Hayır efendim, ibadet edeceksen camiye gel' deme hakkımız yok. Buna kimsenin hakkı yok. AK Parti Alevileri yedi senedir oyalıyor. Ayıptır, günahtır."
Fethullah Gülen'e yakın isimlerden, Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, t24.com.tr'den Selin Ongun'a verdiği röportajda çarpıcı açıklamalar yaptı.
**- Hüseyin Bey, peki bu kritik özeleştiriniz eşliğinde, “Cemevi cümbüş evi, ne izni” alıntısıyla soralım; Aleviler için ne zaman demokrasi ve inanç özgürlüğü gelecek?**
Haklı soru. “Demokrasilerde fikir, ifade, hürriyet ve inanç özgürlüğü var” deyip, “Ben cemevi istiyorum, burada ibadet edeceğim” diyene “Hayır efendim, ibadet edeceksen camiye gel” deme hakkımız yok. Buna kimsenin hakkı yok. Böyle bir demokrasi yok. Yanlış olan bu. Vatandaşın cemevi mi istiyor; bunu yerine getireceksin. Ben AK Parti’yi en çok buradan eleştiriyorum. Bu insanları yedi senedir oyaladılar. Ayıptır, günahtır. Hocaefendi sekiz dokuz sene önce dedi ki, “Alevi vatandaşlarımızın şifahi kültürlerini yazılı kültüre geçirmeleri ihtiyaçları var. Cemevlerinin, cazibe merkezi gibi Alevi gençlerinin gitmeyi isteyecekleri komplekslere dönüştürülmesi gerek.” Yani toparlarsak, aslında her konuda bu kendimize demokrat ve Müslümanlık anlayışından kurtulmamız gerek. Güzel laflar söylüyoruz ama uygulamaya gelince başkaları için demokrasi istemiyoruz. “Demokrasi olsun ama benim olsun”, bu samimi değil.
Bunu sahiden sindirmemiz gerek. Yalnız ben sahiden çok geciktim, burada bitirelim. (Teybin kapandığı ve artık yolcu edildiğimiz bu esnada Gülerce’ye sorduk; “Bize vermediğiniz o fotoğrafınızda tanıdık birileri var mı?” “Başka bir şey söyleyeyim. Karşı tarafımızda, o dönem çok kavga ettiğimiz SHP eski milletvekili Salman Kaya vardı. Hani şimdi referandumda “evet” çağrısı da yaptı. Onunla konuşmayı çok isterdim, o kavgalarda ben de vardım, hakkını helal et, demek isterdim.)
**ÜST BÜROKRASİDE YÜZDE 2'Yİ GEÇMEZ**
Röportajdan öne çıkan diğer bölümler şunlar:
- “Cemaate yakınlığıyla bilinen” deyip ortaya konuşmak olmaz. Bürokraside de aynı ifadeyi kullanıyorlar. “Cemaate yakınlığıyla bilinen filanca bürokrat, bakan” diyorlar. Bakın tüm samimiyetimle söylüyorum; şu anda üst bürokraside bu camiaya mensup, bizim evlerimizden, yurtlarımızdan yetişmiş insanlar, çok iddialı bir şey söyleyeceğim, yüzde ikiyi geçmez. Hocaefendi’nin ön ayak olduğu, tavsiye ettiği hizmetleri tasvip eden, “Bu insanlar dürüst insanlar. Türkiye’nin adını yükselten işler yapıyorlar, Türkçe Olimpiyatları’na bayılıyoruz” diyenler ise yüzde seksendir. Bu harekete sempati duyan ve faaliyetlerini takdir eden bürokratları alıyorlar, Gülen cemaati mensubu yapıyorlar. Türkiye’yi, dünyayı “Her yere ele geçirdiler” diye ayağa kaldırıyorlar.
**ARSA İÇİN CHP'Lİ AKİF HAMZAÇEBİ'DEN RİCADA BULUNDUM**
- Bunu ilk kez açıklıyorum, çünkü “Cemaat şeffaflaşmalı” diyenlere samimiyetle anlatmak istiyorum. Ben Zaman’ın genel müdürü iken İstanbul Defterdarı kimdi biliyor musunuz; Akif Hamzaçebi. Kendisi şu anda CHP Grup Başkanvekili. Ben gazetemizin arsasıyla ilgili bir mesele nedeniyle kendisine gittim ve ricada bulundum, o da bana yardımcı oldu. Şimdi 28 Şubat’ın kabadayıları, bizim bir hukuksuzluğumuz olsa, bu insanların tepesine binmezler miydi?
**BÜYÜTÜLMESE İYİ OLURDU**
\* Güncel eleştirilerden biri de bu zaten. Somut değerlendirmeler üzerinden madde madde gidelim. Hemen Zaman gazetesinden alıntılayarak birkaç örnek eşliğinde soracağız. Zaman, Hanefi Avcı’nın evinden “sahte pasaport ve nüfus cüzdanları çıktığını” başlıktan duyurdu. Haberde Hanefi Avcı’nın “sahte belgelerin görev için kullanıldığı ve emniyet arşivlerinde bulunabileceği” açıklaması yoktu. Daha sonraki günlerde de bir düzeltme yapılmadı. Avcı operasyonundan geriye gidelim, mesela Türkan Saylan’ın tutuklandığı günlerden bir başlık: “ÇYDD’nin burs verdiği PKK’lıların listesi.” Şimdi bu yayınlar “adalet –hoşgörü” söylemleri ile örtüşüyor mu?
- Gazeteyi savunmak için söylemiyorum, bu şekilde belgesiz çıkmışsa, bu saydıklarınız sahiden bizim üslubumuza uyan bir şey değil. Bakınız Hocaefendi, üslupla alakalı ne dedi; “Nazımızın geçtiği insanlar, üzerimize sopayla gelinse bile kollarını açsalar ve kucaklaşsalar” dedi. “Bizim nazımızın geçtiği insanlar böyle şey yapmazlar, yapmamışlardır” demedi. İlkeler bazında yanlışı kim yaparsa yapsın, bunu savunmamamız lazım. Büyütülmese iyi olurdu. Açıkça ifade ediyorum; “Efendim bizim üslubumuz çok güzeldi ama üzerimize çok geldiler” gibi bir mazeretimiz olamaz. Üslubumuzun üzerine garazımızı ve öfkemizi yüklemeyelim. Olayı objektif vermeye çalışalım. İnsan hatasız olmaz, önemli olan hatayı kabul etmek.
**CEMAAT ZEMZEM HAVUZU DEĞİL**
**\* Şöyle soralım; yani siz “konjonktürel Gülencilere” mi işaret ediyorsunuz?**
- Bu cemaat bir zemzem havuzu değil. Bu cemaate bir taraftan kirinizle pasınızla giriyorsunuz, öbür taraftan pürü pak çıkıyorsunuz; böyle bir şey dünyada hiçbir yerde yok. Bu Raşit Halifeler döneminde bile olmamış. Müslümanlar içinde kendini çok iyi Müslüman gösterip de aslında inanmayan insanlara münafık deniyor. Şimdi benim dediğim şu; Sayın Avcı makam odasında çıkan kasetlerin kendisine ait olmadığını söylüyor ama şu sorunun cevabı lazım. Bu dinlemeler, 1990’lı yıllardan kalma deniyor. Mehmet Eymür’ü, Ertuğrul Özkök’ü, Çevik Bir’i, Özer Çiller’i, Ahmet Özal’ı, o zaman kim dinletmiş? Cemaat 28 Şubat sürecinde bu kadar sıkıntı içindeyken, bu insanları dinletecek gücü nereden buldu? Savcılar 53 kişinin ifadesini alacak, buradan ne çıkacak bilmiyoruz ki. Ben diyorum ki, suçlu ilan etmek ya da aklamak için acele etmeyelim. Ama doğruların üzerinde de duralım. Ben isterim ki, gazeteciler, yazarlar şunu da sorgulasın; Hanefi Avcı kitabında Hrant Dink davasını niye saptırmaya çalışmış? Böyle uzman bir emniyetçi Danıştay davasının Ergenekon’la birleştirmesinden neden bu kadar rahatsız? Bunları sorgulamıyorlar.